• Sonuç bulunamadı

4. YARATICILIK

4.1 Yaratıcılık Olgusunu “Kişilik” Yönüyle Ele Alan Yaklaşımlar

Yaratıcılık olgusunu, yaratıcı davranışta güdülenme, yaratıcı bireylerin belirleyici kişilik özellikleri gibi “kişilik” yönüyle ele alan yaklaşımlar, psikanalitik ve hümanistik olmak üzere iki grup altında değerlendirilebilir. Kuramlar arasındaki en belirleyici farklılık, psikanalitik kuramın bilinç ve bilinçaltı arasında kurulan denge üzerine, hümaniter yaklaşımın ise insan potansiyeline verdiği değer ve bireyin kişisel yaşantısını istediği gibi yönlendirebileceği düşüncesi üzerine yoğunlaşmasıyla açıklanabilir.

4.1.1 Psikanalitik Kuram

Psikanalitik kuram, yaratıcılığın kökenleri, anlatımları, güdülenmeleri, sapmaları ve verimleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Temellerini Sigmund Freud’ un (1856-1939) id (ilkel ben), ego (ben), süper egonun (üst ben) davranış üzerindeki etkisini vurgulayan yapısal ve topografik kuramından alan psikanalitik görüş, Otto Rank (1884-1939), Ernst Kris (1900-1957),

Lawrence Schlesinger Kubie (1896-1973), Heinz Kohut (1913-1981), Carl Gustav Jung (1875-1961) gibi araştırmacıların düşünceleriyle desteklenmiştir. İd, kişiliğin biyolojik bölümünü; ego, psikolojik bölümünü; süper ego, toplumsal bölümünü oluştururken bu üç bileşen sürekli iletişim halindedir. Freud (1856-1939) birincil ve ikincil süreçler olmak üzere zihnin iki ayrı organizasyonuna işaret etmektedir. Birincil süreçler bilinçaltında yer alırken bunlara serbest çağrışım yoluyla ulaşılır. İkincil süreçler rasyonel muhakeme ve amaca yönelik düşünceyi kapsar. Freud’ a göre yaratıcı davranış, kültürün onayladığı biçimde bilinçaltı süreci ile yöneltilmektedir. Psikanalitik kuramın öncülerinden olan Kubie (1958), Freud’un süreç modeline karşılık olarak zihinde gerçekleşen evreleri bilinçdışı (unconscious), bilinç öncesi (preconscious) ve bilinç (conscious) olmak üzere üç aşama ile modellemekte, yaratıcılığın rasyonel olmayan süreçlerin etkinliğinde gerçekleştiğini vurgulamaktadır. Yaratıcılığın bilinçaltı yıkıcı dürtülerin yerini alacak bir güdülenmeden doğduğunu savunan psikanalitik görüşe göre, her ikisinde de bilinçaltı dürtülerin etkinliği kabul edilse de, yaratıcılık ile ruhsal travmalarda kullanılan savunmalar arasındaki farklılık bireyin eksiklik duyduğu duyguları dönüştürmek amacıyla yaratıcı ürün oluşturma sürecine yönelmesinden kaynaklanır. Buna göre, yaratıcılık, bir yandan doğuştan gelen bir güç, diğer yandan ise bireysel çatışma ve sorunların çözümüdür.

Slochower’ a (1974) göre, yaratıcı süreç iki aşamada gerçekleşmektedir: İlk aşama, yaratıcı sürecin bir düş, düşlem veya derin düşünceye dalmada herhangi bir mekan ve zamanda ortaya çıkabileceği görüşüne dayanan “esinlenme ve bilinçaltı”, ikincisi ise bilinçaltındaki duygu ve düşüncelerin bilince çağrılarak ortak kullanılan simgeler kümesine dönüştürülmesini temel alan “bilinç öncesi ve simgecilik” aşamalarıdır. İkinci aşamada, diğer bireylerle ortak kullanılan simgeler kümesine dönüştürülen yaratıcı ürün iletişimi sağlar. Jung (1875-1961), yaratıcılığı arketip imajların (enerji kompleksler) hareketi olarak ifade eder. Yaratıcılık, bilinçsiz tavırların toplamından oluşan bireysel bir yetenek olarak tanımlanırken, yaratıcılığın hammaddesi kuşakların elinde tuttuğu sosyal anılar ve ilk deneyimler deposu olan kolektif (toplumsal) bilinçaltına dayanır (Cecilia, 1991).

Jung’ a göre, bilinç, bilinçaltının yabanıl mantıksız sapkınlıklarını kontrol ederken, bilinçaltı da bilincin yavan ussallığına engel olur (May, 1994). Kris (1952), bilinçaltının önemini yinelemekle beraber, karmaşık sorunun çözümünde akılcı denetimin seferber edilmesi işlemini yaratıcı sürecin vazgeçilemeyecek bir ögesi olarak tanımlar ve yaratıcı süreçte, esine yönelik (inspirational) ve ayrıntıya yönelik (elaborational) olmak üzere iki aşamanın etkinliğini vurgular. Buna göre, birincil süreç düşünme dürtü yönelimli fakat organize

olmamış dominant öncesi yapıdadır, düşünme anında oluşan nötr enerjinin serbest bırakılması bireyi yaratıcılığa sevk eder. Yaratıcı düşüncenin oluşmasında, bilinç öncesinde anlam yoğunlaşmasının önemini vurgulayan Kubie’ ye göre, yaratıcılık, bilgilerin toplanması, birleştirilmesi, karşılaştırılması ve yeniden taşınmasındaki özgürlüktür. Araştırmalarını, yaratıcılık üzerindeki nörotik davranışın kalıcı etkisi üzerinde yoğunlaştıran Kubie (1958), korku, suçluluk ve benzeri nörotik kişilik yönlerinin yaratıcı üretimi sınırlandırdığından bahseder. May (1994), nevrozu içinde bireyin yaratıcı gizilgücünün saklı olduğu yaratıcı bir etkinlik olarak açıklar. Ancak bu yaratıcı gücün bireyin sorunların üstesinden gelme sürecinde yaşamın yapıcı yanına kaydırılması gerekir. Adler ise, bireyin kendi düşünce ve davranışlarını biçimlendirme konusunda doğuştan yetenekli olduğunu, bir eksikliği telafi etmek ve savunma mekanizması olarak kullanmak amacıyla yüksek düzeyde yaratıcı davranışlara yöneldiğini belirtmektedir (May, 1994). Freud’un yaşamın salt içgüdülere dayalı eylemlerle yönetildiği görüşünden başlayarak, bireyin sürekli yenilenen ve gelişen bir varlık olduğu yaklaşımına yönelen psikanalitik kuram, hümaniter görüşün temellerinin atılmasında etken olmuştur.

4.1.2 Hümaniter Yaklaşım

Psikanalitik kuramdan farklı olarak insan potansiyeline verdiği değerle yaratıcılığın bireyin kendi ego kontrolü ile gerçekleşebileceği görüşünü öne süren hümaniter yaklaşıma göre, yaratıcılık, “ürün” ya da “süreç” temelli olmaktan çok bireyin iç ve dış yaşamının niteliği ile ilgilidir. Abraham Maslow (1908-1970), Carl Rogers (1902-1987), Erich Fromm (1900-1980) gibi hümanist psikolojinin öncüleri tarafından ortaya konan bu görüşe göre yaratıcılık, özgerçekleştirimin gelişimiyle açıklanır. Maslow (1959), temel yaratıcılık ve ikincil yaratıcılık (kontrollü, disiplinli) olmak üzere yaratıcılığı iki yönüyle tanımlamakta, insan davranışını etkileyen önemli faktörlerin başında gereksinimlerin ve güdülenmenin olduğunu öne süren kişilik kuramının temelini “kendini gerçekleştirme” (self-actualization) kavramına dayandırmaktadır. Kavram, bireyin kendi yeteneklerinin ve özelliklerinin farkında olması olarak tanımlanırken, kendi kendini yönlendirebilen bağımsız yapısı, bireyin yaratıcı süreçte en üst düzeyde özgerçekleştirim sağlamasına olanak vermektedir.

Fromm, insanın varoluş koşullarından kaynaklanan gereksinimleri, ilişki gereksinimi, aşkınlık gereksinimi, kimlik gereksinimi, köklülük gereksinimi ve bir yönelim dayanağına duyulan gereksinim olarak sınıflandırmaktadır. Aşkınlık, bireyin yaratıcı varlık olma gereksinimi olarak tanımlanırken, yaratıcılık bir ihtiyaç olarak kabul edilmektedir. Rogers (1959), yaratıcı süreci, bir yandan bireyin tekliği dışında gelişen bir karmaşık ilişkisel ürünün ortaya çıkışı,

diğer yandan da maddelerin olayların ya da bireyin kendi yaşantısının koşullarının ortaya çıkışı olarak tanımlar (Sungur, 1997). Rogers’ a (1959) göre, insan bütünlüğe doğru hareket eden, kendi kendini yönlendirebilen, değişme yeteneğine sahip olan “organizma ve benliğin bir bütünüdür”. Organizma tüm yaşantıların odağını, yaşantıların tümü ise bireyin görüngüsel alanını oluşturur ve “benlik” olarak farklılaşır. Görüngüsel alanda bir nesne haline gelen ve bireyin kendisi tarafından fark edilen benlik algılarının örgütlenmiş biçimi, “benlik kavramı” olarak tanımlanır. Yaratıcılık, yarar sağlayabilen, bir amaca yönelik ve bilinçli bir süreçtir. Yaratıcılığı belirleyen kategoriler arasında, bireyin yalnız başına bir değer olduğunu kabul etmesi, dışsal değerlendirmelerden yoksun bir ortam oluşturulması ve duygu sezgisi (empathy) ile anlayış vardır (Yavuzer, 1994).

Hümaniter yaklaşım, yaratıcı düşüncenin insanın bilinçli tavrının yoksunluğunda oluştuğunu reddetmekte, bireyin kişilik özelliklerinin, ve problem çözme sürecindeki bilinçli olarak ortaya koyduğu bireysel tavrının öneminden bahsetmektedir. Yaratıcılık olgusunu kişilik (personality) yönü ile ele alan yaklaşımların, yaratıcı bireyin kişilik özellikleri üzerine ortaya koymuş olduğu bazı ortak önermeler özetlenmiştir (Brolin, 1992; Craft, 2001):

• kendini disipline edebilme, içsel motivasyon (intrinsic motivation)

• baskı (repression) mekanizmasını geri itme, sabır, dayanıklılık (endurance) • geniş ilgi alanı, çok yönlülük, entelektüel merak (intellectual curiosity) • kendini adama (deep commitment)

• düşünce ve eylemde bağımsızlık (independence in thought and action) • kendini gerçekleştirme gereksinimi (desire for self-realisation)

• özeleştiri, eleştirel düşünce (critical thinking)

• karmaşıklığa ve belirsizliğe dayanıklılık (resistance to complexity and obscurity) • önsezi, empati, duyarlılık (high sensitivity)

• estetik değer yönelimi (esthetic value orientation)