• Sonuç bulunamadı

Yazılı Kültür Ortamı

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 123-129)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.2. İcra Ortamları

3.2.2. Yazılı ve Elektronik Kültür Ortamları

3.2.2.1. Yazılı Kültür Ortamı

Yazılı ortam, yazının imkânlarını kullanarak edebiyat ürünlerinin kayıt altına alınıp, yaşatılıp nakledilmesini sağlamaktadır. Âşık edebiyatı ürünlerinin bir kısmı –özellikle de hikâyeler- günümüze kadar bu şekilde nakledilmiştir. Âşıklık geleneğine yazının en önemli katkısı âşıkların eserlerinin kayıt altına alınması ve yayımlanmasıdır ki ilerde Dördüncü bölümde örneklerini vereceğimiz “âşık karşılaşmaları” hep o meclislerde bulunan kalem erbabı tarafından hemen kayda alınmış metinlerdir.

36

109

Yazının bu nakil özelliği gayet tabiidir. Bizim burada yazılı ortamla ilgili olarak asıl dikkat çekmek istediğimiz nokta, yazının zaten var olan bir ürünün kayıt altına alınmasını sağlaması özelliği değil; yazı sayesinde bir ürünün vücuda getirilmesi, ya da yazının buna neden olması durumudur.

Kastımızın daha iyi anlaşılması için birkaç örnek verelim. Âşıklar yazı ve posta hizmetleri sayesinde bir âşığın şiirine nazireler yazarak ona gönderebilmektedir. Mesela; 1925 yılında Artvin’in Tolgum (Salkımlı) köyünde doğan Yusuf Biber (Merâkî), Âşık Efkârî’nin Çoruh dergisinde gördüğü bir şiirine yazdığı nazireyi Efkârî’ye yollar; Efkârî ona cevap yazar ve “Yanarî” mahlasını verir.

Artvin yöresi insanın hayatında geçmişten bugüne gurbet değişmeyen bir olgu olduğundan uzaktaki âşıkların en azından birbirinin hâl hatırlarını sormak için yazıştıkları görülmüştür. Ayrıca değişik nedenlerden (askerlik, mahkûmiyet… vb.) dolayı bir araya gelemeyen âşıklar da yazılı ortamın imkânlarını kullanmışlardır. Mesela;

Âşık Gülhânî, Ardanuç Cezaevinde mahkûm iken Dervişan’ın (Hasan Hüseyin Yazıcı) bir mektupla hâlini-hatırını sorar. 25.12.1984 tarihinde Gülhânî cevaben aşağıdaki mektubu yazdırır.37

Manevi mimarım, kurmuş binamı Gam sıvası yapmış malası kardeş Her yanın tevhitle doldurabilsem Yıkılmaz sabırın kalesi kardeş Nakış vermiş bu binanın üstüne İsyan etmem şükür olsun kastına Her acı söz şifa olur dostuna Olmaz kâmillerin hilesi kardeş

37 Gülhânî (Kasım OKAL), okula gidemediği için imlası iyi değildir. İrticalen söyler, karalar; ama yanında bulunan müsait birine şiirlerini temize çektirir.

Sağ olsun Dervişan derdim soruyor Zindan bize bir medrese geliyor Tabibim, manevi ilaç veriyor Biz de Geylani’nin balası kardeş Sağ ol kardeş hatırladın yaz’inan Hamd olsun Settar’a kara yüzinan Elif, Mim’in aşkı olsa bizinan Fark etmez gurbetle sılası kardeş

Gam bülbülü dertli öter efendim Ariflere bir söz yeter efendim Bir gün turap bizi yutar efendim

Okunur Gülhân’ın selası kardeş (Musa Öksüz arşivi).38

Yazılı ortam sayesinde vücuda getirilmiş aşağıdaki mektup şiirler Mahcubî (Doğan Kaya) ve Pervânî’ye (İsmail Çelik) aittir. Kaya’nın (2010b: 88-89) aktardığına göre Mahcubî, 06.55.1997 tarihinde Eskişehir’de bir spor salonunda yapılan âşıklar programına katılır. Eskişehir’de yaşayan ve fırıncılık yapan Artvinli Âşık Pervânî’yi âşıklar arasında değil de seyirciler arasında görünce üzülür. Programın bitiminde bu üzüntüsünü Pervânî’ye de belirtir ve ondan dedesinin (İkrarî) şiirlerini göndermesini rica eder ve Sivas’a döner. Bir süre sonra Pervânî’den bir mektup alır. İçinde İkrârî’nin üç şiiri ile birlikte, bir de mektup şiir vardır:

Mektup gider isen Sivas eline Hak-i paye yüzün sürmeden gelme Kavuşunca Doğan Bey’in eline O nurlu yüzünü görmeden gelme

Gidersen oraya bir yanda otur Sevgili dostuma selâmın yetir

38 Gülhânî, daha sonraki yıllarda hacca gidecek olan Dervişan’a “Hac Yolları” adlı 27 kıtalık bir destan yazmış; Dervişan da hac dönüşü cevabını yazarak göndermiştir.

111

Mukabil cevabın al, bana getir Hâl ve hatırını sormadan gelme

Tokat’ın Sivas’ın var Çamlıbel’i Niksar’da Emrah’ı Âşık Veysel’i İrem bağlarının lale sümbülü

Destur al, bağbandan dermeden gelme Sivas’ta yetişir binlerce şair

Âşıkı ağlatır dert ile kahır Şems-i Sivasî’nin türbesine gir Huzurunda divan durmadan gelme

Pervânî biter mi bu aşk u çile Bir daha görüşmek ola vesile Bu ilmin dehası ehl-i kâmille

Vahdet-i vuslata ermeden gelme (Eskişehir /9 Aralık 1997).

Mahcubî de Pervânî’ye cevaben bir mektup yazar: Mektubunu aldım Pervânî Baba Sevindirdin beni bahtiyar oldum Saldın İkrârî’yi, yettin sevaba İmlânı okudum ber-karar oldum Yıllardır âşıklar telini çaldım Seni de tanıyıp şaduman oldum Herkesin derdini öz derdim bildim Gönülden ağlayıp ahüzar oldum Âşıklar sazıyla meydan alınca Çalıp çağırdılar kendi hâlince Pervan’Usta bir kenarda kalınca Ben de onun gibi der-kenâr oldum

Almayana hiç söyleme sözünü Biz anlarız kalbindeki sızını

Çok cehd ettim görmek için yüzünü İmkânım kalmadı çarnaçar oldum

Mahcubî’nin gönlünde bir korun var Baba Sümman gibi gerçek pîrin var Âşıklar safında belli yerin var

Bunları fehmettim candan yâr oldum (Sivas-15 Aralık 1997).

Bu şiirle mektuplaşma daha sonraki yıllarda da tekrarlanır; Çoktan beri alamadım haberin Nasıl geçti bahar yazın Mahcubî Gönlümde sevgin var kalbimde yerin Sönmesin ateşin közün Mahcubî Günler hafta oldu aylar yıl gibi Gözlerimden yaşlar akar sel gibi Her bir sözün gevher gibi lâl gibi Tatlıdır sohbetin sözün Mahcubî Görmek için çekiyorum hasretin İlim sahasında var marifetin Sonsuzluğa kadar olsun gayretin Nasip olsa görsem yüzün Mahcubî Damla damla gözyaşlarım sel olsun Lale sümbül mor menekşe gül olsun Sivas ellerinde hasbıhâl olsun Feda et canana özün Mahcubî

113

Pervânî eksilmez bu dert bu tasa Ehl-i aşk erbabı düşmez mi yasa Bir gün ayağımız düşer Sivas’a

İyi akort eyle sazın Mahcubî (Eskişehir- 4 Temmuz 2001). Mahcubî’nin cevabı;

Şiirinle beni şaduman ettin Harabemde güller açtı Pervânî Sevdam kanatlandı Eskişehir’e Fersah fersah yollar geçti Pervânî

“Görür müyüm üstadımı” diyerek Günüm geçer hafta ayı sayarak Gönlüm hicran gömleğini giyerek Hâl içinde hâller seçti Pervânî Hak âşıklarını severim candan Gönlüm seçer seni nice insandan Ahirette yerin olsun cinandan Her sıfatta kullar göçtü Pervânî Garip mutlu olmaz şehir de olsa Sabreder katlanır kahır da olsa Mahcub’un kısmeti zehir de olsa

“Hak” diyerek ballar içti Pervânî (Sivas-31 Temmuz 2001). Yazılı ortam “dergi, gazete, kitap” olarak da âşık sanatının bir icra ortamı, en azından geniş kitlelere ulaşım aracı olmaktadır. Bu manada özellikle 1932’den sonra Halkevleri aracılığıyla hemen her ilde çıkarılan dergiler, âşıklara büyük ilgi göstermiş ve onların şiirlerini geniş halk kitlelerine ulaştırmıştır.

Eski Halkevlerinin en faal ve verimli çağı olan 1933-1945 yılları arasında çıkarılan kültür dergilerinde bu şairlere genişçe yer verildiği görülür (Özder, 1965: 5).

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 123-129)