• Sonuç bulunamadı

Tarihî Süreç İçinde Artvin Yöresi Âşıklık Geleneği

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 58-65)

2. ARTVİN ÂŞIKLIK GELENEĞİNİN TARİHÎ GELİŞİMİ

2.2. Tarihî Süreç İçinde Artvin Yöresi Âşıklık Geleneği

Âşıklık geleneği günümüzde eski canlılığını yitirmekle birlikte Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan başta olmak üzere geniş bir alanda yaşamaktadır. Anadolu sahasında âşıklık geleneğinin günümüzde hâlâ canlı kalabildiği yerlerden biri Artvin, Erzurum, Kars ve Ardahan’ı içine alacak şekilde Kuzeydoğu Anadolu’dur. Artvin âşıklık geleneğini Kuzeydoğu Anadolu âşıklık geleneğinden özellikle de Erzurum ve Kars’tan ayrı ve bağımsız düşünmek imkânsızdır. Âşıklık geleneği bütün Anadolu’ya olduğu gibi Artvin ve çevresine de Türklerin gelişiyle taşınmıştır.

Anadolu sahasında âşıklık geleneğinin en canlı olarak yaşadığı yörelerimizden birincisi Erzurum-Kars’tır. Kars’ta Murat Çobanoğlu, Şeref Taşlıova; Erzurum’da da Davut Yılmaz, Hüseyin Sümmanoğlu, İshak Kemalî, İsrafil Taştan, Mevlüt İhsanî, Mustafa

Aydın, Nusret Torunî, Rahim Sağlam, Tahir Taşçı, Temel Turabî, Tortumlu Ruhanî, Ummânî, Yaşar Reyhanî gibi âşıklar18

geleneğin sürmesine hizmet etmişlerdir.

Artvin (Çoruh) denilince, yöre halkının özel bir ilgi gösterdiği ve uzun kış gecelerinde köy odalarında toplanıp dinlediği saz şairlerimizi hatırlamamak elde değildir. Âşıklarımızın sazlı hikâyelerini, esprili buluşlarla yaptıkları karşılaşma deyişlerini, destan ve koşmalarını dinlemek, komşu Kars ve Erzurum illerimiz gibi Çoruh boylarında da eskiden beri yaygın ve millî bir gelenektir Yüzyıllar boyunca halkımızın âşık edebiyatına gösterdiği ilgi sonucu Çoruh boyları, halk edebiyatı araştırmacıları katında “Âşıklar Yatağı” olarak nitelendirilmiştir (Terzi, 2000: 82-83).

Bir kuşaktan birkaç şair gelmesi, aynı köyden ardı ardına beş-on âşık yetişmesi, halkın ilgisi ile sağlanan bir verimlilik örneğidir. Şair Huzûrî bir gazelinde:

“Çoruh hâkiyle eylersem tefâhur haklıyım zirâ Bu hâk-i bihterîn çok şair-i şeydâ yetiştirmiştir.”19

demektedir (Özder, 1966: 4052).

Başlangıçtan günümüze değin saz çalarak deyişler yapan Artvin yöresi âşıkları, halkın zevkine uygun şiirler söylemişler, uzun kış gecelerinde tasnif ettikleri halk hikâyelerini ve bu şiirlerini meraklılara dinletmişlerdir. Bu usta âşıklardan başka bir de kendiliğinden deyiş yapamayan; Kerem, Köroğlu, Âşık Garip gibi öğrendikleri klasik hikâyeleri saz çalıp söyleyen “hikâyeci âşıklar” da vardır.

Kendiliğinden deyiş yapan “âşık” dediğimiz saz şairleri kimi de birbirleriyle karşılıklı deyişmeler yapmış, atışmışlar ve folklorumuzun ayrı bir kolu olan “karşılaşma töresi”ni meydana getirmişlerdir. Bu gibi karşılaşmaların çok eski bir geleneğe dayandığı ve başlangıçtan günümüze değin devam ettiği bilinmektedir (Özder, 1970: 32-33).

Artvin, her ilçesinde, her köyünde birçok halk şairinin yaşadığı bir ilimizdir. Huzûrî, Efkârî gibi isimler bu yörenin en güçlü şairleridir; bunlar bir ekol olarak kabul

18 Âşıklık geleneğinin Erzurum ve çevresindeki tarihî gelişimi, dünü-bugünü ve Erzurumlu âşıklar hakkında ayrıntılı bilgi için bakınız: ÖZARSLAN, Metin (2001), Erzurum Âşıklık Geleneği, Ankara: Akçağ Yayınları.

19 Çoruh toprağıyla ne denli kıvansam haklıyım. Çünkü bu cennet topraklar çok sayıda şair-i şeydâ (aşktan aklını kaybetmiş, divane şair) yetiştirmiştir.

45

edilebilir. Ali Huzûrî Coşkun yirmi yaşına kadar medreseye devam etmiş, üç yüzden fazla şiiri içine alan bir divana ve iki yüzden fazla heceli şiire sahiptir. Huzûrî ve Efkârî’nin güçleri; iyi bir medrese öğrenimi görmek, divan ve halk şiiri geleneğini iyi bilmekten kaynaklanır. Bu gün ise onların geleneğini Merakî, Gülhanî, Pervânî, Âşık Kara devam ettirmektedir (Rayman, 1998: 4).

2.2.1. İlk Temsilciler (19. Yüzyıla Kadar)

Geçmiş yüzyıllarda Artvin ilinde yaşamış çok sayıda saz şairi, âşık ve kalemle şiir yazmış halk şairi vardır. Çoğu okuma yazma bilmeyen bu halk ustalarının yaptıkları deyişler yüzyıllar boyu ağızdan ağıza dolaşmış, çoğu da unutulup gitmiştir. Bundan ötürü ağızdan deyiş yapmış âşıklarımızın eserlerinin hepsini bir araya toplama olanağı elden çıkmıştır. Eski âşıklardan birkaçının bazı deyişleri köylerde eski okur-yazarların tuttukları “cönk” denilen defterlere yazılmış olduğundan günümüze kadar gelebilmiştir (Özder, 1970: 32).

Elimizde bulunan metinlere göre Artvin âşıklık geleneği ve ürünlerinin başlangıcı ancak, 18. yüzyıla kadar dayandırılabilmektedir. Bu yüzyılda iz bırakan âşıklarımız, günümüzden 250-300 yıl öncesinden kalma, yörede tespit edilen, “konuştu” ve “deyiş” adlarıyla anılan en eski folklor parçalarının değerlendirilmesiyle ortaya konmuştur (Özder, 1938: 29).

Başlangıç dönemi olarak kabul ettiğimiz 18. yüzyıl âşıklarımızdan adları, yerleri ve yaşadıkları yılları az çok bilinenler vardır. Bu yüzyılda yaşadığını kesin olarak tespit ettiğimiz yöre âşıkları: Âşık Serverî, Sıdkî, Asferî, Gülzaroğlu, Kaynarî, Şerîfî, Yarımî, Sultan Dildârî, Yusufelili Dildârî ve Şirinî’dir.

Yörede yukarıda adı geçen simalardan başka âşıklar da yaşamıştır. Ancak bunların varlığı hakkında zayıf bilgiler ve sadece sözlü gelenekte yaşayan bazı şiirler vardır. Bu durumu Özder, şöyle ifade etmektedir:

İlimizin en eski yerli ahalisi 16. yüzyıldan daha önceleri birtakım yerli ve yabancı idareler altında kalmıştır. Okuma-yazma bilenlerin sayısı o çağlarda elbette pek azdır. Arada bir savaşlar, göçmeler, alıp vermeler olmuştur. Söyleyenler, söylenenler unutulmuş, yazılanlar

varsa onlar da yitip gitmiştir. Bu bakımdan yaşadığımız çevrenin en eski âşıklarını, halk şairlerini tam olarak bilemiyoruz (1970: 32).

Yaşadıkları devirlerin ihmaline uğrayan talihsiz Çoruh âşıkları! Çoğu söylediğini ve dinlettiğini bir kenara yazabilecek kadar yazı bilmeyen ümmî şairler... ve onların etrafında halkalanıp dinleyenler arasında pek ender bulunabilen gafil yazıcılara deyişlerinin kaydını yalvaraduran bahtsızlar! Kendilerinin hayata gözlerini yummalarıyla, hafızalarda kalıp onları takip edegelen saz şairlerinin bu güne kadar nakledebildikleri parçalarından maadasını beraberlerinde götürdüler (1938: 29).

Geleneğin yaşatıldığı ilk dönemlerden 19. yüzyılın sonlarına kadar, kısmen 20. yüzyıl da dâhil olmak üzere, yöre âşıkları ve eserleri hakkında elde çok sınırlı bilgi mevcuttur. Eserlerin yazıya geçirilmesinde yöre âşıklarının kişisel çabaları da yetersiz kalmış; metinlerin çeşitli nedenlerle zamanında yazıya geçirilmemiş olması, söz konusu bilgilerin hafızalardan silinmesine neden olmuştur. Bu gün elimizde başlangıçtan 19. yüzyıla kadar yaşamış Artvinli âşıkların hayatları ve sazlı-sözlü parçalarından pek az bilgi ve metin bulunmaktadır (Terzi, 2000: 85-86).

İleride beşinci bölümde yöre âşıklık geleneğinde öne çıkan simalar (hayatları ve eserleri) hakkında ayrıntılı bilgi verilecektir. Burada sadece geleneğin tespit edilebilen ilk temsilcilerini anlatacağız.

2.2.1.1. Artvin’de

Asferî ve Gülzaroğlu çevrenin 18. yüzyılda yaşamış en eski âşıklarındandır. Asferî, Artvin merkez köylerinden Aşağı veya Yukarı Madenler’den (Aşağı Hod veya Yukarı Hod) birinde; Gülzaroğlu ise Aşağı Maden (Aşağı Hod) köyünde yaşamıştır Her iki âşığın da hayatına dair bilgi yok denecek kadar azdır. Sadece Serverî, Sıdkî, Kaynarî, Yarımî ve Şirinî gibi âşıklarla aynı yüzyılda yaşadıkları kaynaklarda yer almaktadır (AİY, 1973: 114).

Artvin’in Aşağı Hod (Aşağı Maden) köyünde doğan Şirinî de 18. yüzyıl âşıklarındandır. Hakkında ayrıntılı bir bilgi bulunmayana Şirinî’nin 18. yüzyılın 2. yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir. Bunun dışında hayatıyla ilgili ayrıntılı bilgi yoktur.

47

Şamilî’nin baba veya dedesi olabilir. Herhangi bir eğitim alıp almadığı, ustasının ya da çırağının olup olmadığına ilişkin hiçbir veri günümüze ulaşmamıştır. Artvin’in bilinen en eski saz şairlerinden olan âşığın eldeki iki şiiri dışında kaynaklara aktarılmış herhangi bir eseri bulunmamaktadır (Özder ve Aydın, 1969: 81; Gökalp, 1988: 17; Koç, 1990: 63).

2.2.1.2. Ardanuç’ta

Yöre âşıklarından adı, yaşadığı yer ve tarih hakkında sağlam bilgiler olan âşıkların ilki adı Molla Selim olan Serverî’dir. Serverî, Artvinli halk şairlerinin en eskilerinden biridir. Ardanuç ilçesinin Soğanlı (Sugara) köyüne bağlı Benekli (Cuğo) Mahallesi’nden ve bu yüzyılın en eski ailesi “Yanıkaraoğulları”ndandır. Cuğolu âşıkların ilki olan Serverî’nin yaşamı, 18. yüzyılın son yarısına rastlamaktadır. Fakat doğum ve ölüm tarihleri kesin olarak bilinememektedir.

Şairin bir şiirindeki; “Bin yüz seksen altıda buldum bir varı derler bize” dizesinden, bu şiiri 1770- 1771 yılları arasında söylediği anlaşılmaktadır. Bir başka şiirinde de “Tarih iki yüz üç, sefer bizimdir.” derken 1787- 1788’lere işaret etmektedir. Bu nedenle Serverî’yi kesin olarak 18. yüzyıl şairleri arasına almaktayız.

Âşığın deyişlerinden sadece bir iki parça tespit edilebilmiştir. Bunlar da torunlarından Âşık Cesimî’ye ondan da çırağı olan Dur Abdal mahlaslı kendi köylüsü Molla Abdullah Yüksel’e (ölümü 1946) aktarılmış olanlarıdır. Birkaç parça deyişinin de 1877-1878 savaşında Mudanya köylerinden birine göçen Cuğolu bir hocanın torunları elinde kalmış bir defterde yazılı bulunduğunu Âşık Efkârî haber vermiştir (AİY, 1973: 114; Özçelik, 1979: 33; Terzi, 2000: 86-87; Karadeniz, 2002: 489).

Aynı yüzyılda yaşadığı bilinen bir başka âşık da Serverî’nin oğlu Âşık Sıdkî’dir. 1768-1833? yılları arasında yaşadığı belirtilmektedir. Âşıklığa 1785 yılında başladığını bir koşmasında söyleyen Âşık Sıdkî kuşaklar boyu âşık yetiştiren bir ailenin mensubudur. Oğlu Âşık Şöhretî ve (1795-1860) torunu Cesimî (1835-1917) de ünlü saz şairlerimizdendir (Özder, 1940b; Gökalp, 2000: 18; Karadeniz, 2002: 495).

18. yüzyıl âşıklarından bir diğeri de Ardanuç’un Gümüşhane köyünden olan Kaynarî’dir. Mustafa Kaynarî olarak da bilinen âşık, rüyasında gördüğü Selvinaz adlı kıza âşık olarak bade içmiştir (Özder ve Aydın, 1969: 74; Gökalp, 1988: 32, Karadeniz; 344).

2.2.1.3. Yusufeli’de

Asıl adı Mehmet olan Şerîfî Yusufeli’nin Zor (Esenyaka) köyünde 1768-1844 yılları arasında yaşamış ve köyünde ölmüştür. Erzurum’da medrese eğitimi almıştır. Hoca-şair olan Şerîfî’nin “Pend-i Gülistan” adlı bir mesnevisi vardır (Fındıkoğlu, 1941; Gökalp, 1988: 21-23; Artvinli, 2000: 212-217; Kiremitçi, 2010: 493). Yusufeli’nin Esenyaka (Zor) köyünde 18. yüzyılda yaşadığı bilinen Yarımî hakkında fazla bir bilgimiz yoktur. Rüyada badeyi tam içemediği için “Yarımî” mahlasını kullandığı söylenir (Özder ve Aydın, 1969: 83; Gökalp, 1988: 131; Karadeniz, 2002: 573).

Âşık Yarımî’nin köyünden olan ve Yarımî’nin maşukası Sultan Dildârî de 18. yüzyıl âşıklarındandır. Yarımî gibi pirler meclisinde bade içerek ona âşık olan Sultan Dildârî yöre kadın âşıklarından ilki olarak adından söz ettirmiştir. Asıl adının ne olduğu bilinmeyen âşık zorla başkasıyla evlendirilmiştir (AİY, 1973: 114; Güneş, 2010: 523).

2.2.2. On Dokuzuncu Yüzyıl

Geleneğin 19. yüzyıldaki temsilcileri hakkında -yakın bir zamanda yaşamış olmanın da verdiği imkânlarla- daha fazla bilgi mevcuttur ve eserleri nispeten daha fazla korunmuştur. Aşağıda sadece isimlerini vereceğimiz bu şairlerin bir kısmı 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın başlarında yaşamıştır. Doğumlarını ve eser verdikleri sürenin fazla kısmının 19. yüzyıl kapsamına girmesini esas olarak bu simaları 19. yüzyıl şairi olarak gruplandırdık

Bu yüzyıldaki âşıklar ve âşık tarzı şiirler yazan/söyleyen şairler: Abdulî, Ali Geylanî, Ali Rıza, Ali, Ârifî, Ârifî-Molla Ârif, Aziz, Bilâl, Cesimî, Dehanî, Delikara, Derviş, Derya, Desturî, Devranî, Didarî, Dildârî-Hodlu, Dildârî- Hamamlılı, Dur Abdal, Elfazî, Emrah, Ervâhî, Esrârî, Farikî, Fevrânî, Figanî, Fikrî, Firakî, Gümanî, Habilî, Hasan Tevfik, Hayalî, Hıfzî, Hicrânî, Rufaî, Hulûsî, İkrârî, İlhamî, İrşadî, İsmail Hakkî, Hayranî,

49

İznî, Kahrî, Keşfî, Mahcubî, Mâhirî, Meftunî, Mehmet Ali, Mehmet, Mihmanî, Muhibbî, Nidâî, Nidasız, Nihanî-Zorlu, Nihanî-Erkinisli, Niyazî, Nutkî, Osman, Rahmanî, Ali-Gedikoğlu, Recaî, Sadıkî, Saidî, Sefilî, Suzanî, Süleyman, Şahistanoğlu Bahrî, Şahistanoğlu Osman, Şamilî, Şöhretî, Tekmilî, Ummanî, Vehbî, Yesarî… vd.

2.2.3. Yirminci Yüzyıldan Günümüze

Âşık Edebiyatı ferdî bir edebiyat olduğu kadar aynı zamanda bir gelenek edebiyatıdır. Bu geleneğin temsilcileri mensup oldukları geleneğin kurallarına değer vermekte ve bu kurallara titizlikle uymaktadırlar (Günay, 1993: 8).

Artvin yöresinde geleneğin 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ilk yarısında zirveye ulaştığı görülmektedir. Yaklaşık iki yüz yıldır geçmiş ustaların işleye işleye geliştirdikleri âşıklık sanatı 20. yüzyılın başında nihayet Huzûrî gibi bir âşık yetiştirmiştir. Daha sonra da Efkârî gibi meşhur bir âşık yetişmiştir. Bu iki âşık geleneği tam manasıyla ve titizlikle yaşatmışlardır. Artvin ve çevresinde bu yüzyıl içerisinde yetişmiş en meşhur âşıklar şunlardır: Azmî, Bulalî, Bulânî, Coşarî, Dervişan, Deryâmî, Devâmî, Efkârî, Fahrî, Gülhanî, Huzûrî, Kara, Merâkî, Nebi Efkârî, Noksanî, Özerî, Pervânî, Sâdıkî, Sefilî, Yangunî, Yoramoğlu, Zuhûrî… vd.

Artvin ili ve çevresinde 1970 yıllarından sonra kitle iletişim araçlarının hızla yaygınlaşmasıyla –yurdumuzun diğer yörelerinde olduğu gibi- kültür dokusunda önemli değişiklikler meydana gelmiş; il ve çevresi bu tarihten sonra yıllar içerisinde ekonomik nedenlerle büyük şehir ve metropollere göç verdiğinden yaşama biçiminin değişmesi ile kültür değerlerinin de giderek unutulmasına, zayıflamasına sebep olmuştur (Torun, 1998: 47).

Âşık tarzı şiir geleneği Artvin yöresinde özellikle 19. yüzyılın ikinci yarısı ile 20. yüzyılın ilk yarısında çok kuvvetli simalar yetiştirerek zengin ürünler vermiş ve bu durum Huzûrî ve Efkârî ile zirveye çıkmıştır. Ancak Huzûrî ve Efkârî’den sonra onları aşabilecek, geleneği daha yükseğe taşıyacak âşıklar yetişememiştir.

Anadolu’nun hemen her yerinde belli bir dönemde modernitenin getirdiği gelişmeler sonunda inişe geçen ve giderek sönmeye yüz tutan bu gelenek Artvin çevresinde de belli bir tekâmülden sonra gerilemeye başlamıştır. Eskiden çoğu gezginci olan ve şiirlerini çalıp-söyleyen âşıklar, zamanla yerlerini sadece âşık tarzında şiirler söyleyen şairlere bırakmıştır ve gelenek bu şairlerle hayatta kalan son birkaç usta âşık tarafından yaşatılmaktadır.

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 58-65)