• Sonuç bulunamadı

Kandeharlı Burhan Şah

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 195-200)

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

III. Fasıl- Taşlamalı Müşaare

4.4. Halk Hikâyeleri

4.4.1. Kandeharlı Burhan Şah

Kandehar’da Zümrüt Selim Han isminde bir padişah otururdi. Bunun dünyalar gibi serveti var idi, lakin nasıl ise evladı olmadı. Bir akşam rüyasında gördü ki: “Ey padişah, sen ki vaad ettin. -Bilir misin ki- Ben babamın payitahtına çıhem, padişah olem, bu 5

Kandehar’a yadigâr olmah üzre bir cami yaptururum. İnsanlar vaad etti mi, vaadini yerine geturmalı. Sen buni yerine geturmadun, işte Cenab-ı Allah, sana bir evlat vermedi.” Padişah derhâl uyhudan uyandı ve her tarafa ilan etti, ne ki dünyanın ustaları varsa hepsini çağırdı. Bir güzel yer intihab etti, camiyi yapturmaya başladı. Ha bura, ha şura diyerikten camiyi yapturdi. Caminun öninde bir de güzel bahçe yaptiler ve her çeşit ağaçlar dikturdi. 10

Bir gün ibadete açıldı cami. Sabah namazına padişah girdi, çıhtı. Bahtı ki kapınun öninde bir fidan elinde bir devruş baba bekliyer: “Merhaba devruş baba” “Padişahım merhaba.” Bu camiyi yapturmişsin, bu bahçasını işte, ben de bu hediyeyi geturdum, al, ek burda dedi. Padişah, cami bahçasının önina, o fidanı, elma fidanını ekti. Bir akşam, 15

rüyasında göriyer: “Ey padişah, işte diktuğun elma fidanı bir çiçek verdi, ondan bir tek elma meydana geliyer, onu mukıyad ol, o elmayı kopar getur. Yarısını sen ye, yarısını hanum sultan yesun. İnşallah, Allah sana bir evlat verecek.” Padişah sevindi, getti elmaya bahtı ki, hakıket bir çiçek. Ona ağ yapturdi, mukıyad oldı, elma, büyümaya başladı, bir kile kadar oldi. Bir gece: “Ey padişah, elmanun kopma zamanıdur, elmani get kopar, yarısını 20

sen ye, yarısını hanum sultan yesun.” dediler. Kalktı gitti, elmayı kopardı, geturdi, kesti. Yarısını hanum Sultan’a yedurdi, yarısını kendisi yedi. Padişah, o akşam hanum sultan ile yattı. Biiznullahi Teâlâ vaadini da yerune geturdi. Hanumun ard etekleri uzanup, ög etekleri kısalmaya başladi.

25

Günler geçti, aylar diyende, 9 ayi 10 gün, 9 saat, 9 dakka geçtuktan sonra, padişahın bir oğli dünyaya geldi. Padişah, fakırlar doyurdi, çıplahları geyurdi, bütün memlekete ihsanlar dağıttı, düğünler, bayramlar yaptı. Haz etti, sevindi. Çocuği geturdiler meydana; çocuğun şimdi ismini takacaklar. Ne olsun ismi? diyende, kulağına bir ezan ohudiler: “Ali olsun, Veli olsun, Hasan olsun, Hüseyin olsun, Ahmet olsun, Mehmet olsun, 30

Ese olsun, Musa olsun, Emirhan olsun, Demirhan olsun” diyende, heç biri olmadı. Bu arada, bir devruş baba içeri girdi: “Selamünaleyküm.” “Aleykümüsselam” Padişahım, düğünün mü var. Düğünüm var baba, buyur diyende, devruşa ikram ü izzet ettiler.

181

Kulağına bir ezan ohudi: “Bunun babasunun ismi nedur? “Efendum, Zümrüt Selim Han.” “Bunun ismi da Burhan Şah olsun.” deyi ismini koydi çocuğun. Bunun ismi kaldı Burhan 35

Şah, çocuk böyümaya başladi, girdi bir yaşına. Eh efendum, mabeynlerle geziyer diyerekten çocuk, 3-4 yaşına girdi. Etrafına, talebeler, arkadaşlar cem’ ettiler, alışturdiler. Aradiler, taradiler.

Neyse, cübbesi kısa, sanığı geniş bir hoca buldiler. “Ee hoca, buni ohut” deyince 40

hoca; “Bunun etrafında kırh tane talebe olacah ki, dış oyunları oynamasun, iç oyunları oynasun” Hoca, dış oyun nedur, iç oyun nedur? “Haa... dış oyun var efendum, iç oyun var. İç oyun: yazı yazmaca, harta yapmaca, kalem oynamaca, denizde yüzmece, dış oyun: Turavisvis onamaca, üçtaş oynamaca, ne bilem onlar çohtur.”

45

Hoca efendi, kırh tane talebeyi Burhan Şah’un etrafına birikturdi. Başladı çocuk, mektebe gelup getmaya. Çocuk, her gün mektebe gidup geliyer, okuyerlar, yaziyerlar arkadaşları ile. Lakin o kırh tane talebe içinde, başta dört talebeyi tanır, onlarla düşer kalkardı: Ahmet, Muhammet, Ali Han ve Küçük Muhammet (Mehmet). Bunlar, Burhan Şah’un can arkadaşları idi. Böyle gezip yaşamada olsunlar, çocuk, 14 yaşına girdi.

50

Bir gün, beş arkadaş, önceden hiç geçmedikleri, bilmedikleri bir pazara urğadiler. Pazarda “Mercan, mercan, mercan; patlıcan, patlıcan, patlıcan; tomates, tomates, tomates...” deyi beğrişiverler. Meğerse yemiş pazarı imiş. O zaman çocuk, Ali Han’a dedi ki: “Biz bu kadar senedur ki, mektepte dersleri gördük, şimdi çıhalum da bunları görelum. 55

Babama söyle da, artuh mektepte ohumamuz on sene, onbir sene oldi, bir iki sene de etraftaki varidatı, tabiatı seyredelum. “Ali Han, Burhan Şah’un babasına bunları söyleyince, Padişah: “Pekey” dedi, ama oğlum, şehir harici çıhmayasız.

Başladılar, seherde bir gün yemiş pazarını, bir gün geymiş pazarını, bir gün 60

tavafiyeci bir gün aşçı, bir gün furuncı diyerekten, çarşı pazarı gezmeye başladılar. Çarşıda gezer iken, bahtılar ki, ne baharsın, babasinun bir atlısı var idi, o atlı, her gün, yabani hayvanları avlamak içün dağlara çıhar, avcıluk yapar, gelurdi. Burhan Şah, bu avcıyı görünce: “Bunlar nedur?” dedi. Bunlar, bizum avcı kolidur, her gün dağlara çıkıyer, avcıluk yapiyerler.” O zaman, Burhan Şah, Ali Han’a “Olmaz mı ki, bu atlıya biz de 65

karışah, babama söyle” dedi. Babası izin verdi. Beş arkadaş, beş tane daha at eklediler, o avcı koliyle dağlara çıhmaya başladiler.

Günlerden bir gün, her dağları gezmişler “Kırhlar Dağı” derdiler, buraya giden, boş dönamaz. Kırhlar Dağı’na gittiler, beşyüz atlı var hepsi. Beş arkadaş, beşyüz atlıdan 70

ayrıldilar, bir punar başinde yettiler. Atlar, bunları yorultmiş tabii. Burhan Şah bir uyhuya getti, uyhuda bir seda geldi: “Ey Burhan Şah, burası Kırhlar Dağı’dur, buradan boş dönemezsin, aç gözün ki, dünyadan neler var? “Açtı ki kırh tane yeşil baş pirler, etrafında oturiyer, dediler ki: “Oğlum, Cenab-ı Allah, senun kalemuni bele yazmış, al bu kadehi.” Sağdan bir kadeh donattiler. Kimun aşkına? Seni beni yaradanun aşkına” aldı 75

nuş eyledi. Soldan donattılar, “Kimun aşkına?” “Burdaki oturan pirler, erenler aşkına. “Aldı içti” Endam aynasını karşısına aldılar, dünya bir kalbur içine girdi. Burada, bir kızdur, kırh tane kız ile, bin naz ile salınup gezmaya başladı. O nazlı dudaklarını oynattı, nazik ellerinde bir bade tutiyer, yeşil. Dedi ki: “Ey Burhan Şah, Cenab-ı Allah, benum kalemumi sana yazmış, al bu kadehi iç.” “Hey kız, sen kimsin, kimun kızısın?” deyi 80

sordi. “Ben, Karaçöl Beyi’nun kızıyım. Şehriban Hanum’um” dedi. Burhan Şah da, badeyi alduğı gibi yutti. Burhan Şah, badeyi içti, hesab etti ki, “Ne yatiyerim gam ocağında, din bucağında, kız karşımda.” El attı ki, kızın kemerinden kapsın, arkadaşınun birinun bacağından kaptı ki, arkadaşları: Ulan ne yapiyersin?” diyende, buni uyandurdiler. Uyanduğında, ne kız var, ne pir var, ne ihtiyar var. Burhan Şah’un içerisi aşk ile tolmiş gibi 85

kaynıyer.

Zat-ı âli âşıhların ah ile figan olur İçleri yanuhlarun işleri giryen olur İçine bir ed düşer, aşk ile kaynar daşar Cismi yanuban pişer, ciğer püryan olur 90

Aldı Burhan Şah:

Şemsi vakti kamer girdi de karada Düşürdüm yolumi buraya dağlar Her taraftan yollarumuz bağlandı 95

183

Arkadaşları bahtı ki, bu bişe ohiyer, Dediler: “Ola seni hoca gizli ohutmiş, biz bu dersi hiç okumamıştuh, nerden ohudun buni? Aldı bir daha Burhan Şah:

100

Huma kuşi gibi kanat kakışlım Hani ya nerdedur ceylan bakışlım Zalim kalpli, misk ü amber kokuşlum Geldi neşter vurdi yaraya dağlar 105

Arkadaşları yine anlayamadılar, dediler: “Ula, sen bu dersi gizli ohumuşsun, o hoca iltimas etmiş, sen padişah oğlusun diye, bize ohutmadı bu dersi. Aldı bir daha Burhan Şah:

Burhan Şah’ım babım ah ile zarıma 110

Mevlâm nasib etsin yâr diyarına Gidem ey kavuşam nazlı yanma Belki merhem sarar yaraya dağlar

Buradan arkadaşlarıyla kalktı, atları bindiler, doğru Kandehar şehrine geldiler. 115

Burhan Şah dedi ki: “Beni odamdan çıkarmayın.” Allarını çıharup karalarını giydirdi. Şehriban Sultan’un yasını çekmeye başladı. Arkadaşları dediler ki: “Ali Han, sen bizim böyüğümüzsin, bizden ilerisin, onun babasına haber ver. Bu, her gün sararup soliyer, sonra bize minnet eder, hasta ettuz oğlumi” deyi. Ali Han, hemen kalktı, “Doğru diyersiz.” dedi, doğruca babasına haber verdi: “Efendum, falan yerde Kırhlar Dağı’na 120

gittik, orada bir punar başında uyumuştuh, uyanduh ki, bu bi şeyler söyliyer, biz anlamaduh söyleduğuni. Şimdi diyer ki, “Beni odamdan çıharmayasız.” Her gün sararup soliyer, padişahum sağ olsun, sen çağır da derdine vakıf ol.” dedi. Padişah, derhâl adam salup lalasını gönderdi. Burhan Şah’ı huzuruna çağırdı. Burhan Şah, bir de geldi ki, ne gelursin. Öyle olmiş ki, sararup solmiş, aşk ateşi her taraftan bürümiş. Padişah: “Oğul, sana 125

ne oliyer, ne derdun var benum oğlum, istersen evereyim seni, düğünler yapayım.” Burhan Şah dedi ki: “Baba ne diyem?” Ama, o, babasınun huzuruna gelurken, çarşıda sazbent dükkânlarından gecende, on iki telli bir saz gördi, aldı, Ali Han’a verdi: “Dışarda eğlet babam izin verursa, çağırurum, seni, getur” demişti. Ali Han, saz elinde, dışarda bekliyer. Burhan Şah, babasına dedi ki: “Baba, derdimi dil ile anlatsam, dilum ateşlenur, 130

tel ile ifade etmeye de sen izin vermezsin.” diyende, babası: “Oğlum, söyle bahem ne derdun var?” diyende Ali Han, sazı geturdi, Babası, bahtı ki, iş değişmiş. Oturan vezirler bütün kalktiler, selâmladiler. Burhan Şah, aldı sazını, o gam ortağı sazına bir dehundi da, bahah ne söyledi:

Sorma baba sorma benum derdumi 135

Bulamassın ilacını babacan Yâr deyuban düşem gurbet ellere Terkedeyim tahtı tacı babacan

Padişah, bu sözlerden bir mana çıharamadı, “Oğul, ne diyersin?” dedi. 140

Kırh güzel var idi sağı soluna İnce kemer bağlmıştı belina Baba, hayran oldum şirin dilina Bulamaszın derd ilacın babacan 145

Burhan Şah söyliyer toğri sözidur Yahtı bu sinemi aşkın közidur Karaçöl Beği’nun o bir kızıdur Gördüm güzel birkaçını babacan 150

Padişah: “Oğul, kimi gördün, bu Karaçöl nerdedur sormadın mı, ne memlekettur?” Burhan Şah, anladı ki, babası yine bir şey anlamadı, tekrar etti. Aldı Burhan Şah:

Felek saldı beni gurbet ellere Bırah gidem nazlı yâre babacan 155

Efsane oluban kelam dillere Çünkü düştüm ah ü zara babacan Âşıh der ki bu sevda budur beni

Zülüfler olmuş ejderha korkarım yüzer beni 160

185

Terk eyliyem vatanımı ilimi

Han bülbülüm bulam konan gülümü 165

Şahım bağlamayım benum yolumu Koyman beni ah ü zara babacan Burhan Şah’ım bindim aşkın atına Canımdan geçmişim yâr gayretina 170

Alam başım gidem memleketina Ah hele kavuşam nazlı yâra babacan

Âşihları yüce dağlar yol varin yüce dağlar İlahesinden ayrılan her gün böyle ağlar 175

Burhan Şah, gözi yaşlı, babasınun huzurundan ayrıldı. Dediler “Nasıl yapalım?” “Karaçöl’e asker çıharalum, elçi çağıharalum, soralum, verursa kızı düğün ile alup geturalum, vermezsa eh...” Sordiler, “Bu Karaçöl ne memlekettür, nerededur?” Dediler ki: ‘‘Hindistan memleketinun dâhilindedur. Evvela burdan Yemen’e gidecehsin.”

180

Burhan Şah odasına gitti. Zavallı ah çeküp ağliyer. Anası geldi, yanına halayık ile “Aman oğlum, niçün ağliyersin yavrum. Sana bütün Kandehur’un kızlarını topliyem, bahçeye geturam, hangisini istersen beyen, birisini al oğul, sen kız mı bulamiyersin da oralara gidecehsin, aman oğul, seni böyle hiç bırakamam.” Burhan Şah bahın anasına ne 185

dedi:

Canan bana bâde verdi Anam içmemiş olur mu? Aşk badesi yâr havası

Anam dolmamuş olur mu? 190

Sevdaya ey saldı da bizi Onun nedem edası nazı

Anam yahtı da beni Karaçöl’ün kızı Anam solmamış olur mu?

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 195-200)