• Sonuç bulunamadı

Artvin’in Sosyokültürel Durumu

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 47-54)

(Artvin Tarihi, 2007: 154; Demirel, 2010: 63-101).

1.3. Artvin’in Sosyokültürel Durumu

Bir topluluğu millet yapan en önemli unsurun kültür olduğu, milletlerin birbirlerinden kültürel farklılıklarla ayrıldıkları ve millî benliklerini ancak kültürlerini yaşatabildikleri ölçüde koruyabilecekleri günümüzde tartışmasız kabul edilen bir gerçektir. Millî kültür bir milletin en önemli, olmazsa olmaz varlığıdır ve temelini halk kültürü meydana getirir. Varlığını devam ettirebilmesi ise ancak halk kültürünün muhafazasıyla mümkündür (Çelik, 2005: 10).

En yaygın tanımıyla kültür; “Doğada zaten var olanların dışında insanoğlunun ona eklediği, kattığı her şeydir.” Kaya (1994: 18) kültürün önemini “Kültür, toplumun ortak yaşama tarzıdır; toplumun düşünüş ve davranışını yansıtır, iç yüzünü tanıtıp karakterini ortaya koyar.” diyerek vurgulamaktadır.

Folklor ise; bir ülkenin, bir yöre halkının, bir etnik grubun yaşamının bütününü kapsayan ve temelinde o halkı oluşturan insanların ortak ve yaygın davranış kalıplarını, yaşama biçimini, belirli olaylar ve durumlar karşısındaki tavrını, çevresini ve dünyayı algılayışını açıklayan; geleneksel ve törensel yaşamı düzenleyen, zenginleştiren, renklendiren bir dizi beceriyi, beğeniyi, yaratıyı, töreyi, kurumu, kurumlaşmayı göz önüne seren; bir ucuyla geçmişe, bir ucuyla zamanımıza uzanan gelenekler, görenekler âdetler zincirini ve bu zincirin köstekleyici ya da destekleyici halkalarını tek tek belirleyen önemli

Vekâletçe de onaylanarak Kiskim’in yeni resmî adı Yusuf İli olarak değiştirilir (1912). Yusuf İli adı eski yazıdan yeni yazıya geçilince (harf inkılabı ile-1928) Yusufeli şekline dönüşmüştür (Artvinli, 2000: 62; Demirel, 2010: 95-97).

13

Sancak/kaza/ilçe merkezi tarih boyunca hep değişik yerlere nakledilmek zorunda kalan Yusufeli, yakın bir gelecekte -Yusufeli Barajı’nın suları altında kalacağı için- yine taşınacaktır. 16 Nisan 2008 tarihinde TBMM, “Yusufeli İlçe Merkezinin Nakli Kanunu”nu çıkartmış ve bu kanun 24 Nisan 2008’de 26856 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır. İlçenin en son taşınması kararlaştırılan yer Tekkale ve Bahçeli köyleri arasındaki “Yansıtıcılar mevkii”dir (Demirel, 2010: 101).

33

temel unsurlardan biridir (Örnek, 1995: 16). Kültürle folkloru birlikte mütalaa etmek gerekir (Kaya, 1994: 18).

Biz de bu başlık altında Artvin yöresi kültürü ve folkloru hakkında genel hatlarıyla bilgi vereceğiz. Artvin yöresinin sosyokültürel özellikleri; halk kültürü ile ilgi çalışmalarda genel olarak esas alındığı üzere “Hayatın geçiş evreleri, inanmalar, âdet ve gelenekler, bayramlar-törenler- kutlamalar, giyim-kuşam-süslenme, el sanatları, çocuk oyunları, halk hekimliği, halk meteorolojisi, halk mutfağı, halk müziği ve çalgılar, halk dansları, mimari… vb.” ayrıntılara girilmeden anlatılacaktır.

Artvin ili zengin tarihî ve coğrafî yapısı nedeniyle renkli bir kültüre sahiptir. Bir kapalı havza olan ve tarihî göç yolları üzerinde bulunan Çoruh havzasında kültür çok köklü, renkli ve zengin olarak özelliğini muhafaza etmiş ve günümüze kadar taşınmıştır (Terzi, 2000: 33).

Binlerce yıldan beri Orta Asya’dan kopup gelen en eski Türk boyları Çoruh havzasını mekân tutmuş ve eski kültürlerinden birçok unsuru buraya taşımışlardır. Bu nedenle Artvin kültürünün mazisi en eski çağlara kadar uzanmaktadır. Binlerce yıldan beridir hiç durmadan doğudan batıya akan Türk akınlarının her dalgası Çoruh boylarına vurdukça eski Türk unsurlarıyla karışarak yoğrulmuş; yeni bir şekil, renk, biçim almış ve kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. Bunun içindir ki Artvin millî kültürünün kaynaklarını Kür, Aras, Çoruh boylarında bulmak mümkündür. Yörenin millî birliğinin, kuvvet ve kudretinin millî folklor ve sanatının temeli Çoruh havzasında atılmıştır (Şahin ve diğerleri, 1997: 85).

Yöre insanının genel hayat tarzı şu şekildedir:

Yörenin sürekli akınlara, savaşlara sahne olması; birbirini izleyen göçler, bölgenin fizikî yapısı gereği tarıma elverişli arazinin azlığı ve sanayi tesislerinin yeterince kurulmamış olması yörenin yoksul kalmasına yol açmıştır. Cumhuriyet döneminde yapılan çalışmaların da yeterli olmamasından dolayı Artvin ili, sosyoekonomik yönden geri kalmış illerimizdendir.

Son derece engebeli ve eğimli fiziki yapısı nedeniyle tarıma elverişli arazisinin azlığına karşın yine de nüfusun % 90’ının, yakın zamana kadar geçimini tarımla sağlamaya

çalıştığı bilinmektedir. Bu oran günümüzde daha azdır. Arazinin makineli tarıma elverişli olmaması, sulama tesislerinin ve diğer tarım girdilerinin yetersizliği gibi nedenlerle verim, dolayısıyla da üretim çok düşük olmaktadır.

Üretilen tarım ürünlerinin çoğu il içinde tüketilmekte, çok kere yöre insanının kendi ihtiyaçlarını bile karşılayamamaktadır. Ancak çay, fındık, turunçgiller, tütün ve patates gibi tarımsal ürünler il dışına ihraç edilebilmektedir.

Ulaşımın yeterli olmadığı dönemlerde iç tüketime yönelik yetiştirilen ürünlerin bir kısmının taze olarak, bir kısmının kak, turşu, pekmez gibi konservatif yöntemlerle saklanarak, daha uzun süre yararlanma yoluna gidilmiştir. Ayrıca elde edilen bu ürünlerin eşek, at ve kağnı gibi hayvan ve araçlarla yakın pazarlara götürülerek, başta tahıl olmak üzere, lor, şor, yağ, peynir gibi gıda maddeleri ile “değiş-tokuş” edildiği de görülmektedir (Terzi, 2000: 34).

Tarımla uğraşanların dışındaki nüfus ise, sayısı ona yakın olan bakır, kereste, lif-levha ve çay gibi belli başlı fabrika ile öteki küçük işletmelerde çalışmaktadır (Tokdemir, 1993: 68).

Artvin ve çevresinde Bakır Çağı’nda yerleşik yaşama geçildiği bilinmektedir. Eski çağlardan beri yörede elde edilen bakırın işçiliği zamanla gelişmiş ve bir bakır kültürünün doğmasına yol açmıştır. Bakırdan çeşitli süs eşyaları, kap kacak ve iş araçları yapımı günümüzde de varlığını sürdürmektedir (Torun, 1998: 47).

Yörede hayvancılık da önemli bir iktisadi faaliyettir. Hayvancılık odaklı “yaylacılık kültürü” de bir yaşayış biçimi, kültür ögesidir. Yazın gelmesiyle (mayıs başından itibaren) yaylaya akın başlar. Ulaşım imkânlarının sınırlı olduğu zamanlarda (Yani daha 20-30 yıl öncesine kadar) yaylaya göçler yörenin başlıca taşıt aracı olan hayvan sırtı, kızak ve kağnı ile yapılırdı. Yolların zaman içerisinde düzeltilmesi ve motorlu araç imkânının artmasıyla kış mevsimi hariç, kızak hemen hemen kullanılmaz olmuştur.

Yaylaya çıkış birçok köyde iki basamaklı yapılır. İlkbaharda ilk defa mezraya, gün dönümüyle (21 hazirandan sonra) de yaylaya çıkılır. Genellikle yayladan; iki, iki buçuk ay

35

kalındıktan sonra kışlaya, kar yağması ile beraber de kışladan köye inilir. Dört, beş ay kadar süren yayla-kışla döneminde yağ, peynir, lor, süzme, kaymak gibi süt ürünleri elde edilir. Ailenin kendi ihtiyaçlarından arta kalanı da satılır. Yörenin en önemli yaylaları Kaçkar, Karçal, Bilbilan, Arsiyan, Sahara ve Kamera’dır (Yıldız, 1994: 47).

Bölgedeki yaylaların hayvancılık bakımından önemi büyüktür. Yöre insanının iktisadi hayatında birinci derecede küçükbaş hayvancılık (koyun, keçi) önemlidir. Ayrıca büyükbaş hayvancılık ve arıcılık da önemli bir yer tutmaktadır (Tokdemir, 1993: 31).

Yaylalara çıkılmasını izleyen 15-20 gün içinde yöre halkı topluca davul-zurna, tulum gibi çalgılar eşliğinde en iyi giysilerini giyerek yaylaya çıkarlar. Normal olarak bir hafta, on gün kadar süren bu eğlencelere (özellikle Şavşat yöresinde) “Pancarcı Şenlikleri”14

adı verilir. Pancarcı Şenlikleri’nde yöreye özgü en iyi yemekler, kırlarda soğuk su kenarlarında yenir. Gündüzleri kırda, geceleri yayla evlerinde günlerce süren eğlencelerde millî ve mahallî oyunlar oynanır, güreş yapılır, cirit atılır, yöresel diğer eğlencelere de yer verilir. Daha sonra yine çalgı eşliğinde köye dönülür (Yıldız, 1994: 47).

Yörenin, ormanlarla kaplı bulunması, ağaç işçiliğine dayalı el sanatlarının gelişmesinde en büyük etken olmuştur. Tarımdan, dokumaya; kızaktan masa ve beşiğe kadar her alanda yapımı ve kullanımı süren ağaç işleri, çevre illere de satılmaktadır.

İlkbahar ve yaz mevsiminde yaylaya çıkan halk özellikle kış mevsimini köylerinde geçirir. Yörede genel olarak uzun süren kış dönemini kadınlar dokumacılık -ki bunlar halı, kilim, bağ, hasır, sergi, çuval, hurç dokumacılığıdır- ile uğraşırken erkekler ise ileri derecede ustalık istemeyen kağnı, kızak, boyunduruk, saban, kazma, balta, çapa sapları gibi işleri yaparlar. Yaza hazırlık amacıyla yapılan bu işler bütün kış boyunca sürer. Ayrıca balta, çapa, dehre, kazma vb. sıcak demircilik işleriyle iğ, ağırşak, kaşık, kepçe, yayık…

14

Bu toplu hâlde, eğlenerek yaylaya çıkış Doğu Karadeniz’in genelinde görülen bir gelenektir. Giresun yöresindeki ismi ise “OTÇU GÖÇÜ”dür. Günümüzde ulaşım imkânlarının yaygınlaşması ve hayvan sayısının azalmasıyla yayla yolculukları ve hayvan nakli son zamanlarda kamyonlarla yapılmaktadır. Gelişen ulaşım imkânları insanların yaylalara toplu gitmesini zorunlu kılan şartları da ortadan kaldırmıştır. Ancak yüzlerce yıldan beri süregelen bir gelenek elbette birden bire ortadan kalkacak değildir. Bu Pancarcı Şenlikleri/Otçu göçü vb. yayla göçleri günümüzde yerini “YAYLA ŞENLİKLERİ”ne bırakmıştır. Yörede hemen her köyün geleneksel hâle gelmiş yayla festivali/şenliği vardır. Bu şenlikler gurbette olan yöre insanını bir araya toplayan çok coşkulu etkinlikler şeklinde gerçekleşmektedir. Genel itibarıyla “Boğa güreşi” ve “Karakucak güreşleri” odaklı olan şenliklerde yöre âşıkları da sanatlarını icra edebilme imkânı bulmaktadırlar.

vb. ustalık isteyen özel araç, gereç ve tezgâhla yapılabilecek işler de yine kış mevsimi içerisinde bunların ustalarına yaptırılarak, kullanma zamanına hazır hâle getirilirler (Tokdemir, 1993: 114).

Yöre sosyokültürel hayatında en fazla dikkat çeken ögelerden biri “imece” geleneğidir. Bu geleneği Alper (1938) şöyle anlatmaktadır;

Yöre köylerinde umumî çeşmeye su akıtmak, köy okulu, köy odası ve köy yolu yapılmasında yardımcı olmak gibi işlerin dışında köylünün sağlığı, iktisadi kalkınması, refahı ve köyün güzelleşmesi gibi konularda çeşitli imece usullerine başvurulmuştur. Yeniden ev yapmak mecburiyetiyle karşılaşan, tarlasındaki mahsulünü zarar görmeden hemen kaldırmak zaruretinde olan, herhangi bir hastalığı dolayısı ile taşrada bulunan; evini, servetini, mal veya mahsulünü umulmadık bir biçimde kaybetmek felaketine uğrayan bir komşuya köylünün el birliğiyle yardımda bulunmasına Artvin ve çevresinde “imece, emece” veya “meci” adı verilmiştir. Yörede imece âdeti yirminci yüzyılın birinci yarısına kadar geniş bir uygulama sahasına sahip, yaşamı doğrudan etkileyen önemli bir gelenek olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde bu âdetin hızı bir ölçü de olsa yavaşlamıştır.

Yöre insanı, yeni yapacağı evin kerestesini ormandan nakletmek mecburiyetinde olan birinin düzenlediği imeceye - davet dahi beklemeden, çok uzak köylerden bile- grup grup (erkeği, kadını, delikanlısı, genç kızı) davul - zurna, tulum eşliğinde gelerek hem bu kişinin işini yapmış hem de eğlenceler düzenlemişlerdir. İmece, köylü için topluca eğlenmek ve bayram yapmak olarak da kabul edilmiştir.

İmece günü köy davul-zurna, tulum nağmeleriyle inler; köylüler, tanıdık tanımadık demeden kol kola kalp kalbe vererek millî oyunlar oynar, türküler, koşmalar söyler, karşılaşmalar yapar, eğlenir. İmeceye katılan erkek ve kadınlar bu eğlenceleri kendi aralarında yaparlar. Bu kişiler eğlenceler arasında yorgunluk duymadan, tek başına başarılması güç olan bu komşu işini kısa sürede bitirirlerdi ki bu kadar canlı olmasa da geleneğin hâlâ günümüzde de varlığını sürdürdüğü bilinmektedir.

Önceleri ayrı ayrı odalarda veya ayrı gruplar hâlinde toplanan köy kadın ve erkekleri arasında zarif karşılaşmalar da tertip edilmiştir. Artvin köy şairlerinin yetişmesinde bu toplantıların etkisi de büyük olmuştur. Erkek imecelerinde Hopa ve çevresinde tulum ve çok az da olsa kemençe, Ardanuç ve Şavşat çevresinde de saz, davul ve zurna çalınmıştır (Alper, 1938’ten aktaran Terzi, 2000: 37-39).

37

Yörede her türlü inşaat için kereste ve malzeme nakliyatı erkeklerce gerçekleştirilir ve yardımlar imece ile yapılacak yapı sahibine ulaştırılırdı. Kışlık odun temini işi Artvin, Ardanuç, Borçka ve Hopa çevresinde yöre kadın ve erkeklerince yapılırdı. Hopa’da kadın ve erkekler birlikte fındık toplarlardı. Artvin, Ardanuç, Hopa ve Yusufeli’nde tarla çapalama için imeceye sadece kadınlar katılırken; Şavşat’ta bu işi kadın ve erkekler birlikte yaparlardı. Tarladan kaldırılacak mahsul için ise Artvin, Şavşat ve Yusufeli’nde erkekler; Hopa’da kadınlar Borçka’da kadın ve erkekler çalışırlardı. Bunun gibi birçok örneğini verebileceğimiz imece usullerinde işler yöreye göre kadın ve erkekler tarafından ya paylaşılmış veyahut birlikte yapılmıştır. Fakat imecelerde yöre kadınlarına daha çok iş düştüğü görülmektedir. Özellikle erkeklerin yörede iş sahalarının az olması nedeniyle ilkbahar, yaz aylarında gurbete çıkmak (çalışmak için bir başka köye, ilçeye, ile veya ülkeye gitmek) zorunda olmaları ot biçme, yün eğirme, tarla işleri, buğday yıkama, ceviz toplama, hayvan bakımı ve beslenmesi gibi işlerin de kadınlar tarafından yapılmasını zorunlu kılmıştır.

Yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere yöre kadını tarihin her devresinde -bugün de olduğu gibi- sosyal yapı içerisinde daima aktif olmuştur.15 Türk millî varlığında her devirde olduğu gibi Artvin yöresinde de kadın ve erkek unsurları hayat mücadelesinde hep yan yana ve dayanışma içinde olmuştur.

Yörede kış mevsimi uzun ve soğuk geçer. Yöre halkının bu mevsimde ahırdaki hayvanlara bakmaktan başka bir iş yoktur. Diğer mevsimlere nazaran kış aylarında boş vakitleri bol olan yöre halkı eğlenmek için “kış eğlenceleri” adı altında toplanabilecek değişik eğlenceler düzenlerler. Bunlar arasında açık havada yapılanlardan güreş, at yarışı ve cirit oyunları, boğa güreşleri16

gibi eğlenceleri örnek olarak verebiliriz.

Kapalı yerlerde yapılan kış eğlencelerinden en meşhuru “harfana/herfene/elfene” adlarıyla anılan eğlencedir. Harfana; uzun kış gecelerini hoş geçinmek amacıyla mahalle veya köy delikanlılarının aralarında para toplamak suretiyle temin ettikleri veya evlerinden aldıkları yiyeceklerle uygun bir yerde veya evde toplanarak birlikte yemek yemeleri ardından bulabildikleri çalgılar eşliğinde eğlenmeleri ve değişik oyunlar oynamalarıdır.

15 Bu durum, (ileride beşinci bölümde “Kadın Âşıklar” başlığında da görüleceği gibi) yörede diğer yerlere nazaran daha fazla kadın âşık yetişmesinin nedenlerinden biri olarak kabul edilebilir.

16

Harfananın haricinde kapalı mekânlarda gerçekleştirilen oyun ve eğlencelerden bazısı şunlardır: bilmece yarışmaları, ceviz, cüz, çattı pattı, kamçı, kibrit, sıra türküsü, tınını, tula/tura, yüzük… vb.

Kış aylarında yapılan en önemli eğlence ise “Âşık Dinleme”dir17. Eskiden yörenin yol üstünde olan köylerinin hemen hepsinde hanlar ve kahvehaneler, diğer köylerde ise köy odaları bulunmaktaydı. Bu mahallerde yöre âşıkları ve çevre illerden gelen âşıklar sanatlarını icra ederlerdi. Bu âşık fasıllarını izlemek ise köy halkının en büyük eğlencesi olurdu.

17 İleride üçüncü bölümde “Sazlı-Sözlü Ortamda Yetişme” başlığı altında bu gelenek ayrıntılı olarak anlatılacaktır.

İKİNCİ BÖLÜM

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 47-54)