• Sonuç bulunamadı

Kahvehaneler ve Hanlar

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 111-114)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3.2. İcra Ortamları

3.2.1. Sözlü Kültür Ortamı/Aktif Ortamlar

3.2.1.4. Kahvehaneler ve Hanlar

Çobanoğlu’na (2000: 129), göre âşık edebiyatı müstakil bir edebiyattır ve teşekkül ve tekâmülünde en önemli rol kahvehanelerindir:

Ozan-baksı ve tekke tarzı edebiyat geleneği üzerine bağımsız bir edebiyat tarzı olarak teşekkül eden Âşık Tarzı Edebiyat Geleneği’nin veya bir yaşama biçime dönüşen hâliyle daha geniş kapsamlı bir terimle ifade etmek gerekirse Âşık Tarzı Kültür Geleneği’nin en önemli ortaya çıkış nedeni kahvehanelerdir. Bilindiği gibi, âşık tarzı edebiyat geleneği tamamıyla sözlü kültür ortamının ortaya çıkardığı bir olgudur. Gelenek 16. asırda ortaya

97

çıktığında, tıpkı tekke tarzı edebiyat geleneği gibi tevarüs ettiği ozanlık geleneğinin yukarıda işaret edildiği gibi pek çok açıdan devamı olmakla beraber kendine has bir icra töresine sahip bağımsız bir tarzdır. Ancak hiç unutulmaması gereken bir husus âşık tarzı icra töresinin tamamen kahvehanelere göre şekillendiğidir (Çobanoğlu, 2000: 129).

Özarslan’ın Erzurum sahası için öncelikli âşık sanatı icra zemini olarak ele aldığı “kahvehaneler”in Artvin sahasında da önemli bir âşık fasılları icra mekânı olduğu görülmektedir. Ancak kahveler köy odaları ve özel konaklar kadar etkin değildir. Çünkü kahvehaneler hem bölgenin nüfusu, hem coğrafi yapısı sonucu fazla yaygın değildir.

Her şeyden önce kahve/kahvehane bir şehir gerçeğidir. Büyük insan yığınlarının oluşmasına paralel zuhur eden mekânlardır. Yöre toplu yerleşim yapısına sahip değildir ve herkes işinde gücündedir. Dolayısıyla kahvehanelerde oturacak şartlar söz konusu değildir. Yöre tarihinde, işin olmadığı daha doğrusu az olduğu kış ve ilkbahar aylarında ise öne çıkan sosyal mekânlar kahvehaneler değil köy odalarıdır.

Ancak bu bölgede kahvehane olmamıştır ve dolayısıyla böyle bir âşık sanatı icra zemini yoktur demek değildir. Köy odaları, âşıklık geleneğine kahvehanelere oranla daha fazla hizmet etmiştir. Yörede kahveler tarihî yollar üzerindeki hanların doğal uzantısı şeklindedir. Aşağıda âşık fasılları yapıldığı bilinen birkaç kahvehane örneği verilmiştir.

Huzûrî-Efkârî karşılaşması 21 Nisan 1940 günü Ardanuç’ta Efkârî’nin kahvesinde olmuştur. Şairlerin deyişlerini Şavşat’ta öğretmenlik yapan M. Âdil Özder zapt etmiştir (Özder, 1960: IV. Bölüm; Gökalp, 2001: 168).

Pervânî’nin ifadesiyle (Artvinli, 2001: 194-206) 1954 yılı aralık ayında Yusufeli’de bir kahvede yapılan “Pervânî-Deryâmî Karşılaşması” ile 1960’ta Kars’ta Demirciler kahvesinde yapılan “Bardızlı Nihanî- Pervânî Karşılaşması” kaydedilemediği için unutulmuştur.

Huzûrî-Müdâmî karşılaşmasının bazı fasılları 13 Ağustos 1941’de Kars’ta Kâzımpaşa Caddesindeki “Pehlivanın Kahve”de yapılmıştır (Dizdaroğlu, 1949: 165).

Karşılaşmanın yapıldığı umuma açık yerlerde yerel idare vergi almaktadır. Giriş ücretlidir. 20 Aralık 1954 tarihinde Yusufeli Ahaltlı Dair Mehmet Efendi’nin kahvesinde yapılan Pervânî-Ummânî karşılaşması buna bir örnektir. Belediye bilet satar, 250 liranın 25 lirasını belediye alır, kalan para âşıklar arasında bölüşülür. Kahveci de çay satar (Artvinli, 2001: 201).

Kahvehaneler, âşık sanatının iki temel icra mekânı olan tekke-dergâh ve ağa-paşa-bey konaklarına alternatif olan bir sosyalleşme zemini ve ladinî bir sosyal kurumdur.

Âşık tarzı, kendine has bir icra töresine sahip bağımsız bir gelenektir. Bu nedenlerle, âşık edebiyatı tarzı, 16. asrın sonlarından başlayarak kahvehane ekseni etrafında, az çok ladini bir karaktere sahip ozan-baksı ve özellikle Yeniçeri Ocağının kuruluşuyla “ordu şairi” olarak ön plana çıkan ve başka Bektaşi tarikatı mensupları olmak üzere diğer tekke edebiyatı ile ilişkisini hiçbir zaman kesmemiştir. Bir başka ifadeyle âşık edebiyatı adı altında toplanan edebî geleneğin tekevvününde tekke kültür çevresi önemli rol oynamışken âşık tarzının teşekkülünde ve bağımsız bir karakter kazanmasında son ve en önemli merhale kahvehaneler olmuştur (Çobanoğlu, 2000: 130).

Ortaya çıkan en önemli yeni sosyal davranış kalıbı, kahvehanelerin kısa sürede bir edebî forum hâline gelmesidir. Kahvehanelerin kısa sürede bir edebi forum niteliği kazanmasının başlıca nedenleri o güne kadar tekkeler ile paşa ve ağa konaklarından yahut selamlıklardan başka bir araya gelinecek umuma açık veya bağımsız bir sosyalleşme zemini yahut daha doğru bir ifadeyle din dışı sosyal bir kurumun yokluğudur. Söz konusu ağa ve paşa konakları ve selamlıklar ise son tahlilde genel anlamda umuma açık mekânlar değildirler. Daima “misafir” olunan bu mekânlarda ev sahibinin ve temayüllerinin ağırlığı, siyasi ve idari tercihlerinin seçiciliği ve hamilik rolü bu mekânlara devam edenler açısından ve sosyalleşme süreci bakımından belirleyici ve kısıtlayıcı olacağı ortadadır. Tekkeler ve medreseler ise şeyh ve ulemanın kontrolünde dinî mahiyette kurumlardır (Çobanoğlu, 2000: 133).

Kahvehane, sadece oturulup boş vakit geçirilen bir mekân olmamıştır. Dursun Yıldırım, kahvehaneler tarihsel süreçte etkili birer sosyalleşme mekânı “iletişim odağı” oluşunu ve önemini şöyle ifade etmektedir:

İletişim odakları arasında, kamuoyu oluşturma açısından en etkilisinin kahvehaneler olduğu anlaşılmaktadır. Kahvehaneler ve kahve, tarihimizde imparatorluğu dolaylı bir değişime doğru iten ilginç bir olgudur. Toplumun sesli düşündüğü, düşüncelerini bireylerin birbirine açıkladığı ve her kesimden insanların uğradığı bu mekânlar, estirdiği muhalefet ve eleştiri

99

rüzgârı ile yönetimleri ürkütmüştür. İmparatorluk boyunca, belki de ciddî anlamda bir kamuoyundan söz edilecek ise, kahvehaneler bunun ilk adımı sayılmalıdır. Tabiî, bu alan, kamuoyu oluşturma alanı, XIX. yüzyılın ikinci yarısından itibaren matbaa ve buna bağlı yayıncılığın çeşitlenmesi <kitap, dergi, risale ve gazetecilik> ile gerçek boyutlarına daha sonraları erişmeye başlayacaktır. Ve yine bu süreç içinde de, kahvehaneler, kamuoyunun oluştuğu ortamlar olma vasfını muhafaza etmeye devam edecektir. Kahvehaneler, Türk toplum hayatında sadece değişim ve kamuoyu oluşturma işlevi yanı sıra, her türlü bilgi ve haberin de iletişim ve dağılım odağı durumundadır. Dinlenme ve eğlence, fikir alış verişi ve gösteri ortamıdır. Edebî sohbetlerin yer aldığı, kahve içimi sırasında dostlukların koyulaştırıldığı bir mekândır. Yönetimlere karşı hareket ve eylem hazırlıkları yapanların buluşma yeridir. Bu nedenle, Türk toplum hayatında, XVI. yüzyılda ‘yeni’ bir kurum olarak ortaya çıkan ‘kahvehanelerin medeniyetimiz içindeki yeri ve rolü henüz gerçek boyutlarıyla bir inceleme konusu olmayı muhafaza etmektedir. Çünkü bu kurum, bütün bu özellikleriyle sadece bizim toplumumuzu değil, aynı zamanda hem imparatorluk bünyesinde yer alan farklı din ve milliyetlere mensup toplumları ve hem de Avrupa toplumlarını etkisi altına almış ve oralara kadar yayılmış, kök salmıştır. Balkanlarda yaşayan çeşitli toplumların hayatında son zamanlara kadar, yanına yeni unsurlar da katmış olsa, imparatorluk hayatında var olan pek çok elemanı muhafaza ederek ve bir gösteri yeri, iletişim odağı olma vasfını koruyarak devam etmiştir. Denebilir ki, yeni zamanların ‘pastahane’leri de, kahvehanelerin yavrusudur.

Kahvehaneler, iletişim odakları ve iletişim ağları arasında, Türk toplum hayatına yeni bir anlayışın yerleşmesine fırsat tanır. Fikirlerin öğrenilmesinde, görüş alış verişlerinde, müşterek kanaatlerin oluşmasında bir değişim odağı olur. Yeni fikirlere ve görüşlere zemin hazırlar. Eleştiri mantığını ve cesaretini geliştirir. Aklî olmayan kararlar karşısında toplumun mukavemet etme direncinin ortaya çıkmasına öncülük eder. Bu bağlamda XVIII. yüzyılın bir değişim ve yerlileşme tabiatı var ise, bunun doğuşunda kahvehanelerin de bir rolü olduğu söylenebilir (Yıldırım, 2000: 352).

Belgede Artvin âşıklık geleneği (sayfa 111-114)