• Sonuç bulunamadı

ABD ve Türkiye’de yasamanın temel görevi olan yasa yapmak dışında yürütme ile olan ilişkisi ve yürütme politikalarına hangi aşamada ve ne kadar müdahil olabileceği durumlar farklılık göstermektedir.

4.2.1. Yasamanın Genel Karşılaştırılması

Yasama günümüzde parlamento, kongre ve meclis olarak farklı isimlerde anılmaktadır. Temel görevi isminden de anlaşılacağı gibi yasa yapmak olan yasamanın bazı durumlarda yürütme üzerinde de yetkileri oluşturulmuştur. Bu yetkiler demokratik sistemlerin hemen hepsinde vardır. Örneğin; uluslararası anlaşmaları imzalamak ya da uygun görmek, savaş ilan etmek ve yürütmenin bütçesini belirlemek gibi her demokratik sistemde yasamaya verilen yetkilerdir. Ama özellikle parlamenter

sistemlerde yürütme erkinin yasamanın içinden çıkması, yasamanın güvenine ihtiyaç duyması ve her an yasamanın baskısını üzerinde hissetmesi yasamanın yürütme üzerinde etkili olmasına olanak sağlamaktadır. Bu durum yürütmenin güçsüz olması durumunda had safhaya erişirken, yürütmenin güçlü olması ile tersi bir duruma yol açmaktadır. Çünkü yürütmenin güçlü olması aynı zamanda parlamentoda mutlak çoğunluğu elinde tutmasıyla mümkün olacağından yürütme aynı zamanda yasama görevinde de söz sahibi ve temel gündem belirleyicisi olmaktadır. Buna benzer güç değişimleri İngiltere gibi iki disiplinli partinin olduğu ülkelerde herhangi çatışmaya mahal vermezken, Türkiye gibi farklı etnik ve farklı inanç gruplarının olması ve bu grupların sahip olduğu siyasi partilerin çokluğu ile her daim bu gruplar arasında çatışma olmasına sebep olmaktadır. Diğer yandan ABD’de uygulanan başkanlık sisteminde Parlamentonun Türkiye’deki gibi her etnik grubun parlamentoda siyaset yapmasına olanak vermediği için böyle bir çatışmanın olmasına imkan vermemektedir. Daha açık bir ifade ile ABD’de her etnik grubun temsilcileri parlamentoda yer alabilir ama ait oldukları grup üzerinden siyaset yapamazlar.

Türkiye’deki parlamenter sistemlerde bu durumlar sık sık yaşanırken ABD’de uygulanan başkanlık sisteminde kuvvetlerin birbirinden kesin çizgilerle ayrılması sebebiyle aynı durumların yaşanması olanak dışıdır. Bir diğer dikkat çeken fark ABD ve Türkiye yasama organlarının işleyişindeki etkinliktir. Örneğin, ABD yasama organında partiler arasında birbirlerini suçlayan ya da yasama organında kavga gürültü pek rastlanmaz hatta hiç olmazken, Türkiye’deki yasama organında bunlar sık sık yaşanırken çoğu insan yasamanın gerçek gündeminin ne olduğunu bile anlayamaz. Bunun sebebi ABD’de parti disiplinini olmaması ve partililerin parti baskısı hissetmeden oylarını kullanabilmesidir. Ama Türkiye’de böyle bir durumun yaşanmasının iki sebebi vardır. Birincisi çok partili bir meclis ve karar almanın zorluğundan dolayı meclisin hararetinin yükselmesine sebep olmasıdır. İkincisi yasa tekliflerinin bir parti tarafından verilmesi, partiler arasındaki uçurumun derin olmasından ve sıkı parti disiplininden dolayı birbirlerinin olumlu ya da olumsuz yasa tekliflerine karşı muhalif olmalarıdır. Örneğin, daha önce meclisteki dört partinin bir araya gelip uzlaşma sağladığı 48 madde için, mutlak çoğunluğu sağlayan yüzde elli oy alan iktidar partisinin meclis anayasa uzlaşma komisyonuna sadece üç üye vermiştir. Diğer yüzde elliyi temsil eden üç parti dokuz üye vermiştir. Buna rağmen üzerinde

uzlaşılan 48 madde muhalefet partililerinin kararlarını değiştirmesiyle bu maddeler meclis gündemine gelmemiştir. Yani kısacası Türkiye’deki yasama organında bir anayasa maddesinin değiştirilmesi için, mutlak çoğunluğu elinde bulunduran partinin, on iki kişilik anayasa komisyonuna altı üye göndermesi gerekirken, üç üye göndermeye razı olup mutlak çoğunluğu diğer üç partiye vermesi de bir anayasa maddesinin değiştirilmesi için yetmiyor. Bu örnek parlamenter sistemin Türkiye’de işleyememesinin bariz bir kanıtıdır.

Parlamenter sistem ile başkanlık sistemi arasındaki yasama düzeyinde en bariz fark başkanlık sisteminde yasama, kendi görev alanına sadık kalırken parlamenter sistemde değişen güç durumlarına göre yasama ya hükmeder ya da hükmedeni engelleyerek sistemin aksamasına sebep olur. Böyle bir ortamda hükümet ya parlamentonun gücüne boyun eğer ya da istifa ve erken seçim gibi mekanizmalar kullanarak yeni bir hükümet kurma yoluna başvurur. Ama bu mekanizmalarda böyle bir ortamda genel anlamda bir çare getirmez. Çünkü var olan sorunlara çare olarak düşünülen erken seçim mekanizması seçimden önce olan sorunları giderdiği pek mümkün olmamıştır. İktidarı meclis karşısında çaresiz bırakan bu sistem, rüzgar tersine döndüğünde güçlü bir hükümetin oluşması durunda, bu sefer meclisin baskı altına alınmasına sebep olmaktadır. Bu duruma en iyi kanıt Hitler’in Nazi Almanya’sında iktidara geldiğinde meclisi baskı altına almasıdır. Hitler işlemeyen bir parlamentonun dünyanın en büyük diktatörlerinden birini nasıl yarattığını ispat etmiştir.

Kısacası her iki sistemi yasama işlevi üzerinden karşılaştırırken bir tarafta başkanlık sisteminin belirlenmiş kuralları ve çerçevesi dahilinde üstüne düşen görevi etkin bir şekilde yerine getirirken, diğer tarafta parlamenter sistemde yasama ya hükmeder ya boyun eğer ya da iktidarla çatışma yaşar. Parlamenter sistemde yasamanın yasa yapması gerekirken esnek kuvvetler ayrılığından dolayı parlamento kendi görevini layık bir şekilde yerine getiremez.

4.2.2. Yasamanın Dış Politika Karşılaştırılması

Dış politika, yürütmenin en temel görevlerinden biridir. Bununla birlikte bu görevlerin bir kısmı yasama gücüyle yürütme gücü arasında paylaştırılmıştır. Hatta bir devletin var olması ve yok olması ile doğrudan ilgili olan savaş ilan etme yetkisi hemen hemen bütün demokratik sistemlerde yasama kuvvetine verilmiştir. Ama dış politikayla

ilgili diğer konularda yasama gücüne verilen yetkiler farklılık göstermektedir. Yani ABD başkanlık sisteminde ve Türkiye parlamenter sisteminde yasama gücüne dış politika alanı ile ilgili verilen yetkilerin benzer olanları olduğu gibi farklılık gösteren yetkileri de vardır.

Anayasal olarak hem ABD’de hem de Türkiye’de savaş ilan etme yetkisi yasama gücüne verilmiştir. Ama uygulamada bu yetkinin her iki sistemde farklı bir seyir izlediği görülmektedir. Örneğin, körfez savaşında Türkiye’de yasama gücü ağırlığını gösterip savaşa katılmayı ret ederken, ABD’de yasamanın böyle bir karar vermesi durumunda, eğer yürütme gücü kararlıysa bunu aşmanın yolları mevcuttur. Nitekim ikinci dünya savaşından beri ABD dünyanın birçok bölgesinde aktif savaşlara katılmış ve bunların çok azında kongrenin iznine başvurmuştur. Genellikle başkan başkomutanlık yetkisine dayanarak askeri harekata izin vermiştir. Diğer tarafta Türkiye’de yürütme gücünün böyle bir yetki kullanması sadece belli durumlarda mümkün olabilmektedir. Başkomutanlık yetkisine sahip olan cumhurbaşkanı, anayasanın 92. Maddesine istinaden meclisin tatil veya ara vermiş olması durumunda, ülkenin ani bir saldırıya uğraması ile bu yetkiyi kullanma hakkına sahip olmaktadır (Md: 92).

Yasamanın savaş ilan etme yetkisinin yanında dış politikada önemli bir yer kaplayan uluslararası anlaşmalarda da her iki ülkede söz sahibidir. Türkiye’de yasama gücü yürütmenin yaptığı uluslararası anlaşmaları ülke için bağlayıcı bir nitelik taşıması için yasamanın uygun bulması şartına bağlanmıştır. Bu şartla yasamanın yürütmenin en önemli görevlerinden biri olan dış politika üzerinde denetim yapma imkanı bulmaktadır. ABD’de ise uluslararası anlaşmaların Türkiye’deki gibi sadece yasamanın rızasını almakla değil yasamanın bizzat onaylaması ile anlaşmalar yürürlüğe girmektedir. Yani kısacası uluslararası anlaşmalar Türkiye’de yasamanın uygun bulması yeterliyken, ABD’de bunun yanında meclisin onaylaması gereklidir. Oysaki Türkiye’de bu yetkiyi cumhurbaşkanı makamı kullanmaktadır. Uluslararası anlaşmalar bakımından dış politika üzerinde yukarıda açıkladığımız gibi ABD yasama organı Türkiye’deki yasama organından daha yetkili ve son karar verme hakkına sahiptir. Bunun örnekleri milletler cemiyeti ve Kyoto anlaşmalarını ret ederek bu alandaki yetkisini göstermiştir. Ama diğer tarafta Türkiye’de yasamanın uluslararası anlaşmaları ret etmesi pek sık görülmemiştir. Bunun sebebi kanaatimce meclisin içinden çıkan ve meclisin

güvenoyunu alan bir yürütmenin yaptığı anlaşmaları meclisin onaylamaması aslında meclisin kendini onaylamaması anlamına gelmektedir.

Bir diğer yasamanın dış politika üzerindeki yetkisi de dış politikanı bütçesini onaylama yetkisidir. Hem ABD’de hem de Türkiye’de bu yetki yasama gücünün tekelindedir. Yasama bu tekelini özellikle dış politika bütçelerinin onaylanması esnasında etkin kullanarak hükümetlerin dış politika giderlerinin hangi yönde olduğunu tespit etme olanağına sahip olmuştur. Böylece hükümetin bütçe üzerinde denetim yaparak dış politikanın üzerinde hem mali sınırı belirlemiş hem de denetim ile dış politikayı gözlemleme fırsatı bulmuştur.