• Sonuç bulunamadı

Başkanlık sistemlerinde ve parlamenter sistemlerde dış politika anlayışı ve işleyişi: ABD ve Türkiye(1982 Anayasası) örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başkanlık sistemlerinde ve parlamenter sistemlerde dış politika anlayışı ve işleyişi: ABD ve Türkiye(1982 Anayasası) örneği"

Copied!
144
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BAŞKANLIK SİSTEMLERİNDE VE PARLAMENTER SİSTEMLERDE DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE İŞLEYİŞİ:

ABD VE TÜRKİYE (1982 ANAYASASI) ÖRNEĞİ

(Yüksek Lisans Tezi)

Serdal İLBAŞ

(2)

T.C.

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

BAŞKANLIK SİSTEMLERİNDE VE PARLAMENTER

SİSTEMLERDE DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE İŞLEYİŞİ:

ABD VE TÜRKİYE (1982 ANAYASASI) ÖRNEĞİ

Danışman: Yrd. Doç. Dr. Barış ADIBELLİ

Hazırlayan: Serdal İLBAŞ

(3)

Kabul ve Onay

Serdal İLBAŞ’ın hazırladığı “Başkanlık Sistemlerinde ve Parlamenter Sistemlerde Dış Politika Anlayışı ve İşleyişi: ABD ve Türkiye (1982 Anayasası) Örneği” başlıklı Yüksek Lisans tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmenliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip oybirliği/oyçokluğu ile kabul edilmiştir.

…../…./2017

Tez Jürisi

İmza

Kabul Red

Yrd. Doç. Dr. Barış ADIBELLİ (Danışman) Yrd. Doç. Dr. Cantürk CANER

Yrd. Doç. Dr. Altan Fahri GÜLERCİ

Doç. Dr. Fatih KIRIŞIK Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(4)

Yemin Metni

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Başkanlık Sistemlerinde ve Parlamenter Sistemlerde Dış Politika Anlayışı ve İşleyişi: ABD ve Türkiye(1982 Anayasası) Örneği” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.

.../.../2017

Serdal İLBAŞ

(5)

Özgeçmiş

23.08.1986 Tarihinde Bingöl Solhan İlçesinde doğdu. Öğrenim hayatına 1993 yılında Solhan YİBO İlköğretim okulunda başladı. Ortaokula Yenibaşak YİBO okulunda devam etti. 2002 yılında Elazığ Hıdır Sever lisesinde öğrenimine başladı. 2005 yılında aynı liseden mezun oldu. 2010-2012 yılında Pamukkale Üniversitesi Atasay Kamer Meslek Yüksek Okulunda Dış Ticaret bölümünde okudu. 2012-2014 yılları arasında Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünü bitirdi. 2015 yılında Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı, Uluslararası İlişkiler Bilim dalında Yüksek Lisans eğitimine başladı. Halen eğitimine devam etmektedir

(6)

ÖZET

BAŞKANLIK SİSTEMLERİNDE VE PARLAMENTER SİSTEMLERDE DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI VE İŞLEYİŞİ:

ABD VE TÜRKİYE (1982 ANAYASASI) ÖRNEĞİ İLBAŞ, Serdal

Yüksek Lisans Tezi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Barış ADIBELLİ

Ekim, 2017, 130 sayfa

Türkiye’nin uluslararası konumu, dünyanın en sorunlu bölgeleri olan balkanlar, Orta Asya ve Ortadoğu’nun tam merkezi konumundadır. Diğer tarafta Batı ve İslam ile eski doğu bloğu ve batı bloğunun arasında kritik bir bölgededir. Her medeniyetten harmanlanan bir kültürü içinde barındıran Türkiye’nin bu özelliği hem avantaj hem de dezavantaj yaratmaktadır. Kültürel zenginliğin olması ülkenin dış politikasının kapsamını genişletirken, aynı özellik iç politikada dış etkilere imkân sağlamaktadır. Bu farklı kültür ve değerlerin parlamenter sistemin siyasi mücadelesinde birbirlerinden kopup ayrışmasına sebep olmaktadır. Bu ayrışmalar sistem içinde var olan rekabetten dolayı birbirinin önüne geçmek için karşıt bir politika izleyerek aradaki uçurumu daha da açmaya sebep olmaktadır. İç politika bu hale gelirken dış politika doğal olarak göz ardı edilir ve kritik bir bölgede olan bir ülkenin böyle bir lüksü olmamaktadır.

Bu çalışmada Türkiye’nin dünyanın en kritik coğrafyasında bulunmasının getirdiği külfetleri taşımakta zorlandığını ortaya koyulmaktadır. Çoğu hükümet sistemiyle alakalı aynı sorunları yaşamasına rağmen bir türlü çözüm üretilememiştir. Bir asırdır bu kısır döngü durmadan denendi ve başarı sağlanamadığı ortaya koyulmaktadır. Özellikle dış politika üzerinden ABD başkanlık sistemini ve Türkiye parlamenter sisteminin dış politikasını karşılaştırıp hangi sistemde uygulanan dış politika daha etkin? Sorusuna cevap bulmaya çalışılmaktadır. Bununla beraber Türkiye’nin bu sorunlu bölgelere yakın olmasının dış politikasında daha hızlı karar alması gerektiği kanaatine varıldığından, başkanlık sisteminin hızlı karar mekanizmasına sahip olmasından dolayı Türkiye için gerekli olduğu kanaatine varılmaktadır.

Anahtar kelimeler: Başkanlık Sistemi, Parlamenter Sistem, Dış Politika, Türkiye, Amerika, Karar Mekanizması

(7)

ABSTRACT

FOREING POLICY UNDERSTANDING AND FUNCTIONING IN PRESIDENTIAL AND PARLIAMENTARY SYSTEMS: EXAMPLE OF THE USA AND TURKEY( 1982 CONSTITUTION)

İLBAŞ, Serdal

M.A. Thesis, Department of Political Sciences And İnternatonal Relations Supervisor : Asst. Prof. Barış ADIBELLİ

October, 2017, 130 pages

Turkey's international position is at the center of the world's most problematic Balkans, Central Asia and the Middle East. On the other side are the western part and a critical region between Islam and the old east block and the west block. This feature of Turkey, which embodies a culture blended from every civilization, creates both advantages and disadvantages. While the cultural richness expands the scope of the foreign policy of the country, it gives you the possibility of external interventions of domestic politics. While the cultural richness expands the scope of the foreign policy of the country, it gives you the possibility of external interventions of domestic politics. It causes different cultures and values to break apart from each other in the political struggle of the parliamentary system. These separations lead to an even widening of the gap by following an opposing policy to prevent each other because of the competition within the system. Foreign policy is naturally ignored when internal politics becomes a reality and there is no such luxury of a country that is in a critical region.

In this study, we analyzed that it was difficult to carry the burdens of Turkey in the most critical geographical region of the world, and that every time he was stuck in back and forth, he tried to climb back up again and back again. It's been a century and this has never been achieved and has not been achieved. In particular, compare the US presidential system and the foreign policy of the Turkish parliamentary system over foreign policy, and in what system is the foreign policy applied more effective? We're trying to find an answer to your question. Nevertheless, since Turkey is close to its own territory and we believe that it needs to make a quicker decision on its foreign policy, Turkey has the necessary conviction because the presidential system has a quick decision mechanism.

Keywords: Presidential System, Parliamentary System, Foreign Policy, Turkey, America, Decision Mechanism

(8)

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER ... vii KISALTMALAR... xi GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM DIŞ POLİTİKA İŞLEYİŞİ 1.1. DIŞ POLİTİKANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ... 4

1.1.1. Dış Politika ... 4

1.2. DIŞ POLİTİKAYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER ... 5

1.2.1. İç Faktörler ... 5 1.2.1.1. Ulusal Güç ... 6 1.2.1.1.1. Maddi Unsurlar ... 6 1.2.1.1.1.1. Coğrafya ... 6 1.2.1.1.1.2. Doğal Kaynaklar ... 7 1.2.1.1.1.3. Ekonomik Kapasite ... 8

1.2.1.1.1.4. Askeri Hazırlık Derecesi... 9

1.2.1.1.1.5. Nüfus ... 10

1.2.1.1.2. Maddi Olmayan Unsurlar ... 10

1.2.1.1.2.1. Ulusal Karakter ... 11 1.2.1.1.2.2. Ulusal Moral ... 11 1.2.1.1.2.3. Diplomasinin Niteliği ... 11 1.2.1.1.2.4. Hükümetin Yapısı ... 12 1.2.2. Dış Faktörler ... 12 1.2.2.1. Uluslararası Sistem ... 12 1.2.2.1.1. Güç Dengesi Sistemi ... 13

1.2.2.1.2. Gevşek İki Kutuplu Sistem ... 14

1.2.2.1.3. Sıkı İki Kutuplu Sistem ... 14

1.2.2.1.4. Evrensel Sistem ... 15

1.2.2.1.5. Hiyerarşik Sistem ... 15

1.2.2.1.6. Birim Veto Sistemi ... 16

1.3. DIŞ POLİTİKA OLUŞUMU VE KARAR SÜRECİ ... 16

1.3.1. Karar Vermeyi Etkileyen Etmenler ... 16

1.3.1.1. Liderin Kişisel Özellikleri... 17

1.3.1.2. Dış Etkiler ... 18

(9)

1.3.1.3.1. Hükümet Sistemi ve Erkler Arası İlişki ... 19

1.3.1.3.2. Kamuoyu ve Medya ... 19

1.3.1.3.3. Baskı ve Çıkar Grupları ... 20

1.3.2. Dış Politikanın Algılanması ... 21

1.3.3. Algılanan Politikanın Tanımlanması ve Yorumlanması ... 22

1.3.4. Oluşan Alternatifler Arasından Tercih Yapmak ... 23

1.3.5. Dış Politika Kararının Alınması ve Uygulanması ... 24

İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE’DE PARLAMENTER SİSTEM VE DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI 2.1. PARLAMENTER SİSTEMİN TANIMI VE GENEL ÖZELLİKLERİ ... 27

2.2. PARLAMENTER SİSTEMİN TARİHÇESİ ... 27

2.3. YUMUŞAK KUVVETLER AYRILIĞI VE PARLAMENTER SİSTEM .... 30

2.3.1. İki Başlı Yürütme... 31

2.3.1.1. Başbakan ve Bakanlar Kurulu ... 32

2.3.1.2. Cumhurbaşkanı veya Kral... 33

2.3.2. Yasama (Parlamento) ... 34

2.3.3. Yargı ... 35

2.4. PARLAMENTER SİSTEMİN İŞLEYEN VE AKSAYAN YÖNLERİ ... 36

2.5. TÜRKİYE’DE PARLAMENTER SİSTEMİN TARİHİ ... 37

2.5.1. Birinci Meşrutiyet ... 38

2.5.2. İkinci Meşrutiyet ... 39

2.5.3. TBMM ... 40

2.6. TÜRK PARLAMENTER SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ ... 43

2.7. TÜRKİYE PARLAMENTER SİSTEMİNDE DIŞ POLİTİKA ... 45

2.7.1. Cumhurbaşkanı ve Dış Politika ... 46

2.7.2. Başbakan ve Bakanlar Kurulunun Dış Politika Yetkileri ... 49

2.7.3. Dışişleri Bakanlığı ... 49

2.7.4. TBMM’nin Dış Politika Yetkileri... 51

2.7.5. Türk Dış Politikasının Uygulama Biçimleri ... 52

2.7.5.1. Milli Güvenlik Kurulu ... 52

2.7.5.2. Uluslararası Anlaşmalar ... 53

2.7.5.3. Savaş İlanı ... 54

2.7.5.4. Dış Politika Bütçesi... 55

2.7.6. Türk Dış Politikasında Hükümet Dışı Kuruluşların Etkileri ... 56

2.7.6.1. Baskı, Çıkar ve Düşünce Kuruluşların Türkiye Dış Politikasına Etkileri ... 56

(10)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ABD BAŞKANLIK SİSTEMİ VE DIŞ POLİTİKA ANLAYIŞI

3.1. BAŞKANLIK SİSTEMİNİN GENEL ÖZELLİKLERİ ... 61

3.2. BAŞKANLIK SİSTEMİNİN TARİHÇESİ ... 63

3.3. SERT KUVVETLER AYRILIĞI VE BAŞKANLIK SİSTEMİ ... 66

3.3.1. Yürütmenin Başı Olarak Başkan ... 67

3.3.2. Yasama... 70

3.3.2.1. Temsilciler Meclisi ... 72

3.3.2.2. Senato ... 73

3.3.3. Yargı ve Yüce Mahkeme ... 74

3.4. BAŞKANLIK SİSTEMİNİN AKSAYAN VE İŞLEYEN YÖNLERİ ... 75

3.5. AMERİKAN BAŞKANLIK SİSTEMİNDE DIŞ POLİTİKA ... 78

3.5.1. Başkanın Dış Politika Yetkileri ... 79

3.5.1.1. Başkana Dış Politikada Yardımcı Olan Departmanlar ... 81

3.5.1.1.1. Başkanın Dış Politika Yürütme Bürosu ... 82

3.5.1.1.1.1. Ulusal Güvenlik Konseyi ... 82

3.5.1.1.1.2. Ulusal Güvenlik Danışmanı ... 83

3.5.1.1.1.3. CIA ve Diğer İstihbarat Örgütleri ... 83

3.5.2. Dışişleri Bakanlığı ... 84

3.5.3. Kongrenin Dış Politika Yetkileri ... 85

3.5.3.1. Uluslararası Anlaşmalar ... 86

3.5.3.2. Mali Yetkisi ... 87

3.5.3.3. Savaş İlan Etme Yetkisi ... 88

3.5.4. ABD Dış Politikasında Hükümet Dışı Kuruluşların Etkisi ... 89

3.5.4.1. Baskı ve Çıkar Grupların ABD Dış Politikasına Etkisi ... 89

3.5.4.2. Medya ve Kamuoyunun ABD Dış Politikasına Etkisi ... 91

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM KARŞILAŞTIRMA 4.1. FARKLI HÜKÜMET SİSTEMLERİNİN KULLANILMA SEBEBİ ... 94

4.2. YASAMANIN KARŞILAŞTIRILMASI ... 96

4.2.1. Yasamanın Genel Karşılaştırılması ... 96

4.2.2. Yasamanın Dış Politika Karşılaştırılması ... 98

4.3. YÜRÜTMENİN KARŞILAŞTIRILMASI ... 100

4.3.1. Yürütmenin Genel Karşılaştırılması ... 100

(11)

4.4. TÜRK DIŞ POLİTİKA KRİZLERİNDE SİSTEMİN ROLÜ: KARDAK

KRİZİ, KIBRIS HAREKATI VE KÖRFEZ SAVAŞI ÖRNEKLERİ ... 105

4.5. CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNİN BAŞKANLIK SİSTEMİNE KATKISI ... 107

4.6. TÜRKİYE İÇİN DEĞERLENDİRME ... 109

SONUÇ ... 114

KAYNAKÇA ... 116

(12)

KISALTMALAR AB Avrupa Birliği

ABD Amerika Birleşik Devletleri CHP Cumhuriyet Halk Partisi CIA Merkezi Haber Alma Teşkilatı DAEŞ Irak Şam İslam Devleti

DIA Savunma İstihbarat Dairesi

DP Demokrat Parti

DYP Doğru Yol Partisi KKRY Kıbrıs Rum Yönetimi

KKTC Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti MGK Milli Güvenlik Konseyi

MGK Milli Güvenlik Kurulu MİT Milli İstihbarat Teşkilatı

NATO Kuzey Atlantik Anlaşması Örgütü NSA Ulusal Güvenlik Dairesi

ÖSO Özgür Suriye Ordusu

SHP Sosyal Demokrat Halkçı Parti T.C. Türkiye Cumhuriyeti

TBMM Türkiye Büyük Millet Meclisi TSK Türk Silahlı Kuvvetleri

(13)
(14)

GİRİŞ

Gümümüzde dünya hızlı bir değişim içindedir. Şüphesiz bu değişimin olumlu tarafları olduğu kadar olumsuz tarafları da vardır. Bu değişimin ana aktörleri olan devletler gelişen olumsuz durumlara hızlı önlemler almak ya da olumlu durumlardan maksimum fayda sağlamak isterler. Bunun için hızlı bir karar mekanizması ve olabildiğince bürokratik engellerden arınmış bir dış politika uygulamak isterler. Ne var ki değişen hızlı değişime ayak uyduracak hükümet sistemlerine her ülke sahip değildir. Bunun doğal sonucu olarak ABD gibi bazı ülkeler sahip olduğu esnek hükümet sistemi sayesinde dış politikada azami fayda sağlarken, aynı zamanda asgari zarar görmektedirler. Türkiye gibi ülkeler ise, sahip olduğu parlamenter sistemin işlerliğindeki zorluklardan dolayı dış politikada istenilen fayda sağlanamadığı gibi uğradığı zararın boyutu gün geçtikçe artmaktadır.

Bugün gelinen noktada dünya üzerinde en etkin dış politika uygulayan ülke şüphesiz ABD’dir. Bu etkinliğin sebebine baktığımızda karşımıza hemen başkanlık sistemi çıkmaktadır. Bu sistemde başkana verilen esnek çalışma alanı sayesinde başkan değişen şartlara göre etkin bir dış politika uygulama alanına sahip olmaktadır. Bundan dolayı dünyada herhangi bir bölgede oluşan bir soruna karşı ilk müdahale eden ABD olması bu sistemin doğal durumunun bir sonucudur.

Bu çalışmada Amerikan başkanlık sisteminde uygulanan dış politika ile Türkiye parlamenter sisteminde uygulanan dış politikayı sistem üzerinden karşılaştırarak başkanlık sisteminin dış politika üzerindeki üstünlüğünü örnekler vasıtasıyla ortaya koyarak Türkiye için bir öneri sunulmaya çalışılmaktadır. Bu öneri yüz yıla yaklaşan ülkemizin dış politikada yaşadığı zorlukları aşması ve daha etkin bir dış politika uygulamak için oluşan ihtiyaca bir cevap niteliği taşımaktadır.

Çalışmanın birinci bölümünde dış politikanın kavramsal çerçevesi, dış politikayı yönlendiren unsurlar ve dış politikanın karar mekanizmalarında hangi güçlerin olduğu ve kararlara etkileri ele alınmaktadır. İkinci bölümde parlamenter sistemin genel çerçevesi, tarihi, Türkiye tarihi ve dış politikadaki etkinliğini ele alınmaktadır. Üçüncü bölümde başkanlık sisteminin yine genel çerçevesi, tarihi ve dış politika etkinliğini analiz edilmektedir. Son bölümde ise her iki sistemin içindeki

(15)

güçleri hem genel anlamda hem de dış politika alanında karşılaştırarak hangisi daha etkin sorusuna cevap vermeye gayret edilmektedir.

Çalışmada üzerinde ehemmiyetle durulan Türkiye parlamenter sisteminde oluşan iç politika sorunlarının sistemin bozukluğundan dolayı nasıl dış politikayı yönlendirecek bir güce eriştiğini ve ülkeyi zor bir duruma soktuğunu analiz edip başkanlık sisteminde bunun nasıl asgariye indirildiğini göstermeye çalışılmaktadır. Ayrıca daha önce Türkiye dış politikasında yaşanan üç örnek kriz üzerinden sistemin aksaklıklarını ortaya koyup yeni getirilen cumhurbaşkanlığı sisteminde bu aksaklıkların nasıl giderileceği analiz edilmektedir.

Günümüzde bir devletin dünya üzerindeki etkisi ve değeri o ülkenin izlediği dış politikayla direk bağlantılıdır. Eğer o ülke dünyanın en sorunlu bölgelerine yakınsa, dış politika o ülke için var olmak ya da olmamak arasında bir tercih yapmaktır. Türkiye dünyanın en sorunlu bölgelerine yakın olmasının bedelini hem dış tehditlerden hem de iç siyasi sistemin oluşturduğu sorunlara büyük bedeller ödeyerek vermiştir. Daha fazla bedel ödememek için sistemin değiştirilmesi artık zorunlu hale gelmiştir.

(16)

BİRİNCİ BÖLÜM

(17)

1.1. DIŞ POLİTİKANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

Yunan kökenli olan “politika” sözcüğü, polis(site, kent), politeia (devlet yapısı), politica (vatandaşlık ve siyasal yapıya dair her şey) ve politike (politika sanatı) sözcüklerinden türemiştir. Kent yönetimi ve devlet yönetimi anlamına gelmektedir (Prelot, 1972: 1-10). Türkçede politika kelimesi yerine Arapça kökenli olan “at eğitimi” anlamına gelen siyaset kelimesi daha sık kullanılmaktadır (Kışlalı, 1987: 17-19). Günümüzdeki bakış açısıyla politika kelimesinin ilk anlamını tanımlarsak, hem beşeri hem de beşeri olmayanları yönetmek, diğer bir deyişle insan ve devlet yönetme sanatıdır diyebiliriz.

1.1.1. Dış Politika

Dış politika, kısa bir tanımla bir devletin diğer bir devlete ya da birden çok devlete karşı yürüttüğü politika ya da kurduğu etkileşim ve iletişiminin tümüdür (Erdoğan, 2013: 3-5; Toklu, 2004: 371-374). Daha geniş bir tanımla, Bir devletin kendi ulusal çıkarları için başka devletlerle ekonomik, kültürel, siyasal ve diplomatik ilişkilerin tümüne dış politika denir. Realistler “güç ve çıkar” ekseninde tanımladıkları dış politikayı, uluslararası alanda ana aktör olan devletlerin kendi menfaatleri ekseninde yürüttüğü ve amacı daha fazla güç elde etmek ve güvenliklerini artırmak için yürüttükleri politika olarak görürler (Sönmezoğlu ve Bayır, 2014: 6-9).

Devletlerin dış politikasının ana amacı çıkarlarını korumak ve daha fazla çıkar sağlamak olduğu için, güçlerini her daim artırmak mecburiyetinde hissederler. Çünkü bazı devletler güç kullanmaya her an başvurabildiklerinden, diğer devletlerin de her an buna hazır ve güç kullanabilecek durumda olmalıdırlar. Yoksa daha güçlü devletlerin buyruğu altında yaşamaya mecbur kalırlar (Waltz, 2015: 129-131).

Dış politika, aslında İkinci dünya savaşından sonra literatüre girmeye başlamıştır. Daha önce birkaç kişinin tekelinde olan bu alan git gide herkesin ilgi alanında yer almıştır. Çünkü hem savaş meydanında hem de savaştan sonra oluşacak her türlü yıkımı ve ekonomik bunalımı üstlenecek olan halk, özellikle halkın kısmi temsil edildiği İngiltere gibi ülkelerde parlamentonun gündeminde yer almıştır (Kürkçüoğlu, 1980: 309-310). Bu tarihten sonra halkın temsil hakkının yaygınlaşmasıyla dış politika halkın isteklerine uyumlu hale getirilme süreci başlamış ve atılan her dış politika

(18)

adımlarında kamuoyu desteği aranmıştır. Örnek olarak İkinci Dünya savaşında teslim olma şartlarını görüşmeye hazır olan Japonya’ya Atom Bombası atılması, “atmasaydık

yüzlerce Amerikan genci ölecekti” yalanı, oluşacak kamuoyu tepkisini önlemek için

ileri sürülmüştür (Stone, 2012). Böylece kamuoyunun dış politikaya dahil olmasıyla dış politikanın da iç politika ile aynı eksene girmesine sebep olmuştur.

Bundan dolayı dış politika ve iç politikayı birbirinden ayırmak artık mümkün değildir. Çünkü bu iki alan iç içe geçmiş ve birbirini tamamlayan alanlar olmuşlardır (İnan, 1993: 27-28). Diğer bir değişle bir devletin dış politikası devletin sahip olduğu iç dinamiklerle ilgili olduğu için, dış politikasında her halükarda bir ‘içe dönüklük’ vardır. Çünkü dış politika içte olanlar için dışta bir seçeneğin oluşması durumudur (Gönlübol, 1993: 28-31).

İç politika ya da dış politika olsun herhangi birisinde oluşacak bir durum diğer alanı da etkilemesi kuvvetli bir ihtimaldir. Örnek olarak, Vietnam savaşında izlenen dış politika Amerikan iç politikasında tartışmalara sebep olmuştur. Bir başka örnek 1979’da İran’da meydana gelen rejim değişikliğinin dış politikada kendini hemen hissettirmesi iç politikanın dış politikayı, dış politikanın da iç politikayı etkilediğini gösterir (Sönmezoğlu, 2000: 217-219). Ama realistlere göre bu durum her zaman geçerli olamaz. Çünkü devlet iç politikayı kendi inisiyatifine göre şekillendirirken, dış politikada ise bunu yapması çok zor ve hatta bazen olanaksızdır (Ainley ve Brown, 2007: 62-70). Örneğin kendi inisiyatifi dışında oluşan Suriye savaşının sebep olduğu mülteci dalgası Türkiye Batı arasında anlaşmazlığa sebep olunca, Türkiye’yi Çin ve Rusya ile yakınlaşmaya zorlamıştır. Bu yüzden dış politika için bir devletin hem kendi inisiyatifi ile kendi inisiyatifi dışında oluşan bir duruma vereceği tepki diyebiliriz.

1.2. DIŞ POLİTİKAYI ETKİLEYEN FAKTÖRLER

Bir ülkenin dış politikası onun etki edebileceği iç dinamiklerden ve onun dışında oluşan etki etmesinin zor olduğu iki durumdan oluşur.

1.2.1. İç Faktörler

Herhangi bir ülkenin sahip olduğu maddi ve maddi olmayan tüm ulusal gücü, o ülkenin dış politikasını etkileyen iç faktörleri oluşturur.

(19)

1.2.1.1. Ulusal Güç

Hans Morgenthau’ya göre güç, insanoğlunun düşünceleri ve eylemleri üzerinde kuvvet tesis etmek ve tesis ettiği bu kuvvetin, insanların olduğu ve sosyal ilişki kurduğu her yerde görüldüğünü ileri sürmüştür (Morgenthau, 1970: 129-133).

Güç kuramını oluşturan Morgenthau, bir devletin ulusal gücü o devletin sahip olduğu maddi ve maddi olmayan unsurlarının toplamı olduğunu ileri sürer. Maddi unsurlar; coğrafya, doğal kaynaklar, ekonomik kapasite, askeri hazırlık derecesi ve ülkenin sahip olduğu nüfustan oluşur. Maddi olmayan kapasite ise ulusal karakter, ulusal moral, diplomasinin niteliği ve ülkenin hükümet yapısından oluşur (Arı, 2004: 123-125).

1.2.1.1.1. Maddi Unsurlar

Maddi unsurlar bir ülkenin sahip olduğu ve nispeten ölçülebilen ve tahmin edilebilen güç unsurlarıdır. Bunların çoğu, zamanın muhalefeti ile değişime uğrayabilir. Örneğin; doğal kaynaklar tükenebilir ya da kömür gibi önemini kaybedebilir, ekonomik kapasite, askeri hazırlık derecesi ve nüfus gibi unsurlar da istikrarlı olduğu söylenemez ve zaman içinde değişime uğrayabilir. Bu unsurlar içinde değişime en az uğrayan coğrafyadır. Süveyş kanalı gibi istisnalar olsa da dağlar, denizler ve kanalların yok olduğu pek görülmemiştir.

1.2.1.1.1.1. Coğrafya

Walter S.Jones’a göre gücün maddi kaynakları arasında en önemlilerinden biri coğrafyadır. En azından yakın zamana kadar coğrafya gücün maddi unsurları arasında en önemlisi olarak kabul edilirdi. Kıtalar arası füzelerin üretilmesiyle bu olasılık zayıflamış olsa da hala yaygın olarak üzerinde durulan bir maddi güç unsurudur (S.Jones, 1985: 248-252). Napolyon’un “coğrafya bir milletin kaderini tayin eder” sözü coğrafyanın bir milletin geleceği için ne denli önemli olduğunu gösterir. Çünkü bir ülkenin toprak büyüklüğü, denizlerle çevrili olması, dağlık olması ve ikliminin sert olması o ülke için avantaj olabilir (Arı, 2004: 125-127). Örnek vermek gerekirse; İki kutuplu dünyanın her iki ucundaki devletlerden olan ABD ve Rusya’nın diğer avantajlarının yanında coğrafik avantajları da yabana atılamayacak kadardır. Amerika’nın doğal sınırlar tarafından korunması onun en büyük avantajıdır. Rusya’nın

(20)

hem topraklarının geniş olması hem de ikliminin sert olması ikinci dünya savaşına kadar bu ülkenin başka ülkeler tarafından işgalini zorlaştırmıştır. Hitler’in ikinci dünya savaşında bunu denemesi onun için sonun başlangıcı olmuştur. Amerika kıtasına kalkan olan okyanuslar ile Rusya’ya kalkan olan sert iklim ve geniş topraklar, kıtalar arası füzelerin üretilmesiyle önemini kaybettiğini söyleyebiliriz.

Coğrafik olarak avantajlı konuma sahip olan devletlerin yanında yaşadığı coğrafyanın dezavantajlarından mustarip olan devletler de vardır. Özellikle iki büyük güç arasında tampon görevi gören devletler tarih boyunca sahip oldukları bu coğrafyanın ceremesini hep çekmişlerdir. Örnek olarak, Irak, Yugoslavya ve Afganistan coğrafik tampon özelliğine sahip devletlerdir. Yugoslavya tarih boyunca Rus ve alman hâkimiyet alanı, Irak Safevi-Osmanlı ve Afganistan ise önce İngiliz-Rusya sonra Rusya Amerika mücadele alanları olmuşlardır (Davutoğlu, 2011: 77-86). Yugoslavya’nın farklı devletlere bölünmesi, Irak’ın parçalanması ve Afganistan’ın içinde olduğu durum Napolyon’un ifade ettiği gibi coğrafyanın bir ulusun kaderinin kötü olmasının tezahürüdür.

1.2.1.1.1.2. Doğal Kaynaklar

Doğal kaynakları bakımından bir devletin zengin olması onun başka devletlere karşı gücünü belirleyen ve nispeten değişmeyen bir etkendir. Bu doğal kaynakların başında gıda üretimi geliyor. Çünkü kendi kendine yetebilecek gıda üretebilen ülkeler, gıda üretemeyen ülkelere karşı üstün duruma gelir (Morgenthau, 1970: 144-149). Hindistan’ın kalabalık bir nüfusa sahip olması ve bu nüfusu besleyecek yeterli gıda üretimine sahip olmaması bu devletin uluslararası alanda hep güçsüz kalmasına neden olmaktadır (Arı, 2004: 127-128). Bir başka örneğe göre Roma imparatorluğu Kartacalılara karşı mücadele ederken, kendilerine en büyük tehdit olarak gördükleri Kartacalıların tarım topraklarına tuz dökerek çoraklaşmasını sağlamışlardır (Susli, 2015). Roma imparatorluğu verimli tarım topraklarını yok ederek hayati önem taşıyan gıda yönünden Kartacayı dışarıya bağımlı hale getirmiş ve bir daha kendilerine tehdit olmasını engellemek istemiştir.

Savaş zamanlarında bir şehrin ya da bir ülkenin abluka altına alınması o şehre giden gıda yollarını engelleyip şehrin teslim olması sağlanmaya çalışılmıştır. İkinci dünya savaşında Leningrad şehri ablukaya alınmasıyla şehirdeki üç milyon insanın bir

(21)

milyonunun açlıktan ölmesine sebep olmuştur. Aynı şekilde Penepolez Savaşında yok edilen zeytinlikler, Galya seferinde Sezar’ın tarım arazilerini yok etmesi, Otuz Yıl savaşlarında Platina bölgesinin harap edilmesi, İspanya veraset savaşlarında harap edilen Marlborough ve Bavyera çiftlikleri ile Amerikan iç savaş yıllarında yakılan çiftlikler ve Vietnam savaşında tarım arazilerinin kimyasal ilaçlarla yok edilmesi karşı tarafın bu gücünü yok etmeye yönelik adımlardır (Walzer, 2010: 228-237).

Uluslararası sistemde bir ülkenin başka ülkelere karşı üstün duruma getiren önemli faktörlerden biri de o ülkenin sahip olduğu hammaddedir. Bu hammaddelerin başında petrol, doğalgaz ve nükleer enerji üretiminde kullanılan uranyum gelmektedir (Arı, 2004: 127-128). Bugün ki savaşlara baktığımızda savaşların genel alanı bu hammaddelerin olduğu coğrafyalarda cereyan etmektedir. Hatta iki büyük dünya savaşının ana nedenleri bu hammaddelere sahip olmak için devletlerin yaptıkları mücadele desek, herhalde yanlış olmayan bir ithamda bulunmuş oluruz. Çünkü Birinci dünya savaşının ana nedenlerinden biri o dönemin en önemli hammaddesi olan kömür üzerindeki rekabettir. İkinci dünya savaşında ise Japonya’nın Amerikan deniz kuvvetlerine yaptığı Pearl Harbour saldırısının gerekçesi, Amerikan donanmasının Japonya için hayati önem taşıyan demir çelik hammaddesinin geçiş yollarını kontrol altına almasıdır.

Günümüzde büyük ekonomik birlik olan Avrupa Birliğinin kuruluş sebebi bile, Avrupalıların hammadde yani kömür-çelik alanındaki rekabetinin savaşa dönüşmesini engellemek için kurulmuştur. Tüm bu örnekler gösteriyor ki hammaddeye sahip olmak bir ülke için avantaj sağlarken, ona sahip olmak isteyen başka devletlere karşı da o ülkeyi tehdit eden bir sebep oluşturur. Bundan dolayı o devletin her an bir savaşa hazır olmasını zorunlu kılmaktadır. Günümüzde en büyük petrol ve doğalgaz üreticisi olan Suudi Arabistan’ın aynı zamanda en çok silah satın alan ülke olması bu zenginliğe paralel tehdit algıladığının göstergesidir (www.haberturk.com, 2017).

1.2.1.1.1.3. Ekonomik Kapasite

Ekonomik kapasite, bir ülkenin sahip olduğu doğal kaynaklar, teknoloji ve insan gücünü etkin kullanma derecesidir. Zengin doğal kaynaklara sahip olmak bir ülke için artı bir değer olsa da tek başına yeterli değildir. Eğer onu kullanabilecek sanayi ve teknolojik altyapıya sahip değilse bu ülkenin ekonomik kapasitesi sınırlıdır (Arı, 2004:

(22)

128-129). Nitekim Nijerya petrol ihraç eden ülkeler arasında ilk onda yer almasına rağmen ülkenin ekonomik kapasitesi sınırlı olduğundan petrolden etkin bir şekilde faydalanamamaktadır. Doğalgaz ve petrol zengini olan bu ülkenin yaşadığı en büyük sorunlardan biri ülke genelinde sık sık yaşadığı elektrik kesintileridir (www.mfa.gov.tr, 2017). Enerji zengini olup yaşadığı en büyük sıkıntının yine enerji alanında olması, bu ülkenin ekonomik kapasitesinin sınırlı olmasıyla açıklanabilir.

Robert Keohane ve Joseph Nye’ye göre herhangi iki devletin askeri kuvvetleri kıyaslandığında bir orantılılık varsa, bu iki devletin olası savaşında ülkelerin ekonomik kapasitesi başat rol oynamaktadır (Sönmezoğlu, 2000: 160-162). Çünkü savaşın ne zaman başlatılacağına devletler karar verebilir ama hiç kimse savaşın ne zaman biteceğine karar veremez. Bu yüzden uzun süren bir savaşı besleyecek güçlü bir ekonominin olması zorunluluktur.

1.2.1.1.1.4. Askeri Hazırlık Derecesi

“Askeri eylem ulus için önem taşır. Çünkü bu var olma ya da yok olma yolu, ölümle kalım meydanıdır. Bu nedenle iyi incelemek gerekir” (Tzu, 2008: 53).

Milattan önce askeri harekat ve önemi üzerinde duran Sun ustanın bu görüşleri aradan geçen zamana rağmen geçerliliklerini hiç kaybetmediler. Bugün de herhangi iki ülke arasında kıyaslama yapılırken, üzerinde en çok durulan, askeri güç ve onu kullanma kabiliyetidir.

Ülkeler kendi iç siyasetinde her ne kadar farklılık ve çeşitlilik gösterseler de, her an başka bir ülkeye saldırmak veya karşı bir saldırıyı defetmek için bir bütün olarak hazır olurlar (Minogue, 2002: 65-75). Bunun için devletler kendi askeri kapasitesini bilmek daha da önemlisi karşı tarafın askeri kapasitesini bilmek zorundadır. Çünkü savaş en son seçenek ve sonuçları itibarı ile en yıkıcısı olduğu için bir savaşa girilirken karşı devletin askeri gücü çok titiz bir şekilde analiz etmeyi zorunlu hale getirmektedir. Realistlere göre bir devletin gücü askeri gücü ile eş değerdir bu yüzden devlet her zaman askeri gücünü artırmalı ve rakiplerine üstünlük sağlamalıdır(Arı, 2004: 129-130).

Uluslararası sistemin anarşik olduğu kabul edildiğine göre her devlet için güvenlik öncelikli bir meseledir. Bu yüzden güçlü bir orduya sahip olmak devletin temel amaçlarındandır. Bundan dolayı bir devlet kendini güvende hissetmesi için,

(23)

dünyadaki en güçlü devletle savaşabilecek askeri güce ulaşana kadar, gücünü artırmalıdır (Mearsheimer, 2011: 3). Realistler güç eksenli bu görüşleri devletlerarasında silahlanma yarışı oluşturmuş, silah endüstrisi günden güne artarak devam etmiştir. Örneğim; 2010’da dünya genelinde silah ticareti miktar olarak 40 milyar dolar iken 2014’de bu rakam 65 milyar dolar olmuştur (www.ahaber.com.tr, 2017).

1.2.1.1.1.5. Nüfus

Nüfus, güçlü bir ülkenin olmazsa olmaz şartı kabul edilse de tek başına yeterli değildir. Şayet böyle olsaydı, Çin dünyanın en güçlü ülkesi olurdu. Ama nüfusu az olan bir devletin süper bir güç olması da beklenemez. Çünkü nüfus güçlü bir ordunun kurulması için ve ekonomideki insan gücü için gereklidir (Arı, 1997: 131-132). O halde nüfusu az olan bir devletin güçlü olması olası değilken, nüfusu fazla olan bir ülkenin de güçsüz olması beklenemez. Çünkü bir devletin kurulmasında sayısal olarak fazla olması devletin sınırlarının geniş ve devletinde güçlü olmasıyla doğru orantılıdır. Buna bağlı olarak bu devletin uzun süre varlığını devam ettirmesi de sahip olduğu nüfusun sayısal çokluğu ile azlığına bağlıdır (Haldun, 2003: 17-21).

Alfred Thayer Mahan’a göre, denize sınırı olan bir ülkenin güçlü bir donanmasının olması nüfusla doğru orantılıdır. Fransız Devrimi’yle başlayan savaşlarda Fransa nüfus olarak İngiltere’den daha fazlaydı ama İngiltere askeri güç olarak Fransa’dan çok güçlüydü. Ama savaş başlayınca Fransa 50 gemilik bir filoya adam yerleştirmede bir zorluk yaşamadı diğer tarafta İngiltere 40 gemilik bir filoyu adam yerleştirmede zorluk yaşadı (Mahan, 2003: 73-79). O halde şu sonuca varabiliriz. Nüfus bir ülke için olmazsa olmaz olan ekonomik ve askeri gücün temelini oluşturur.

1.2.1.1.2. Maddi Olmayan Unsurlar

Maddi olmayan unsurlar bir milletin kendi özbenliklerinde bulunan ve nispeten ölçülemeyen, tarih içinde yaşadığı coğrafya ve kültürlerin etkisiyle o milletin karakterine işleyen bir değer ve geleneklerin birikimi diyebiliriz. Bunlar; ulusal karakter, ulusal moral, diplomasinin niteliği ve hükümet yapısından meydana gelir.

(24)

1.2.1.1.2.1. Ulusal Karakter

Ulusal karakter bir ulusun kimyasında olan ve o ulusun benliğinin bir parçası olan ölçülemeyen değerlerdir. Bunlar bir ulusun zor zamanlarında ortaya koyduğu davranışlardır (Arı, 2004: 133). Örneğim, kurtuluş savaşında yedi düvele karşı savaşıp bütün imkânsızlıklar içinde bağımsız olarak yaşamak için verilen mücadele Türk halkının ulusal karakterinin bir sonucudur.

Türkleri bağımsızlıklarına düşkün, İspanyol ve Portekizlileri cesur ve girişimci, İngilizlerin pazarlıkçı ve üretken, İsraillileri de tüccar olarak tanımlayan sahip oldukları ulusal karakterleridir.

1.2.1.1.2.2. Ulusal Moral

Sun Tzu monarşi devlet yapısının olduğu eski çağlarda, lider ve halkın beraber hareket ettiği yol olarak isimlendirdiği ulusal moral, halk ile liderin aynı amaç uğrunda birleşmesi olarak tanımlamıştır (Tzu, 2008: 55). Ulus devletlerin olduğu günümüzde Morgenthau’a göre ulusal moral, bir devletin vatandaşlarının devletin dış politikasını iyi ve kötü zamanlarında desteklemeleri olarak tanımlamıştır (Morgenthau, 1970: 173-174). Bunun için bir devletin izleyeceği bir dış politikaya, dışardan bakanlara topyekûn desteklenen bir dış politika izlenimi verilmesi esastır. Yakın zamanda Türkiye’nin Suriye’yle kriz yaşadığı bir dönemde Suriye hükümetiyle görüşen, Rusya’yla uçak krizi yaşarken Rusya’yı ziyaret eden muhalefet partileri ülkenin ulusal moralini kötü yönde etkilemişlerdir. Türkiye’nin dış politikasını direk karşılarına almalarıyla dışardan parçalanmış ülke imajı yaratarak ülkenin ulusal moralini zayıflatmışlardır.

1.2.1.1.2.3. Diplomasinin Niteliği

Diplomasi, devletlerin kendi aralarındaki sorunları güç kullanmadan müzakere yoluyla barışçı bir şekilde çözüme kavuşturma sanatıdır (Evans ve Newnham, 2007: 167-168). Morgenthau’a göre maddi ve maddi olmayan ulusal güçler arasında en önemlisi diplomasinin niteliğidir. Çünkü diplomasi bir ulusun sahip olduğu tüm gücü belli bir düzene sokup onu etki kapasitesini maksimuma çıkaran bir mekanizmadır (Morgenthau, 1970: 181-186).

(25)

Türkiye tarihine baktığımız zaman Türkiye Birinci Dünya Savaşında ve Kurtuluş Savaşında, cephede kazandığını, diplomasi masasında kaybetmiştir. Bu durum Türkiye için diplomatik bir başarısızlık olurken rakip için diplomatik bir başarıdır. Çünkü diplomasi masasında güçlüyken zayıflık gösterip mağlup olmuş bir devlete dayatılan şartları Türkiye galip bir devlet olarak kabul etmiştir.

1.2.1.1.2.4. Hükümetin Yapısı

Morgenthau’ya göre başarılı bir dış politikanın temelinde işlevsel bir hükümet vardır. Bir dış politikada olması gereken her türlü imkâna sahip olunsa da iyi bir hükümet yapısına sahip olmadığı zaman o dış politikanın başarılı olma şansı yoktur (Morgenthau, 1970: 186-187). Çünkü etkin bir dış politika yürütmek için güçlü bir hükümetin olması elzemdir. Bugün dünyada etkin bir dış politika izleyen devletlere baktığımızda, bu etkinliğin birinci sebebi hükümet yapısının güçlü ve istikrarlı olduğunu açıkça görebiliriz.

Başkanlık sisteminde hükümetin istikrarlı olması dış politikanın aksamasını engellerken, parlamenter sistemde oluşan koalisyon ya da erken seçim gibi durumlar dış politikanın göz ardı edilmesine neden olmaktadır (Erişen, 2013: 71-73). Türkiye’nin bunalımlı yılları olan yetmiş seksen arasında yaşanan hükümet krizleri ve koalisyon dönemlerinde tüm enerjisini hükümet kurmaya ve iç politik olaylarla uğraşmaya harcamıştır. Bunun sonucunda komşu ülkelerde yeni yeni oluşan terör örgütlerini fark etmemiş ve kontrolden çıkan bu örgütlerin ceremesini çekmiş ve hala çekmektedir. 1.2.2. Dış Faktörler

Dış faktörler bir ülkenin dışında oluşan ve ülkeyi etkileyen bölgesel bir sorun ya da uluslararası sorunlardan oluşur.

1.2.2.1. Uluslararası Sistem

Sistem; birbirleriyle belli bir etkileşim içinde olan ve bazı ortak karaktere sahip olanlar içinde herhangi birisinde meydana gelen bir durumun diğerlerini de etkilediği birbirine bağlı değişkenler dizisidir (Arı, 2004: 138-139; 2002: 93-95). Günümüzde bilimin uzmanlaşmasıyla, birbiriyle ilişkileri kopan bilim dallarının oluşturduğu karmaşıklığı gidermek için genel sistem kuramı oluşturulmuştur. Bu kurama göre bütün

(26)

bilimlerin kendi doğal sınırları içinde değerlendirilecek bir sistemi vardır; “dolaşım sistemi, hücre sistemi, güneş sistemi ve uluslararası sistem” gibi (Köni, 2001: 6-11).

Sistem kuramını siyaset bilimi alanında ilk kullanan David Easton’dır. Easton sistemi, kendisini oluşturan mekanizmalardan birisinde meydana gelen değişikliğin, mekanizmanın diğer parçaları üzerinde bir değişiklik yaratması olarak tanımlamıştır (Tekeli, 1976: 120-129). Easton sistemin başarısız olmasını iki durumda gerçekleşebileceğini ileri sürmüştür. Birinci durum, kendi doğal sınırının dışına çıkarak farklı bir sisteme dönüşerek varlığını sürdürebilir. İkinci durumda ise, sistemin tümden yok olmasıdır. İlk durumda sistem farklılaşarak devam eder, ikinci durumda ise, sistem bütünüyle yok olur (Saybaşılı, 1999: 43-47). Örneğin, eskiden şehirlerin surlarla çevrilerek korunan derebeylik sistemi büyük topların üretilmesiyle bütünüyle yok olmuştur. Bunun yanında monarşik yönetim sistemleri değişim gösterek meşruti monarşi gibi demokratik yönetim sistemlerine dönüştüler.

Easton sistem kuramını daha çok ulusal düzeyde ele almıştır. Sistem kuramını uluslararası sisteme uyarlayan Morton Kaplan, çalışmasının amacını uluslararası alanda meydana gelen olayların zaman içindeki değişimi, tekrarlanan kalıpları ve genellemeleri saptamak ve sınamak olarak açıklamıştır (Sönmezoğlu vd., 2000: 619). M. Kaplan uluslararası sistemi altı başlık altında incelemiştir. Bunlar; güç dengesi, gevşek iki kutuplu sistem, sıkı iki kutuplu sistem, evrensel sistem, hiyerarşik sistem ve birim veto sistemleridir. Realist düşünceye göre uluslararası sistemde olası görünen tek sistem güç dengesi sistemidir. Öteki sistemler ise güç dengesi sisteminin farklı uygulamalarıdır (Soner, 2007: 52-63).

1.2.2.1.1. Güç Dengesi Sistemi

Güç dengesi sistemi, bir devletin başka bir devlet üzerinde hakimiyet kurmasını engelleyen ve anlaşmazlıkları minimize etme amacında olan bir sistemdir. Bu sistem savaş ve krizleri önleme savında değildir. Ayrıca bu sistemde bütün güçler memnun değildir ama bu memnuniyetsizlikleri sistemi yıkacak büyüklükte olmadığı sürece sistem sorunsuz şekilde çalışmış demektir(Kissinger, 2006: 9-20). Güç dengesi sistemi 18.ve 19. Yüzyıllarda Avrupa’da uygulanan sistemden uyarlanmıştır. Bu sistem sayısal olarak en az beş olan eşit güce sahip devletlerden meydana gelmektedir. Bu

(27)

sistemde herhangi bir devletin ya da bir ittifakın bu dengeyi bozmasına izin verilmemektedir (Arı, 2004: 140-141).

Güç dengesi sistemi uygulamada ikiye ayrılır. Birincisi gittikçe güçlenen bir devlete karşı bundan tehdit algılayan devletlerin ona karşı birleşmesi, ikincisi ise, bir devletin kendi çıkarları için diğer bir devletin güçlenmesini önlemeye çalışmasıdır (Ergin, 1974: 139-142). Bu sistemde güçler arasındaki denge ve o dengeyi yok edebilecek kadar büyük bir gücün oluşmasını engelleyebilecek bir şekilde tasarlanmıştır. Güç dengesi devletlerin birbirine karşı kuvvete başvurma durumunu azaltır. Adil olmayan uluslararası sistemde, sonunda birinin bunu yıkmak için savaşması gerekir (Kissinger, 2006: 70-74).

1.2.2.1.2. Gevşek İki Kutuplu Sistem

Gevşek iki kutuplu sistemde devletler iki ayrı blok çevresinde toplanması ve iki bloğun dışında da bağımsız politikalar uygulayan devletlerin olması durumudur (Arı, 2004: 141-143; 2002: 501-503). Blokların örgütlenmesi gevşek olduğundan bloğun kendi üyeleri arasında da farklılıklar olabilir, bunların dışında bölgesel ve ulusal güçler de vardır (www.yourarticlelibrary.com, 2017). Soğuk savaş döneminde Amerikan öncülüğündeki Batı Bloğu ile Sovyet Rusya öncülüğündeki Doğu Bloğu dışında Yugoslavya, Hindistan gibi devletlerin öncülüğünde kurulan bağlantısızlar grubu örnek olarak verilebilir.

1.2.2.1.3. Sıkı İki Kutuplu Sistem

Sıkı iki kutuplu sistemde gevşek iki kutuplu sisteme benzer yönleri çok olsa da ayrılan yönleri de mevcuttur. Bu sistemin gevşek iki kutuplu sistemden ayıran en önemli özelliği iki seçenek arasında tercih şanslarının olmamasıdır (Arı, 2004: 143). Sıkı iki kutuplu sistemde bloklar hiyerarşik bir yapıda değilse sistemin gevşek iki kutuplu sisteme dönüşmesi olasıdır. Bu sistemde arabulucu ve işbirliği yok denecek kadar azdır. Bundan dolayı bu sistemin istikrarlı bir sistem olması imkânsızdır (Arı, 2002: 503-504).

(28)

1.2.2.1.4. Evrensel Sistem

Gevşek iki kutuplu sistemdeki aktörlerin alanlarının genişlemesiyle bir konfederal yapının ortaya çıkmasıyla oluşabilecek bir sistemdir. Bu safhaya gelmek için uzun bir yol kat edilmesi gerekir, oluşan sorunları barışçıl olarak çözülmelidir (Arı, 2004: 144).

Morton kaplana göre, gevşek iki kutuplu sistemde uluslararası örgütlerin etkisinin artmasıyla oluşacak bir sistemdir. Oluşan sistem konfederal bir yapıda olacağından, hem siyasi, hem ekonomik hem de yargısal alanlarda birleşmiş bir bütün olacağından son derece istikrarlı bir sistemdir. Ama sistemin bu aşamaya gelene kadar sancılı bir süreç yaşayabilir. Bu sistemde devletlerarası sorunlar barışçı ve sistemin kuralları dâhilinde çözüme kavuşturulur. Ulus üstü örgütlerde görev yapacaklar kararlarını ait oldukları devletin etkisi altında kalmadan verirler. Bununla birlikte devletler siyasal ve toplumsal yapılarını sistemin kurallarıyla uyumlu hale getirmek istemedikleri takdirde sistemin hiyerarşik, iki kutuplu sistem ya da güç dengesi sistemine dönüşmesi mümkündür (Kaplan’dan aktaran Arı, 2002: 504).

Bu sistemi bölgesel olarak kurulan Avrupa Birliği sisteminin tüm dünyaya uygulama sürümü olarak görebiliriz. Avrupa Birliği bu aşamaya gelene kadar büyük savaşlar ve istikrarsızlıklardan geçmiştir. Avrupa Birliğinin kurulmasıyla devletler idari, siyasal, ekonomik ve yargısal bir birleşmeyi gerçekleştirerek barışçıl ve istikrarlı bir sistem oluşturulmuştur. Bu sistem Avrupa Birliğinde denenmiş ve başarıya uğramıştır. Bu yüzden bu sistem bütün devletleri kapsayan bir sistem olabilir görüşüne dayanmaktadır.

1.2.2.1.5. Hiyerarşik Sistem

Uluslararası sistemde tek hâkim bir gücün olduğu diğer güçlerin bu hâkim güç etrafında şekillendiği bir sistemdir. Otoriter ve demokratik iki şekilde olabilir. Evrensel sistemin zaman içinde değişim geçirerek başarılı uygulamalar göstererek birleştirici bir hal alması demokratik halini oluşturur. Bunun yanında evrensel sistem içinde herhangi bir gücün diğerine karşı baskın gelmesiyle otoriter bir hali oluşur (Arı, 2004: 144-145). Evrensel sistemin uluslararası alanda başarılı olmasıyla, oluşan tatminin daha fazla bütünleşme talep etmesiyle demokratik bir hiyerarşik sistem oluşabilir. Ama bloklardan

(29)

birinin diğerine baskın olmasıyla ya da evrensel sistemde bir gücün diğerlerine üstün olmasıyla otoriter bir hali oluşabilir. Hiyerarşik sistem her alanda bütünleşmiş bir sistem olduğundan istikrarlıdır. Bu sistemde bir devlet isterse sistemden ayrılabilir. Ama sistemin içinde olmasının getirdiği getirilerden, vazgeçmeyi göze alması zordur (Kaplan’dan aktaran Arı, 2002: 504-505).

1.2.2.1.6. Birim Veto Sistemi

Birim veto sistemi nükleer silahların çoğalmasıyla oluşabilecek bir sistemdir. Bu sistemde nükleer silaha sahip olan saldırgan bir gücü caydırmak amacıyla ittifaklar oluşturulabilir. Bu yüzden bu sistemde nükleer silahların çoğunluğundan dolayı savaşlar görülmez. Çünkü böyle bir sistemde kullanılabilecek bir silah bir devletin sonu olacağından savaşlar daha çok bölgesel ve konvansiyonel çapta olmaktadır (Arı, 2004: 145-146). Birim veto sisteminde nükleer silahlara sahip birçok devlet olduğu için nükleer silahların caydırıcılığı ile sistem istikrarlı bir hale gelebilir. Bu sistemde ideolojik ittifaklar pek görünmez bir devletin oluşturacağı bir nükleer tehdit karşısında diğer devletler, ideolojiden bağımsız karşı bir ittifak oluşturabilir. Bu oluşan ittifak nükleer tehdit oluşturan ülkeyi caydırabilir (Kaplan’dan aktaran Arı, 2002: 505-509). Ülkeler arasındaki silahlanma yarışı ve gün geçtikçe yaygınlaşan nükleer silahlar bu sistemin uygulanmasına alan oluşturmaktadır.

1.3. DIŞ POLİTİKA OLUŞUMU VE KARAR SÜRECİ

Dış politikanın ortaya çıkması, algılanması, gelişmesi ve uygulanması bir süreci kapsamaktadır. Bu süreçlerin nihayetinde karar vericilerin kararlarını alırken hem iç ve dış çevreden hem de kendi değerlerinden din, ahlak, örf ve adetlerinden etkilenirler.

1.3.1. Karar Vermeyi Etkileyen Etmenler

1954’te Richard Snyder ve çalışma arkadaşları dış politika karar verme analizlerinde ekonomi ve bürokrasi bilgilerini kullanılması gerektiği üzerinde durmuşlardır. Snyder’e göre farklı alanlarda verilen kararların farklı görünmelerine karşın temelde birbirlerine benzer yönlere sahiptirler (Snyder’den aktaran Köni, 2001: 84-85).

(30)

Realizmin güç ve çıkar eksenli dış politika anlayışını eleştiren davranışçı ekol, karar alma teorisini geliştirmiştir. Davranışçı ekole üye olan Snyder bu teoriyi dış politika alanında kullanmıştır. Bu teoriye göre bir devletin dış politikası yetkili karar vericileri tarafından alınan kararlardan oluşur. Davranışçıların yaptığı analizlerde dış politikada karar alanların devletin bürokratik yapısı içindeki konumlarını ön plana almaktadırlar (Sönmezoğlu ve Bayır, 2014: 16-17). Bundan dolayı karar verme teorisi realist ve sistem teorisyenleri gibi devleti rasyonel davranan bir bütünlük içerisinde değerlendirmemişlerdir. Bunun yerine devletin içinde karar verme mekanizmalarında yer alan bireylerin karar almadaki davranışları üzerine yoğunlaşmıştır (Arı, 2002: 513-515). Karar alma teorisi birey eksenli düşünerek o bireyin sahip olduğu kişisel nitelikleri göz önünde tutarak vereceği kararı dış politika üzerinde ne denli etki yapacağı üzerine kuruludur (Erişen, 2013: 25). Bu yüzden liderin inançları, ahlaki değerleri, karakteri ve diğer özellikleri göz önünde tutulması gerekir. Örnek olarak cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı karar verme teorisi üzerinden değerlendirirsek, onun kararlı olması, İslami kimliği, Kasımpaşalı kimliği vb. kişisel özelliklerini dikkate almak zorundayız.

1.3.1.1. Liderin Kişisel Özellikleri

Kişisel özelliklerden kasıt, Liderin aldığı eğitim, arkadaş çevresi, iş arkadaşları ve buna benzer kişinin kişiliği üzerinde etkisi olan her şeydir. Liderin karar verme durumunu rasyonel olarak inceleyenler, bir insanın rasyonel olduğu ve alternatif durumlar arasından maksimum yarar sağlayanı seçme gerçeği üzerinde dururlar (Arı, 2004: 166-167). Ama bu durumun her halükarda gerçekleşmesi beklenemez. Çünkü birinin önündeki seçenekler diğerinin önünde olmayabilir ve birinin sahip olduğu bilgi diğerinde olmayabilir. Daha da önemlisi bir kişinin ortaya koyacağı irade değerinde olmayabilir. Mesela Hannibal Barka’nın sagundum (İspanya’da bir şehir) şehrine saldırıp Roma’nın İspanya’ya ordu göndermesini sağlaması, Romanın vereceği tepkiyi ve ordunun hangi hattı izleyeceğini tahmin etmiştir. Ama Roma kendisinden başka diğer milletleri barbar olarak gördüğü için Hannibal’den dâhice bir hareket beklememiş ya da Roma dışında birisinde böyle özeliklerin olmasına inanmadığı için yanılmıştır. Bundan dolayı Hannibal’ın Alpleri geçebileceğini tahmin etmemiş ve bu yanlış tahminin faturasını ağır ödemiştir. Roma birkaç savaşta Hannibale yenilince Hannibali

(31)

anlamaya çalışmış ve onun taktikleri ile onu yenmiştir(Bazalgette, 2006). Bu örnek bir liderin kişisel özelliklerinin bilinmesi sonuç üzerinde ne kadar etki edeceğini göstermektedir. Çünkü liderlerin verdiği kişisel kararlarla, dünyanın geleceğini nasıl değiştirebildiği örnekler mevcuttur. Özellikle ikinci dünya savaşında kullanılan atom bombası ve onu kullanma kararı alan Amerikan başkanı Harry Truman’nın kişiliği bu kararı vermedeki etkisini analiz etmeliyiz.

İkinci dünya savaşı devam ederken Missouri senatörü olan Harry Truman Almanya ve Sovyet savaşı devam ederken sarf ettiği sözler, onun kişiliği hakkında bize önemli ipuçları veriyor. Truman “Almanlar kazanırsa Sovyetlere, Sovyetler kazanırsa

Almanlara yardım etmeliyiz mümkün olduğu kadar çok insanın ölmesini sağlamalıyız”

demiştir. Böyle diyen bir insanın başkan olduğunda atom bombasını kullanması, hatta kullandıktan sonra geceleri rahat uyuduğunu söylemesi pek şaşılacak bir durum değildir. Oysa 1944 demokrat parti kongresinde Roosevelt’in yardımcılığına Truman’ın yerine Wallace seçilseydi atom bombası büyük olasılıkla kullanılmayacaktı. Çünkü Wallace inançlı, ahlaki değerlere önem veren, ırk ayrımı ve ücret eşitsizliğinin çözülmesi için çalışmalar yapan, atom bombasının kullanılmaması için yoğun çaba harcayan bir insandı (Stone, 2012).

Her ne kadar liderlerin kişisel özellikleri karar almada çok önemli bir yere sahip olsa da kararların verilmesine sirayet eden iç ve dış etkiler de vardır.

1.3.1.2. Dış Etkiler

Dış etkiler, dış politika alanında karar verenlerin, karar verirken kendi dışında gerçekleşen ve bir şekilde kendilerini etkileyen olaylara karşı aldıkları tutumlardır. Bunlar, uluslararası sistem ve onun içindeki güç oluşumlarının tümünü kapsamaktadır. Bir devlet küresel sistemin özelliklerini, içinde yer aldığı bölgesel sistemi ve bu sistem içindeki durumunu çok iyi analiz etmek durumundadır. Eğer dünya üzerinde etkili bir güç değilse buna daha fazla dikkat etmek zorundadır (Arı, 2004: 175). Dış etkileri iyi hesaplamayan ülkeler bu hataların bedelini ağır ödemişlerdir. Nitekim yakın zamanda Gürcistan ve Ukrayna’nın bunu iyi analiz etmemesi, bu ülkelerin bugün parçalanmasına ve zayıflamasına sebep olmuştur. 2008’de Gürcistan’ın Osetya’yı kaybetmesi ve 2014’de Ukrayna’nın kırımı kaybetmesi bu iki ülkenin içinde bulundukları bölgenin durumunu ve küresel sistemin özelliklerini iyi analiz etmediğini gösterir.

(32)

Bunların dışında ülkelerin birbiriyle olan ticari ilişkileri ve üye oldukları ekonomik birlikler o ülkenin dış politikası üzerinde önemli etkisi vardır (Arı, 2004: 175). Misal olarak avrupa birliğine üye olan bir ülkenin birlikten ayrılma düşüncesi, birliğin getirdiği nimetleri kaybetme korkusu bu politikasını tekrar gözden geçirmesine sebep olur. Ya da Türkiye’nin caydırıcı gücü olan NATO’dan aynı sebepten dolayı ayrılmaması dış etkilerin ülke politikaları üzerindeki etkisi bakımından önemli birer örnek oluşturur.

1.3.1.3. İç Etkiler

Bir ülkede siyasal sistemin içinde olan partiler, baskı grupları, kamuoyu ve ülkenin coğrafik konumu, kısacası ülkenin siyasal sistemini doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen her şey o ülkenin iç etki alanını oluşturur (Arı, 2004: 176). Bir ülkedeki bürokratik yapı, güçlerin birbirinden ayrılma biçimi ve hükümetin yapısı dış politikada karar vermeyi direk etkileyen durumlardır. Bunun yanında dış politika karar verme durumunu dolaylı olarak etkileyen aktörler de vardır. Bunlar, kamuoyu, medya, baskı ve çıkar gruplarıdır.

1.3.1.3.1. Hükümet Sistemi ve Erkler Arası İlişki

Hükümet bir ülkenin genel politikasını yürüten en büyük siyasi güçtür. Bu gücün kimde ve ne kadar bulunacağı o ülkenin hükümet sisteminin ne olduğuyla alakalıdır.

Karar vermede yetkili olan kişi ve kurumlar devletin yapısına göre farklı olmasının yanında hükümet sistemine göre de farklılık göstermektedir. Örneğim, konfederal bir yapıda olan Avrupa birliğine üye devletlerin birçok kararı birliği oluşturan kurumlar tarafından verilmektedir (Arı, 2004: 177-180). Ama üniter devlet olan Türkiye gibi devletlerin karar verme mekanizması merkezi kurumlar tarafından yerine getirilir. Bir başka devlet sistemi olan federal devlet sisteminde ise kararlar merkezi ve yerel kurumlar arasında paylaştırılmıştır.

1.3.1.3.2. Kamuoyu ve Medya

Sartori (2004: 52-55)’ye göre, “Kamuoyu halkın ya da halkların kanaatlerinin

(33)

menfaatleri değil genel menfaatlerin ortak yarar ve ortak sorunlar gibi devletin ilgi alanlarını kapsaması gerekir. Demokraside halkı temsil eden temsilciler halkın kanaatlerini dikkate almak mecburiyetindedir. Çünkü halkın oylarıyla oraya geldikleri için halkla ters düşmek istemezler. Bu yüzden ya halkın kanaatleri doğrultusunda hareket ederler ya da kendi kanaatlerini uygularken halkı ikna etmeye çalışırlar. Günümüzde genellikle hükümetler kendi kanaatlerine göre bir dış politika izler ve halkı da medya aracılığıyla kendisiyle birlikte hareket edecek bir duruma getirirler.

Kuşkusuz kamuoyu yönlendirmede medyanın gücü tartışılmaz. Hükümetler uygulayacakları politika için kamuoyunu ikna etmeye çalıştıklarını ve bunu yaparken medyadan yararlandıklarını söylemiştik. Özellikle dış politikayı ilgilendiren konularda daha çok buna ihtiyaç duyarlar. Örneğin birinci dünya savaşında “zafersiz barış” seçim sloganıyla başkan seçilen Woodrow Wilson savaşa çoktan karar vermişti. Genel olarak halk, Avrupa’daki bir savaşa katılmayı gereksiz görüyordu. Ama kurduğu bir propaganda komisyonu (creel) ile o barışçı halkı Almanlardan nefret eden dünyayı kurtarmak için tüm Almanları yok edecek bir duruma getirdi. Bunu yaparken medyayı etkin bir şekilde kullanarak savaş isteyen bir kamuoyu oluşturdu (Chomsky, 2002: 1-2). 1.3.1.3.3. Baskı ve Çıkar Grupları

Baskı grupları herhangi bir amaç için iktidara baskı uygulayarak amaçları doğrultusunda karar çıkarılmasını sağlamak için siyasi karar mekanizmalarını etkileyen örgütlerdir. Bu örgütlerin amaçları siyasi partiler gibi iktidar olma amacı değil meclisteki siyasi parti üyeleri üzerinde baskı uygulayarak kendi çıkarları yönünde karar alınmasını sağlama amacı güderler. Davut Dursun (2002: 284-285)’a göre; her baskı grubu bir çıkar grubu olmasının yanında her çıkar grubu baskı grubu değildir. Bu ayırımı sağlayan her ikisinin amaca ulaşırken kullandıkları araçlardır. Eğer bir örgüt amacını gerçekleştirmek için siyasi otoriteyi etkilerse ve kendi amacı doğrultusunda baskı uygularsa bu baskı örgütüdür. Ayrıca baskı örgütleri herhangi bir sistemli örgüt olmasına gerek yoktur. Günlük siyasi bir olayda kamuoyunda oluşan bir tepki de siyasi otorite üzerinde bir baskı oluşturabilir.

Çiftçi dernekleri, işçi sendikaları ve vatandaşların iyi bir yaşam sürmeleri için mücadele eden toplumsal kuruluşlar, baskı grubu olarak ifade edilebilir. Bunun yanında kamu içinde resmi kuruluşların kendi politikaları ekseninde bir politika izlemesi için

(34)

hükümeti yönlendirme girişimleri de baskı grubu örneğidir. Bir diğer baskı grubu türü ise seçim dönemlerinde partilerle beraber çalışıp, o parti iktidar olduğunda iktidarın getirdiği imkanlardan faydalananlardır (Öztekin, 2010: 117-118; Ball ve Peters, 2007: 103). Bunlara ABD’de seçim dönemlerinde başkanların seçim kampanyaları için bağış yapan kuruluşları örnek olarak verebiliriz.

Baskı grupları siyasi amaçlarına ulaşmak için sürekliliklerini devam edecek bir yapıda örgütlenirler. Ama çıkar grupları amaçları siyasi olsa da devamlı olmayan düzensiz bir yapıdadırlar (Dinçer, 1999: 9-10). Baskı gruplarının sürekli bir şekilde örgütlenmesi kullandıkları yöntemlerde uzmanlaşmasını sağlamıştır. amaçlarına ulaşmak için kullandıkları yöntemler, ikna yöntemi, politik tehdit,para ve maddi destek, hükümetin çalışmasını engellemesi ve kitlesel eylemdir (Öztekin, 2010: 120-123).

Baskı grupları genel itibarıyla iç politika üzerine yoğunlaşırken bunun yanında dış politika üzerine yağunlaşan etnik grupların yaptıkları lobi faliyetleri de vardır. Bunların başında özellikle Amerika’da etkili olan Yahudi lobisi, Rum ve Ermeni lobileri gelmektedirler. Tabi ki dış politika üzerinde yoğunlaşanlar tek etnik gruplar değildir. Ululararası şirketler ve silah şirketleri kendi menfaatleri doğrultusunda bir dış politika izlenmesi için hükümete baskı uygularlar ve genellikle isteklerini kabul ettirirler. 11 Eylül saldırılarından sonra Amerika medyasında özellikle büyük televisyon kanallarında kesintisiz savaş çığırtkanlığı yapan eski askerler ve askeri uzmanların hemen hemen hepsinin büyük silah şirketleri adına çalıştıkları ortaya çıkmıştır (Stone, 2012). Bu silah şirketlerinin baskı gücü ve hükümeti nasıl kendi peşinden sürükleyebileceğini anlamamız bakımından önemli bir örnektir.

Baskı ve çıkar grupları aslında sistemin devamlılığı ve sağlıklı işlemesi için gerekli bir güçtür. Çünkü bu gruplar olmasa hükümetlerin toplumdaki her olayı farketmeleri ya da farketseler bile baskı hissetmedikleri için müdahale etmede pasif davranabilirler. Bu gruplar siyasetçilerin algılarını keskinleştirir ve işlerine odaklanmalarını sağlarlar.

1.3.2. Dış Politikanın Algılanması

Herhangi bir konu hakkında bir karar vermek için öncelikle ortada karar alınacak bir konunun olması gerekir. Bu konu hakkında bilgilerin var olması ve karar

(35)

alıcıya bir şekilde ulaşması gerekir. Bu sebeple dış politika alanında karar alan yetkilileri için güvenilir bilgi kanalları ve haberleşme sistemleri olmazsa olmaz bir zorunluluktur (Sönmezoğlu, 2000: 197-202). Bilgi ve haberleşme kanallarını kullanarak bir olayı algılamak, karar vericiler için dış politikanın başlangıcını oluşturur. Bu olay kendi sınırlarının dışındaki bir devletten ya da uluslararası sistemin doğal düzeninden kaynaklanacağı gibi siyasetin kendi iç alanından da kaynaklanabilir. Daha açık bir ifade ile bir ülkenin diplomatı aracılığıyla başka bir ülkeye nota vermesi bir dış politikanın başlangıcı olabileceği gibi ülkenin kendi sınırları içinde başlayan bir protesto dış politikanın başlangıcı olabilir (Arı, 2004: 187-189). Bağımsız Devletler Topluluğu anlaşmasının imzalanmasıyla bağımsız olan, Türki Cumhuriyetleri ile Türkiye arasında diplomatik ilişkilerin başlaması uluslararası sistemden kaynaklanan bir dış politika başlangıcıdır. Ama İngiltere kamuoyunda Avrupa Birliği karşıtlığı ile başlayan ve İngiltere’nin birlikten çıkmasına sebep olan olay İngiltere’nin kendi iç politikasından kaynaklanan bir dış politika başlangıcıdır.

Dış politika karar verme mekanizmasında olanlara bilgi akışı sağlayan farklı unsurlar vardır. Bunlar; bir ülkenin başka ülkelere gönderdiği büyükelçiler, konsolosluklar, ataşeler, kendi ülkesinde faaliyet gösteren yabancı ülke temsilcileri ve dışişleri bakanlığının dışındaki bazı birimler ile görsel ve yazılı medyadan oluşur. Bunların dışında ülkenin istihbarat servisleri tarafından elde edilen gizli bilgiler en önemli bilgilerdir. İstihbarat servislerinin elde ettiği bilgileri süzgeçten geçirerek bu bilgilerin doğruluğunu ve yanlışlığını ayırt ederek, doğru bilgilerden nasıl yararlanılması gerektiği gibi analizler yaparlar. Bu analizler dış politika karar mekanizmasındaki kişilere rapor edilir. Karar vericiler karar vermede bu raporlardan yararlanırlar (Sönmezoğlu, 2000: 197-202). İstihbarat servislerinin hazırlayıp karar vermede yetkili olan kurum ve kişilere sunduğu bu bilgiler için yeni bir aşama başlamaktadır. Bu aşama değerlendirme ve tanımlama aşamasıdır.

1.3.3. Algılanan Politikanın Tanımlanması ve Yorumlanması

Karar verme mekanizmasında yer alanlar algıladıkları dış politika bilgilerini bir değerlendirme ve yorumlama aşamasından geçirirler. Bu aşamalarda özellikle demokratik ülkelerde bürokratlar ve ilgili kurumlar tarafından değerlendirilir. Algılanan bilgiler bu ilgili kişi ve kurumlar tarafından bazı ölçütlere göre sınıflandırılır ve

(36)

durumun tanımlaması yapılır (Arı, 2004: 189-190). Bu tanımlama ve değerlendirme aşamalarında bilgiler titizlikle ayıklanmakta ve durumun ne olduğu tüm yönleriyle ortaya konulmaktadır. Ama bazen bu değerlendirmeler doğru olmamakta ve bunun doğal sonucu olarak yanlış bir kararın getireceği olumsuz durumlara katlanmak zorunda kalınmaktadır.

Dış politika karar mekanizmasında yetkili olanların doğru karar verebilmeleri için dış politika olayını nasıl algıladıkları ve nasıl değerlendirdikleri önemlidir. Yanlış bir algılamanın sonucunda yapılan yanlış bir değerlendirme telafi edilmez bazı durumlar doğurabileceğini yukarıda belirtilmektedir. Bundan dolayı herhangi bir gücün bir davranış ortaya koymadan önce, bu davranışın karşı güç tarafından nasıl algıladığı ve buna istinaden nasıl davranacağını önceden kestirebilmesi, doğru atılacak bir adım için hayati öneme sahiptir (Erişen, 2013: 31-32). Kore savaşından önce ABD Güney Kore büyükelçisi, Kuzey Kore’nin olası bir askeri harekâtına karşılık Güney Kore’ye daha fazla askeri yardım yapılmasını teklif etmiştir. Ama ABD dışişleri bakanlığı mevcut durumu büyükelçiden farklı algılamıştır. Dışişlerine göre Sovyetlerin olası bir saldırı düşüncesi varsa, bunun Kore değil Avrupa olabileceğiydi. Daha sonra Kore ordusu 38. Paraleli geçmesiyle dışişleri bakanlığının durumu yanlış algıladığı ortaya çıkmıştır (Sönmezoğlu, 2000: 202-203).

1.3.4. Oluşan Alternatifler Arasından Tercih Yapmak

Farklı alternatifler arasından tercih yapmak, bilgilerin yorumlanıp ve tanımlama aşamasından sonra oluşan seçenekler arasından en uygun olanı seçme durumu diyebiliriz. Bu uygun durumun bazı noktalarında sapmalar olması normaldir. Bundan dolayı bir ülkenin dış politika oluşumunda alternatifler ne kadar çok ise o ülke için avantajdır. Çünkü karşı ülkenin karar verme mekanizmasındakiler, bu ülkeye karşı etkin politikalar yürütmesi de o denli zorlaşacaktır (Sönmezoğlu, 2000: 203). İkinci dünya savaşına kadar tarafsızlık politikası izleyen Türkiye Rusya tarafından baskı hissedince batı bloğu ekseninde politikalar izlemek zorunda kalmıştır. Ama 1964’teki Johnson’un mektubu ve 1974’teki Kıbrıs harekâtında uygulanan silah ambargosu Türkiye’yi hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu iki durum Türkiye’nin alternatifsiz bir dış politika izlemesinin bir sonucudur. Bu olaylardan sonra Türkiye adım adım çok eksenli dış politika izlemeye başlamış ve bu türden baskıları daha az hissetmiştir.

(37)

1.3.5. Dış Politika Kararının Alınması ve Uygulanması

Kararın alınması sürecinde uygulanacak kararın dikkatli alınması ve o kararı değiştirebilecek esnekliğe sahip olması gerekir. Bunun yanında uygulanan kararın da kendi içinde özel bazı kararlara ihtiyacı var. Kararın pratiğinde izlenecek yollar, stratejiler, araç gereç ve var olan kaynakları bu karara uyumlu hale getirmek gibi süreçlerden geçer (Sönmezoğlu, 2000: 203-204). Karar vermede yetkili olanların sayısı ve elde edilen bilgilerin nasıl uygulanacağı genellikle üç değişken durumda görülmektedir. Bu değişkenler, tehdidin önceden fark edilmesi, tehdidin şiddeti ve zamanıdır. Tehdidin önceden tahmin edilmesinden kasıt meydana gelen bir olay veya durumun önceden yetkili karar verme mercileri tarafından bilinmesidir. Örneğin, birinci dünya savaşının başlamasına sebep olan Avusturya-Macaristan veliahdı Francis Ferdinand’ın öldürülmesi liderler arasında beklenmeyen bir olaydı. Ama Çin’de Chiang-kai-shek’in yönetimi 1949’da Mao’nun kuvvetlerine karşı başarılı olması beklenmemekteydi. Bu yönden yaşanan durumları önceden bilinmesi, erken bazı önlemler almayı sağlamaktadır (Arı, 2004: 190-193). Bir başka örnek İkinci dünya savaşında Alman elektronik istihbarat sistemi olan ENİGMA’nın kodu İngiliz matematikçi Allen Turing tarafından kırılarak Alman saldırıları önceden haber alınmış ve savaşın seyri değişmiştir (Tyldum, 2014). Bunun gibi önceden bilinen bilgiler dış politikada hayati önem taşımakta ve yukarda açıkladığımız gibi bazen savaşın seyrini değiştirmektedir. Ama her zaman bir devletin elinde bu türden bilgilerin olması pek olası değildir. Bundan dolayı devletler mevcut seçenekler arasından en uygun olanı seçmek ve uygulamak durumundadırlar.

Tüm aşamalardan sonra dış politikada verilen karar artık hükümetin bir politikası olarak uygulanır. Uygulanan politikanın teori ve pratikteki farklılıklar yetkili uzman kişi ve kurumlar tarafından değerlendirilir. Pratikte başarısız olan politikalar ya terk edilir ya da tekrar değerlendirmeye alınır. Başarılı olan politikalar ise kapsamı genişletilerek uygulanmasına devam edilir (Arı, 2004: 192). Misal olarak, Avrupa devletleri yüzyıllar boyunca birbirleriyle savaştılar. Bu savaşlardan herhangi bir fayda sağlanamayacağını gören Avrupa devletleri bu politikalarını terk ederek anlaşma yoluna giderek bugünkü Avrupa Birliğini kurmuşlardır.

Referanslar

Benzer Belgeler

Azapkapı’da Unkapanı Köprüsü’nün ayağı yanında, Sokollu Mehmed Paşa Camii’nin önündeki zarif çeşme ise, Saliha Sultan Çeşmesi diye anılır.. Çeş­

Böylece SSCB, gelecekte yeni tipte tarihi bir birlik içinde (enternasyonal işçi birliği) devletleri ve halkları birleştirecek bir model şeklinde tasarlanmıştır. Bu

Bu bağlamda bu makale öncelikle son dönemde popüler olan yükselen güçler kavramını inceleyerek yükselen güç olarak nitelendirilebilmek için gerekli kriterlerin

Saha çalışmasının çerçevesi, aile şirketleri, kurumsallaşma ve ikinci kuşak başarı faktörleri kavramlarını ele alan örgüt araştırmacılarının

Türkiye Yazıları adlı derginin yeni sayısında okuduğum «Halikarnas Balıkçısı Üzerine» başlıklı yazı­ sında Sayın Aytimur Doğan, Mao Tse Tung'un şu

Çalışma göstermektedir ki, kaynakların keyfi dağıtılmadığı, yolsuzluğa karşı şeffaflığın yüksek olduğu ve iktisadi düzenin ahbap çavuş kapitalizmine

Bu bakımdan, döneme dair belirlenen kronolojik çerçeve ve Türk dış politikasının yapım sürecinin izah edilmesinin ardından, soruna dair durum tespiti, karar anı

Son olarak kültürel yakınlaşmaya verilen cevaplara baktığımızda Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin yine %60 gibi yüksek bir oranla bu sürece de en çok destek veren bölge