• Sonuç bulunamadı

Serap yazıcı başkanlık sisteminin aksayan yönlerini açıklarken, temelde sert kuvvetler ayrılığı ilkesinin uygulanmasının sonucu olarak parlamento ve yürütme gücü anayasal olarak belirlenen görev sürelerince görevde kalması sistemin katı bir hal almasına neden olduğunu ileri sürer (Yazıcı, 2002: 39-53). Teziç ise, Başkanlık sisteminde çıkan aksaklıklar siyasal ve kurumsal olarak ayırmıştır. Kurumsal olarak yaşanan aksaklıklar, kuvvetlerin sert ayrılmasından kaynaklanan aksaklıklardır. Bunlar yürütmenin izleyeceği bir politika için o politikanın yasal altyapısını hazırlayan kongreye karşı güçsüzdür. Yani ne başkan ne de bakanlar bir yasa teklifi veremezler. Siyasal aksaklıklar ise, kongrede çoğunluk başkanın mensup olduğu parti aleyhinde ise siyasal olarak başkan ile kongre arasında bir restleşme ihtimali yükselir (Teziç, 2013: 366-371). Bu restleşme güçlü bir yasama ve güçlü bir yürütmeye aynı anda olmasından kaynaklanmaktadır. Ama Özbudun başkanlık sisteminde güçlü bir yasama ve güçlü bir

yürütme gücünün aynı anda olması bir hayalden ibaret olduğunu ileri sürer (Özbudun, 2015).

Başkanlık sisteminin en çok eleştirilen yönü başkanın görev süresiyle ilgilidir. Çünkü Kamuoyunda güvenini kaybeden ya da kötü performans sergileyen başkanın güvenoyu ve gensoru mekanizmalar olmadığından görevinin sonuna kadar kötü veya etkisiz bir başkana katlanma mecburiyetini sağlamaktadır (Yazıcı, 2005: 125-142; Ergil, 2013: 372-380). Örneğin Trump gibi Amerika devletinin var olmasını sağlayan değerleri tehdit eden bir başkanın seçilmesi, her ne kadar birleşik devletler vatandaşları için gelecekte bazı olumsuzluklar taşısa da mevcut sistem bunu engelleyecek mekanizmalardan yoksundur. Bu da sistemin kusurlu yanlarından birini oluşturmaktadır. Sistemin bu kusurunun yanında kanaatimce Amerika’daki seçim sistemi başkanlık sisteminin en büyük kusurunu oluşturmaktadır.

Başkanlık sisteminde başkan, direk halkın oyuyla seçilmez. Halk başkanlık için gerekli seçiciler kurulunu seçer. Bu da beraberinde bazı sorunları getirir. Özellikle 2000 yılında yapılan seçimde halkın büyük çoğunluğunun oyunu alan demokrat partinin başkan adayı Al Gore seçilemezken, seçiciler kurulunda daha fazla temsilci kazanan Bush başkan seçilmiştir (Kalaycıoğlu, 2005: 13-30). Ayrıca 2016 seçimlerinde aynı durum tekrar gerçekleşmiştir. Demokrat parti adayı olan Hillary Clinton genel oyların çoğunu almasına rağmen bu oylar seçiciler kuruluna yansımamasından dolayı başkanlığı Donald Trump’a kaptırmıştır. Ama genel anlamda başkanlık sistemine getirilen eleştirilerde bu husus hep göz ardı edilmiştir. Sistem daha çok anavatanı olan Amerika üzerinden değil de sistemin başka ülkelerde uygulanmasındaki örnekleri üzerinden eleştirilmiştir.

Güney Amerika’da uygulanan ve zamanla diktatör bir yapıya bürünen yönetimleri üzerinden sistem değerlendirilir. Ama güney Amerika’da uygulanan başkanlık sistemleri ile Amerika’da uygulanan başkanlık sistemi yürütmeye yüklenen ekstra yetkilerle kendi aslından uzaklaşıp diktatörleşmiştir (Kuzu, 2011: 102-110). Bu devletlerde uygulanan başkanlık sistemi zaten geniş olan yetkilerinin başka yetkilerle donatılıp denetimden uzaklaşınca doğal olarak diktatörleşmiştir. Ama başkanlık sisteminin aksaklıkları ile işleyen yönlerini karşılaştırıldığında işleyen yönlerinin daha fazla olduğu görülmektedir.

Başkanlık sisteminde başkanın belli bir görev süresi olduğu için hükümet bunalımlarının olmamasından dolayı daha istikrarlıdır. Kuvvetler arasındaki ayrımdan ötürü denge ve işbirliğine dayalı başarılı bir sistem olmasına imkan sağlamaktadır (Erdoğan, 2005: 205-213). Seçilen başkanın anayasal olarak belirlenmiş bir görev süresinin olması başkanlık sisteminin istikrarlı olmasını sağlamıştır. Hükümetlerin uzun süre görevde kalması demokrasinin güçlenmesine katkı sağladığı kabul edilmektedir (Yazıcı, 2002: 39-52). Demokrasinin ana ilkesi halkın egemenliğini dikkate aldığımızda başkanlık sistemi halkın oyları ile seçilmesi parlamenter sisteme kıyasla daha demokratik bir sistemdir. Çünkü parlamenter sistemde halk milletvekili olanları seçer hükümeti yasamanın güvenoyu ile yasama tarafından seçilir.

Başkanlık sisteminde başkan parlamenter sistemdeki gibi meşruiyetini meclisten değil de halktan aldığı için uyguladığı politikalarda kanunlara uyduğu sürece sorgulanması pek sık rastlanan bir durum değil (Ergil, 2013: 372-380). Bunun doğal sonucu olarak yasamanın değil halkın güvenine dayandığı için hesabı halkın kendisine verir.

Başkanlık sisteminde en çok üzerinde durulan yasama ile yürütme arasındaki tıkanıklığı aşmanın zorluğudur. Başkanla parlamento arasında bir tıkanıklık yaşanması halinde başkanın bu sıkıntıları atlatabilecek mekanizmalara sahip olması hükümet ve kongreye direk yasa teklifi veremez ama başkan kongrenin dikkatini bir yöne çekmek için kongreye mesaj verebilir. Kongre buna uymak zorunda değildir. Bir başka yol ise başkanın kişisel olarak arasının iyi olduğu kongre üyeleri aracılığıyla bir yasa tasarısını kongreye sundurabilir (Teziç, 2013: 366-371). Her ne kadar ABD’deki başkanlık sisteminde partiler disiplinsiz olsa da parti üyeleri ile başkanın birbirlerine düşman gözü ile bakması beklenemez. Başkan kongredeki herhangi bir parti üyesinden yasa teklifi yapmasını sağlayabilir. Zaten yürütme ve yasama dışından olan lobilerin bile bir yasa teklifi yapması için kongre üyelerini yönlendirebildiği bir sistemde başkanın bunu yapamaması beklenemez.

Başkanlık sisteminde kanaatime göre en önemli özelliği belli kritik mevkilere atama yapılırken liyakat prensibini zorunlu kılmaktadır. Hatta Kuzu’ya göre başkanlık sisteminin ülkemiz için en çok anlam ifade ettiği nokta hata yapanlar ile görevini iyi yapanları birbirinden ayırabilmesidir. Çünkü bu sistemde her mevkiinin görevinin

sınırları belli olması iyi ve kötüyü ayırabilmesi bir sonraki seçimlerde halkın oy kullanırken bu kıstası dikkate almasını sağlıyor. Bu sistemde başkanlık kurumu güçlendirildiği için parlamento baskısını üzerinde hissetmediği için daha radikal kararlar alabilecek cesareti ve olanağı vardır (Kuzu, 2011: 98-102).