• Sonuç bulunamadı

1-Aile ve Yapısı

İnsanların yalnız basına yaşamlarını sürdürmesi, soyunu devam ettirmesi ve çeşitli ihtiyaçlarını karşılaması pek mümkün değildir. Sosyal bir varlık olan insanın, soyunu ve kültürünü devam ettirebilmesi aile kurmasına bağlıdır.

Toplumu oluşturan temel bir kurum ve aynı zamanda da toplumsal düzenin önemli bir parçası olan Aile, kan ve süt bağının evlilik bağı ile bir başkasına bağlandığı47 fertlerden meydana gelmektedir. Toplumlarda aile yapısı dinî inanç, gelenekler, görenekler, örfler, âdetler, ekonomiler48 ve çeşitli değerler ailenin oluşumu ve biçimlenişi üzerinde etkili olmuştur.

Takdir edilir ki şer’iye sicillerinin ve özellikle tereke kayıtlarının bilgi verdiği en önemli konulardan birisi ailenin yapısıdır. Şer’iye sicillerinin verdiği veriler ışığında Osmanlı aile yapısının geniş aile tipinde olduğunu öngören çalışmalar bulunmaktadır. Bu konuda İlber Ortaylı, “Ailenin temel üretim birimi olduğu bütün geleneksel toplumlardaki gibi, Osmanlı

toplumunda da geniş aile tipi her yerde görülür. Bu geniş aile, üç kuşağın bir arada yaşadığı, ama yakın akraba ve kardeşlerin ailelerini de içeren daha geniş bir birleşik topluluğun üyesidir”49 demiştir. Ancak son zamanlarda yapılan yeni çalışmalar Osmanlı ailesin, XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra geniş aileye dönüştüğü şeklinde bazı hipotezler üretmiştir. Nitekim bu konuda Demirel-Gürbüz ve Tuş kesin bir yaklaşımla Osmanlı aile yapısının başlıngıçta çekirdek aile yapısına50 uygun olduğunu ifade etmiştir.

İncelediğimiz defterde tereke kaydı olmamasına rağmen muhtelif davlarından elde ettiğimiz veriler ışığında biz de, bu dönemdeki Konya aile yapısının çekirdek aile tipine uygun olduğunu saptadık.

47 Mehmet Akif Aydın, “ Aile”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., C.II, İstanbul 1989, s. 196.

48 Muhittin Tuş- Bayram Ürekli, “Osmanlı’da Ailenin Niceliği, Eş Durumu ve Çocuk Sayıları: Konya Örneği”, Kafalı

Armağanı, Ankara 2002, s.269.

49 İlber Ortaylı, Osmanlı Toplumunda Aile, Pan Yayıncılık, İstanbul 2002, s.69-70.

50 Ömer Demirel-Adnan Gürbüz-Muhittin Tuş, “Osmanlılarda Ailenin Demografik Yapısı”, Sosyo-Kültürel Değişme

a-Eşler ve Çocuklar

Osmanlı toplumunda ailenin niceliği birçok araştırmaya konu olmasına rağmen kesin ifadelere yer verilmemektedir. Bu konudaki çalışmaların ana kaynağını tereke kayıtları oluşturmaktadır. Genelde Osmanlı, özelde de Konya için yapılan 121 numaralı Konya Şer’iye Sicili’nde bulunan tereke kayıtlarına göre Konya’da bulunan evli erkeklerin eş durumu şu şekildedir. Tek eşliler %90, iki eşliler %9, üç eşliler %1 dir51.

Bizim incelediğimiz 15 numaralı Konya Şer’iye Sicili’nde tereke kaydı olmamasına rağmen muhtelif davalardan çıkardığımız eş durumu yandaki grafikteki gibidir. Tereke kayıtlarından yararlanılarak oluşturulan çalışmada da bu grafikte de görüleceği üzere çok eşlilik Osmanlı özelinde Konya toplumunda görülmektedir. Fakat çok eşliliğin toplum içinde yaygın olduğunu söylemek yerine, çok nadir olarak görüldüğünü söylemek daha uygun olacaktır. İncelediğimiz Sicilde çok eşle evlilik %4 civarındadır. Belirli şartlar çerçevesinde İslam dini, aynı anda dört kadınla evliliğe izin vermiştir. Ancak grafik-3’de de görüleceği üzere Osmanlı toplumu, mevcut kanaatlerin aksine bunu yaygın hale getirmemiştir.

Osmanlı toplumda azda olsa görülen çok eşliliğe sebeb olarak ihtiyatı da elden bırakmamak kaydıyla şu sebepleri sayabiliriz; Çocuk sahibi olmak; birinci eşten hiç çocuk olmaması ya da erkek veya kız çocuğu olmaması52, daha fazla çocuğa sahip olmak, az da olsa mal varlığının ikinci evliliği yapmaya müsaade etmesi.

Konya şer’iye sicillerindeki muhtelif dâ‘vâ sûretleri ve tereke kayıtlarından ailelerde ki çocuk sayısını yaklaşık bir hesapla belirleyebilmek olasıdır. 15 numaralı Konya Şer’iye Sicili’ndeki muhtelif dâ‘vâ sûretleri belgelerinden belirlediğimiz kadarıyla o dönemdeki ailelerin çocuk sayıları oranı aşağıdaki gibidir.

51 Tuş-Ürekli, “a.g.m., s. 270.

52 Hüseyin Muşmal, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Beyşehir ve Çevresinin Sosyal ve Ekonomik Yapısı (1790-1864), SOSBE

Grafik-4: Defterde Bulunan Ailelerin Çoçuk Sayısı Oranları

Görüleceği üzere tek çocuklu ailelerin oranı %43’tür. İki çocuklu

ailelerin oranı ise %32’dir. En az orana sahip olansa %2 ile sekiz çocuklu aileler olmuştur. Dönem itibarı ile altı ve yedi çocuklu ailelere

rastlanmazken beş ve altı çocuklu ailelerin oranın %5 olduğu görülmektedir. Bu grafikten anlaşılacağı üzere incelenen dönem itibarı ile çok çocuklu ailelere fazla rastlanmamıştır.

İnsanlar, çocuklarına vermiş oldukları isimlerle kişiliklerinin ve kültürlerinin bir parçasını yansıtmışlardır. Çocuklara verilen isimler bir ailenin dünya görüşünü belirlemede yardımcı bir unsur olabilmektedir. İncelenen döneme baktığımızda kız ve erkek çocuklarına en çok verilen isimler aşağıdaki tablodaki gibidir.

Tablo-1: Çocuklara En Çok Verilen İsimler

Kız İsimleri Erkek İsimleri

Serife, Fatıma, Aişe, Havva, Asiye, Hatice, Alime Mehmet, Ali, Mustafa, Ahmed, İbrahim, Hüseyin, Osman, Süleyman, Ömer, Salih

O dönemde kız ve erkek çocuklarına verilen isimlere baktığımızda genellikle Hz. Muhammed’in ehl-i beyti ve dinen öne çıkmış önemli kişilerin isimleri olduğunu görmekteyiz.

b-Ailenin Yaşamsal Mekânı(Ev) ve Kullanılan Eşyâlar

Evler, her dönemde insanların içinde yaşadığı mekân olarak varlığını en ilkel halinden en modern haline kadar geliştirmiş, sığınma, saklanma ve emniyette olabilmenin ifadesi olmuştur53. Evlerin, toplumlara, zamana ve mekâna göre değişiklik göstermeleri çok normaldir.

Osmanlı Devleti’nde sokaklar, mahalleler ve evler, İslam inancında ki aile mahremiyetine göre tasarlanmıştır. Buna göre; Mahalleler birbirini tanıyan ve birbirine destek olan kişilerin bir mescit etrafında birleşmesinden oluşurken sokaklar çıkmaz sokak54 olarak tasarlanmıştır. Evler ise çoğu zaman tek katlı55 etrafı yüksek duvarlarla çevrili56 ve kadının evin avlusu içinde yapacağı işlerde rahat etmesini sağlayıcı şekilde tasarlanmıştır.

Mülk satışları belgelerinde evlerin genellikle iki katlı ya da tek katlı olduğunu müştemilatında samanlık, ahır, kiler, yazlık gibi yerlerin ve bu müştemilâtın çevresinde bir havlu bulunduğunu, bazı havlularında içerisinde su kuyusu olduğunu öğreniyoruz. Yine tereke kayıtlarında “bir bâb menzil” veya “bir bâb harap menzil” şeklinde yüzeysel ifade ile geçen evlerinde bir odadan ibaret57 olduğunu anlamaktayız. Yalnız bir bâb olarak ifade edilen evlerin yanında zaman zaman yukarıda da bahsettiğimiz gibi bir ahur, bir samanlık, bir kiler, bir seki, bir göz harap menzil gibi müştemilat bulunması aslında bu bir bâblık evlerin tek başlarına evler olmayıp aynı avlu içerisinde bir kaç odalı ayrı ayrı evler olduğunu ortaya koymaktadır. Aşağıdaki şekilde Konya’nın genel ev planı detaylı bir şekilde incelenebilir.

Şekil-1: Konya’nın Genel Ev Planı Örneği

54 Ömer Demirel-Muhittin Tuş-Adnan Gürbüz, “Osmanlı Anadolu Ailesinde Ev, Eşya ve Giyim-Kuşam (XVI-XIX

Yüzyıllar)”, Sosyo-Ekonomik Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, TC Başbakanlık Aile Araştırma Kurumu Yayınları, Ankara 1992, s.70.

55 Mehmet İpçioğlu, Konya Şer’iyye Sicillerine Göre Osmanlı Ailesi, Nobel Yayınları, Ankara 2001, s.78. 56 Demirel-Tuş-Gürbüz, “a.g.m.”, s.71.

Yine aynı şekilde aşağıdaki tabloda da o dönemde kullanılan araç ve gereçlerin bazıları incelenebilmektedir.

Tablo-2: Kullanılan Eşyâların Bazıları

Mutfak Eşyaları Hırdavat Eşyaları Döşeme Eşyaları Giyim ve Kişisel Eşyalar Tencere Tava Kazan Güğüm Sini Tepsi Tabak Tas Tas takımı Harana Lenger Sahan Kahve takımı Su kâsesi Bardak Çorba kâsesi Kaşık Sofra peşkiri Helke Bakraç Çuval Heybe Bel Tahra Törpü Sandık teneke Sepet Kova Öküz arabası Kağnı Tuluk Eğer takımı Terazi Kantar Tırmık Bıçkı Orak Saban Balta Keser Kürek Çömlek, Testi Döşek, Kilim Minder Seccade Halı Keçe Çul Kürk Kaftan Kebe Başlık Makrame Çuka Ayna Tarak Peştamal, Peşkir Gömlek entari Sarık Fistan Hamam tası Kılıç Halep alacası Çiçekli mintan Sim kuşak Hamam kuşağı Şalvar Hırka Yüzük Altın küpe Altın bilezik İnci Şal Çember

2-Ailenin Oluşum Evreleri

Tarihin her döneminde toplumun temel taşı olan aile, sosyal hayat içerisinde toplumun küçük bir modeli olarak önemini korumuştur. Ailenin oluşum evreleri insanlık tarihi boyunca mevcudiyetini sürdürmüştür. Her toplumun farklı aile oluşum evreleri vardır. İslam toplumununda kendine özgü aile oluşum evreleri vardır. Bu evreler içerisinde ilk adımı nâmzedlik yani nişanlanma oluşturur.

a-Nâmzed (Nişan)

Günümüzdeki evliliklerde olduğu gibi Osmanlı aile hukukunda da evliliğin ön aşaması olan nâmzedlik58 diğer bir adıyla nişanlanma vardır. Nâmzed yani nişanlama kelimesi sözlükte; nişanlılık, yavukluluk59 anlamına gelmektedir. İslam hukukunda da, Arapça “hıtbe” kelimesi60 ile ifade edilmiştir. Osmanlı toplumuda nâmzed olmayı aynı anlamda kullanmış ve bu anlam ile şer‘îye sicillerine yansıtmıştır.

Bir erkeğin bir kadınla evlenme isteğini belirten nâmzedlik, erkek tarafından bu isteğini kadına veya ailesine bildirmesi anlamına da gelmektedir. Yani, bir erkeğin bir kadının

58 Halil Cin, İslâm ve Osmanlı Hukuknda Evlenme, S.Ü. yay., II.Baskı, Konya 1988, s.80. 59 Ferid Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitapevi, Ankara 2007, s.805 60 Halil Cin, Ahmed Akgündüz, Türk Hukuk Tarihi, C. II, SÜ. Yay., Konya 1989., s. 84.

nikâhına61 tâlip olma durumudur. Bu bildirmeyi, doğrudan evlenmek isteyen kişi yapılabileceği gibi kişinin ailesi de yapabilir.

Tarafların kendi iradeleriyle karşılıklı olarak evlenmeyi onaylaması hâlinde nişanlılık süreci başlamış olur. İslâm hukukunda nişanlılık sürecinim ilk ve önemli neticesini, erkeğin kadını görme hakkına sahip olmasıdır. Bu hak sadece erkeğe aittir. Erkek, nişanlısı olan kadının ellerini, yüzünü ve ayaklarını görebilir. Kadın ise erkeği; işinde, yol da veya umumi62 yerlerde görmek hakkına sahiptir.

Nişanlılık dönemi evlilik için ön hazırlık dönemidir. Hem kız hem de erkek tarafı bu dönemi birbirini tanımakla geçirir. Yani taraflar birbirlerinin aile, maddî varlık, fikir ve düşünce yapısı bakımından uyum sağlayıp sağlayamayacaklarını test ederler.

Nişanlılık dönemi aile birliğinin kurulması sırasında önemli bir yere sahip olmasına rağmen hukukî bir düzenlemeye tâbii tutulmamıştır. Nâmzed olma bir evlenme vadi olup taraflara evlenme mecburiyeti yüklemez. Taraflar istediği an bu süreci sonlandırabilir63. Nitekim İçkal‘a Mahallesi sâkinlerinden Kaplan nâmzedlisi olan Çınar’ı kendi rızâsı ile bırakmıştır64.

Evlilik öncesi hazırlık dönemini oluşturan nişanlanma hakkında Şer’iye sicillerinde kayıt bulunmak oldukça zordur. Resmi bir durum olmadığı için sicillerde yer almayan nişanlanma süreci bilgilerini sürecin sona ermesi ile bir diğer ifadeyle nişanlanmanın mahkeme yolu ile sona erdirilmesinden elde edebiliyoruz. Mahkemeye başvuru yaparak nişanlılığı sona erdirmenin temel sebebi nişanın bozulması durumunda verilen mehir aynen, hediyelerin ise bedel olarak iade65 edilmesidir. Örneğin Mahmiye-i Konya muzâfâtından Hatunsarâyı Nâhiyesi’ne tâbi‘ Kilisra nâm karye sâkinlerinden Mustafâ, Mehmed’in kızı Râzıye nâm bekr-i bâliganın kendisinine tezvîc ve va‘at edilmesi üzere sekiz vâkiyye ketan, yirmi vakıyye yün, vâlide hakkı dört re’s koyun sütünü ve yoğurdunu verip, bir sene hizmet emiştir. Yalnız Mehmed kızını vermekten vazgeçince Mustafâ, verdiği eşyâ-yı merkûmeyi ve hizmetinin ücretini talep için mahkemeye başvurarak hem hakkını almış hem de nâmzedlik66 sürecine son vermiştir.

Buradan anlaşılacağı üzere her nişanlılık dönemi evlilikle sonuçlanmamıştır. Yine ‘Alî Çelebi’nin, sulbîye kızı Satı nâm bekir-i bâliğa ile Mustafâ’nın nâmzed olmasına rağmen

61 M.Akif Aydın, İslam-Osmanlı Aile Hukuku, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1985, s.124.

62 İzzet Sak, “Osmanlı Toplumunda Namzedin (Nişanın) Bozulması ve Sonuçları: Konya Örneği (18.Yüzyılın İlk Çeyreğine

Ait Konya Şer’iye Sicillerine Göre)”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Entitüsü Dergisi, S.16, s. 494.

63 Cin-Akgündüz, a.g.e., C.II, s. 263. 64 KŞS 15 / 143-3

65 Alâaddin Aköz, Bir İmamın Nikah Defteri (Beşiktaş Sinan-ı Cedid Mahallesi), Tablet Yay., Konya 2006, s.1. 66 KŞS 15 / 26-2.

beyinlerinde ‘akd-ı nikâh vâki‘ olmadığından merkûme Satı’yı âhara tezvîc için nişanı bozduğunu görmekteyiz67.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi nişanlama sürecince nâmzed olunan kızın ve ailesinin bu durumu onaylaması gerekmektedir. Verilen bu onayın bu süreçte değişme ihtimalide mevcuttur. Çumra nâm karye sâkinlerinden Hasan, Nûrullah’ın kızı ‘Âyşe nâm bekr-i bâliganın kendi nâmzedi olmasına rağmen Nûrullah’ın kızı merkûmeyi vermekde muhâlefet etmesi üzerine da‘vâ etmiştir. Nûrullah, kızı ‘Âyşe’nin Hasan’a nâmzed olduğunu kabul edip lakin ‘akd-ı nikâh olmamağla kızının ve kendinin ‘akd-ı nikâha rızâları olmadığını söyleyerek68 nişanı bozmuştur.

Farklı bir metinde de başkasına verilmek istenen bir nâmzedli hakkında şu bilgiler geçmektedir. Gallecerb Mahallesi sâkinlerinden Andon, Nazılı nâm bekr-i baliga nâmzedlisini âhar kimesneye verileceğini duyunca meclis-i şer‘a ihzâr etmiştir. Tahrîr olununca merkûme Nazılı, ben Andon’ûn nâmzadiyesi olup hâlâ on dört yaşıma dâhil olup akıl ve balig oldum nefsimi mezkûr Andon zimmîye tezvîc eyledim deyû bitav‘iha ikrâr ve i‘tirâf 69ederek fikrini beyan etmiştir. Bu belgeden anlaşılacağı üzere kadının rızasına saygı duyulduğunu, evlilik noktasında zorlanmadığı görmekteyiz. Ayrıca Osmanlı Devleti’nin de kadının rızasına kurumsal olarak saygı duyduğuna bu belgede şahit olmaktayız.

Nişanlama sürecinde verilen hediyelere baktığımızda günümüzle paralellik arz etmektedir. Nitekim o dönemde “vâlide hakkı” olarak tabir edilen durumun bu gün Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde varlığını halen sürdüren “süt hakkının” özdeşi olduğunu saptamaktayız.

b-Nikâh Akdi (Evlilik)

Aile hukuku esas itibariyle evlenme müessesesine dayanır. İslâm hukukunda evlenmeyi ifade etmek için terim olarak “nikâh” kelimesi kullanılmıştır. Nikâh kelimesi; cinsî münasebet olarak tanımlanır. Hukuken ise bu cinsî münasebeti meşru kılan bir akit70 olarak tanımlanır. Başka bir ifade ile nikâh; evlenme engeli bulunmayan bir erkekle bir kadının hayatlarını birleştirmelerini sağlayan bir sözleşmedir. Yine Başka bir ifade ile ailenin temelini teşkil eden evlilik yani nikâh akdi bütün inançlarda, kadın ve erkeğin bir mahremiyet ve

67 KŞS 15 / 60-5. 68 KŞS 15 / 150-2. 69 KŞS 15 / 28-6. 70 Cin, a.g.e., s.39.

paylaşım alanı oluşturmalarına ve insan soyunun devamına katkı sağlamalarına imkân veren yegâne meşru ilişki71 olarak kabul edilir.

Nikâh akdi, kadın ve erkeğin beraber yaşaması ve yardımlaşmasına müsaade ederek taraflara karşılıklı hak ve vazifeler yükleyen rızâi72 bir akid olup tarafların ve şahitlerin73. huzurunda yapılırdıNikâh akdi, karı koca ilişkisi, mehr, nafaka ve mirascılık74 gibi evliliğin bütün sonuçlarını doğurur.

Osmanlı aile hukukuna göre ailenin oluşumunun ikinci evresi olan evliliğin gerçekleşebilmesi için nikâh akdi denilen sözleşmenin yapılması şarttır. Bu akdi bizzat kadılar gerçekleştirerek sicillere kayıt etmiştir. Fakat bu cümleden tüm Nikâh akitlerinin sicillere kaydedildiği anlaşılmamalıdır. Zirâ mahalle veya köyün imamı da nikâh kıyabilme yetkisine sahipti. Ancak imamın nikâhı hemen kıyması söz konusu değildir; evlenmek isteyenler bulundukları yerin mahkemesinden nikâh akdi için gerekli izni alıp, o imama hitaben bir izin kâğıdı (izinnâme)75 getirdikleri zaman imâmlar bu yetkiyi kullanabilirlerdi. Bunun nedeni çeşitli suiistimalleri önlemek olabilir. Örneğin ‘Ömer Beg’în Oğlu kassâm-ı ‘askeriyeden izn nâme aldıktan sonra mahalle imâmının ‘akd-ı nikâh eylediğini görmekteyiz76.

Yine Sicil kayıtlara göre mahalle ya da köyün imamları tarafından kıyılan nikâhda iki erkek şahit olmalıdır. Ayrıca bu nikâhta genellikle kadınların yerine bir erkek vekil77 bulunmaktadır. Mahmiye-i Konya’da Topraklık Mahallesi sâkinlerinden Mehmed merkûme ‘Âyşe’yi kendine tezvîc eylediği akidde ‘Âyşe’nin vekili olarak karındaşı Ramazân bulunmaktadır78.

Nikâh akidinin en önemli şartlarından birini akid sırasında ya da daha sonra verilmek üzere tespit edilen mehr oluşturur. Mehr olarak para yerine bir miktar mal veya mal olarak değerlendirilebilen kıymetli eşya, menfaat da kabul edilmektedir. Nikâh akdinde dikkat edilen başka bir hususta Muharrem ve Safer aylarına denk getirilmemesi, diğer aylardan da Perşembe ve Pazartesi günlerinden79 birinin seçilmesidir. Örneğin ‘Ayşe ve Mehmed’in nikâhında bir kuşak, iki sabun, bir tas, bir darayı kaftan, tebsi, bir sim makreme, otuz bir bin

71 Fahrettin Atar, “Nikâh”, DİA, C.XXXIII, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2007, s.112. 72 Cin-Akgündüz, a.g.e., C.II, s. 61.

73 Aköz, a.g.e., s.2.

74 Cin-Akgündüz, a.g.e., C.II, s.80. 75 Aköz, a.g.e., s.2.

76 KŞS 15 / 19-1 77 İpçioğlu, a.g.e., s.23. 78 KŞS 15 / 121-1.

akça mehr-i mü’eccel verilmiştir80. Başka bir nikâh akdinde de iki bin iki yüz akça mehr-i mü’eccel ve bir zibun verimiştir.

Nâmzedlikde olduğu gibi nikâh akdinde de ailenin izni ve onayı olması gerekmektedir. Aksi takdirde nikâh geçersiz sayılabilir. Mahmiye-i Konya sâkinlerinden Pîr Ahmed kendisi farklı bir memleketde iken sagîr kızı Asya’yı kendisine ‘akd-ı nikâh eyleyen Mehmed’i da‘vâ etmiştir. Pîr Ahmed, bu nikâhın izini olmadan gerçekleştiğini ve bu konuda kendi ma‘fireti olmadıkça ca’iz olunmadığına dair fetvâ-yı şerîf aldığını belirtmiştir. Mehmed ise sagîr Asya’nın vâlidesi müteveffât ‘Âyşe hatun izni ile sekiz bin akça mehr-i mü’eccel ile bana ‘akd-ı nikâh idildi deyû cevâb vemiştir. Mahkeme fetvâ-yı şerîfi okuyup henüz sagîr-i bekr velîsi mevcûd olmadan hâliya tezvîc ca’iz olurmu el cevâp olmaz izn velîsi şartdır deyû buyrulduğunu görünce ‘Âyşe hatun verdiği nikâh iznin sahtiyan olduğunu ve sagîr Asya’ı babası Ahmed’e teslîme81 karar vermiştir.

Bu belge görüleceği üzere ailenin izni ve onayı olmadıkça nikâh akdinin gerçekleştirilmesi oldukça zordur. Ayrıca devlet sagir yani küçük çocukların bu tür konularda korunması için verdiği fetvâlarla ailelerin yanında olduğunu göstermiştir.

3-Ailenin Çözülme Evreleri

a-Muhâla‘a

Sözlükte “elbiseyi çıkarmak, soyunmak; ayırmak” gibi anlamlara gelen hul, fıkıhta kadının belli bir bedel vermesi karşılığında kocanın ayrılmaya razı olması ve evlilik bağından kurtulması anlamına gelir. Karşılıklı anlaşma ile gerçekleştiği için bu işleme muhâla’a82 adı verilir. Çözülme evresinin ilki olan muhâla’a, başka bir ifade ile kadının, bir bedel karşılığında evlilik bağından kurtulması veya kadının bir bedel karşılığında talâkı kocasından satın83 alması şeklinde de ifade edilebilir. İncelediğimiz belgelerde kadınların, kocalarına muhâla’a için ödediği bedellerin ekseriyetini mehr-i mü’eccellerin oluşturduğunu ortaya koymuştur.

İslâm hukuku, eşi ile anlaşamayan kadına, kocasının boşanma yoluna gitmemesi halinde, kendisi için artık çekilmez hale gelen evlilikten kurtulması için hukuken84 bir yol

80 KŞS 15 / 121-1. 81 KŞS 15 / 98-2.

82 Fahrettin Atar, “Muhâlea”, DİA, C.XXX, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2005, s. 399.

83 İzzet Sak-Alaattin Aköz, “Osmanlı Toplumunda Evliliğin Karşılıklı Boşanma İle Sona Erdirilmesi: Muhâla‘a (18. Yüzyıl

Konya Şer‘iye Sicillerine Göre)”, S.Ü. Türkiyat Araştırmaları Dergisi, S.15, Konya 2004, s.92-93.

göstermiştir. Bu yollardan bir tanesi muhâla’adır. Yalnız Hz. Muhammed, kadınların haklı bir sebep olmaksızın kocalarından kendilerini boşamaları için talepte bulunmalarını hoş karşılamamış ve böyle bir davranışın uhrevi sorumluluğunun85 oldukça ağır olduğunu belirtmiştir.

Muhâla’anın gerçekleşmesi için mahkemenin kararı şart değildir. Çünkü muhâla’a bedel karşılığında yapılan bir sözleşmedir. Bu yüzden hâkimin hükmüne ihtiyaç duyulmamaktadır. Muhâla’anın geçerli olabilmesi için bazı şartları vardır. Bunlara baktığımızda; kocanın boşanmaya ehliyetli, kadının da boşanmanın mahiyetini bilmesi, nikâhın sahih olması, muhâla’a bedelini tespit ederken kadının baliğ, âkil ve muhâla’anın şartlarını86 bilmesi gibi şartlardır. Örneğin Şeyh‘âlimân Mahallesi sâkinelerinden Râzıye, mehr-i mü’eccelden vazgeçerek bedel hul‘ olup zevci mezbûr Seyyid Mehmed Çelebi yedinden bir sim kuşak, bir altun küpe, yüz yetmiş semen, iki kaftan, döşek, bir yorgan, bir yasduk, bir sebet sandık, iki çarşab üzerlerine muhâla‘a-ı şer‘i ile hul‘ etmişlerdir87.

Muhâlaʻada kocanın karısına baskı yapıp zorlaması, Kur’ân-ı Kerîm’in Nisâ Suresi’nde yasaklanmıştır (Nisâ / 19-20). Hulʻ adı verilen boşanma karşılıklı kabulle tamamlanır. Yani eşlerden biri kabul etmedikçe hulʻ hukuken88 geçerliliğini kaybeder. Eğer