• Sonuç bulunamadı

1-Sosyal Yapı ve Hiyerarşi

İnsan her zaman tarihi araştırmalarının kilit noktasında olmuştur. Tarih bize göstermektedir ki insan her daim hemcinsleriyle birlikte toplu olarak yaşama ihtiyacı duymuş ve yaşamıştır. Takdir edilir ki toplu olarak yaşamanın getirdiği avantajlar gibi dezavantajları da olmuştur. Bu noktada sahip olduğu imkânları kullanmada ve problemleri çözmede insan, kendisine uygun bir sistem tesis etmiştir. Tesis edilen sistemin bir parçasına da sosyal yapı adı36 verilmiştir.

Osmanlı Devleti’nde toplum, yöneten (askerî) ve yönetilen (reâyâ) şeklinde ikiye ayrılmıştır. Yöneten (askerî) grup, padişah adına yönetim yetkilerini kullanan, vergiden muaf ve maaş alan kişiler olarak tanımlanır. Yönetilen (reâyâ) ise, köylü, şehirli ve göçebelerden oluşan, yönetilen ve vergi mükellefi olan kişiler olarak tanımlanır. Bu tanımlamaların dışında, toplumun bulunduğu mekâna veya yaptığı işe göre, tüccar, esnaf, debbağ, çiftçi, haffaf, bezzaz vb. gibi tanımlamalarda yapılmıştır.

Osmanlı sancaklarından biri olan Konya’da da Osmanlı toplumunun bu genel yapısı görülmektedir. Konya şehrinin toplumsal yapısına bakıldığı zaman ilk olarak, yukarıdaki tasnife göre Yöneten(askerî) gurupta bulunanlar yer alır. Yöneten(askerî) görevin başında beylerbeyi (vali) yer almaktadır. Ayrıca beylerbeyi vekili olan mütesellim, vilâyet konağı personeli, yeniçeri ve sipahi gibi askerî gurubun temsilcileri bulunmaktadır. Yöneten(askerî) gurubun içinde kâdı ve mahkeme görevlileri; müftü ve ehl-i ilim mensupları; nakibü’l-eşrâf kaymakamı ve seyyidler; ehl-i tarîk, yaşlı veya dul37 olması sebebiyle her türlü vergiden muaf olanlar da bulunmaktadır.

36 Ömer Bozkurt, Ayrımsal Sosyoloji ve Toplumsal Yapı, Ankara 1972, s.31. 37 Tuş, a.g.e., s.125.

Yönetilen(reâyâ) grubunda bulunanlar ise vergi yükümlülüğü taşıyanları temsil etmektedir. Bu grubu, kırsalda oturanlar, konar-göçer aşiretler ve şehirde oturanlar oluşturmaktadır.

İncelediğimiz defterdeki davaların çoğunluğu Yönetilen(reâyâ) gurubu içerisinde olan Müslümanlara aittir. Bundan dolayı Müslümanlar hakkında oldukça geniş bir veriye sahip olmaktayız. Biz burada Yönetilen(reâyâ) içerisindeki diğer bir gurub olan ve haklarında sınırlı bilgi elde edebildiğimiz Gayr-ı Müslimleri yukardaki sebepten ötürü biraz daha geniş değerlendireceğiz.

2-Gayr-ı Müslimler

İnsanların bir arada yaşadığı en üst seviyedeki teşkilatlanma biçimine devlet, teşkilatlanmış gruplar halinde yaşayan insanlardan oluşan bütünlüğe de toplum denir. Dünyanın en önemli coğrafyalarından; içerisinde Kafkasya, Balkanlar ve Orta Doğu gibi en problemli üç bölgenin de bulunduğu geniş topraklarda altı yüz yılı aşkın hâkimiyet kuran Osmanlı Devleti, yapısında çeşitli din ve ırklara mensup birçok toplumu barındırmıştır.

Osmanlı toplum yapısı esas itibariyle Müslim ve Gayr-i Müslim olmak üzere iki guruptan oluşur. İslam hukukuna göre insanların Müslim ve Gayr-i Müslim olarak ayrılmasında belirleyici olan husus, insanların inandıkları dinleridir. Irk ve cinsiyet önemli değildir.

Gayr-i Müslimlere ehl-i zimmet veya zimmî de denir. Ehl-i zimmet, Müslümanların himayesinde, korumasında olan demektir. Hukuken Gayr-i Müslimlerin hayatı devlet tarafından garanti altına alınmış ve hür insanlar olarak kabul edilmiştir. Devletin hâkimiyetini kabul edip cizye ve haraç vergilerini ödemeleri karşılığında canları, malları, ırzları namusları38 korunmuştur. Şer’i bir vergi olan cizyenin alınabilmesi için belli yaşta olmak, hasta ve engelli olmamak, din adamı ve işsiz olmamak gibi şartlar mevcuttu.

Osmanlı Devleti’nin çok kültürlülük bağlamındaki kazanımlarından biri Fatih döneminde güçlenen “millet” sistemidir39. Osmanlı Devleti içindeki sosyo-kültürel kimlikleri tanınan cemaat ya da ulus anlamına gelen “milletlere” 40 millet sistemi ile dini işlerinin yanı sıra evlenme, boşanma, tereke taksimi, kendi aralarındaki alacak verecek davaları, dini törenler, cenaze gibi islerini kendi âdet gelenek, görenek ve inançlarına göre yapma imkânı

38 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Fakülte Kit, Isparta 2007, s. 34.

39 Arshi Khan, “Osmanlı İmparatorluğu: Çok Kültürlülüğün Doğulu Mimarı”, Osmanlı, C. IV, Yeni Türkiye Yay., Ankara

1999, s. 233.

verildi. Millet Sistemi içerisinde yer alan bu dini guruplardan Ortodokslar, Fener Rum Patrikhanesinin sorumluluğuna; Yahudiler, İstanbul Hahambaşısının sorumluluğuna; Ermeniler ise, Gregoryen Kilisesi Ermeni Patriğinin41 sorumluluğuna verildi.

Bu dini gurupları, Osmanlı sınırlarının her yerinde görmekteyiz. Konya şehri de bu grupları içinde barındıran bir yapıya sahiptir. Eski bir Bizans şehri olması ve Anadolu Selçuklularının da başkenti olması hasebiyle Konya Nüfusu homojen bir yapıda kalmamıştır. Şehirde, Frenk Ermeni, Rum ve Yahudilerin varlığı 42bilinmekle birlikte Osmanlılar döneminde Çingenelerin43 varlığı da tespit edilmiştir.

Müslüman ve Gayr-i Müslimlerin bir arada yaşadığı, farklı sosyal ve kültürel değerleri barındıran Konya şehrin de ikamet eden gayr-i Müslimlerin hangi mahallelerde yoğunlukta oldukları kesin olarak bilinmemekle birlikte, Çirkâb44, ‘İmâret45, İbn Tûtî, İçkale, Birâmânî46

gibi mahallerde Müslümanlarla iç içe yaşadıkları anlaşılmaktadır.

Konya’da Müslüman halkla iç içe yaşayan Gayr-i Müslimlerin incelediğimiz defterde şer‘i mahkemelere intikal ettirdiği davalar ve oranları grafik-1 de gösterilmiştir. Yine şer‘i mahkemelere intikal ettirdikleri bu davaların kendi aralarında ve Müslümanlarla olmak üzere dava oranları grafik-2 de verilmiştir. Gayr-i Müslimlerin yer aldığı davaların çoğunu görüleceği üzere mülk satışı, rıza senedi, miras gibi davalar oluşturmaktadır. Gayr-i Müslimlerin sorunlarını genelde kendi cemaat mahkemelerine intikal ettirmişlerdir. Ancak Müslümanlarla aralarındaki davalar ve kendi istekleri ile kendi aralarındaki bazı davaları da

41 İlber Ortaylı, “Millet Sistemi”, DİA, C.XXX, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2005, s.66.

42 Tuncer Baykara, Türkiye Selçukluları Devrinde Konya, II. Baskı, Konya Valiliği Il. Kültür Müdürlüğü Yay., Konya 1998.

s.134.

43 Tuş, a.g.e., s.135. 44 KŞS 15 / 9-1. 45 KŞS 15 / 33-2. 46 KŞS 15 / 23-4.

şer‘i mahkemelerine intikal ettirmişlerdir. Grafik-2’de görüleceği üzere kendi aralarındaki davaların %46’sı, Müslümanlarla olan davalarının %54’ü şer‘i mahkemelerde görülmüştür.