• Sonuç bulunamadı

Her devlette olduğu gibi Osmanlı Devleti de, kuruluşundan itibaren mali bir teşkilata sahipti. Osmanlı Devleti’nin sahip olduğu bu mali teşkilatı besleyen ve büyüten unsurların başında devletin oluşturduğu vergi sistemi gelmektedir. Osmanlı Devleti’nin vergi sistemine baktığımızda şer’î vergiler ve örfî vergiler olmak üzere iki ana başlıktan oluştuğunu görmekteyiz. Bizler de defterde sık geçen bu şer’î ve örfî vergileri alt başlıklar altında incelemeye tabii tuttuk.

1-‘Avârız ve Bedel-i Nüzûl

Osmanlı’da divanın kararı ve padişahın emriyle olağanüstü hallerde alınan vergilere avârız-ı divaniye denir. Örfi bir vergi olan avârız, ilk başlarda harp zamanlarında ihtiyaçları karşılamak için alınmışken XVII. yüzyılın sonlarından itibaren ulûfe dağıtılması vb. sebeplerle kalıcı hale getirilmiştir. Bundan maksat son zamanlarda devlet hazinesinin düştüğü sıkıntıları hafifletmek olabilir.

Doğrudan hükümetin görevlendirdiği mübaşir tarafından toplanan bu verginin belirlenmesinde “avarız hanesi” birim319 olarak kabul edilmiştir. Yani bu vergide temel ölçü hane hesabıydı. XVI. yüzyılın başlarında bir avârız hanesi gerçek bir haneye karşılık gelmekte iken zamanla 3 ile 15 hakiki hane bir avarız hanesi 320 olmuştur. Mahmiye-i Konya’da menzilci olan Mustafâ Çelebi’nin elli hanenin bir senede vâki‘ olan ‘avârız, nüzul, tekâlif arpası, sâ’ir tekâlifi örfiye ve şakkanın nısfına altı ayak menzil hizmeti için kabul etmiştir.321 Yine başka bir belgede de Cemâ‘ati Berye’den olan kimesneler üç haneleri olmalarına rağmen vilâyet-i ahâlisi kesri zam idüp altı hane içün ta‘yîn edilen Muharrem Ağa’nın yüz otuz guruşlarını ve gâyib-i ‘ani’l-meclis olan Ahmed Ağa’dan ‘avârız içün otuz bir guruş ve bir re’s deve alması üzerine dava açmışlardır. Daha sonra devenin yanlışlıkla alındığı ortaya

319 Çadırcı, a.g.e., s. 145.

320 Hüseyin Muşmal, XVII. Yüzyılın İlk Yarısında Konya’da Sosyal ve Ekonomik Hayat (1640-1650), SOSBE

(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Konya 2000, s.105.

çıkmış ve geri verilmiştir322. Görüleceği üzere her iki belgede de hane üzerinden hesap yapılmıştır.

Avarız vergilerinin XVII. yüzyıldan itibaren bütçe açıklarını kapatmak üzere devamlı vergiler haline getirilmesi, fakir halkın bu vergiler altında ezilmesine sebep olmuştur. Bu durumu önlemek için zamanla bölgenin zenginleri tarafından vergileri karşılamak323 için avarız vakıfları kurulmuş hatta vefat edenler malının bir kısmını bu vakıflara bırakmıştır. Nitekim mütevefât-ı merkûme Selime mahalle-i merkûmede vâki‘ bir oda ve bir mikdâr havlunun sülüsünü mahalle-i merkûme ‘avârızının vâkfına vâsiyet etmiştir324.

Halktan alınan diğer vergi olan nüzul; hububattan alınan avarız türü bir vergi olup sözlükte “konaklama yeri, misafir için hazırlanan yiyecek” manasındadır. Osmanlı maliyesinde asker için gerekli un ve hayvanlar için alınan arpadan ibaret olup karşılıksız alınan gerçek bir vergi olan325 nüzul, savaş zamanlarında cepheye giden ve cepheden geri dönen ordunun iaşesini belli menzillerden temin etmek gayesiyle ortaya çıkmıştır.

2-Sâlyane

Emir, vezîr ve sair büyük kişilere ait toprak ürünlerinden öşürle birlikte alınan vergi olan sâlyane;326 Osmanlı Devleti’nin ekonomisindeki olumsuz gidişattan ve masrafların artmasından dolayı Osmanlı taşrasında vilayet masraflarının örfi vergiler olarak salyane defterleri vasıtasıyla toplama uygulamasıdır.

Salyâne defterlerinde yer alan masraf kalemleri; ayaklanmaları bastırmak, eşkıyayı kovmak ve güvenliğini sağlamak amacıyla yapılan masraflar, kamu binalarının tamiriyle ilgili masraflar, Hükümet merkezinden herhangi bir görevle kente gelip kalan ya da geçen, mübâşir, ulak gibi görevlilerin masrafları, askeri harcamalar, merkez görevlilerinin masrafları, nühas ve çesitli malların nakliye giderleri, harçlar ve tahsildariye ücretleri, menzilci ücretleri, borç ve faiz giderleri, eyalet ve kaza görevlileri ücretleri, hazine nakli yapanların masrafları, Emr-i âlî getirenlerin masrafı327 gibi kalemlerden oluşmakta idi. Menzilci ‘Alî Beg’in, menzilcilik görevi için Mahalle-i Zevle ahalisine dokuz esedî guruş sâlyane taksim edilmiştir. Zevle Mahallesi sâkinlerinden mütevelli İsma‘îl, Dilâver Halîl, ‘Alî ve diğer Halîl hâsıl olan

322 KŞS 15 / 64-3 323 Muşmal, a.g.t., s. 108. 324 KŞS 15 / 12-2

325 Mübahat Kütükoğlu, “Osmanlı İktisadî Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi, (Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu), C. II, Feza

Gazetecilik Yay., İstanbul 1999, s.539.

326 Pakalın, a.g.e, C.III, s.101. 327 Çadırcı, a.g.e., s. 148.

meblâğ-ı menzili, mezbûr sâlyânesine virüp ‘Alî Beg’e teslim etmişlerdir328. Başka bir belgede de Bayburt Kazâsı’na tâbi‘ Dölek nâm karye ahâlisinden ‘Alî, Receb, Hoca, Mustafâ ve Süleymân’ın vâki‘ olan tekâlif için Hasan ve karındaşı Ahmed, ‘Alî, Ramazân ve Velî’den sâlyâne talep etmişlerdir. Burada sâlyane talep edilen kişilerin ekinlerini hasat ettikten sonra köyden ayrıldıklarını ve şehre yerleştiklerini söylediklerini görmekteyiz. Buna rağmen bu kişilerin köyden ayrıları bir yıl olduğu için sâlyaneyi ödemeleri hükm edilmiştir329.

Gayr-ı Müslimlerle Müslimler bir arada yaşadıkları için mahallelere vâki‘ olan tekâlifin beraber ödendiğine şahit olmaktayız. Beghekim sâkinelerinden sâhibü’s-sifr Sahah nâm zimmî, meclis-i şer‘-i şerîfe gelüp târîh-i kitâbdan üç ay mukaddem mahalle-i merkûme üzerine vâki‘ olan tekâlif içün mahalle-i merkûme ahalisinin kendisinden sâlyâne talep ettiğini onunda bu mahalleden kalkmazsam Müslüman olayım deyip sâlyâneyi verip mahalleden kalkıp âhar mahallede gittiğini görmekteyiz330. Belgede görüleceği üzere salyane vergisi sadece Müslümanları değil salyanenin talep edildiği mahallede oturan herkesi ilgilendirmektedir.

3-Cizye

Defterde sık karşılaştığımız vergilerden biri olan cizye; gayrimüslimlerden alınan bir baş vergisidir. Bu vergi, İslam’ı kabul etmeyenlerin, devlet tarafından korunmaları ve savaşlara katılmamaları331 karşılığında alınmaktaydı. Cizye mükellefi olmak için bazı şartlar gerekmekteydi. Bunlar; erkek olmak, baliğ olmak, sıhhatli ve çalışabilecek güçte olmak332.

Defterde sık karşılaştığımız vergilerden olan cizye davalarında genellikle devlet yetkililerinin haksız yere fazladan cizye talep etmesi ve alması sonucu ortaya çıktığını müşahede etmekteyiz. Bu davada haksızlığa uğradığını düşünen zimmiler, durumu merkezi yönetime bildirerek durumu çözmeye çalışmıştır. Kefere tâ’ifesinden Sergiz, Şirvan, Safer, ‘Îsâ, Sergiz Keşiş, Yasef, Sinân, Elyas, Aslan, Yivan ve Mardak nâm zimmîler, bin seksen ve seksen bir senelerinde üzerlerine edâsı lâzım gelen cizyelerini Derviş Efendi’ye vermelerine rağmen Sâlih Çelebi’nin aynı yıllar için kendilerinden bin sekiz yüz seksen beş guruş almıştır. Bunun üzerine zimmiler Âsitâne-i Sa‘âdet’e ahvâllerini i‘lâm eylediklerinde yedlerine verilen emr-i şerîf-i ‘alişân ile haksız yere alınan paralarını geri almışlardır333.

328 KŞS 15 / 11-4. 329 KŞS 15 / 17-1. 330 KŞS 15 / 111-3. 331 Muşmal, a.g.e., s. 109. 332 Kütükoğlu, “a.g.m.”, s.533. 333 KŞS 15 / 143-5.

Cizye davalarında karşılaştığımız bir belge oldukça ilginçtir. Bu belgede Hazret-i Mevlânâ kuddise sırrıhü’l-‘azîzin evkâfı hizmetlilerinin bin seksen bir senesine mahsûb olmak üzere ücretini ödemek için evkaf mütevellisi Derviş Efendi, mahmiye-i merkûmede sâkin kefere tâ’ifesinden bazı kişilerin cizyelerine evkâf-ı merkûmeye ta‘yîn ettirip yedine mümza ve mahtûm defteri almıştır334. Yani vakfın hizmetli ücretleri cizyeden karşılanmıştır.

4-Rüsûm-ı Ra‘iyyet

Reayadan alınan vergiler anlamına gelen Rüsûm-ı ra‘iyyet, zeamet veya timar sahipleri ile reaya arasında ortaya çıkan anlaşmazlıklar sonucu mahkemeye intikal eden davalardır. Bu davalarda bazen sipahi veya zâim bazen de reaya şikâyetçi olmuştur. Şikâyetçi Zâim veya sipahi ise bir defter-i hakânî sureti ibraz ederek davacı olduğu kişinin kendi reayası olduğunu kanıtlamaya çalışarak üzerine edâsı lazım gelen rüsûm-ı raiyyetini almak istemiştir. Şikayetçi reaya ise edâsı lazım gelen rüsûm-ı raiyyetini neden vermediğini delilleri ile ispat ederek vergi vermeyi reddetmiştir. Aksinne Mahallesi’nde sâkin olan Receb ve ‘Alî, mahalle-i merkûme mescidi imâmı olan Süleymân Halîfe’den Esb-keşân re‘âyâsı olduğunu ileri sürerek üzerine edâsı lâzım gelen rüsûmu ra‘iyyetini talep etmişlerdir. Bunun üzerine Süleymân Halîfe, hem mahalle-i merkûme mescidinin berât-ı şerîf ile imâm olması ve hem de esb-keşân resminden ve sâ’ir tekâlifden sorumlu değildir deyü emir-i ‘alîşan ibraz etmesi üzerine Receb ve ‘Alî resim talebinden men‘ edilmiştir335. Başka bir belgede de Mahmiye-i Konya muzâfâtından Sudirhemi Nâhiyesi’ne tâbi‘ Bilecik nâm karye sâkinlerinden İbrahîm’den ra‘iyyet ve ze‘âmeti evlâdı olub üzerine edâsı lâzım gelen rüsûm ra‘iyyetı talep edildiğinde kendisinin iki ay önce mahrûse-i Edirne’de yeniçeri olduğunu ve bundan dolayı bu vergiyi ödemediğini görmekteyiz336. Görüleceği üzere emr-i şerifle ayrıcalık tanınan imam ve yeniçeri vb. kişilerden rüsûm-ı ra‘iyyet vergisi alınmamıştır.

Bazen de kendisinden rüsûm-ı raiyyet talep edilen kişiler mahkemeye müracaat ederek bu verginin mükellefi olduklarını beyan ettiklerini saptamaktayız. Mahmiye-i Karaüyük sâkinlerinden Yûsuf, ecdâdının karye-i merkûme sâkinlerinden olup mezbûr Muhmûd Çelebi’nin re‘âyâsı olduğunu ve kendisin dahî re‘âyâsı oğlu olup bu ana gelince üzerime edâsı lâzım gelen rüsûmu be-her sene mezbûr Muhmûd Çelebi’ye edâ ve teslîm iderim deyû ra‘iyâtını bildirdiğine şahit olmaktayız.

334 KŞS 15 / 58-2. 335 KŞS 15 / 14-2. 336 KŞS 15 / 54-2.

Bu konu ile ilgili belirtilmesi gereken bir konu da sipahilerin vergi kaynağı olan reayanın yer değiştirmesinden duyduğu rahatsızlıktır. Sipahinin vergi kaynağını kaybetme korkusu olduğundan mahkemenin yolunu tutması burada gayet doğal karşılanabilir. Belvîrân Kazâsı’na tâbi‘ Ekşivîrân nâm karye ber veci iştirâk tîmârları olan el-Hâc Nûrullah, Hüseyin Çelebi, Mustafâ, ‘Abdulbâki, Mehmed ve diğer Mustafâ nâm kimesneler Mahkemede, ceddi yedlerinde olan sûret-i defter-i hâkânîde ra‘iyyet ve ra‘iyyeti oğullarından olan Süleymân’ın re‘âyâları olduğunu ancak karye-i merkûmeden göç edip Sürelce nâm karyede Esb-keşân tâ’ifesi arasında sâkin olduğunu bildirmişlerdir. Esb-keşân tâ’ifesi arasında sakin olan Süleymân’ın Esb-keşân re‘âyâsından olmak zannı ile Esb-keşân defterine kayıd ettirilip Esb- keşân resmini talep edilmesi üzerine tımar sahipleri dava açmışlardır. Mahkeme sonrası Süleymân’ın Esb-keşân re‘âyâsından olmadığı, ra‘iyyet ve ra‘iyyeti oğullarından olduğu suret-i defteri ile kanıtlanmıştır. Belgeden anlaşılacağı üzere gelir kaynaklarını kaybetmemek için tımar sahipleri sorumluluğu altındaki reayayı sürekli kontrol altında tutmuştur337.

5-Esb-Keşân

At çeken demek olan esb-keşân, Konya’da ordunun en önemli ihtiyaçlarından biri olan atları yetiştiren cemaate verilen isimdi. Bu cemaat oldukça büyük bir yapıya sahipti. Bu cemaatin devlete esb-keşân resmi adı altında vergi verdiği bilinmektedir.

Defterde esb-keşân mükellefi kişilerin bu vergiyi ödememeleri ve esb-keşân taifesinden olduğu iddiası ile kişilerden bu verginin talep edildiğine şahit olmaktayız. Esb- keşân tâ’ifesinden Şamil Mehmed, Mustafâ, Muharrem, İbrahîm nâm kimesneler Mahmiye-i Konya’da Galebe Mahallesi sâkinlerinden Mehmed’in tâ’ifeyi merkûmeden olup kendi re‘âyâları olduğunu ileri sürerer edâsı lâzım gelen Esb-keşân resmini talep etmişlerdir. Mahkemede Mehmed’in, ceddinin ve babasının Esb-keşân re‘âyâsından olmadığını Âsitâne-i Sa‘âdet’e varup merkûme defterinde dahi olmadığını ve yedine bu konuda rencide edilmesin diye emri şerif aldığını görmekteyiz. Daha sonra davacı olan taraftan sûret-i defter-i hâkânî talep olunmuş yanlarında olmayınca da mahkeme Mehmed’in ceddi babası isimleri Esb-keşân defterinde mukayıd olmadıkça resim da‘vâsından davacıları men‘ etmiştir338.

337 KŞS 15 / 117-2. 338 KŞS 15 / 133-2.

Burada biz devletin, emek, toprak ve sermaye üzerinde açık ve net bir şekilde kontrolü elinde bulundurmasında339 önemli bir rol oynayan vergilerin 15 numaralı defterde nasıl konu olduğu ve nasıl çözüldüğü soruları üzerinde durduk. Mahkemeye intikal eden vergi davalarında genelde, halk ile devlet

görevlileri arasında çıkan

anlaşmazlıkları görmekteyiz. Ya haksız yere vergi alan devlet görevlileriyle ya da vergisini ödemeyen kişilerle defterde sıklıkla karşılaşmaktayız.

Defterde halkın ekonomik anlamda mahkemeye en çok başvuru yaptığı konu, devlet yetkililerinin kendilerinden kiraslı ve kışla ve devr ve kara arpa nâmıyla hilâf-ı şer akça almaları ve çeşitli vergi bedellerinden ziyâde akça almalarından kaynaklandığını görmekteyiz. Bu davalarda mağdur olan kişiler, Âsitâne-i Sa‘âdet’e durumlarını i‘lâm etmiş ve Konya kadısına hitaba hilâf-ı şer‘ ve kanun olduğu her ne ise alıversün deyû emr-i şerîf yazdırtmıştır. Ayrıca emr-i şerifle beraber bir de güvenilir bir kişiyi mübâşir ta‘yîn ettirmişlerdir. Yine bu davalarda genellikle davacı kişilerin belirlenen bir bedel karşılığında ‘akd-ı sulh olarak davalarından vazgeçtiğini saptamaktayız.

Esb-keşân, ‘avârız, rüsm-ı ra’iyyet davalarında ise genelde bu vergilerin mükellefi olduğunu iddia eden ve vergileri almaya çalışan sipahiler ve bu vergilerin mükellefi olmadığını iddia eden reaya ile karşılaşmaktayız. Bu davalarda mahkeme resmi kayıtlara bakarak karar vermiştir. Yani suret-i defterde reaya hangi gruba dâhilse ona göre hüküm vermiştir.

Cizye vergilerinde ise Gayr-ı Müslimlerin vergilerini ödemelerine rağmen tekrar vergi talep edilmesi üzere dava açmaları ile karşılaşmaktayız. Yine bu davaya konu olan Gayr-ı Müslimler Âsitâne-i Sa‘âdet’e durumlarını i‘lâm etmiş ve oradan haksız yere vergi alınmaması hakkında emr-i şerif alarak sorunlarını çözmüşlerdir

B-Mülk Satışları

Günümüzde noterler tarafından gerçekleştirilen alış-verişi tescil etme işini o dönemde kadılar yapmakta idi. Bundan dolayı kadı defterlerinde pek çok mülk satışı kaydına rastlamaktayız. Bu satışların genellikle bağ, bahçe, ev, tarla, arsa, dükkân gibi gayr-i menkullerden oluştuğunu müşahide etmekteyiz.

Osmanlı Devleti’nde kişi mülkünü istediği şekilde satabilir, devredebilir ve başkasının hakkını çiğnememek kaydıyla kullanabilirdi. Mülk alım-satım işlemleri, kadı başkanlığında alıcı, satıcı veya vekiller aracılığıyla meclis-i şer‘ olarak bilinen mahkemede şâhitler huzurunda yapılırdı.

Defterdeki mülk satışı belgelerinin belli bir kalıba göre dizayn edildiği anlaşılmaktadır. Bu kalıbı örnek bir belgede incelemek gerekirse;

1. Satıcının veya varsa vekilinin tanıtımının yapılması; Mahmiye-i Konya’da

İhtiyâreddîn Mahallesi sâkinelerinden Satı bint-i Hüseyin

2. Satış akdinin yapıldığı yerin belirtilmesi; meclis-i şer‘-i hatîr-ı lâzımü’t-

tevkîrde

3. Alıcının veya varsa vekilinin tanıtımının yapılması; râfi‘atü’l-kitâb İsmîhân

bint-i Hüseyin nâm hatun tarafından tasdîka vekîl-i şer‘îsi olan zevci Mustafâ

4. Satılan mülkün yerinin ve sınırlarının belirtilmesi; mahalle-i merkûmede vâki‘

bir taraf el-Hâc Kâsım mülkü ve bir taraf Mustafâ mülkü ve bir taraf Himmet Beşe mülkü ve bir taraf tarîk-i ‘âmm ile mahdûd

5. Mülk özelliklerinin belirtilmesi; bir sofa ve bir tabhâne ve bir havluya

müştemil menzil

6. Mülkün satış bedelinin söylenmesi; râyic-i fî’l-vakt üçbin beşyüz akçaya 7. Mülkün satış şeklinin belirtilmesi; beyʻ-i bât-ı sahîh-i şerʻî ile beyʻ idüp 8. Satış ücretinin alınması; ol dahî semen-i merkûm ile iştirâ ve kabûl eylemeğin

meblağ-ı mezbûru merkûme İsmîhân yedinden bi’t-temâm ahz ve kabz eyleyüp

9. Mülk tasarrufunun alıcıya geçişi; mülk-i müşterâsıdır keyfe mâ-yeşâ ve yehtâr

zabt ve tasarruf eylesün

10. Mülk Satış Tescil Tarihi ve Şahitler; fî’l-yevmi’l-‘âşir Recebi’l-ferd li-sene

ehâd ve semânîn ve elf, İbrahîm Halîfe el-imâm, Mehmed Halîfe bin ‘Îsâ Hoca340.

Defterimizde geçen satış belgelerinde para birimi olarak genelde, akçe, guruş, esedî guruş gibi tabirler kullanılmıştır. En çok kullanılan ise esedî guruştur. Hollanda talerisi olan esedî guruş üzerindeki aslan resminden dolayı piyasalarda aslanlı guruş olarak da anılmıştır. 18. yüzyılın başında 1 Osmanlı kuruşu = 120 akça341 değerinde idi. İncelediğimiz dönemde ise esedî guruşun(aslanlı guruşun) akçe olarak karşılığı 70 akçedir. Osmanlı’da akçe, devletin kuruluşundan 1641 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. 1688 yılında ise tedavüle sokulan

340 KŞS 15 / 4-6.

guruş, akçenin yerini almıştır. Bundan sonra akçe sadece hesaplamalarda kullanılan, gerçekte ise piyasada bulunmayan para durumuna342 düşmüştür.

17. yüzyıl Konya’sı hem nüfus yoğunluğu hem de ekonomik imkânlar açısından Osmanlı şehirleri arasında gelişmiş bir şehir olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelişmiş şehirlerin özelliklerinden biri olan mülk satışlarındaki hareketlilik bu dönemde de yaşanmıştır. İncelediğimiz defterde 160 mülk satışının olduğunu görmekteyiz. Bu mülk satışlarının dağılım oranı aşağıdaki gibidir.

Grafikte de görüleceği üzere mülk satışlarının başını %42 ile menzil (ev) satışları çekmektedir. Akabinde %24 ile bağ ve bahçe satışları gelmektedir.

1-Menzil (ev) Satışları

İnsanların kendi mülkiyet ve mahremiyetlerinin olduğu; korunmak, barınmak vb. ihtiyaçlarını karşılamak için inşa edilen mimari yapıya ev denilebilir. Evlerin mimarı yapısı bölgenin iklim ve coğrafi yapısına göre çeşitlilik arz edebilir. Ayrıca kişilerin bütçesi de evlerin mimarı yapısında değişiklik meydana getirebilir.

342 Ruhi Özcan, 17.Yüzyılda Konya’da Mülk Satışları ve Fiyatları (1640–1665), SOSBE (Basılmamış Doktora Tezi), Konya

İncelediğimiz sicilde 160 adet mülk satışının 66 adedini yani mülk satışlarının %42’sini menzil (ev) satışları oluşturmaktadır. Bu da diğer mülk satışlarına oranla en fazla satışı yapılan mülkün menzil olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Belgelerde genellikle ev yerine “menzil” olarak tanımlanan Konya evi; bir veya iki oda, ferah ve geniş oda; salon (sofa) mutfak veya içinde ocak olan oda (tabhâne), dehliz (koridor), kiler, havlu (avlu), izbe, odunluk, ahır, örtme, bağ, bahçe, eşcâr (ağaçlar), samanlık, yazlık gibi bölümlerden oluşmaktadır. Ayrıca eğer ev iki katlı ise belgede “tahtânî (tek kat, alttaki kat)343 iki katlı ise fevkânî (iki katlı)344 oda” şeklinde belirtilerek evlerin kat sayısı hakkında bizlere bilgi verilmektedir. Birâmânî Mahallesi mütemakinlerinden Esyan, bir tabhâne, iki tahtani oda, iki fevkânî oda ve bir mikdâr havluya müştemil menzilini Hatır altı bin akçaya satmıştır. Görüleceği üzere bu belgede satılan evde iki tahtani oda (tek katlı iki oda) ve iki fevkânî oda (iki katlı odanın) olduğu belirtilmiştir345. Menzil satış belgelerinden elde ettiğimiz verilere göre incelenen dönemdeki evlerin ekseriyeti tek katlıdır. Buradan hareketle Konya’da çekirdek aile yapısının hâkim olduğunu söyleyebiliriz.

343 Devellioğlu, a.g.e., s.1016. 344 Devellioğlu, a.g.e., s.254. 345 KŞS 15 / 23-4.

Tablo-7: 15 Numaralı Defterdeki En Pahalı ve En Ucuz Menzillerin Fiyat Listesi

Mülk Mülk Satıcısı Mülk Alıcısı Mülkün Bulunduğu Yer(Mahalle)

Mülkün Ölçüsü Fiyatı Belge No

Menzil ‘Osmân ‘Abdurrahman Seydîverî bir oda, bir tabhâne, bir ahur, bir havluya

1.030 akça 10-2

Menzil İsmîhân İsma‘îl Hocafârûk Sofa, tabhâne, bir vîrân oda, havlu

1.000 akça 14-3

Menzil ‘Alî İsmi ‘Âmire bir tabhâne bir mikdâr

havlu

1.100 akça 25-1

Menzil Mehmed İbrahîm ‘Alîgâv bir oda, bir tabhame, bir örtme, havlu

1.200 akça 27-2

Menzil Safiye Safer Dînkeş bir oda, bir tabhâne, havlu 1.850 akça 22-5 Menzil Mehmed ve ‘Alî Mûsâ İbn Tuti bir yazlık, bir oda, bir

tabhâne, havlu

13.100 akça 87-4

Menzil el-Hâc ‘Alî Fâtıma ve Durmuş Türbe-i Celâliye bir tabhâne, bir oda, bir kiler, bir örtme, havlu

14.000 akça 134-1

Menzil Döne Abraham Birâmânî bir sofa, bir oda, bir

tabhâne, bir kiler, havlu

15.000 akça 8-5

Menzil Halîl ve Mustafâ el-Hâc Kasım ‘Abdul‘azîz bir tabhâne, bir oda, bir kiler, bir örtme, havlu, eşcâr

15.300 akça 48-4

Menzil el-Hâc Mehmed Nesli Mescidli bir oda,bir tabhâne, bir kiler, bir izbe, bir yazluk, bir samanluk, bir ahur, bir örtme ve sofa

80.000 akça 90-3

Yukarıdaki tabloda 15 numaralı defterde bulunan en düşük beş menzil ve en yüksek beş menzil satış fiyatı verilmiştir. Burada da görüleceği üzere mezil fiyatlarına etki eden birtakım unsurlar olmuştur. Bu unsurların en önemlisi menzilin müştemilatıdır. Müştemilât kısmında oda, sofa, tabhâne, mutfak, hamam, kiler, ahır, çardak, örtme, kenet, samanlık, izbe, yazlık gibi bölümler bulunmaktadır. Yukarıda da görüleceği üzere müştemilâtı fazla olan menziller az olanlara göre daha pahalıya satılmıştır. Yine menzil fiyatlarını menzilin yeni veya eski olması, ana cadde üzerinde bulunması, cami, külliye ve çarşı gibi sosyal mekânlara yakın olması da etki yapmıştır.

Konya’da menzil satışlarının hangi mahallelerde en fazla olduğunu dair bir bilgi vermek