• Sonuç bulunamadı

Halkın Şer‘iye Mahkemeleri’ne Mürâca‘at Ettiği Bazı Konular

1-Muhallefât(Mirâs) Da‘vâları

Osmanlı Devleti, şer‘i bir devlet olması nedeniyle, kurulduğu yıllardan itibaren her alanda İslâm hukukunun hükümlerini uygulamıştır. Öyle ki Osmanlı miras hukuku İslam miras hukukunun aynısıdır. İslam miras hukuku kişinin veya ailenin korunmasını esas alan eğilimler açısından incelendiğinde günümüz hukuk düzenlemelerinde benimsenen ana çizgiye yakındır. Yani mûrise(miras bırakana) ölümünden sonrası için malı üzerinde hiçbir tasarruf hakkı tanımayan eski Germen anlayışı ile miras bırakana, mirasçılarının tamamını mirasından mahrum etme hakkını tanıyan Roma hukuku anlayışının225 aşırılıklarından uzaktır.

Birinin diğerinden devraldığı eski durum, kök, temel, bakiye anlamlarındaki irs kökünden türeyen miras; bir şeyin bir kişi veya topluluktan diğerine geçmesi, başkasından kalan şey226 anlamındadır. Hukukta ise mirâs; vefât eden kişinin geride bıraktığı mal ve haklarda belli usul, ölçü ve sıra, dâhilinde belli şahıs ve grupların hak sahibi olmasını227 ifade eder.

Miras kayıtlarının yer aldığı defterlere kassâm, metrukât, tereke ve muhallefât defterleri228 gibi isimler verildiğini görmekteyiz. Bu defterlerde, muhallefât(tereke) kayıtları üç ana kısım olarak ele alınmıştır. İlk önce başlık kısmına yer verilmiştir. Bu kısmında ölen kişinin unvanı, kimliği, ait olduğu sınıf, mesleği, ikamet ettiği ve öldüğü yer, ölüm şekli, vefât tarihi gibi bilgilere yer verilerek mirasçılarının da kimler olduğu belirtilir. İkinci kısımda, miras malların ayrıntılı bir dökümüne yer verilir. Bu kısımda miras mallarının bilirkişi tarafından tespit edilen değeri de yazılır. Üçüncü kısımda tekfîn, teçhîz, iskât, resm-i kısmet, itâmı fukâra ve diğer işlemler için yapılan masraflarla sıralanır. Ayrıca bu kısımda borçlarda sıralanır; varsa nafaka ve mehir borçları özellikle kaydedilir.

Muhallefât kayıtları Osmanlı içtimâi ve iktisâdi tarihine yönelik olarak araştırmacılara oldukça zengin bir veri sunar. Bu kayıtlardan ölen kişinin kimliğini, aile durumunu; eş ve çocuk sayısını, unvanını, meslek ve görevlerini, servetinin miktarını ve dağılımını kolaylıkla öğrenmekteyiz. Yine bu kayıtlardan nakit para ve ziynet eşyası, kitaplar, menkul ve gayrimenkul mallar, borç, köle ve câriyeler, mehir ve nafaka, para rayiçleri, mal ve eşya

225 Hamza Aktan, “Miras”, DİA, C.XXX, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2005, s.143. 226 Aktan, “a.g.m.”, s.143.

227 Bilmen, a.g.e., C.V, s.170. 228 Pakalın, a.g.e., C.III, s.460.

fiyatları gibi konularda229 bilgi elde etmekteyiz. Bu bilgilerle birlikte vefât eden kişinin mallarının tahmini veya satışları sonunda gerçekleşen fiyatları da muhallefât kayıtlarında verilmektedir. Bu durum resmi narh ile reel fiyatların farkını230 öğrenmemizde bizlere ışık tutmaktadır. Görüleceği üzere muhallefât kayıtları bizlere, halk ve yönetici sınıfının ekonomik durumuna ve kültürüne dair yorum yapabilecek veriler sunmasının yanı sıra, ticari hareketlilik hakkında da bizlere fikir 231 verebilmektedir.

a-Muhallefât Tevzî ve Taksîmi

Miras hukuku, hem eski hem de yeni hukuk sistemlerinde aynı derecede öneme sahip bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır. Vefât eden kişinin muhallefâtının, kimlere nasıl ve ne şekilde intikal edeceğini ta‘yîn ve tespit etme232 miras hukukunun konusudur. İslam hukukunda bu işlem “feraiz” 233 kavramı ile ifade edilmiştir.

Vefât eden kişilerin geride bıraktıkları mirasın tespit ve taksimi Osmanlı hukuk sisteminde kadıların görevleri arasında yer almıştır. Daha sonraları mîrâsın tespit ve taksimi kadıların emrindeki kassâm denilen memurlara bırakılmıştır. Mahmiye-i Konya’da ‘Abdul‘azîz Mahallesi sâkinlerinden iken vefât iden Satılmış verâseti sulbî oğlu ‘Alî, kebîre kızı ‘Âyşe, sagîre kızı Mehri ve zevcesi ‘Âyşe’ye kalmıştır. Mehri’nin hissesi küçük olması hasebiyle kassam tarafından belirlenip vasisi olan Asya hatuna teslim edilmiştir234.

Burada şu ayrıntıya yer vermekte yarar var; sivil halkın mîrâs tespit ve taksimini kadıya yaptırması zorunlu olmayıp kendi isteklerine bağlıdır. Kadı ancak varislerin ve alacaklıların talebi durumunda ve varisler arasında küçük çocuklar varsa mîrâs taksimine müdahale edebilirdi. Örneğin Türbe-i Celâliye Mahallesi sâkinlerinden olup vefât iden el-Hâc Hasan’ın verâseti sulbî oğulaları Derviş ‘Osmân, Feyzullah ve sulbîye kızları Ümmi, Râzıye ve zevce-i metrûkesi Fâtıma’ya kalmıştır. Varisler miras taksimi için mahkemeye başvurduklarında savb-ı şer‘den Ahmed Efendi ta‘yîn olup ol dâhi zeyl-i kitâbda isimleri mestûr olan müslimîn gidip ba‘de’l tevzi‘ mirası235 paylaştırmıştır. Başka bir belgede Mahmiye-i Konya’da olup hâlâ hazine götürmede vefât iden Yûsuf Çelebi’nin verâseti li-âb karındaşı ‘Abdullah Efendi ve kız karındaşları Emine, Fâtıma, Asya, Ümmü Gülsüm ve li-üm

229 Tahsin Özcan, “Muhallefât”, DİA, C.XXX, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2005, s. 407.

230 Alpay Bizbirlik, “Osmanlı Devleti’nde Ticaret ve Üretime Dair Değerlendirilebilir Bir Kaynak: ‘Tereke Defterleri’ ve

Edirne Tereke Defterleri Üzerine Bir Deneme”, Türkler, C.X, Yeni Türkiye Yay., Ankara, 2002, s.731.

231 Bizbirlik, “a.g.m.”, s.732.

232 Cin-Akgündüz, a.g.e., C. II, s.109. 233 Cin-Akgündüz, a.g.e., C. II, s. 373 234 KŞS 15 / 142-3

er karındaşları Hasan ve ‘Alî’ye kalmıştır. Müteveffâ-yı mezbûr Yusûf Çelebi’nin hâzine-i merkûmde olan muhallefâtını Edirne-i hümâyun kâdısı olan ‘Alî Efendi hazretleri ma‘rifetiyle sevk-i sûltâyeden sevk ettirildiğini görmekteyiz. Sevk edilen muhallefâtdan teçhiz ve tekfîn masrafları çıktıktan sonra elli iki guruşu muma-ileyh ‘Abdullah Efendi’ye, yirmi altı guruş Emine’ye, yirmi altı guruş Asya’ya, yirmi altı guruş Fatımâ’ya, yirmi altı guruş Ümmügülsün’e, yetmiş sekiz guruş merkûmân Hasan ve ‘Alî’ye236 olmak üzere taksim edilmiştir.

Bu durum Askerî zümre mensupları için tam tersi idi yani askerî zümre mensuplarının muhallefâtı kayıt altına alınması zorunlu237 idi. Bu sebeple sicillerinde görülen muhallefât (terke) kayıtlarının çoğu askerî zümre mensuplarına aittir.

Defterde yer alan ve mirâs taksimi olarak adlandırdığımız belgelerde ilk önce ölen kişi miras bırakan (mûris), daha sonra mirasçılar (varisler) tanıtılmıştır. Daha sonra ise muhallefât taksimine başlamadan önce, vefât edenin cenazesinin kaldırılması için gerekli teçhiz ve tekfin masrafları terekeden238 alınırdı. Teçhiz ve tekfin masraflarından sonra vefât eden kişinin varsa borçları ödenirdi. En son olarak kalan malın üçte birini aşmamak kaydıyla mûrisin vasiyeti varsa yerine getirilip kalan bütün mallar varisler arasında şer‘î miras kaidelerine göre paylaştırılırdı. Mahmiye-i Konya’da Türbe-i Celâliye Mahallesi sâkinlerinden olup vefât iden el-Hâc Hasan’ın verâseti sulbî oğulaları Derviş ‘Osmân, Feyzullah ve sulbîye kızları Ümmi, Râzıye ve zevce-i metrûkesi Fâtıma’ya kalmıştır. Bu belgenin devamında ilk önce vefât eden el-Hâc Hasan’ın terekesinden teçhiz ve tekfin masraflarından sonra borcu ve zevcesi Fâtıma’nın mehr-i mü’ecceli ödendikden sonra kalan malların239 paylaşıldığını görmekteyiz.

Vefat eden kişi kişinin bilinen bir varisi yoksa muhallefât kaleminde kaydı tutulan malları ve parası bir süre muhafaza edilir, kanûni varisi ortaya çıkmazsa hazineye giderdi. İncelenen belgelerin birinde Hoşhân Mahallesi’nde ‘İvaz Dede’nin menzilinde hasta ve sâhib- i firâş olan el-Hâc Hüseyin’in vefat etmesi ve zâhirde vârisi ma‘rûf olmağla cümle muhallefâtını kassâm defteri mûcibince el konulmuştur240. Başka bir belgede de Şeyh Ahmed Efendi hanında vefât eden İbrahîm Çavuş’un varisi yoktur zannı ile bütün eşyalarına el konularak devlete aktarıldığını saptamaktayız241.

236 KŞS 15 / 62-1. 237 Özcan, “a.g.m.”, s. 406. 238 Aktan, “a.g.m”, s.143. 239 KŞS 15 / 138-2. 240 KŞS 15 / 39-1. 241 KŞS 15 / 77-2.

Varislikten söz edebilmek için bazı şartların bulunması gerekir. Bunlar: a-Mûris’in vefat etmiş olması

b-Mûris öldüğü sırada mirasçının hayatta bulunması

c-Miras engellerinin bulunmaması; yani varisin mûrisini öldürmesi, Mûrisin veya mirasçının gayr-i müslim olması, zina gerekçesiyle çocuğun babaya nisbet edilmemesi242, gibi durumlardır.

Kur’ân’nın “Nisâ Suresi’nde mirasçılar ve payları hakkında ayrıntılı bir açıklama bulunmaktadır. Buna göre çocuklar arasında kızların hissesi erkeklerinkine göre yarı olarak belirlenmiştir. Yani erkeğin hakkı iki kızın payı kadardır. 1/3 oranı da buradan gelmektedir.

b-Muhallefât(Mirâs) Anlaşmazlığı ve Tehârüc Da‘vâları

Muhallefât da‘vâlarına ait belgeler incelediğinde aile içinde, babanın, annenin, kardeşlerin veya akrabaların, kısacası mirasçıların birbirlerini, hisselerini alamamaları ya da eksik almalarından ötürü şikâyet ettiklerini görmekteyiz. Belvîrân Kazâsı’na tâbi‘ Mescidli nâm karyede sâkin iken vefât iden Sefer hocanın kızı Emine, karındaşı İbrahîm’i dava ederek babasının ‘akarat ve menkûlâtından kendisine isâbet iden hisse-i şâyi‘asını taleb etmiştir243. Başka bir belgede de Burçaklı Mahallesi sâkinelerinden Fâtıma, karındaşı müteveffâ Hasan Beg’in, el-Hâc ‘Osmân’a doksan altı esedî guruş virüp emanet teslîm eylediği paradan kendisine isâbet iden hisse-i şâyi‘asını talebe için dava açtığına244 şahit olmaktayız.

Mirâs da‘vâlarında, sorun yaşanmasına neden olan mülkler arasında; dükkân, bağ, arsa, ev ve müştemilâtı gibi gayr-i menkuller ve bazen de inci, bilezik, küpe vb. ziynet eşyaları bulunmaktadır. Örneğin bir belgede mirâs davasının bir çift altın kübe, beş vâkiyye bir kazgan ve on beş guruştan açıldığını müşahide etmekteyiz245.

Defterdeki belgelerde mirâs konusunda bazı varislerin mirasta hakkı olduğunu ispatlamak zorunda kaldığını görmekteyiz. Pîrîpâşâ Mahallesi sâkinlerinden iken vefât iden el-Hâc ‘Abdullah mirasında hakkı olduğunu söyleyen Mehmet, müteveffâ-yı mezbûrun ‘usûbet-i nesebiyye cihetinden vârisi olduğunu şahitlerle ispat etmiştir246. Yine Eflâtûn

242 Aktan, “a.g.m.”, s.144 243 KŞS 15 / 66-4. 244 KŞS 15 / 28-2. 245 KŞS 15 / 35-1. 246 KŞS 15 / 60-4.

Mahallesi sâkinlerinden Mustafâ vefât iden Mehmed’in terekesinde hakkı olduğunu iddia etmiş ve bu iddiasını şahitlerle kanıtlayarak terekedeki hakkını247 almıştır.

Tehârüc; “karşılıklı olarak çıkmak” 248 manasındadır. Bundan kasıt varisin kendisine intikal eden miras hakkının tamamından bir bedel alıp çekilmesini ifade eder.

İslâm hukukuna göre, varislerden biri veya birkaçı diğer varislerin bir kısmı veya tamamı lehine terekeden hiçbir şey almadan miras hakkından vazgeçebilirdi249. Fakat incelenen belgelerde daha çok mirastan muayyen bir şey almak, terekenin şâyi bir cüzünü talep etmek suretiyle veya diğer varislerin kendi mallarından verdikleri bir bedel karşılığında miras hakkından çekilme mevcuttur. Mahmiye-i Konya’da Esenlür Mahallesi sâkinlerinden iken vefât iden es-seyyid İbrahîm’in varislerinden Safiye ‘akârât ve menkûlâtından irs-i şer‘le intikâl iden hissesi karşılığında iki bin otuz akça alıp miras hakkından250 vazgeçmiştir.

Yine Sâhib‘atâ sâkinlerinden iken fevt olan ‘Ömer’in sulbî oğlu Ahmed, muhallefât ve ‘akaralarından ırs-ı şer‘le intikâl iden hisse-i şâyi‘ası karşılığında bir ahur, iki sahan, bir tas, bir keçe, iki keyl buğda ve bin beşyüz akça alıp miras hakkından vazgeçmiştir251.

15 numaralı deftere baktığımızda mirâs davalarının %51’inde anlaşmazlık yaşandığı görülmektedir. Bu anlaşmazlıkların çoğu varisler arasındaki muhallefât hissesi konusundan kaynaklanmaktadır. Anlaşmazlığa düşülen hisse konularının çoğunluğunu gayr-ı menkuller oluşturmasına rağmen bazı belgeler, ev eşyası ve ziynet eşyası paylaşımında da anlaşmazlıklar yaşandığını ortaya koymuştur. Bu anlaşmazlıkların çoğu bir bedel karşılığında sulh yolu ile çözülmüştür. Aksinle Mahallesi sâkinelerinden olup fevt olan Hatun’nun vârislerinden karındaşı Mustafâ Beşe, karındaşıdan intikâl eden mirâs hakkını Hatun’nun zevce-i metruku Ahmed, karındaşı Velî ve vâlidesi İsmihân tezvî‘ ve taksîm idüp kendisine isâbet eden hissesini dahî kabz edilmesi üzerine mezbûr Ahmed’in zimmetinde ikiyüz akça alıp sulh

247 KŞS 15 / 101-2.

248 Hamza Aktan, “Tehârüc”, DİA, C.XL, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., İstanbul 2011, s. 319. 249 Aktan, “a.g.m.”, s. 319.

250 KŞS 15 / 25-2 251 KŞS 15 / 34-2

olmuştur252. Diğer mirâs anlaşmazlıkları davalarının da bu şekilde cereyan ettiğini ve bedel sulhlarla çözüldüğünü görmekteyiz. Sulh bedeli olarak genelde akça alınırken bazı yerlerde bedel olarak mülk ve eşyanın da alındığına şahit olmaktayız. Miras davalarının %49’u ise tehârüc yolu ile yani miras hakkından kendi belirlediği bir bedel alarak çekilmeyle sonuçlanmıştır. Burada da tehârüc bedeli olarak akça, mülk ve eşya alımı olduğunu saptamaktayız.

2-Vâsi ve Vekîl Ta‘yînleri

a-Vâsi

Vesâyet, vasy kökünden türemiş olup fiil ehliyeti bulunmayan, eksik olan ve ehliyeti sonradan kısıtlanan kişilerin mallarını koruma ve işletme253 uygulamasıdır. Yani fiil ehliyeti bulunmayanların adına onların mallarında veli veya hâkim tarafından tasarrufta bulunma yetki ve sorumluluğu verilmesidir. Bu yetkiyi veren veliye mûsî, yetki verilen kimseye vasî254 denir. Ayrıca bir kişinin ölümünden sonra onun adına yapılmasını istediği şeyleri kendisinden talep ettiği kişi255 anlamına da gelir.

Eğer bir kişi ölmeden önce malının tasarrufu ve çocukların bakımı için bir kişi atarsa buna vasî-i muhtar, kişi öldükten sonra bu işleri yapmak için kadı tarafından bir kişi atanırsa buna da vasî-i mansub 256denir. Genellikle babaları ölen küçük yaştaki çocukların şer’î işlerini görmek ve kendilerine kalan mîrâs mallarının korunması için kadı tarafından atamalar yapılmıştır.

Vâsi tayinlerinde önce ölen kişi, ardından geride kalan çocuklar ve atamanın sebebi anlatılır. En son ise vâsi olarak atanacak kişi zikredilir. Kadı, vâsi ta‘yîn edeceği kişinin dindar, ahlaklı, güvenilir257 olmasına dikkat ederdi. Nitekim bu durum belgelerde emânet ve diyânet ile ma‛rûfe ve sadâkât ve istikâmet-i mevsûfe şeklinde ifade edilmektedir. Mahmiye-i Konya’da Esenlü Mahallesi sâkinlerinden iken vefât iden Mehmed’in oğulları Ahmed ve Mahmûd’a, babalarından irs-i şer‘le intikâl iden emvâl ve erzâkını zabt ve hıfz için vasî olarak Muslî ta‘yîn258 olmuştur.

252 KŞS 15 / 83-3.

253 Ali Bardakoğlu, “Vesâyet”, DİA, C.XLIII, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2013, s.66. 254 Bardakoğlu, “a.g.m”, s.66.

255 Cin-Akgündüz, a.g.e., C.II, s. 46. 256 İpçioğlu, a.g.e., s. 59.

257 İpçioğlu, a.g.e., s. 59. 258 KŞS 15 / 25-4

Kadı, ta‘yîn ettiği vâsinin görevini doğru yapıp yapmadığını, tasarruf ettiği mirası doğru kullanılıp kullanmadığını kontrol etmek için vâsi üzerine bazen bir nâzır atamıştır. Sinânperakendesi sâkinlerinden olup Girit seferinde vefât iden Mehmet Beg’in kızı Asiye’ye babasından kalan mirası zabt ve hıfza kadı tarafından ‘ammisi oğlu Mustafâ Beg vasî olarak atanmıştır. Ayrıca kadı, ceddesi ‘Âyşe’yi vasî üzere nazır259 olarak atamıştır.

Defterdeki vasi tayinleri genelde bu kalıp üzerine gitmektedir. Vasîlerin normal olarak tayinleri dışında, önceki vasînin vefâtı260 ve vasînin vesayetten feragati261 durumunda da kadı tarafından yeni vasi tayin edilmektedir. Kimi zaman ise, yetkili vasînin zayıf, güçsüz, iktidarsız ve hıyanet ettiği vurgu yapılarak yerine yeni bir vasî tayin edilmiştir. Belvîrân Kazâsı’na tâbi‘ Buçuk Hisârı nâm karye sâkinlerinden olup bundan akdem fevt olan Receb Beg’in oğulları ‘Abdulehâd, Mustafâ, ‘Abdurrahim ve kızı Zılgatın’a vasî el-Hâc İbrahîm Beg’in vasilik de hıyaneti tespit edilince yerine çocukların annesi olan Ümmi hatun atanmıştır262.

Genellikle kadı tarafından velileri vefat eden küçük yaştaki çocukların şer’î işlerini görmek ve kalan mîrâs mallarının korunması için güvenilir bir vasî tayin edilir. Bu vaside genelde anne olurdu. Yukarıdaki grafiğe baktığımızda da bu durum kanıtlanmaktadır. En çok tayin edilen vasi olarak % 29’la anne gelmektedir. Akabinde baba, amca ve dayı gelmektedir. En az tayin edilen akraba vasi ise eniştedir. İncelediğimiz defterde %24’lük bir oranda vasi olarak atanan kişilerin akrabalık derecesinin belirtilmediği belge bulunmaktadır. Yine yukardaki grafikte de görüleceği üzere tayin edilen vasinin işini doğru yapıp yapmadığını

259 KŞS 15 / 33-3 260 KŞS 15 / 94-2 261 KŞS 15 / 130-5 262 KŞS 15 / 115-3

denetlemek için kadı tarafından nazır tayini yapılmıştır. Bunun oranı da %13’tür. Defterde ki vasi tayinlerine baktığımızda %92’sinin Müslümanlara %8’ininse Gayr-ı Müslimlere ait olduğunu görüyoruz.

Mirası kullanmaya ehil olmayan küçük çocukların zâruri ihtiyaçlarını karşılamak, malların idaresini ve korunmasını sağlamak amacıyla birçok vâsi ta‘yîni yapılmasına rağmen bu görevler karşılığında vâsilerin ne gibi bir ücret aldıklarını belgelerden tespit edememekteyiz. Genelde belgelerde “vâsi nasb ve ta‘yîn eyledikde ol dahî vesâyet-i merkûmeyi kabûl ve hidmet-i lâzımesini edâya te‘ahhüd ve iltizâm itmeğin” şekilinde bir beyanın bulunmaktadır. Vâsilerin vasilik ücreti ile alakalı bir şey bulunmamaktadır.

b-Vekîl Ta‘yîni

Birine güvenmek, bir işi güvenilir birine bırakmak manasındaki vekil; bir kişinin birine kendi adına hukukî işlem yapma yetkisi vermesidir. Başka bir ifade ile belli ve meşru olan bir tasarrufa bir kişinin kendi yerine başkasını yetkili kılmasına denir. Aynı manayı tevkil263 kelimesi de ifade eder. Kendisine iş tevdi edilen tarafa vekîl, tevdi edilen işe müvekkelün-bih, işin sahibine müvekkil, vekil kılmaya tevkîl264 denir.

Vekâlet da‘vâlarında, önce vekil ta‘yîn edecek kişi tanıtılır. Sonra vekâletin konusu ve vekil ta‘yîn edilen kişi tanıtılır. En son ise şahitlerin ismi sırasıyla yazılır. Mahmiye-i Konya’da Ahdıvîrân Mahallesi sâkinelerinden Havvâ, vefât iden vâlidesi Fâtıma hatundan ‘akârât ve menkûlâtına irs-i şer‘le intikâl iden hisse-i şâyi‘asını üvey babası Yûsuf’dan da‘vâ, taleb, ahz ve kabza mezbûr Mehmed’i vekîl nasb ve ta‘yîn eylemiştir265. Görüleceği üzere yukardaki sıralamayı bu belgede aynı şekilde görmekteyiz.

263 Cin-Akgündüz, a.g.e., C. II, s.236.

264 Bilal Aybakan, “Vekâlet”, DİA, C.XLIII, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara 2013, s.1. 265 KŞS 15 / 55-5

Defterdeki veriler ışığında tasarladığımız grafikte de görüleceği üzere vekil ta‘yîn edilen davaların başında %30’la miras davaları gelmektedir. Daha sonra ise mülk satışı ve alacak davaları gelmektedir. Yine vekil tayin edilen diğer davalara baktığımızda muhâla‘a, hibe, rıza senedi, hüsn-i hal ve nafaka266 gibi davalarından olduğunu müşahide etmekteyiz. Yani bu grafikten de anlaşılacağı üzere insanlar, hukuk, ekonomi ve sağlık alanı ile ilgili birçok davada kendilerini temsil için vekil tayini yapmıştır. Burada ilginç olan durum ise diğer hazırladığımız grafikte ortaya çıkmaktadır. Bu durum vekil ta‘yîn etme konusunda, kadınların %60’lık bir oranla erkeklere üstünlük sağlamasıdır. Kadınların erkeklere oranla daha fazla vekil tayin etmesinin sebebi olarak batı toplumlarının aksine doğu toplumlarında bugün dahi varlığını hissettiren ataerkil bir yapının olması olabilir. Yine bu durumu toplum, din ve kültürün kadınlar üstündeki etkisi ile kadınların toplum içinde konuşmaktan sıkılmaları gibi sebeplerle açıklayabiliriz.

3-Mütevelli Ta‘yînleri

Bir vakfın, vakfiye şartlarının yerine getirilmesi ve vakıf tesislerinin gözetimi için görevlendirilen kişiye mütevelli denir. Mütevelli ta‘yînlerinde vakıf vakfiyesindeki şartlar önemlidir. Eğer vakıf vakfiyesinde evlâdiyet şartı bulunuyorsa o vakfın mütevelliği babadan oğula geçmektedir.

Mütevelli tayinleri, genelde mahalle kadısının aldığı ihbarlara mütevelliliğe layık ve mahal gördüğü kişiyi, vakfın vakfiyesinde uygunsa padişaha arzından sonra gerçekleşirdi. İncelediğimiz defterde mütevelli ta‘yînleri ile ilgili üç belge bulunmaktadır. Bu belgelerde

evkâfın mütevellisi olmadığından mütevelli atanması için başvurular yapılmıştır. Çirkab Mahallesi’de vâkî‘ Tütüncü Çeşmesi dimekle ma‘rûf Çeşme Evkâfının mütevellisi olmaması ve bir mütevelli lâzım olması üzerine Şa‘bân’ın, mukaddem ve müstekim olması ile atandığını görmekteyiz267. Yine Merhûm Kara Kemal Sultân Merkâdı kurbunda vâki‘ mescid-i şerîf evakafının mütevellisi olmaması ve bir mütevelli lâzım olması üzerine zeyl-i kitâbda ismleri mestûr olan müslimîn bu iş için uygun kişi olarak Hüseyin Çelebi’nin ismini kadıya bildirmesi üzerine Hüseyin Çelebi, kıbel-i şer‘den mütevelli nasb ve ta‘yîn268 olunmuştur.

4-Vâsiyet (Vasî-i Muhtar)

Sözlükte emir, bir işi birisine ısmarlama demek olan vasiyet269, terim olarak vefâttan sonra meydana gelmek üzere bir mal, alacak veya menfaatin karşılıksız olarak bir başkasına verilmesidir. Vasiyet eden kişiye mûsî; vasiyet edilen mal veya menfaate mûsâ bih; kendisine vasiyet olunan kişiye de mûsâ leh veya vasî-i muhtar270 denir.

Vasiyetin bazı kural ve kaideleri bulunmaktadır. Misal bir kişi vefat etmeden önce “sen benim vefâtımdan sonra malımda vasîsin” derse o kişi de kabul ederse271 vasiyet gerçekleşmiş olur. Eğer o kişi bunu kabul etmezse vasiyet hükümsüz olur ve miras vârislere geçer. Yine vasiyet eden kişinin hür, akil bâliğ ve kendi iradesi ile hareket etmesi gerekmektedir. Akıl hastalarının, bunakların, sarhoşun, kölelerin ve baygınların vasiyeti kabul görmez. Ayrıca vasiyet eden kişi malın gerçek sahibi olmalıdır. Yani kendisine ait olmayan malı vasiyet edemez. Vasiyet edilen şeyin günaha girmeye sebep olacak cinsten olması da hoş