• Sonuç bulunamadı

GİRİŞ Çalışmanın Konusu

XVII. Yüzyıl ve Klasik Türk Edebiyatı

7. Hadis-i Erba‘in Tercüme ve Tefsiri: Kaynaklarda böyle bir eserin varlığından

1.9. Cehennem ve İlgili Mefhumlar

2.6.23. Zühd u Salâh

3.2.1.7. Yan Bakış (Gamze)

Dîvân şiirinde gamze, kaş, göz ve kirpiklerin yardımıyla ortaya çıkan yan bakış olarak tanımlanır. Âşığı yaralayıcı özelliklere sahip bu bakış genellikle kılıç, ok, hançer, neşter, makas, iğne gibi kesici ve delici âletlere benzetilir. Dîvânda sevgilinin gamzesi bir Tatar askerine benzetilir. Sevgilinin, âşığın sabır, mal ve mülkünü yağmalayan sarhoşluk gamzesi, onun gönül evini Tatar askeri yani Moğol askeri tarafından yakılıp yıkılmış gibi bir hâle sokar (G. XLVIII/4). Put gibi güzel sevgilinin gamzesi de kan dökücü olarak resmedilir:

Bütâna gamzesi ser-çeşmedür o hûn-rîzün

Silâh-ı gam kuşanup biz dahi levend oluruz (G. 143/2)

O kan dökücü güzelin gamzesi, diğer put gibi güzel olanlara önderdir. (O hâlde) Biz de gam silahını kuşanıp levent oluruz.

Bir beyitte sevgilinin kaşları ile birlikte gamzesinin kemân çektiği söylenir (G. XLIX/4). Âşık sevgilinin fettân bakışından şikâyetçi olur ve ara sıra da olsa onda âşıkların mizâcını rahat bırakmasını ister (Thm. 1/II). Sevgili katil bir okçu, gamzesi de oku olur (G. 236/1). Yan kesici gamzenin okuna gönül ehlini yara yara geçmeye bir engel yoktur (G. 304/5). Gamze keskinliği nedeniyle makasa da benzetilir:

Mikrâz-ı gamzesile iki pâre eyleyüp

Bir derzi şûhı biçdi kumâş-ı dile bahâ (G. 9/3)

Bir terzi güzeli olan sevgili, gamze makası ile iki parça ederek gönül kumaşına değer biçti.

Sevgili, inleyen âşığı tenhâda bulur ve gamzesinin iğnesiyle iğne batıracak yer kalmayacak kadar yaralar (G. 14/2). Gamze âşığı öldürür (G. 116/1). Fakat sevgilinin gamzesinden “kan yalaşmak” için âşık dâimâ kendini yaralar (G. 123/3). Sevgili gamze okunu atar ve eğer oku isabet ederse âşığın ciğerine kadar saplanır (G. 126/1). O sarhoş gamzeler, kan döküp sonra işve meclisinde özür dilerse affolunur (G. 142/5). Bununla beraber o zâlim, acımasız gamze kendini her zaman suçsuz çıkarır::

Hûnî-i gamze kendüyi suçsuz çıkarmasun

Zâlim gamze kendini masum göstermesin! Onun aşk mazlumuna yaptığı çok fazla zulüm var.

3.2.1.8. Göz (Çeşm, Dîde, Göz, Basar )

Sevgilinin gözleri sevgiyi, merhameti olduğu gibi aynı zamanda zâlimliği, acımasızlığı da bünyesinde barındırır. Gözün iriliği, siyahlığı, ürkekliği, nazı ve cilvesi, şûhluğu ve büyüleyici güzelliği âşığı kendine çeker; acımasızlığı, kan dökücülüğü ve saldırganlığı onu yaralar; aklını, gönlünü sabrını ve kararını yerle bir eder. Böylece âşığı bir rûh hâlinden başka bir rûh hâline sürükler (Erdoğan, 2013: 37). Şaire göre sevgilinin mest eden gözleri, insanı duygulandıran, büyüleyen bir sihirdir. O sihir sayesinde göz, gönül ceylanını değil, tuzak kurarak mukaddes âhûyu avlar (G. 80/1). Ayrıca o, büyü yapan cadı gibidir, bir bakışta tâlimli hayvanı eşek yapar, bir bakışta da eşeği tâlimli bir hayvana dönüştürür (G. 173/4). Leylâ'nın gözleriyle büyülenmiş Mecnûn da âhû gibi gözlerini tasavvur edip geyik efsânelerden136 dem vurur (G. 331/2). Aynı zamanda sevgilinin bakışları tıpkı bir kıble-nümâ gibi âşığın gönlünü kendi yönüne çevirmeye çalışır:

Gûşe-i çeşmün bizi kûyuna irşâd ider

Ol harekât-ı füsûn kıble-nümâdur bize (G. 284/4)

Senin gözünün köşesi (gamze) bizi bulunduğun yere yönlendirir. O sihirli hareketler bizim için âdeta kıble gösteren âlettir.

Sevgilinin gözünde kan dökücülük bulunur (Thm. 1/II). Hatta onun kan dökücü gözünün yaptığı etkiyi ne kazânın kılıcı ne de cellâdın hançeri yapar (G. 116/2, K. XXXII/15). Onun iki gözü hasta, baygın bakışlı iki nergistir (G. 48/2, G. 45/4). Şair, gönlüne “sevgilinin baygın bakışlı nergis gözünün elinden sağ kaldığını farz etsek bile kan içen yan bakışına nasıl bir çâre bulacaksın?” diye sorar (G. 45/4). Sevgilinin mahmur bakışlı gözlerinden hasta olan âşık, almış olduğu tedbirlerden dolayı şifâ bulsa bir daha hastalık yüzü görmeyeceği söylenir (K. XL/58, K. V/23). Ayrıca o gözbebeğinin hayali “gıdâ-yı habbü'n-nûr” olup kalbe sevinç verir (Eb. 147). Sevgilinin gözü bazen doğan olup kuş uykusu ile gönül kuşunu aldatır:

Şeh-bâz-ı çeşmi hâb-ı tegâfülde gösterüp

136 Edebiyat tarihinde geyik efsaneleri Acem uydurması ve dînî hurafeler arasında kabul edilen bir şeydir. Hatta Kesikbaş, Deve gibi hikâyelerle bir arada ve mevlit kitaplarına da zeyl olarak basılmaktadır (Onay, 2004/239).

Kuş uyhusile murg-ı dili aldadur o yâr (G. 88/4)

O sevgili, göz kartalı ile kendini gaflet uykusunda gösterip kuş uykusuyla gönül kuşunu aldatır.

Bir kıt'ada sevgilinin gözünün renginin mavi olduğu belirtilir (Kt. 27). Kudret mâşıtası onun gözlerine naz sürmesi çekerken, güneş ayna tutar, yeni ay ise onun sürme hokkası olur (Eb. 116). Sevgilinin gözlerini tarif eden şair bir beyitte sanki kehhâller, gözlerine sürme çekmiş de o gözler dağlardan bile gözükür der (G. XLIV/2). Fakat âşık sevgilinin gözüne girmese, onu fark etmezse; muhabbet ve sevgi ile bakan gözü o zaman sarhoş, mahmur, uykulu ve yan bakışlı olur:

N'ola ger 'aynine almazsa çeşmî dîde-i mihrî

Ki hem sermest ü hem mahmûr ü hem pür-hâb ü şehlâdur (K. XL/58).

3.2.1.9. Kaş (Ebrû, Kemân )

Kaş genellikle yüzdeki diğer güzellik unsurlarıyla birlikte kullanılır. Kaş ve göz birlikteliği ön plana çıkar. Dîvândaki kaş benzetmeleri daha çok şekil yönünden yapılmaktadır. Sevgili, kıyâmet cilveli olunca keskin kılıcı andıran kaşları Sırat köprüsüne benzetilir (Thm. 1/I). Kaşlar bazen hançere benzetilir. Hatta sevgilinin kaşlarının hançerine keskinliğinden ötürü rakip bile düşürülmez denir (G. 293/4). Kaş yay olduğunda bakış da ok olur. Ok atıcı olan sevgili yayını çeker ve keman okunu atar (XLI/13). Sevgilinin kaşı kavisli olması dolayısıyla orağa da benzetilir. O, muhabbet tarlasında ağlayan âşıkları kesip biçer (G. 153/2). Kaş ayrıca, gözün üstünde kılıç ile duran delikanlı olarak tasavvur edilir ve gözü korur:

Gözine merhamet itmezdi o hûnî nigehün Tîg ile turmasa üstinde cevân-ı ebrû (G. 278/2)

Eğer senin o kaş delikanlın başında kılıçla beklemeseydi, o kanlı bakışın gözüne merhamet etmezdi.

Put gibi güzel sevgilinin kaşları, kıble gösteren mihrâb gibi düşünülür (G. 345/3). Âşık mezhebinde de sevgilinin kaşları tapınma mihrâbının kemeri olur (K. X/46). Âşığın, sevgilinin kaşının kemerine kandil olabilecek özellikte ve değerde başı dumanlı yanık gönlü yoktur (G. 121/2). Sevgilinin kaşları, siyah renkli kadife dokusuna benzeyen misk

saçan iki mîl ile birlikte sürme kutusu olarak tarif edilir (G. 278/4). Başka bir beyitte sevgilinin gür kaşlarını resmetmek isteyen şair, gözü pınara, kaşları da süzülen iki yüz ayaklı engerekli yılan yavrusuna benzetir (G. 278/5). Aşağıdaki beyitte sevgilinin kaşlarının sarı renkte olmasına şaşmamak gerektiği belirtilir. Çünkü mushaflarda bazı Sûre başları altın varakla yazılır:

Zerd olsa n'ola kaşlarun ey rûhları gülgûn Ser-sûreleri Mushafun ekser olur altun (Eb. 62)

Ey yanakları gül renkli sevgili! Senin kaşların sarı veya altın renkli olursa bunda şaşılacak ne var? Çünkü mushafın Sûre başları çoğunlukla altınla yazılır.

3.2.1.10. Kirpik (Müje, Peykân)

Sevgilinin sıra sıra dizilmiş kirpikleri, yaralayıcı özellikleriyle ok, kılıç, hançer, neşter, iğne, çivi, diken gibi delici ve kesici âletlere benzetilir (Erdoğan, 2013: 81). Dîvânda görünüş itibarıyla müjgânın ucu ikişer kat çıkmış “saf-ı nîşter-dânâ”dır (G. 311/6). Sevgili pâdişâh olunca gamzeleri ordu olarak düşünülür (G. 321/3). Ayrıca onun kirpiklerinin her kılı âşığa cefâ dikeninin iğnesi olur (G. 329/3). Buna rağmen âşığın hasta canına saplanmış kirpik tatlı bir acılık verir (G. 68/4). Kirpikler ayrıca, mıknatısın kendisine çektiği iğnelere benzetilir:

Bütânun sûzen-âsâ kendüye cezb itdi müjgânun

Melâhat gibi mıknatıs vardur nev-cevânumda (G. 318/6)

Kirpiklerin, put gibi güzel olanları iğne gibi kendisine çekti. (O) genç ve körpe güzelde şirinlik gibi bir mıknatıs vardır.

3.2.1.11. Saç ( Zülf, Gîsû, Kâkül, Turra, Perçem, Mûy/ Mû )

Dîvân edebiyatında saç şüphesiz en çok konu edilen güzellik unsurlardan biridir. Renk, şekil ve kokusu itibarıyla saç etrafında birçok hayal oluşturulmuştur. Genellikle saç uzun, yüzün iki tarafından sarkık, kıvrım kıvrım, dağınık, siyah ve misk kokulu olarak ele alınır. Saçın en belirgin özelliği siyah renkli olmasıdır (Gönel, 2010:175).

Dîvânda saç değişik benzetmelerle ve en çok anılan güzellik unsurudur. Koku ve renk münasebetiyle anber, misk ve nâfeye teşbih edilir. Sevgilinin saçı genellikle “zülf-i

müşg-pâş” (G. 71/3), “gîsû-yı 'abîr-efşân” (G. 315/7), “zülf-i siyeh-i 'amber-fâm” (K. XLI/22) gibi terkiplerle karşımıza çıkar. Siyah oluşu onun en önemli özelliklerindendir (G. 108/2). Bazen de siyah sancak (G. 89/1) şeklinde tasvir edilir veya siyah kâse olan divit hokkası sevgilinin saçıyla ilişkilendirilir (G. 110/5). Sâbit geceyi renk ve koku açısından “mu'anber-turra”lı ve “müşgin-gîsûvân”lı sevgiliye benzetir. Ona göre sevgilinin zülfünün kokusu “misk-i Rûmî” gibidir:

Şemîm-i zülf-i nigârı ki misk-i Rûmîdür

Kokutmayan dil-i miskîne baht-ı şûmıdur (G. 103/1)

Sevgilinin saçının kokusu Rumi misktir / misk-i Rûmî 137adlı çiçek gibidir. Onun miskinin gönlüne koklatmayan uğursuz talihidir.

Saç kokusu ile birlikte ele alınan önemli bir unsur da rüzgârdır. Sevgilinin amber kokulu zülfünü sadece rüzgâr perişan eder (K. XXXII/12). Kısacası sevgilinin güzellik unsurlarını düşünmek, onları hayal etmek bile âşığın rûh hâlini etkiler (G. 27/1).

Şekil münasebetiyle saç sarkık, dağınık, kıvrım kıvrım, lüle lüle ve eğridir. Sevgilinin saçının her bir teline âşıkların gönlü bağlı olduğundan saçın dağınıklığı âşıkların perişan olmasına sebep olur. Âşık, sevgilinin halka halka saçlarını gördüğünde bile onun şeklinden etkilenerek büklüm iki büklüm hâle gelir. Aslında büklüm büklüm olan, o kemende benzeyen saçlara asılı olan ve ilk halkada bulunan gönül ceylanıdır. Gönül şekil bakımından yuvarlaklığıyla kemendin ilk halkası olarak düşünülmüştür. Gönle bağlı olarak âşığın tüm hâli de büklüm büklüm olur:

Dü-şâh-ı turranı gördükçe end-bend oluruz

Gazâl-i dil gibi ser-halka-i kemend oluruz (G. 143/1)

Biz senin çift dallı saçlarını gördükçe büklüm büklüm oluruz; gönül ceylanı gibi kemendin halkasının ucu oluruz.

Saç, tuzak şeklinde düşünüldüğünde ağ ve dâm kelimeleriyle ifade edilir. Bir beyitte saç, “dâm-ı ham-be-ham” olarak nitelenen saçın büklümünden, gönül kuşunun kurtuluşunun olmadığı söylenir (K. XL/59). Başka bir beyitte ise âşığın gönlü kırık kanatlı bir şâhbaz,

137 Nail Tan, Kastamonu İl Halk Kütüphanesinde Çok Önemli Bir Yazma, Milli Folklor, Yıl 19, S. 76. S. 63-64.

sevgilinin düğümlü saçları ise onun düştüğü bir tuzak olarak hayal edilir (G. 92/6). Saç, zincir ve pranga olarak da düşünülür. Kara bahtlı âşığın akıl ayağı, sevgilinin saçlarının eteğine dolaşır ve dertlenmesine, endişelenmesine yol açar:

Yine bir kayda düşdüm Sâbitâ baht-ı siyâhumla

Tolaşdı pây-ı 'aklum dâmen-i gîsû-yı cânâna (G. 293/5)

Ey Sâbit! Aklımın ayağı sevgilinin saçlarının eteğine dolaştı. Kara bahtım sebebiyle gene bir derde düştüm.

Ayrıca kıvrım kıvrım şeklinden dolayı saçın telleri yılana benzetilir. Saçlar etrafta dolaşan engerek yılanıdır (G. 279/3). Kâkül ise muhabbet bülbülünün yuvasıdır (G. 86/6). Ayrıca saç yankesici (G. 116/1) ve fitnelerle doludur (G. 151/5). Şair aşağıdaki beyitte sevgilinin bağlanmış saçlarını bir çiniye benzetir ve güzelliğini kapattığını söyler:

Turra-ı nev-beste kim hüsnün mukanna' gösterür Bir firengî çînidür şekl-i müberka' gösterür (G. 115/1 )

Yeni bağlanmış saçlar güzelliğini peçeli gösterir, (bu hâliyle sanki) Avrupaȋ bir çinidir, gölgeli gösterir.

Ülkedeki karışıklığın sebebinin de sevgilinin saçı olduğu söylenir (G. 120/2). Fitne mülkünün vâlisi olan sevgili yüğrük bayrağını açıp kâkül ordusunu gönderir (G. 98/2). Sevgilinin kâkülünde vefâ yoktur (G. 92/2). Âşığın tek suçu ve günahı sevgilinin perçemine yapışmaktır (G. 251/6). Başka bir beyitte Sâbit, sultânı geşin süsleyiciye, ülkedeki karmaşıklığı da sevgilinin dağınık saçlarına benzetir. Bu karmaşa ve dağınıklık ancak onun tarak gibi olan hükmü ile düzeltilir:

Nitekim şâne-i te'yîd ile meşşâta-i câh

Vire gîsû-yı perîşân-şüde-i mülke nizâm (K. XLI/ 85)

Makam ve mevkinin gelin süsleyicisi (olan sultan), tıpkı dağınık ve perişan hâlde olan saça benzeyen ülkeye, tıpkı dolaşıklıkları açmaya yarayan tarağın yaptığı gibi, öylece nizam verir.

Sevgilinin zülfü âşığın başına bir derttir (G. 180/3). Fakat buna rağmen âşık onu ister. Şair de sevgilinin saçında suç olmadığını, aşk belâsına kendi isteği ile bulaştığını belirtir

(G. 299/3). Zülf, kargaşa meydanının kement atanıdır. Gamlı âşığın kalbini tutup bağlar (K. X/43). Sevgilinin siyah zülfünün kıvrım kıvrım halkasında hiç bir güç dayanamaz, teslim olur; hatta Cebraîl'in gönül kuşu bile ona tutulup kalır:

Murg-ı dil-i Cibrîl dahi rişte be-pâdur

Ser-halka-i ham-der-ham-ı zülf-i siyehünde (G. 321/2)

Senin siyah saçlarının büklüm büklüm olan halkasının ucunda Cebraîl’in gönül kuşu dahi ayağı ipe bağlı bir hâldedir.

İdam mahkûmunu sephada seyretmenin, insanlarda unutkanlık hastalığına sebep olabileceği söylenir (Onay, 2004: 107). Sâbit, aşağıdaki beyitte bu duruma telmihte bulunur ve gönlünü sevgilinin saçında asılı olarak görünce, kendini unuttuğunu söyler:

Görince gönlümi zülfinde kendüm unutdum Virürmiş âdeme nisyân nezâre-i maslûb (G. 22/4).

3.2.1.12. Yüz - Yanak (Rûy, Likâ, Dîdâr, Çihre, Vech-i Hasen, Sûret, Cemâl, Tal‘at; Rûh, Rûhsâr, ‘Ârız, Hadd, ‘İzâr)

Sevgilinin önde gelen güzellik unsurlarından olan yüz, diğer güzellik unsuru olan yanakları da içine aldığından bu iki güzellik unsuru birbirinden ayırmadan tek bir başlık altında incelemeye karar verdik. Zaten dîvân şiirinde sevgilinin yüzü ve yanağı, âşığı yaralayıcı vasıflara sahip olan kirpik, gamze gibi kısımlar hariç “çoğunlukla herhangi bir fark gözetmeksizin birbirinin yerine kullanılır” (Erdoğan, 2013: 186). Sevgilinin yüzü ve yanakları ile ilgili yapılan benzetmeler genellikle parlaklık, beyazlık, kırmızılık ve tâzelik yönlerindendir.

Dîvânda sevgilinin yüzü, beyazlığı ve parlaklığı sebebiyle güne/güneşe benzetilir (G. 9/6). Bazen de sevgili “Yûsuf-‘izâr” olur ve yüzünden nûr saçar (G. 114/1). Ayrıca, sevgilinin yüzü “pertev-i âyîne-i ‘ârız” (G. 57/4) olarak geçer ve aynaya benzetilir. Ayna gibi parlak, beyaz, su tutucu ve saftır. Hatta o “âfet-i hod-bîn” olan sevgilinin kendini görmek için aynaya bakmasına gerek yoktur, o zâten kendi yüzünde görünür (G. 57/3). Onun ayna gibi olan yanağı gümüş bir tepsi olunca, üstündeki yeni çıkmaya başlayan ayva tüyleri de siyah bir kırıntı olarak tasavvur edilir:

Bir sevâdı hurde düşmiş tabla-i sîmîne rûh (G. 57/1)

Yanağı ayna gibi parlak olan sevgilinin yüzündeki ayva tüyleri, gümüş tepsi üstündeki siyah kırıntıya benzemez mi?

Yüz parlaklığıyla ay ve güneşe benzetilir. Sevgilinin ay gibi parlak yüzü ışıl ışıl parlar (G. 252/4). Güneş gibi olan yüzü âşığa gözünü açtırmaz (G. 57/5). Sevgilinin yüzü “mâh-ı envâr” olunca hat da kendini hâle şeklinde gösterir (G. 104/1). “Rûy-“mâh-ı mehtâp” veya “meh-rû” olan sevgiliyi gören âşığın gönlüne sevinç gelir ve aralarındaki bu bağın ezelden olduğu söylenir (Thm. 1/I).

Eskiden hasta, baygın veya boğulmuş kimselerin ölüp ölmediğini anlamak için ağızlarına ayna tutarlarmış (Onay 2004:119). Şair bu uygulamaya telmihte bulunduğu bir beyitte parlak aynanın nefesten, sevgilinin yüzünün de âşığın bir âh etmesinden buğulandığını söyler (G. 101/1). Âşık, aklına sevgilinin yüzü geldikçe neşelenir (Thm. 1/VI). Aşağıdaki beyitte ise şair, güzellik nûru olan sevgilinin melek yüzünü seyretmenin cinâyet olmadığını ifade eder:

Seyr-i dîdâr-ı melâ'ik de cinâyet degül a

N'eylesün nûr-ı cemâle çekinür cânı şeyh (G. 59/2)

Meleklerin yüzüne bakmak da cinâyet değil ya! Şeyh ne yapsın? Cânı güzellik nûruna bakmaya çekiniyor / Şeyh ne yapsın, güzellik nȗruna bakmayı canı çekiyor.

Şekil itibarıyla sevgilinin yüzü bir kadehe benzetilir. Muhabbet sarhoşu olan âşığa gül bahçesindeki her gülün yüzü bir kadeh gibi görünür (G. 51/3). Güzellik bahçesinde sevgilinin yüzü güle, âşıklar da bülbüllere benzetilir (G. 219/9). Sevgilinin yüzü bazen lâleye benzetilir (G. 193/1). Âşığın gözü, lâle yanaklı sevgilinin ayrılığından, lâlenin çanağı gibi kanla doludur (G. 212/3). Ayrıca sevgilinin yanağındaki ayva tüyleri çıkmadan önce yanak “âb-ı rûhsâr” suya benzetilir, fakat tüyler çıkınca sular çekilir ve ortada sadece karalar kalır (G. 63/3). Başka bir beyitte sevgilinin yüzü güzel ve süslü bir mushaf, âşığın gözyaşları ise ona ferahlık veren süslemeler olur (G. 50/4, G. 251/7, G. 266/1). Sevgilinin yüzünün verdiği şevkle âşığın gözyaşı şebnem gibi yere düşmez, tersine güneşe kadar ulaşır:

Şevk-i dîdârun ile vâsıl-ı hôrşîd iderüz (G. 148/3)

Gözümüzün yaşı çiğ tanesi gibi yerde kalmaz, sevgilinin yanağının şevkiyle göklere kadar ulaştırırız.

Sevgilinin çehresi, çok güzel olduklarına inanılan perilere benzetilmiştir. Dolayısıyla o, “perî-çihre” (G. 92/4), “perî-peyker” (Thm. I/7), “perî-rû” (G. 67/2), “sanem-peyker” (25/2), “peri-tal‘at”tır (G. 245/3). Sevgilinin yüzü Cennet'e, yüzündeki beni ise Hz. Âdem'i aldatan dâneye benzetilir:

Cennet-i rûhsârda ol dâne-i Âdem-firîb

Hirmen-i sabr ü karâr-ı ‘âşıkı berbâd ider (K. XXXII/16)

(Sevgilinin) cennet yüzünde Hz. Âdem'i aldatan dâne, âşığın (da) karar ve sabır harmanını mahvetti.

Bazen âşığın yanağı sayfaya benzetilir. O zaman âşığın gözleri kırmızı mürekkeple dolu bir hokka olur ve bu mürekkeple o yanak sayfasına cetvel çekilir:

Safha-ı rûhsârına la‘l ile cedvel çekmege

Hokka-i çeşminde ezmiş âşık-ı dildâde surh (G. 56/4)

Sevgilinin yüzü, onun güzellik ülkesi ele geçirildiğinde gösterilen bir hatt-ı Hümâyûndür (G. 158/3). Sevgilinin yüzü kâğıt olunca üstündeki siyah ben, Hızır ömürlü yani ebediyyen geçerli olan bir pâdişâh fermânı olur:

Zeyn itdi kâgız-ı rûh-ı yâri siyâh hat

Menşûrı 'ömr-i Hızr olan pâdişâh-ı hat (G. 180/1)

Sevgilinin yanağı renk olarak beyaz ve pembe olarak zikredilir (G. 110/4). Hatta gül bile rengini sevgilinin yanağından alır, bu nedenle kızarıp bozarır (G. 91/2). Gülün üzerindeki şebnem değil, sevgilinin yüzünü gören gülün utancından terleyerek terinin elbisesinden dışarı çıkmış hâlidir (G. 123/2). Onun yanağı ateştir (G. 78/4) ve bu ateş ile eski yaralara tâze mavi damga vurur (K. II/15). Başka bir beyitte sevgilinin yüzünün, saç örtüsünün altında zor göründüğü (G. 244/5), yine de âşığın o gül yüzü, yılda bir kez bile olsa görmeye râzı olduğu belirtilir:

Sabrına 'aşk olsun ol âvârenün kim yârinün

Yılda bir kez gül-cemâlin görse kâ'ildür garîb (G. 20/2)

O âvârenin sabrına aşk olsun. O garip, sevgilinin gül yüzünü senede bir kez (bile) olsa görmeye râzıdır.

Dîvânda memdûha yazılan “Târîh-i Der-Hakk-ı Lihye” başlıklı şiirinde yüz, hatt-ı reyhânî ile yazılmış bir “safha-ı rûhsâr”a benzetilir (T. XXXVI/1). Memdûhun yüzü bazen üzerinde Duhân âyeti yazılı olan “safha-ı nûr” olur (T. XXXVI/2). Sakallı yüzü ise siyah zarfına girmiş “Mushaf-ı 'Osman” olarak tasavvur edilir (T. XXXVI/3). Ayrıca memdûhun yüzünde sakal belirdiğinde, tıpkı mücevherli aynaya bir toz konmuş veya “âfitâb-ı rahşân”ı bulut kaplamış gibi olur:

Mücevher âyine-i hôş-nümâya kondı gubâr Sehâb kabladı ya âfitâb-ı rahşânı (T. XXXVI/4)

(Sanki) Hoş gösteren mücevherli (mücevherle süslü) bir aynaya toz kondu; parlak güneşi bulut kapladı.

3.2.2. Vücut Güzelliği 3.2.2.1. Bel (Miyân)

Şiirlerde bel genellikle ortada bulunması ve inceliği ile ele alınır. Onun inceliği de varlık ve yokluk arasında değerlendirilir. Bir beyitte sevgili, “eteği belde” fidan olarak tanımlar (G. 118/4). İnce hastalığa yakalanan âşığın tüm dertlerine tek devâ ise sevgilinin ince belidir:

Rencûr-ı gam 'illet-i bîmârî-i bârîk

Ser-rişte-i ümmîdüm olan ince belidür (G. 127/3).