• Sonuç bulunamadı

Cennet ve İlgili Mefhumlar

GİRİŞ Çalışmanın Konusu

XVII. Yüzyıl ve Klasik Türk Edebiyatı

7. Hadis-i Erba‘in Tercüme ve Tefsiri: Kaynaklarda böyle bir eserin varlığından

1.8. Cennet ve İlgili Mefhumlar

Arapçada cennet kelimesi “bitki ve ağaçlar ile toprağı örten bahçe” anlamına gelmektedir. Kur’ân'da cennet tekil, ikil ve çoğul formunda yüz kırk yedi yerde geçmektedir. Yirmi beş yerde dünyadaki bağ bahçe, altı yerde Âdem ile Havva'nın kaldıkları mekân, bir yerde Hz. Peygamber'in, yanında Cebrâil'i gördüğü sidretu'l munteha'nın civarında bulunan me'va cenneti, diğer yerlerde ise âhiret cenneti anlamında kullanılmıştır. İslâmî literatürunde cennet “cennetu'l-huld, cennetu'l-me’vâ, cennetu'n-na‘îm, adn, firdevs, daru's-selâm, daru'l-mukâme, daru'l-âhire, ‘akibetu'd-dar, gibi faklı isim ve sıfatlarla ifade edilir (Öztürk, 2001: 148).

Sâbit Dîvânı’nda cennet (T.II/3, K. VIII/5, K. XXX/12)105 değişik isim, özel ad ve içinde bulunan unsurlarıyla Adnânî (K. XIV/10), Adn (K. III/53, K. IV/16, K. XXI/8),106 Behişt (K. IV/14, K. V/30, K. XI/24),107 Cennetü’l-Me’vâ (K. I/27, K. I/54, K. I/88), Cinân (T. XXIII/1, T. XLII/10, K.III/60),108 Dârü’n-na‘îm (K. III/63), Dârü’s-selâm (T. XLI/4), Firdevs (T. XXVII/5), Huld (T. XXVI/2, T. XLII/5, K. XXXV/30),109 Huld-ı berîn (K. III/58, K. VIII/22), İrem (K. XXXIII/43), Kevser (K. X/8, K. XVI/44, K. XXXV/30),110, Na‘îm (G. 4/3, K. XXXV/39, K. XXXV/46), Ravzâ (K. I/110, K.II/88, T. XLI/4), Rıdvân-ı râh-Rıdvân-ı semt (K.II/79), Selsebîl (K. VIII/32),Tûbâ (K. XXXIII/42, K. XL/56), Tesnîm (T. IX/5, T. XXII/11, K. XXXV/30),111 olarak geçmektedir.

İçinde cennet ve onunla ilişkili kelimelere yer veren beyitlerde Hz. Peygamber’in Na‘îm cennetine girmeye, cennetin bolluğuna erişmeye vesîle olduğu söylenir (K. III/26). O, aynı zamanda Rıdvan cennetinin yoluna iletmesi istenendir (K. II/79). Mîrâca yükseldiği zaman melekler âleminin askerleri cennetin yolu üzerine saf tutup selama durmuş (K. III/58), güzel Buraklar cennette hazır bekletilmiş (K. III/53), Refref tıpkı felek gibi, güzellik güneşi olan peygamberimize sînesini bir mesken, bir Me’vâ cenneti kılmış (K. I/88), Tûbâ ağacı ise onun için cennete koyu bir gölge bırakmıştır:

Kumâşını döşeyüp pây-ı ‘arş-ı a‘lâya

Bıraktı devha-ı Tûbâ behişte zıll-ı zalîl (K. III/62)

Tûbâ ağacı ‘arş-ı a‘lânın ayağına kumaşını döşeyip Behişt cennetine koyu gölge bıraktı.

Memdûhtan bahsedilirken feleğin, bu denize nisan yağmurlarından değil, cennet ırmaklarından bile su dökse onun gibi parlak bir cevherin ortaya çıkmayacağı dile getirilir (XXXVIII/27). İçinde kötü heves bulunmayan memduh (K. XXXV/38) temiz karakteri/tıyneti, cennet bahçesine benzer. Onun mayası da cennetin gül hamuruyla yoğrulmuştur (K. XI/27, K. XI/28). Onun fikri, âdeta saray bahçesinde dolaşan bir güzel gibidir. Cennet bahçesinin hûrîsi onun güzelliğine meftûndur (K. IV/14). Yine

105 Ayrıca bkz. T. VIII/14, T. XLII/6, G. 116/3, G. 132/4, K.III/26, K. XI/27, K. XI/30, K. XX/5, K. XXXII/16, K. XXXIII/19, K. XXXIII/42, K. XXXV/30, K. XXXVII/21, K. XXXVIII/13 vs.

106 Ayrıca bkz. K. XXXII/10, K. XL/53.

107 T. 42/1, K. III/53, K. XIII/54, K.III/62, K. XI/28, K. XIII/29, K. XIII/54, K. XXXIII/19 vs. 108 Ayrıca bkz. K. XLV/68, T. I/5, K. XVII/2, K. I/59 vs.

109 Ayrıca bkz. K. XXXV/38, K. XXXVIII/27. 110 Ayrıca bkz. K. VIII/44, K. X/7 vs.

memdûhun diviti, anlamlar cennetindeki Kevser havuzu, kalemi ise Tibyan cennetinde bulunan Tesnîm ırmağının su kanalıdır (K. XXXV/30). O, Tûbâ ağacı himmetinden feyz alacak olsa boyuna bir sümbül çiçeği gibi arkadaş olacak olandır (K. VIII/22). Hatta Tûbâ ağacının fidanı, onun olgunluk havuzunun kenarında baş aşağı duran bir söğüt ağacını andırır (K. XXXIII/42). Memdûhun makamı, Süleyman’ın veziri Âsaf’ın makamına benzer (T. 42/1). İrem bağları, onun ululuk sarayında eski harçla yapılan bir köşkü andırmaktadır (K. XXXIII/43). Yine memduhun iyilik bulutu, dünyayı âdeta Na‘îm cennetine dönüştürmüştür:

Şu çâr-bâğa sehâb-ı ‘inâyetün iki kat

Hayât-ı tâze virüp itdi heşt-bağ-ı na’îm (K. XXXV/46)

Senin iyilik bulutun, bu dört köşeli bahçeye (benzeyen dünyaya) iki kat taze hayat verip onu Naîm cennetine dönüştürdü.

Bir beyitte sofuların ablak yüzlü ve asık suratlı olduğunu söyleyen şair, bu kişilerin cennete de girseler yüzlerine bir nûr, bir munislik gelmeyeceğini söyler (G. 132/4). Buna karşılık, kadehin tortusunu içen rint meşrepli dostlar ise kadehin her feyizli damlasında Kevser şarabının tesirini bulurlar:

Habbezâ sâgar ki dürdi-nûş sahbânun bulur Reşha-i feyzinde te'sîr-i şârâb-ı Kevserî (K. X/7)

Öyle güzel bir kadeh ki şarabın tortusunu içenler, her feyizli damlasında Kevser şarabının tesirini bulur.

İlme başlamanın verdiği mutluluk, medresenin en büyük derecesi olan “sekizinci pâye” gibidir ve nimetlerle dolu sekiz cennete benzer (K. XXXV/39). Şaire göre, sözün mânâsının feyz ve bereketi, cana taze hayat vermesinden, kalemlerin damlaları ise Kevser suyunun damlaları gibi olmasındandır (K. XVI/44). Şair, bir başka beyitte ise kaleminden, cennet tavusunu nazlı bir aşüfteye dönüştürecek şekilde hareket etmesini ister (K. XX/5). Ayrıca şiirlerini kıskananlara, onların tuzlu suyu andıran şiirleri yanında, kendi şiirlerinin Tesnîm ırmağı gibi olduğunu söyler:

Berâber mi olur güftâr-ı hussâd ile eş‘ârum

Haset edenlerin sözleri benim şiirlerimle kıyaslanır mı hiç? Onlarınki tuzlu su, benimkisi ise mânâ Cennet bahçesininin Tesnîm ırmağı gibidir.

Diğer tüm şairler gibi Sâbit de türlü güzelliklerden bahsederken onları genel olarak cennet ve cennetin unsurları ile mukayese eder. Örneğin, İstanbul şehrinin cennet bahçesi gibi (T. 41/4), hatta onun her köşesinin cenneti kıskandıracak kadar güzel olduğunu ifade eder. Bunun yanında hûri ve gılmânların, cennet elbiselerini giyip dışarıya çıkmış bir şekilde tasvir edildiği de görülür (K. XXXIII/19). Başka bir şiirde muhteşem bir şekilde tezyin edilmiş olan köşkler Cennete benzetilir (T. XLII/10). Bu köşklerin pak tarhlarının suya yansıyan şekilleri âdeta cennet resimleri sunar (T. XLII/5). Dünyanın yedi bölgesi, güzellikleri ile cennet bahçelerine benzer (K. XI/6), her sene yere düşerek dünyayı güzelleştiren cemre de cennet güzelliklerine benzetilir (K. XIII/54). Salkım salkım sümbüller, gül bahçesine gölgelik etmeye başlayınca, âdeta cennet bahçesinin üzümlerini andırılar:

Sâye-endâz olıcak gülşene salkım salkım

‘İneb-i bâgçe-i cennete benzer sünbül (K. VIII/5)

Sevgilinin başta boyu olmak üzere, türlü güzellik unsurları ile ilgili benzetmelerde de cennet ve unsurlarına sıkça rastlanmaktadır. Bu meyanda Sâbit oturuşunu muma, yürümesini ırmağa benzettiği sevgilinin boyunu da Tûbâ fidanına benzetir (K. XL/56). Şaire göre sevgilinin yüzü de bütünüyle cennet olup beni ise Âdem’i aldatan dânedir:

Cennet-i rûhsârda o dâne-i Âdem-firîb

Hirmen-i sabr ü karâr-ı âşıkı berbâd ider (G. 116/3, XXXII/16)

Sevgilinin cennet gibi güzel yüzünde bulunan Hz. Âdem'i aldatan (böylece cennetten çıkarılmasına sebep olan) o dâne (ben), aşığın sabır ve kararının harmanını berbat eder.