• Sonuç bulunamadı

Melekler ve Cennet Varlıkları

GİRİŞ Çalışmanın Konusu

XVII. Yüzyıl ve Klasik Türk Edebiyatı

7. Hadis-i Erba‘in Tercüme ve Tefsiri: Kaynaklarda böyle bir eserin varlığından

1.3. Melekler ve Cennet Varlıkları

Kur’ân-ı Kerîm’e göre Melekler insan şekline girip görülebilen varlıklar olup bedenî arzulardan uzak, nefsânî istekleri bulunmayan kanatlı varlıklardır.77 Çok güçlü, çok sür’atlidirler. Allah’a ibâdet eder ve asla O’nun emrine itâaten çıkmazlar.78 Allah’tan korkarlar,79 günahlardan uzak ve mâsum varlıklardır.80 Meleklerin erkeklik, dişilik evlenme ve çoğalmaları yoktur.81 Yaratılmış her şey gibi onlar da ölümlü varlıklardır.82 Nûrdan yaratılmış olan melekler yemezler, içmezler83, uyumazlar, cehâlet ve unutma gibi âfetlerden uzaktırlar. Çok güzel varlıklar olarak nitelenen meleklerin farklı derece ve makamları vardır 84 (Çolak, 2012:30–52).

Dîvân edebiyatında birçok yönleriyle ele alınan melekler, en çok sevgiliye benzetilmiştir. Sevgili melek huylu, melek simalı olarak tanıtılır. Hatta meleklerin onu övdükleri, onun bulunduğu yeri tavâf ettikleri, kirpiklerini ve saçlarını eşiğine süpürge yaptıkları söylenir.

74 Ayrıntılı bilgi için bkz. İbn-i Kesîr, El-Bidâye ve'n-Nihâye-Büyük İslâm Tarihi, İstanbul: Çağrı Yayınları, C. II, 1994. s. 273.

75 …O anda şeytan, hayatında hiç olmadığı kadar büyük bir çığlık koparmıştır. (İbn-i Kesîr, 1994: 271.) 76 Ayrıca Bkz. İbn-i Kesîr, El-Bidâye ve'n-Nihâye-Büyük İslâm Tarihi, İstanbul: Çağrı Yayınları, C. II, 1994, s. 273.

77 Fâtir -35/1 “Gökleri ve yeri yoktan var eden; melekleri ikişer, üçer dörder kanatlı elçiler yapan Allah’a hamd olsun…”

78 Enbiyâ -21/19, 20 “Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun yanında bulunanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmez ve yorulmazlar. Gece gündüz tesbih ederler, hiç ara vermezler”.

79 Enviyâ -21/28 “…O’nun korkusundan titrerler”

80 Enbiyâ -21/27 “O’ndan önce söz söylemezler ve onlar, O’nun buyruğunu yaparlar.”

81 Sâffât -37/149–156 “Şimdi omlara sor: Rabb’ine kızları onlara da oğlanlar mı? Yoksa biz melekleri, onların gözleri önünde dişi mi yarattık (ki meleklerin dişi olduğunu söylüyorlar)? İyi bilin, onlar iftiraları yüzünden diyorlar ki; “Allah doğurdu.” Onlar elbette yalancıdırlar. (Allah) kızları seçip oğlanlara tercih mi etmiş? Size ne oldu, nasıl hüküm veriyorsunuz? Hiç mi düşünmüyorsunuz? Yoksa sizin (meleklerin, Allah’ın kızları oldukları hakkında ) açık bir deliliniz mi var?

82 Kasas -28/88 “…O’nun yüzü (zâtı)..ndan başka her şey helak olacaktır. Hüküm O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz.”

83 Hûd -11/70 “Ellerinin buzağıya uzanmadığını görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku duydu. “Korkma” dediler, (biz meleğiz), “Biz Lût kavmine gönderildik.”

Bazen şair kendisini de meleğe benzetir (Pala, 2004:303) Genel olarak melek, hûr, gılmân gibi cennet varlıklarının beyitlerde ele alınışı, memdûha, şaire ve sevgiliye dayanan bir vesîle üzerinedir (Tolasa, 2001: 30).

Sâbit Dîvânı'nda melek mefhumu “cünûd-ı ervâh” (K. XII/30), “e‘âzım-ı ervâh-ı kudsî” (K. III/57), “ecnâd-ı rûhânî” (K. XIV/4),“ehl-i cennet” (T. XXVII/4), “firîşte” (K. II/22, IX/22), “gılmân” (T. XXIII/2, K. III/61), “hûr” (K. III/63, K. IV/14, K. XXXIII/19), “kudsiyân”/“kuds (K. VII/12, K. XIV/13, K. XXIII/5, K. XXX/2), “melâ’ik” (K. IX/33, XX/55, XI/83), “melek” (K. IX/20, K. IX/22, K. XXXVIII/24), “melekût” (K. III/58, K. III/64), “sâkinân-ı âlem-i bâlâ” (K. I/73), “sürûş” (K. I/72, K. II/22) gibi kelime ve kavramların yanı sıra ayrıca Azrâil (K. III/57) vb. özel isimle anılır.

Sâbit Dîvânı'nda cennet unsurlarından olan hûrîler ise, Hz. Peygamberi aceleyle cennet sofrasına dâvet ederler (K. III/63). Abdülkâdir Geylânî Hazretlerinin feyiz kapısının kapanacak olması hâlinde açılması ricasıyla türbesini melekler tavâf edeceklerdir (K. XIV/4). Vefatlarından üzüntü duyulan kişi için gılmân ve hûrîlerin onun arkadaşı olması niyazında bulunulur (T. XXIII/2, K. III/61). Gönülden sıdk ve safâ ile yapılan duâlara melekler de iştirak ederler (K. XXXIV/48). Duâ zamanının geldiği meleklerin tekbir seslerinin duyulmasıyla anlaşılır:

Du‘â zamânı da oldı sımâhuma geliyor

Saf-ı melâ'ikeden sît ü sayha-i tekbîr (K. XI/83)

Duâ zamanıdır. Kulaklarıma meleklerin saflarıdan tekbir sesi geliyor.

Kasidelerde övülen kişiler, melek tabiatlı, melek menkıbeli (K. IX/22, K. XII/9, K. XX/55) ve melek yüzlüdürler (XXXVIII/24). Onlar dizgini ne tarafa tutarsa melekler onlara yardım eder (K. VII/12). Memdûhun fikrinin gül bahçesi içindeki sarayında bulunan güzel, dolaşmaya başlayınca cennet bahçesinin hûrîsi onun güzelliğine meftûn olur (K. IV/14). Memdûhun bir makama atanması haberini dahi melekler getirir (XXX/2); hatta bir müjde olarak peygamber efendimizin rûhunu da haberdar ederler (K. XI/33). Yine memdûhun tayini üzere çalınan davulların sesi, bir müjde haberi olarak gökte meleklerin kulağına kadar ulaşır (XXIII/5). Memdûh Hz. Peygamber olunca meleklerden oluşan askerler, kutsal cennetin yolunda selâma durur (K. III/58) ve onu makamının yüce tahtına buyur ederler (K. III/65).

1.3.1. Azrâîl

Kur’ân-ı Kerîm’de “Melekü’l-Mevt”85 olarak geçen Azrâîl, dört büyük melekten biri olup can almakla görevlendirilmiştir. Can alma konusunda ona yardımcı olan Nâziât ve en-Nâşitât isimli iki melek gurubu vardır (Erbaş, 1998: 273). Ayrıca kâbızu'l-ervâh adıyla tanınan Azrâîl’in, eceli erişen her canlıyı ziyaret edeceği muhakkaktır. Klasik Türk şiirinde ölümün, soğuk ve tatsız bir olay olmadığı görülmekte, âşığın sevgili uğrunda canını fedâ etmesi şeklinde şairâne tablolarla ele alınmaktadır. Âşığın canı sevgiliye âittir ve âşık can vermeden sevgilisine kavuşamaz.86

Sâbit Dîvânı'nda Azrâîl, ismen bir yerde geçmekte ve Mîrâc sırasında diğer büyük meleklerle beraber Hz. Peygamberi tebrike gelişi vesîlesiyle değinilmektedir:

Alup e‘azım-ı ervâh-ı kudsi ‘izzet ile

Hulûd-ı mansıbı tebrîke geldi Azrâ’îl (K. III/57)

Azrâîl, kutsal rûhların en büyüklerini saygıyla (yanına) alıp ebedî olan makamından ötürü (seni) tebrike geldi.

1.3.2. Cebrâîl

Büyük meleklerden biri olan Cebrâîl, Allah katından vahiy getirmek ve elçilik yapmakla görevlendirilmiştir (Çolak, 2012:74). O, diğer bütün meleklerin genel özelliklerine, fazilet ve güçlerine sahiptir87 (Serdar, 2008: 230). Bununla birlikte Hz. Peygamberle sık sık görüşmesi sebebiyle diğer meleklerden daha üstün ve şerefli kabul edilir. Cebrâîl’e Kur’ân-ı Kerîm’de üç yerde “Cebrâîl” ismiyle yer verilmesinin yanında, yine onun için kullanılan “Rûh, Rûhu’l-Kudüs, Rûhu’l-Emîn, Namûs-ı Ekber, elçi, kuvvet sahibi, Mekîn, Mutâ‛, Emîn” isim ve sıfatlarıyla da geçmektedir (Erbaş, 1998: 261-266). Klasik Türk edebiyatında ise Cebrâîl, daha ziyâde “Cibrîl, Cibrîl-i Emîn, Rûhu’l-Emîn, Hümâ-yı Kudsî, Tâvûs-ı Kudsî, Tâvûs-ı Arş, Tâvûs-i Sidre” gibi isimlerle anılmaktadır. Sidretü’l-müntehâ’da ikamet eden Cebrâîl, Mîrâc sırasında Hz. Peygamberimizi Arş’a götürmesi, ona Allah kelâmını yani vahyi getirmesi, Hz. İbrâhim ateşe atıldığında ona

85 Secde -32/11 “Der ki “Üzerinize vekil edilen ölüm meleği, cânınızı alır, sonra Rabb’inize döndürülürsünüz.”

86 Ayrıntılı bilgi için bkz. Emine Yeniterzi, Dîvân Şiirinde Ölüme Dâir Bazı Hususlar, Selçuk Üniversitesi

Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 5, s. 115–139.

yardım etmesi, kanatlarıyla sevgilinin güzelliğine gölgelik yapmasıyla konu edilmektedir (Pala, 2004: 84).

Sâbit Dîvânı'nda Cebrâîl, ismi en çok zikredilen melek olarak geçmekte ve onun için Akl-ı küll (K. I/86), berîd-i Rabb (K. I/55), Cibrîl (K. I/55, K. III/40), nâmûs-Akl-ı ekber (K. II/42), peygâm-res-i kudsî (K. XXX/2), Rûhu’l-emîn (K. XV/5), Tâ’ir-i kudsî (K. I/86) vb. kullanımların yapıldığı görülmektedir. Memdûh, düşünce mektebinin hocası, Cebrâîl ise ondan hikmet ilmini öğrenen öğrenci konumundadır (K. XX/9). O, aynı zamanda mânâ tekkesinde ilim bilen mürşîddir ve Cebrâîl gibi irşâd etmektedir (XXXII/27). Cebrâîl, gökte vahiy sayfalarintan oluşan kanatlarıyla uçmaktadır (K. III/40). O, Allah’ın postacısıdır (K. I/55). Mîrâc sırasında Sidretü’l-müntehâ’ya kadar gelmiş ve orada durmuştur (K. I/86). Cebrâîl ayrıca Mevlevîler'in neyinin âhengini ne zaman duyacak olsa büyük bir coşkuyla semâ eden bir semâzendir:

Eyler âheng-i semâ sad şevk ile Rûhü’l-emîn

Gûşına girse kaçan âheng-i nây-ı Mevlevî (K. XV/5)

Mevlevînin neyinin âhengi ne zaman kulağına girse Cebrâil yüzlerce şevk

ile semânın âhengi uyar. 1.3.3. İsrâfil

İsrâfil, Sûr denilen ve mâhiyetini ancak Allah’ın bileceği bir âlete üflemekle görevli melektir88 (Çolak, 2012: 89). İsrâfil’in asıl adı Abdurrahmân olup Allah’a en yakın melek olarak bilinir (Erbaş 1998: 268). Kur’ân-ı Kerîm’de ismi açıkça geçmemekle birlikte hadislerde kıyamet gününde yapacağı görev bakımından “Melekü’s-sûr, Sâhibü’s-sûr ve Sâhibü’l-kâm” olarak nitelendirilmiştir (Cebeci, 2001: 181).

İsrâfil, cennet fezâsında ve elinde sûr olduğu hâlde Hz. Peygamber’in kapısında onun mehterbaşısı olarak beklemektedir:

Fezâ-yı huldde nebş-vâr gibi nefîr be-kef

Turur kapunda ser-i mehterânun İsrâfîl (K. III/49)

88 Kâf -50/41, 42 “Dinle, o gün o ünleyici, yakın bir yerden çağırır. O gün o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bu (dirilip) çıkış günüdür.”

İsrâfil, elindeki nefir ile cennet fezasında tıpkı nebşvar gibidir. Senin kapında mehter başı olarak beklemektedir.

1.3.4. Mikâîl

İslâmî kaynaklarda dört büyük melekten biri olarak geçen Mikâîl, tabiat olayları ile ilgilenmekte ve pek çok yardımcısı bulunmaktadır. Kur’ân'da ismi Cebrâîl'le birlikte zikredilen89 (Çolak, 2012:85) Mikâ’îl, Sâbit Dîvânı'nda Hz. Peygamber’in rikâb-ı hümâyûnu olarak geçmektedir:

Zerîne tâs-be-ser şâtırân-ı hazret ile

N’ola rikâb-ı hümâyûna düşse Mikâîl (K. III/56)

Başında altından tas ile Mikâil, pâdişâhın yanında yürüyen görevli gibi atının üzengisinden tutsa şaşırılır mı?

1.3.5. Kerrûbiyyân/Kerrûbiyyûn

Derece itibarıyla Allah'a en yakın kabul edilen meleklerin en büyükleridir (Devellioğlu, 2007: 509). Hameletü'l–arş, Kerrûbîler, Cibrîl, Mîkâîl, İsrâfîl ve Azrâil gibi, meleklerin en faziletli olanlarıdır (Erbaş, 2008:284). Aynı zamanda bunlara “Mukarrebûn” veya “İlliyûn” melekleri de denilmektedir. Onların meleklerin efendileri oldukları, arşın etrafını kuşattıkları ve gece gündüz hiç yüksünmeden Allah'ı tesbih ettikleri nakledilmektedir90 (Çolak, 2012: 95).

Sâbit Dîvânı'nda Kerrûbiyyân meleklerinin arş köşkünü süsledikleri belirtilir (K. IX/23). Yaşlı ve son derece bilgili, tecrübeli olan şair duâya başladığında Kerrûbiyyân da âmin için el açmaktadır (K. XIX/50). Memdûhun her kelimesini dokuz feleğin Kerrûbiyânı tekrar eder ( XXXII/24). Allah'a bağlı safâ içinde olan bir kalp ve temiz bir niyetle yapılan duâya Kerrûbiyân da iştirâk eder:

Hulûs-i niyyet ü sıdk ü safâ-yı kalb ileşimdi

Du‛âya başla kim Kerrûbiyân hâzır müheyyâdur XL/63)

89 Bakara -2/98 “Kim Allah’a, meleklerine, elçilere, Cebrâîl’e ve Mikâîl’e düşman olursa bilsin ki Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır”.

Şu anda kalp huzuru ve doğruluk ve iyi niyetle duâ etmeye başla, Zîrâ Kerrubiyyan (âmin demeye) hazırdır.

1.3.6. Rıdvan

Kur’ân-ı Kerîm'in verdiği bilgiye göre Cennet'in sekiz kapısı mevcuttur. Her kapıda Cennetin bekçisi olan melekler Cennet'e girmeye hak kazanmış olan müminleri dâvet edecekler. Bu meleklerin başlarında “Rıdvan” bulunmaktadır (Çolak, 2012: 139).

Sâbit Dîvânı'na Rıdvan, büyük oranda Hz. Peygamber ile bağlantılı olarak ve aynı zamanda Adn vb. gibi cennet yâhût tabakaları karşılığında kullanılmaktadır. Mîrâc sırasında Hz. Allah, Hz. Pegambere Rıdvan'ın çayırlarında otlatılan cennet atı hediye etmiştir (K. I/56). Cennet bahçelerinin su yolcusu olan Rıdvan, Hz. Peygamber için hazırlanmış olan özel sarayına Kevser havuzundan sebîl almıştır (K. III/60). Yine peygamberimiz Rıdvan'ın saray bahçesine cemaat ile girip Hz. Kibriyâ'nın lütuf sofrasında misafir olmuştur (K. III/67). Şair de Hz. Peygamberden Rıdvân'ın semtinin yolunu göstermesini ister (K. II/79). Bir beyitte ise Rıdvân'ın bahçesini kıskandıran tek yerin, Abdülkâdir Geylânî'nin tekkesinin haremi olduğu belirtilir:

Görem dirsen eger dünyâda reşk-i bâg-ı Rıdvânı Ziyâret kıl harîm-i âsitân-ı pîr-i Geylânı (K. XIV/1)

Eğer bu dünyada Rıdvan'ın bahçesini kıskadıracak yerin neresi olduğunu görmek istersen Geylan’ın pîrinin tekkesinin bahçesini ziyaret et!

1.3.7. Burak

Arapça “berk” kelimesinden türetilmiş “Burak”, “parıldamak, şimşek çakmak” vb. anlamlara gelmektedir. Rivâyete göre Burak, Cebrâil’in de refakat ettiği “isrâ” ve “mi‘rac” olarak bilinen gece yolculuğu sırasında Hz. Peygamber’i taşıyan bir binektir. İslâmî kaynaklarda bu bineğin beyaz renkli çok süratli ve katırla eşek arası bir vücuda sahip olduğu anlatılmaktadır. İsrâ olayını anlatan hadislerin bir kısmında Burak’ın uzun kulakları ve uyluklarına bitişik iki kanadının bulunduğu kaydedilmektedir (Öz, 1992:417).

Sâbit Dîvânı'nda Cennet hariminde süslenmiş ve göreve hazır hâlde bekletilen (K. III/53), gökyüzünde dolaşan (K. I/87), şimşek hızıyla giden (K. I/71), rahmet meleğine ve sabâ rüzgârına benzetilen (K. I/721) Burak'ın, Hz. Peygamber'i en yüksek noktaya kadar

götürdüğü belirtilir (K. I/71). O öyle hızlıdır ki ilk adımda Mesci-i Aksâ (Kudüs) Hz. Peygamber’in ikamet ettiği yer olmuştur:

Nühustîn hatvede Allahü ekber bu ne sür‘atdür İkâmet-gâhı oldı ol imâmun Mescid-i Aksâ (K. I/65)

Beyitlerde o bir at olarak tasvir edilir. Kutsal gökyüzünün çimenliklerindeki bu atın, ahırının Cennet bahçeleri, kovası/tasının ay, hizmetçisinin melek, ayağının da rüzgâr olduğu söylenir (K. I/59). At başlığı, güneşin ışıkları gibi altın ve gümüşle işlenmiştir, nurlu gökyüzündeki Ülker yıldızına benzer, yürüyüşü güzeldir, zülfü bükümlüdür, gözü âhû gözüne benzer (K. I/61). Alnı sabahü'l-hayr (parlak/beyazlık), güzelliği Kadr gecesi, alnına dökülen o kıvırcık saç lülesi güzel kokuludur (K. I/62). Ay onun süsüdür, felek haşası, âsumân yancığı, Sûreyya at takımı/rahtı, Cevzâ bağı, kayış, meh nalı, şafak kınasıdır:

Kamer-zeyn ü felek-bergüstvân ü âsümân-yancık

Süreyyâ raht ü Cevzâ-teng ü meh-na'l ü şafak-hınnâ (K. I/60)