• Sonuç bulunamadı

Kadir Gecesi (Leyletü’l-Kadr, Kadr, Şeb-i Kadr)

GİRİŞ Çalışmanın Konusu

XVII. Yüzyıl ve Klasik Türk Edebiyatı

7. Hadis-i Erba‘in Tercüme ve Tefsiri: Kaynaklarda böyle bir eserin varlığından

1.4. Dört Halife (Çâr Yâr), Sahâbe, Ehl-i Beyt

1.6.4. Kadir Gecesi (Leyletü’l-Kadr, Kadr, Şeb-i Kadr)

Kadir (kadr) kelimesi “hüküm, şeref, güç, yücelik” anlamlarındadır. Kadir gecesi anlamına gelen “leyletü'l-Kadr” ise İslâmi literatürde daha ziyâde Kur’ân-ı Kerîm'in indirildiği gecenin bağlamında kullanılmakta ve bu gecenin faziletleri Kadir Sûresi’nde anlatılmaktadır (Özervarlı, 2001:124). Kadir gecesinin tespitinin mümkün olup olmadığı ya da hangi gece olduğu konusunda farklı görüşler bulunmaktaysa da bu gecenin Ramazan'ın 27. gecesi olduğu yününde iffifak vardır.100 Sâbit, memdûhunu vasfederken onun ihsânının bayram sabahı, kereminin ise Kadir gecesinin cömertliği (K. XLV/24) olduğunu söylemekte, ona duâ ederken de her gününün gecesinin Kadir gecesi olması dileğinde bulunmaktadır (K. XLV/25, K. XLV/69). Başka bir şiirde bu kez Hz. Peyhamber'in mîrâçta kendisine eşlik eden Burak’ın alnına dökülen misk kokulu saç lülesinin Kadir gecesinin güzelliğinde olduğu ifade edilir:

Dem-i subh-ı sa'âdetdür sabâhü'l-hayr-i pîşânî

Şeb-i Kadr-i letâfetdür o müşgîn-turra-ı bûyâ (K. I/62)

Alnındaki beyaz leke, mutluluğun seher vakti, o misk kokulu saç lülesi de güzellik ve inceliğin Kadir gecesidir.

1.6.5. Ramazan (Çille-i rûze, Mâh-ı îd, Meh-i rûze, Mâh-ı siyâm, Rûze, Savm, Siyâm, Şehr-i Ramazan, Yevm-i şekk)

Ramazan ayı bütün ilâhî kitaplar, özellikle Kur’ân-ı Kerîm kendisine indirildiği için aylardan en kutsalı olarak kabul edilir. Oruç tutmak da bu ayda emredilmiştir.101 İslâm'ın beş şartından biri olan oruç kelimesinin Farsçası “rûze”, Arapçası “savm” veya “siyâm”dır. Kelime “bir şeyden uzak durmak, bir şeye karşı kendini tutmak, engellemek” anlamında kullanılır (Yitik, 2007:33/414).

Gün hesabıyla Ramazan'ın girmiş olması gerektiği hâlde henüz hilâl görünmediği için oruca başlanamayan ve her an hilâlin göründüğü haberi beklenen güne “yevm-i şekk (şüpheli gün)” denir (Şentürk 2006: 503). Sâbit Dîvânı'ndan da Ramazan ayı

100 Ayrıntılı bilgi için bkz. Bayram Ayhan, Kadir Gecesinin Tespiti Meselesi, AİBÜ İlahiyat Fakültesi

Dergisi, S. 4, 2014, s. 1-20.

yaklaştığında, aynı zamanda yevm-i şekk tartışmalarının da başladığı görülür. Dostlar yevm-i şekk sohbeti edip (nasıl olsa bugün oruç başlamamıştır diyerek) şıra sıkarken, Ramazan ayının zabıtası (oruç) aniden baskın yapıp onları sıkboğaz eder:

Yevm-i şekk sohbetin şıra sıkarken yârân

Sık bogaz itdi basup şahne-i şehr-i ramazân (K. XLV/1)

Dostlar şüpheli gün diye şıra sıkarken (şarap hazırlarken) Ramazan ayının gece bekçisi (âniden gelmek sûretiyle onları) basıp sıkboğaz etti.

Yine dîvânda orucun başladığını haber veren hilâlin belirmesi, Ramazan sultânının alelacele kurulan ordusunun sancaklarındaki hilâlin şehrin bir mil ötesinden görülmesine belirtilmek sûretiyle dile getirilmiştir (K. III/1). Dinin nûru olan Ramazan, gelmesiyle şehri şereflendirir (K. III/2). O, oruç ayıdır ve her sene ziynetle gelir, dünyanın her köşesini cennet ışıklarıyla aydınlatır (K. XLV/68) Şair, kendisine seslendiği bir beytinde mübarek Ramazan ayında aç davacı gibi feryâd ve figan etmemesi gerektiğini söyler (K. XLV/66). Oruç tutanlar gamlıdır ve onlar bu durumdan ancak bayramın gelişi ile kurtulurlar (K. XXV/1, K. XXXII/1). Başka bir beyitte ise Ramazan ayında oruç tutanların âdeta bir “ateş elbisesi” giydikleri ve bilahare bunu çıkarıp bayram elbisesine büründükleri dile getirilir (K. XXXIII/5) Sevinç, neşe bayramına rağbet edenler gam orucunu tutarlar; zîrâ ramazan orucu her zaman bayramın öncüsüdür:

‘İd-i sürûra ragbet iden savm-ı gam tutar Sâbitâ hemîşe rûze olur pîşivâ-yı îd (K. VI/19)

Ey Sâbit! Oruç her zaman bayramın öncüsüdür. Bayram sevincine rağbet edenler gam orucunu tutarlar.

İftar vakti, Ramazan ayına özgü bir zaman dilimidir. Bu zamanda tiryâkilerce bir lüle duhân her şeyden fazla istenmekte (K. XLV/17), yine iftarda yumuşak nağmelere sahip Dendân makamı daha çok tercih edilmektedir (K. XLV/19). Bir kıtasında şair, Bosna Kadısı olan Halil Paşa tarafından (Bkz. Tarihî Şâhsiyetler) kendisine hediye gönderilen saat vesîlesiyle paşaya teşekkür eder ve artık iftarin olup olmadığına dâir şüphesi kalmayacağını belirtir:

Şekkimüz kalmadı sâ‘at geldi (KT. XXV/2)

İftar vaktine doğru, orucun yol açtığı donukluk ve halsizlik ile âdeta canı boğazına gelen, neredeyse ölecek gibi olan helvâ düşkünlerinin imdadına, günümüzde Bosna’da “lâti lokum” da denilen “rahat lokumu” yetişmektedir (K. XLV/14).

Ramazan, ibâdet ayı olduğu için insanlar câmi ve evlerde her zamankinden daha çok Kur’ân okurlar. Şair, diğer zamanlarda değil de sadece Ramazan ayında Kur’ân okuyanları Ramazan sofuları olarak adlandırmış ve bu kişilerin câmîlerde tüm rahleleri kaptıklarını, âdeta işgal ettiklerini dile getirmiştir. Bu durumda her gün bu ibâdeti yapanlar rahlesiz kaldıklarından mecburen bu sofuları beklemek zorunda kalmışlardır. Sâbit, bu bekleyişi “rahle nöbeti” olarak adlandırmış ve Ramazan boyunca bunlardan Mushaf almanın pek kolay olmadığını vurgulamıştır:

Alınur mı ramazân sôfilerinden Mushaf

Rahlenün nevbetini beklemeyince insân (K. XLV/8)

İnsan rahle sırasını beklemedikçe, (bu) ramazan sofularından (hiç) Mushaf alınır mı?

Esasen yine zâhide sataştığı bir beyitte şair, aynı zamanda dînî bir inanışa telmihte bulunarak şeytanın ramazan sonuna dek zincire vurulduğunu belirtir (XLV/3). Bir diğer beyitte ise bu kez orucun başlamasıyla Ramazan zabıtasının işbaşı yaptığını ve şeytanın terazisini kaldırdığını yani bir nevi devre dışı bıraktığını dile getirir:

Kaldurup keffe-i mîzânını nûn-ı şeytân

İktisâb emrine bidâ‘ itdi mübârek Ramazân (K. XLV/2)

Ramazan ayı, şeytanın nûn terazisinin kefesinin tablasını kaldırıp onu etkisiz hâle getirdi ve (böylece sevap) kazanma emrini verdi.

Şeytân kelimesindeki nûn bazı kaynaklara göre aslî bazı kaynaklara göre de geçicidir. Bir diğer ifade ile şeytân kelimesindeki nûn harfi, terazi kefesini kaldırınca yani yukarı çıkınca şeytâ kalır ki bu da helâk olmak, yanmak mânâsına gelen bir fiildir. Bilindiği üzere Ramazan ayında şeytanlar bağlanır ve herhangi bir fesatlık yapmalarına izin verilmez. Dolayısıyla beyit mübarek Ramazan ayının şeytân kelimesindeki nûn harfini yani şeytanı ortadan kaldırıp sevap kazanılmasına kapı araladığına değinilmiş olmalıdır.

1.6.6. Kıyamet günü (Mahşer, Subh-ı mahşer, Kıyâmet, Nefh-i sûr, Rûz-ı belâ)

Kıyamet kelimesi “k-y-m” kökünden gelen ve “dosdoğru olmak, ayakta hareketsiz kalmak” gibi anlamları vardır. “Kıyâmet Günü” (Yevmü'l-kiyâme) tamlaması ise “sonunda bütün insanların yeniden diriltilip Allah'ın huzuruna çıkartılacakları ve dünyada yaptıklarının hesabını verecekleri gün için kullanılmaktadır” (Kocabaş, 2001/02:130). Sâbit Dîvânı’nda kıyamet “mahşer” (K. I/29, K. I/105, K. II/46),102 “kıyâmet” (K. I/104, VII/39), nefh-i sûr (K. IV/47), rûz-ı belâ (K.II/58) şeklinde geçmektedir. Bir beyitte mahşer meydanının karmaşası yanında, ayrıca Ad ve Semûd kavminin yolunu şaşırmış olanlarının orada ayrılacakları, bir nevi dünyadaki birlikteliklerinin mahşer ortamının etkisiyle bozulacağı dile getirilir (K. II/46). Bir başka beyitte, mahşerin dehşet gününün emânı (K. I/29) ve kıyametin dehşetinden yardım dilenecek tek kişinin Hz. Peygamber olduğu dile getirilir (K. II/26). Şair, heva ve heveslerine uyan yani cehennem ehli olan kişilerin ateşler ve dumanlar içinde birbirlerine sarılacakları o günde peygamber efendimizden şefaat etmesi talebinde bulunur (K. II/58). Şefaat eylemediği takdirde suçluların kendisiyle alay edeceklerini söyler (K. I/105). Sâbit, peygamberimizin yanı sıra Allah’tan da yardım bekler ve O’ndan ihsân eteğinin köşesiyle ayıplarını örtmesini, böylece kıyamet gününde rezil ve rüsvâ eylememesini diler:

‘Uyûbın gûşe-i dâmân-ı ihsânunla setr eyle

Kıyâmet ‘arsasında derd-mendi eyleme rüsvâ (K. I/104)

Senin ihsân eteğinin köşesiyle ayıplarını ört, kıyamet gününde arsasında bu dertli kişiyi rezil ve rüsvâ eyleme.

Mahşer gününde herkesin amelleri tartılacağı gibi, şairlerin kasvet verici sözleri de tartılacaktır (K. XLV/59). Kıyamet günü şiirin duâ kısımlarında da sıkça zikredilir. Bir beyitte gaza ehlinin tantana ve debdebesinin, kötü düşünceli düşmana mahşer dehşeti vermesi dilenir (K. XVI/51). Gaza ehlinin düşmana saldırışı onlara âdeta kıyamet günü dehşeti yaşatır (K. XX/18). Kıyamet günü gelince ve dünyanın hali başka bir şekil alıncaya kadar memdûhun faziletli kalemi insanların ve cinlerin sıkıntılarını çözecektir:

Hâme-i fazlı ola müşkil-güşâ-yı ins ü cin

Tâ ki nefh-i sûr hâl-i dehri diger-gûn bulur (K. IV/47)

Sevgilinin hareketleri kıyamet, kaşları ise sırat köprüsüdür (TAH. I/1). Ayrıca, sevgilinin saçı hakkında yazılıp söylenenler, ehl-i râz arasında kıyamet gününün sabahına kadar devam edecek bir bahistir:

Zülfünle her şeb itmededür ehl-i râz bahs Subh-ı kıyâmete ulaşur bu dırâz bahs (G. 39/1)

Senin zülfünle ilgili ehl-i râz (sır ehli) arasında her akşam bahis yapılmaktadır, bu uzun bahis kıyamet sabahına kadar devem eder. 1.7. Kâbe ile ilgili Mefhumlar ( Mescid-i Aksâ, Kıble)

Kâbe müminlerin namazlarında kendisine yöneldikleri bir “teveccüh noktası” bir kıblegah olmasının yanında Allah'ın yeryüzündeki bir alameti, nişanıdır (Kılıç, 1987:69). Sâbit Dîvânı'nda Kâbe (T. 15/3, G. 145/5, K. XIV/4)103 ve Mescid-i Aksa (K. I/65), beyt-i ma’mûr (T. 40/3, 6), hâne-beyt-i muhterem (K. XII/32), Kâbetullâh (K. XV/3), kıble (G. 61/4, K. XII/2, K. XXXVII/6), mihrâb-ı mukaddes (K. I/66) gibi kelime ve tamlamalarıyla geçmektedir.

Bilindiği üzere Mescid-i Aksâ, Müslümanların ilk kıblesi olmasının yanında ayrıca mîrâc esnasında Hz. Peygamber’in yükseltildiği mekândır (K. 1/65). Hz. Peygamber, Mescid-i Aksa’da enbiyânın temiz ve pak rûhlarına imamlık yapmıştır:

Saf-ı ervâh-ı pâk-i enbiyâya muktedâ oldı

O mihrâb-ı mukaddesde imâm-ı sâhibü'l-fetvâ (K. I/66)

O fetvâ sahibi imam, mukaddes mihrapta, enbiyanın temiz ve pak ruhlarına imamlık yaptı.

Ayasofya Câmii’nin tadilatı sebebiyle yazılmış bir tarihte, bu eski mâbede tâzelik ve parlaklık verilerek değerinin beyt-i ma’mûr104 derecesine yükseltildiği (T. 40/3) yapılan

103 Ayrıca bkz. T. 33/10, K. XII/1, K. XII/31, K. XXXVII/6, K. XXXVII/30, K. XLV/24, K. VI/21. 104 Bugünkü Kâbe Hz. Peygamber zamanından itibaren aynı yerde bulunmaktadır. Yalnız Hz. Nuh Tûfanı’nda Allah o binayı bügünkü Kâbe’nin üzerinde göğe çekmiştir ve buna Beyt-ı ma’mûr denir (Pala, 2004: 245).

tadilat sonunda görünüş bakımından da beyt-i ma’mûra benzediği dile getirilmiştir (T. 40/6).

Memdûh “kıble-i kirâm” (K. VI/21) ve fukarânın Kâbesidir (K. XXXVII/30). Ayrıca Kâbe hareminde zemzem dağıtıldığına telmihte bulunulan bir beyitte memdûhun cömertliğinin zemzeminin, etrafına toplananların cümlesini suya kandırdığı belirtilir (T. XV/3). Bir diğer beyitte doğruluk ve saflık çemeninin rüzgârının kıble tarafından estiği, dolayısıyla ihtiyaç sahiplerinin Kâbe-i maksûd’ı tavf eylemeleri öğütlenir:

Kıbleden esdi nesîm-i çemen-i sıdk ü safâ

Eylesün hâcetiyân Kâbe-i maksûdı tavâf (K. XXXVII/6)

Saflık ve doğruluk bahçesinin rüzgârı kıbleden esti, ihtiyacı olanlar Kâbe-i maksûdı tavaf eylesin.

Âşıkların çokluğundan da hareketle, sevgilinin bulunduğu yer Kâbe’ye benzetilir. Orası öyle kalabalık olur ki, bazen tavaf etmek için âşığa senede bir kere bile sıra gelmez (G. 145/5). Sâbit Dîvânı’nda ayrıca Mevlevîlerin kalbinin kırılmasından sakınılması uyarısında bulunulur:

El- hazer sad el-hazer gâfil şikest itme sakın

Kâbetu’llahdur dil-i pür-incilâ-yı mevlevî ( K. XV/3)

Ey gâfil! Sakın aman sakın kırma, Mevlevînin cilalanmış kalbi Kâbetu'llahtır.