• Sonuç bulunamadı

GİRİŞ Çalışmanın Konusu

XVII. Yüzyıl ve Klasik Türk Edebiyatı

7. Hadis-i Erba‘in Tercüme ve Tefsiri: Kaynaklarda böyle bir eserin varlığından

1.9. Cehennem ve İlgili Mefhumlar

1.10.12. Günah, Günah-kâr

Bütün dinlerde mevcut olan günah kavramı, “İlâhî emir ve yasaklara aykırı fiil ve davranışlar” olarak tarif edilmektedir (Soysaldı, 2001: 155). Günah kelimesi, dîvânda “günah” (G. 247/4), “güneh” (K. XXXI/22), “cürm” (K. XIV/15), “vebal” (G. 230/1), “taksîrât” (K. XIV/18) ve “kebâ‛ir” (G. 85/3) şeklinde geçmekte, Allah’ın emirlerine aykırı iş veya hareket anlamı taşıyan bir terim olarak yer almaktadır.

Bir beyitte günah kelimesi, müslümanların şarap içmesinin haram olmasıyla ilgili olarak anılır (G. 53/3). Şair, şeytana uyup utanç verici günahları işlediğini kabul eder (K.III/72). Nefsin hevesi ile ruhun medetsiz atına günahlar yüklettiğini (K. III/74) ve cürm kuyusunun esiri olduğunu dile getirir (K. 1/102). Yüzlerce günahına rağmen (K. III/73) o, Hz. Peygamberden şefaat talep eder (K. III/69), aynı zamanda Allah’tan günahlarını affetmesini diler (K. I/106). Üstelik Hz. Peygamber şefaat eylemezse mahşer gününde

âsîler onunla alay eder (K. I/105). Ayrıca onun ricâsı geçmese ümmetin günahkârlarını Allah’ın hışmı cezalandırır (K. III/50, K. III/68). Şair, sadece Hz. Peygamberin değil, memduhun da “nedîm-i kurb-ı Yezdânî” olduğu için taksîratlarına şefaat eylemesini ister (K. XIV/18). Başka bir beyitte, günahlarının pisliğini temizlemek için hatmî-i tevbeyi çözüm olarak görür; aksi halde kendisini gassalın suyu âb-ı hayât olsa bile temizleyemez:

Hatmî-i tevbe gerek levs-i günâha yohsa

Yuyamaz Âb-ı hayât olsa suyı gassâlun (G. 221/6)

Günah kelimesi, bir beyitte sevgilinin saçı için benzetilen olur. Şair, sevgilinin güzel boynuna kıvırcık saç lülesinden günah saldığını söyler (Thm. I/2). Yine günah anlamına gelen vebal kelimesi, dîvânda “vebali boynuna salmak” deyimiyle birlikte anılmaktadır (Eb. 141). Şair, sevgilinin âşıkların günahını boynuna Kaşmir şalı gibi almamasını söyler (G. 90/2). Günahkâr sadece sevgili değildir, âşık da muhabbet günahı işler (G. 9/6). Ayrıca şair, sevgiliden bir bûse alan âşığın açgözlülük yapmayıp vebal balıyla yetinmesini ister (G. 34/5). Günahkâr âşık, sevgilinin dudağının değdiği kadehten şefaat feyzi, bir Kevser kâsesi bekler (G. 2/6). Bir beyitte ise şair, âşığın sevgiliye gam-hânede kalması için sarılmasıyla günahkâr olmayacağını dile getirir (K.V/11). Bir başka beyitte günahların daha çok gençlik döneminde işlendiğine değinilir ve ahlaksız olarak nitelenen kişinin yaşlandığı için artık günah işlemeye gücünün kalmadığı belirtilir:

Pîr oldı gayrı tâzeye ikbâli kalmadı

Âlüftenün günah idecek hâli kalmadı (G. 352/1)

1.10.13. Tevbe

Tevbe kelimesi “geri dönmek, pişman olmak, yaptığı günahı bırakıp Allah’a yönelmek” mânâlarını ifade eder. Yani emirlerine uymak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak sûretiyle Allah’a sığınarak, O’ndan affetmesini, bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız O’na yalvarmak demektir (Tunç, 1981: 393- 394). Dîvânda tevbenin acı suyunun büyük günahların düşmanı olduğu söylenir (G. 85/3). Aynı zamanda, yapılan tevbelerle günahın karanlığı ibâdetin nûru ile aydınlatılır (G. 354/8). Fakat tevbe çeşmesinin kanalları kırık olur ise pişmanlığın acı suyu gözden gelmez (G. 132/2). Günahların pisliğini yıkamak için “hatmî-i tevbe” gerekir (G. 221/6). Şair ramazan boyunca yapılan tevbelerin bayram sabahında sona erdiğini söyler (K.

XXXIII/15). Yine şair herkesin genç iken, şehvet ve nefsin kuvveti yerindeyken tövbekâr olmayı tavsiye eder:

Tâ‘ib ol tâze iken kuvvet-i nefs ü şehvet

Mürde keyvan mı i‘tikâd idersin a fakîr (G. 106/4)

Ayrıca âşık da şaraba tevbe eder (G. 28/2, K. XXXV/65) ve sevgilinin kırmızı dudağının hayaliyle yetinir ( G. 34/6). Başka bir beyitte ise âşığın sevgiliye gönül vermeye tevbe-i nâsûh ettiği dile getirilir (G. 54/2). Âşığın tevbesi sevgiliyi insafa getirir, fakat Sührab’ın merhemi gibi vakitsiz gelir (G. 349/7). Sevgili, aşığın tövbe kemerini gevşetir ve belinin kıl kadar ince kalmasına yol açar:

Kılca kaldı kemer-i tevbemüzi gevşetdi

Mûy-ı dildârda o sıkma miyân-bend-i harîr (G. 90/3)

Sevgilinin kıl kadar ince belinde duran o ipekten kemeri, tevbe kemerimizi gevşetti.

Dîvânda bir kez tevbe edenin bir daha aynı hatayı tekrarlamaması gerektiğini söyleyen şair, bir eli kadehte bir eli de şarap bardağının sapında olan meyhâne çırağının tevbeleri kabul olunmaz, tevbeler aynı hataya dayanmaz der (G. 97/4). Başka bir beyitte ise meyhâne pîrinin kara yüzlü kahveye ve fincanına tevbe ettiği dile getirilir:

Pir-i mey-hâne külâhın yine tekbîrledüp

Kahve-i rû-siyehe tevbe virür fincâna (G. 315/5)

1.10.14. Helal

Dînen yapılması veya yenilip içilmesi yasaklanmayan, serbest bırakılana helal denir (Karagöz, 2005:252). Sâbit Dîvânı’nda şarabın meyhâneciye helal olduğu (G. 120/5), gönül çocuğunun helal süt emmiş bir iffetli bir kadın olduğu belirtilir (G. 131/2). Bir beyitte savaşın durmasına ve barışın gelmesine sevinen şair, sulh şerbetinin helal olduğunu dile getirir (K. XLI/1). Sihir yapmak, dinimize göre günah sayılan işlerdendir. Şair bir istisna olarak zevcesi tarafından rakibi sihir ile har etmesini “sihr-i helâl” olarak adlandırır (G. 236/4). Sevgilinin bûsesinin ‘azîz ve helâl lokma olduğunu söyleyen şair (G. 240/6), âşığın tâze ve hazır ciğer kebabının helal olduğunu belirtir:

Ciğer kebâbı müheyyâ vü çaşnîsi helâl

Begüm zıyâfet-i ‘uşşâk-ı dil-figâra buyur (G. 77/3)

Ciğer kebabı hazır ve çeşnisi helaldır. Beyim, yüreği yaralı âşıkların ziyafetine buyrun.

1.10.15. Haram

Helalin zıddı ve “yasak” anlamına gelen haram kelimesi dînî bir terim olarak, yapılmaması kesin bir delille istenen fiildir (Karagöz, 2005:232). Dîvânda haram olarak zikredilen hâller şunlardır: Şair, asma kızına, sütünü şarap kadehine niçin haram eylediğini sorar (G. 3/3). İçki, dinen haram kılınmıştır; fakat şair, mest olan sevgilinin aşığa getirdiği şarabın haram olmadığını söyler (G. 12/1). Ayrıca, içki meclisinde kadehin dibindeki tortudan feyz alanların, can damağına üzümün acı suyunu haram eyledikleri ifade edilir (K. XXI/4). Bir beyitte savaş, şarap ile özdeşleşir ve haram olduğu söylenir (K. XLI/1). Meyhâneciye şarap haram olduğu gibi sâkî de haramdır; zîrâ biri kızı diğeri de kız kardeşi sayılır (G. 324/5). Haram kelimesine bir beyitte ise Ramazan ayında, otuç tutulan vakitlerde yeme içmenin yasak oluşu çerçevesinde yer verildiği görülür:

Harâm idi düne dek ekl ü şürb yârâna

Bu gün sıyâmı harâm eyledi Hudâ-yı mecîd (XXXIII/11)

1.10.16. Sevap

Mükâfat ve karşılık anlamlarına gelen sevap kavramı, İslâm terminolojisinde Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olarak yapılan amel, söz ve davranışların sonucunda Yüce Allah’tan beklenen mükafatı ifade etmektedir (Kurt, 2006: 209).

Dîvânda sevap kelimesi, övülen kişinin yaptığı işin güzelliğini vurgulamak veya hayırlı görülen faaliyetlerini övmek maksadıyla ve genellikle kaside ve tarihlerde geçmektedir. Şair, övgüsünde bulunduğu kişinin, gösterdiği gayretin karşılığını alması ve sevabının artırılması için duâ eder (T. 8/21, T. 39/9). Ayrıca dostlarına cennet bahçesinin sevabının sonsuz olmasını diler (K. XXXV/84). Şaire göre sevap getiren amellerini arttırması insanı kibir tuzağına düşürür. Bu ise insana günah olarak yeter:

Dâm-ı 'ucbe düşürür cûşîş-i a'mâl-i sevâb

Sevap getiren amellerin verdiği coşku, insanı kibir tuzağına düşürür. (Günah işleyecek isek de) Bâri kalbe merhamet ve acıma duygusu gelince günah işleyelim.