• Sonuç bulunamadı

YABANCILARA DAIR SÖYLEMSEL SIYASI ÇERÇEVELER: “GÖÇMENLER”, “MISAFIRLER” VE “YABANCILAR”

Ayhan KAYA

YABANCILARA DAIR SÖYLEMSEL SIYASI ÇERÇEVELER: “GÖÇMENLER”, “MISAFIRLER” VE “YABANCILAR”

Türk göç ve iltica politikalarının AB normlarıyla olan uyumunu bozma sü- reci, devlet aktörlerinin Suriyeli mültecilerin kabulüne yönelik ürettiği siyasi söylemlerde de görülmektedir. Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin göçmen olarak kabulü, esas olarak 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı İmparatorlu- ğu’na ve ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin 1920’lerde kurulmasına kadar uza- nan sürece bağlı etno-kültürel ve dini öncüllerden kaynaklanan hoşgörü ve hayırseverlik söylemine dayanmaktadır. Suriyeli mültecileri tanımlamak için kullanılan söz dağarcığı, Cumhuriyetin ilk günlerinden itibaren “göçmen”, “misafir” ve “yabancı” isimlendirmelerinde bir tür sürekliliği temsil etmek- tedir. Örneğin İskan Kanunu (1934), Türk devletinin ülkeye yeni gelenleri tanımlama yollarını belirleyen temel hukuk metinlerinden biridir. Cumhuri- yetin ilk yıllarında etnik Türklerin ülkeye gelişiyle ilgili olarak İskan Kanunu kabul edilmişti.28 Dahası, göçle ilgili ana yasal metin olmaya devam ederek Türkiye’ye kimlerin girebileceğini, yerleşebileceğini ve/veya mülteci statüsü için başvurabileceğini belirlemiştir. Bununla birlikte, Türk asıllı ve kültürüne mensup bireylere Türkiye’de “göçmen” ve mülteci olarak kabul edilme fırsa- tını da sunmaktadır (İçduygu, 2015b). Örneğin dünyanın farklı yerlerinden

28 1934 tarihli 2510 sayılı İskan Kanunu, Türkiye’ye yerleşmek amacıyla sadece Türk kültürüne sahip göçmenlerin göçmen statüsü alabileceğini (Madde 3), Türk kökenli olmayanların ise Türkiye’de göçmen olarak kabul edilmeyeceğini (Madde 4) ifade etmektedir. Bu Kanun 2006 yılında yenilen- miştir, ancak kimin göçmen olabileceğine ilişkin temel anlayışı büyük ölçüde değiştirilmemiştir. 26 Eylül 2006 tarih ve 5543 sayılı İskân Kanunu’nun yenilenmiş versiyonu için bkz. http://www.nvi. gov.tr/Files/File/Mevzuat/Nufus_Mevzuati/Kanun/pdf/IskanKanunu.pdf son erişim: 17.08.2019.

Türkiye’ye göç eden Özbekler, Türkmenler, Bulgaristan Türkleri ve Uygur- lar, etnik olarak Türk kökenli oldukları için resmi belgelerde ve gündelik hayatta “göçmen” olarak adlandırılmaktadır. Bu bağlamda, daha fazla de- taylandırılması gereken iki terim daha vardır: “misafir” ve “yabancı”.

Resmi literatürde, şimdiye kadar “misafir” terimi, Müslüman kökenli ancak Avrupa kıtası dışından gelen Türk etnik kökeni olmayan mültecilere atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Türkiye resmi olarak batı sınırları dışın- dan gelenleri mülteci olarak kabul etmediği için 2000’lerde Kürt mülteciler ve 2010’larda Suriyeli mülteciler “misafir” olarak adlandırıldı. 1990’lı yıl- larda Türkiye’ye sığınan Boşnak ve Kosovalı mülteciler, Türkiye’nin batı sı- nırlarından geldikleri için bir istisna oluşturmuş ve Türkiye’nin coğrafi sınır- lamaları kaldıran mültecilerin korunmasına ilişkin 1967 Cenevre Sözleşmesi Ek Protokolü’nde Kongo, Madagaskar, Monako ile birlikte tutmaya karar verdiği coğrafi sınırlama hükmüne göre Türkiye’ye sığınma başvurusunda bulunma hakkına sahip olmuştur. Öte yandan, “yabancı” terimi genellikle resmi metinlerde ve kamuoyunda ne Türk, ne de Müslüman olmayanlara atıfta bulunmak için kullanılmaktadır. Bu gruplar, esas olarak Sünni-Müs- lüman-Türk unsurlarının kutsal üçlüsü diyebileceğimiz şeye dayanarak ön- görülen ulusal kimliğe de dahil edilemezler. Buna göre sadece yurt dışından gelen gayrimüslimler değil, Rum ve Ermeniler gibi otokton gruplar da hukuk metinlerinde “yabancılar” veya “yerli yabancılar” olarak adlandırılmakta- dır (Çetin, 2002).

Bu kapsamda, Türk devletinin ve dindar Müslüman-Türklerin Türki- ye’deki Suriyeliler için oynaması gereken rolü niteleyen daha yakın tarihli bir metafor Ensar ruhu (Arapça: yardımcılar) olmuştur. Ensar, metafor olarak Hz.Muhammed’i destekleyen Medine halkına ve putperestlerin kontrolünde olan Mekke’den Medine’ye Peygamber’le göç eden Müslümanlara (muhaci- run veya göçmenler) atıfta bulunur. Ensar metaforu, başlangıçta geçici bir duruma işaret etmektedir, çünkü Müslümanlar daha sonra güçleri yetip şeh- ri putperestlerden geri aldıktan sonra Mekke’ye dönmüşlerdi.29 Bu nedenle Türk hükümeti, Suriye mülteci krizinin çözümüne ilişkin eylemlerini meşru- laştırmak için bir tür İslami sembolizm kullanmıştır. Türk hükümet liderleri, Hz. Muhammed ve sahabesine yardım eden Medinelilere atıfta bulunarak,

29 Haber7. 2014. “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bizler Ensar sizler muhacir”, http://www.haber7.

com/ic-politika/haber/1208342-cumhurbaskani-erdogan-bizler-ensar-sizler-muhacir Erişim: 04.08.2017; Bu konuyla ilgili ayrıntılı tartışma için ayrıca bkz. Korkut (2015).

sürekli olarak Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yardım etme rolünü Ensar’ın- kiyle karşılaştırmıştır. Suriyeli mültecileri, Ensar ve Muhacirun (Yardımcı- lar ve Hicret edenler/Göçmenler) söylemi çerçevesinde tavsif ederek Suriyeli mültecileri insani bir sorumluluktan dini ve hayır temelli göreve dönüştür- mek için kamu ve özel çabaları işe koşmuşlardır (Erdemir, 2016).

Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, Suriyeli sığınmacıların Suri- ye sınırındaki en popüler destinasyonlarından biri olan Gaziantep’te yap- tığı konuşmada, Gaziantep sakinlerinin Ensar olduğunu kamuoyuna şöyle açıkladı: “Gazi şehir artık bir ensar şehirdir. Allah sizden razı olsun.”30 Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014 ve sonrasında yaptığı konuşmalarda da aynı söylemi kullandı: “Bizim medeniyetimizde kültürümüzde gelenekle- rimizde misafir berekettir, misafir şereftir. Siz [Suriyeli misafirler] hem bize ensar olma vasfını bahşettiniz, hem de evimizi bereketlendirdiniz, şereflen- dirdiniz, evimizi şenlendirdiniz. Şu an itibariyle topraklarımızda misafir olan Suriyeli ağırlıklı olmak üzere Iraklı kardeşlerimizle beraber bir buçuk milyon mülteci var.”31 Ensar söylemi yakın zamana kadar devam etti, Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş geçici koruma altındaki Suriyeli mültecilere verilen çalışma hakkını tanıtırken aynı söylemi kullanmıştı: “Suriyeli mülte- cilerin artık ülkemize yerleştirilmesinin nedeni şudur: Milletimizin bugüne kadar bağlı kaldığı misafirperverlik ve Ensar ruhu. Birkaç yüz bin mülteci ile karşılaşıldığında hiçbir şey yapamayan başka ülkeler de var. Ama zengin ve müreffeh ülkelerin mülteciler için yapamadıklarının aksini ülkemiz cömert bir ev sahibi, dost, kardeş ve komşu olarak mülteciler için en iyisini yaptı.”32 Egemen siyasi elitin ana ortak paydası, Suriyeli mültecilerin bir hayırseverlik eylemi ile tasvir edilmesi ve nitelendirilmesidir. Dolayısıyla, devletin mülteci- lere yardımı, anavatanlarından kaçan mültecilere evrensel olarak tanınan ve verilmesi gereken bir haktan ziyade hayır işlerine dayalı olarak gerçekleştiril- mektedir. Ayrıca Türkiye’nin Suriyeli mültecileri “mülteci” olarak adlandır- maktan uzak olması da asıl sorundur. Bu nedenle devlet aktörleri mevzuyla, evrensel hukuk yoluyla değil, dini hayırseverlik ve yardımseverlik gelenekleri

30 Akşam, 28.12.2014, http://www.aksam.com.tr/siyaset/davutoglu-gazi-sehir-artik-ensar-sehirdir/

haber-367691 Erişim: 07.06. 2019.

31 Hürriyet, 08.10. 2014, http://www.hurriyet.com.tr/erdogan-suriyeli-siginmacilara-seslen-

di-27342780 Erişim: 07.06.2019.

32 Ajans Haber, 11.01.2016, http://www.ajanshaber.com/bakanlar-kurulu-sonrasi-kurtulmustan-a-

yoluyla baş etme eğilimindedir. Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin göçmen olarak kabulüne ilişkin böylesine dinî-temelli bir söylem, yerel yönetimler ve sivil toplum aktörlerinin yanı sıra göç sektöründe çalışan bürokratlar tara- fından da benimsenmiştir.

Ensar ruhu söyleminin AKP iktidarı ve Cumhurbaşkanı tarafından kullanılması, aynı siyasi aktörlerin İslamcı, neo-Osmanlıcı ve popülist söy- lemler kullanmasına paraleldir. İslamcı ve Osmanlı mirasını özümsemek, büyük ölçüde Sünni-Müslüman kökenli Türk nüfusun yanı sıra, benzer din- sel referanslara sahip Suriyeli mültecilerin de kontrolünü ve disiplin altına alınmasını kolaylaştırdı (Kaya, 2019).

Türk devleti, AB müktesebatı ile uyumlu Geçici Koruma Yönetmeliği (No. 2014/6883) kurallarını uygulamada kısmen başarılı olsa da, AKP hükü- meti ve ilgili devlet aktörlerinin Türkiye’de ikamet eden Suriyelilere yaklaşırken kullandığı söylem çerçevesi, göç ve iltica süreçlerinin Avrupalılaştırılmamasına itmekteydi. Devlet aktörleri tarafından mülteci gerçekliğinin bir hayırseverlik ve hoşgörü eylemi olarak nitelendirilmesi, kamuoyunu da bu mültecilere karşı bazı ırkçı ve yabancı düşmanı tutumların açığa çıkmasına yol açacak şekilde şekillendirmiştir. 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin ardından Türkiye’de artan ekonomik ve mali kriz, Suriyeli mültecilerin birçok yerli grup tarafından günah keçisi ilan edilmesine ve kökenleri I.Dünya Savaşı’na kadar uzanan Arabofobi’nin (Khoury, 1983) doğumuna sebep olmuştur. Dolayısıy- la, Türk vatandaşlarının ortak hafızasında depolanan geçmiş deneyimlere ve Türk hükümetinin Suriyelilerin geçiciliğinin altını çizen siyasi söylem temelin- de, Suriyelilere yönelik stereotiplerin, önyargıların, toplumsal çatışmaların ve diğer taciz biçimlerinin yaygınlığı da göz önüne alındığında Türk toplumu- nun da birçok linç girişimine tanık olması şaşırtıcı değildir (Gökay, 2015). Kampların dışındaki mülteci sayısındaki muazzam artış ve bunlara yönelik yeterli yardım politikalarının olmaması, bir dizi sosyal sorunu daha da kö- tüleştirdi. Mülteciler, büyük şehirlerde uyum sorunları yaşıyor ve dil engeli Türk toplumuna entegre olma yeteneklerini ciddi şekilde karmaşıklaştırıyor. Suriyelilerin gündelik hayatta karşılaştıkları çeşitli sorunlar bulunmaktadır. Mesela, reşit olmayan Suriyeli kızların Türk erkeklerle zorla evlendirilmesi ve Anayasa Mahkemesi’nin resmi nikah olmaksızın yapılam dini düğünleri suç olmaktan çıkaran kararı, Suriyeli kadınların ve kız çocuklarının maruz kaldığı çok eşliliğin yaygınlaşmasına neden olacağına dair güçlenen bir endişe kaynağıdır (Kirişçi ve Ferris, 2015). Sokaklarda dilenen Suriyelilerin görüntü-

sü, özellikle Türkiye’nin batı şehirlerinde yerli halk arasında kızgınlığa neden olmaktadır. Ayrıca mülteciler ve yerli halk arasında ara sıra yaşanan şiddet de raporlara geçmektedir. Bu da Suriyeli mültecilerin suç, şiddet ve yolsuzlukla ilişkilendirildiğine dair artan bir kamu algısını güçlendirmektedir. Bu tutum- lar, yerel yetkililerin ve güvenlik görevlilerinin, mülteciler arasında suçluluğun şaşırtıcı derecede düşük olduğu ve Suriyeli toplum liderlerinin suçu önlemede ve mülteciler ile yerli halk arasındaki gerilimi azaltmada çok etkili olduğu göz- lemleriyle çelişmektedir (Kirişçi ve Karaca, 2015).

Outline

Benzer Belgeler