• Sonuç bulunamadı

Yaşam Seyri Teorisi ve Boşanma

1.2. Ailenin Günümüzde Karşılaştığı Yeni Riskler

2.1.1. Boşanmayı Kadın İstihdamı ve Gelir Durumları Üzerinden Analiz Eden

2.1.2.2. Yaşam Seyri Teorisi ve Boşanma

Boşanmayı ele alan diğer bir teori olan Yaşam Seyri Teorisi, Sosyoloji, psikoloji, antropoloji, sosyal tarih gibi farklı disiplinlerden oluşmaktadır. Bu perspektif, zaman ve insan davranışı arasındaki ilişkiyi anlamaya çalışmaktadır. Bunu da kronolojik yaşa, ilişkilere, yaşamdaki geçiş dönemlerine, sosyal değişimin bireyin yaşamını biçimlendirme yollarına odaklanarak ortaya koymaktadır (Hutchison, 2007: 291-307). Bu perspektif, insanların kendi yaşam yolculuklarında olanakların ve sınırlılıkların varlığını kabul etmektedir. Aynı zamanda insanların sınırlılıklarla dolu sistemde kendi yaşamlarını inşa edebildiklerini ve seçimler yapabildiklerini ileri sürmektedir (Brückner ve Ulrich, 2005: 27-45).

Yaşam seyri teorisi, tarihsel güçlerin aile, eğitim, çalışma rolleri üzerine

etkilerine bakarak insanın yaşam sürecinin dinamiklerini ortaya koymayı

amaçlamaktadır. Örneğin ailelerin tarihsel süreçte nasıl değiştiklerini, değişen koşullara nasıl uyum sağladıklarını, bireylerin değişen sosyal koşullara uyum sağlamak için ailelerin nasıl senkronize olduklarını açıklamaktadır (Hutchison,2007:291-307). Bu teoriye göre, günümüzde bireylerin yaşamları, aşırı çalışma, öğrenme, bakım, dinlenme gibi etkinliklerle biçimlenmiş heterojen bir görünümdedir. Zamana bağlılık, kronolojikleşme, bireyselleşme, yeni çalışma sistemi, yeni pozisyonların düzeni gibi kavramsallaştırmalarla günümüzde gözlemlenen değişim açıklanmaktadır. Yaşam, sosyal düzeni sağlamak amacıyla kurallaştırılmıştır. Bu kurallar bireylerin davranışlarını yönlendiren ve onların yaşamlarını biçimlendiren formal ve informal kurallardır. Bireyler formal ve informal kurallara uyarak ve belli kurumsal sistemler aracılığıyla (eğitim, sosyal güvenlik, çalışma kuralları gibi) yaşam seyrine ilişkin sorunları çözmektedirler (Kohli, 2007: 255-257).

Günümüzde bireylerin yaşamını etkileyen temel değişimin iş piyasasına kadınların girmesi olduğunu ileri süren bu perspektif, bu değişimin bir sonucu olarak

bireyler hem iş hem de ailevi gereklilikler arasında denge kurmak zorunda olduklarını göstermektedir. Formel işgücü piyasasında kariyer yapma isteği giderek artan bir gelişme gösterirken ailevi görevlerin yerine getirilmesinde bireyler yarı zamanlı ve tam zamanlı işler arasında gidip gelmektedir. Günümüzdeki iş piyasası boş zamanların, kendini geliştirmenin -işin gereklilikleri dışında-çocuk yetiştirmek ve çocuklarla ilgilenmekten zevk almanın söz konusu olmadığı bir piyasadır. Geleneksel kurumların sosyal riskleri kontrol altında tuttuğu bir dönemin sonrasında yaşanan bir dönemde sosyal risklerin doğası da değişmektedir. Bu risklerin başında ise boşanma gelmektedir (Brückner ve Ulrich, 2005: 27-53).

Boşanma, yaşam seyri teorisine göre, bireylerin evlilik ilişkilerini fayda ve bedel üzerinden değerlendirerek tercih yaptıkları bir süreci ifade etmektedir. Boşanma, bireylerin yaşamlarında belli bir döneme ya da zamana karşılık gelmektedir. Dolayısıyla bu zaman sürecindeki değişimleri anlamak gerekmektedir (Esterberg, 1986: 290-291). İşten ayrılma, genç yaşta evlenme, kariyer yapma isteği gibi faktörler evliliğin sürekliliğini etkilemektedir. Buna göre evliliğin sürekliliği açısından iki faktör ortaya konulmuştur. Bunlar, evliliğe geçişi kolaylaştıran ve boşanmayı kolaylaştıran faktörler olarak sınıflandırılmıştır. Aynı din ve etnik kökenden olma, kişisel özelliklerin benzerliği, evlilik yaşı, eğitim, aile, arkadaşlık, sosyal ilişkiler ağı gibi faktörler evliliğin sürekliliğini olumlu yönde etkileyen faktörlerdir. Bunun yanı sıra bu faktörler, eşler arasında çelişkiler yaşanmasına yol açtığında boşanmayı kolaylaştıran faktörler olarak görülmektedir (Eshleman, 1985: 93-106; Furstenberg, 1976: 67-86; Härkönen ve Jaap Dronkers, 2009: 2-24).

Bu teori, boşanmayı açıklarken zaman ve olayların süresine vurgu yapmaktadır. Evlilik yaşı, süresi, çocukların varlığı gibi faktörlerle zamanlama ve olaylar arasında ilişki olduğunu vurgulamaktadır. Evlilik yaşına bağlı olarak, genç yaşta evlenenlerin daha geç bir yaşta evlenenlere göre evlilikleriyle ilgili daha çok sorun yaşadıkları, boşanma olasılığıyla daha çok karşılaştıkları ileri sürülmüştür. Erken yaşta evlenmenin negatif sonuçları, psikolojik olgunlaşmamışlık, dengeli olmayan bir iş yaşamı gibi sorunlarla ifade edilmektedir. Evlilik süresine bağlı olarak boşanmalar daha çok evliliğin ilk yıllarında gerçekleşmektedir. Bu da eşlerin birbirlerini yeterince tanımamalarıyla açıklamaktadır (Amato ve Previti, 2003: 607). Uzun süreli evliliklerde, kısa süreli evliliklere oranla, çocuk yetiştirme, ortak ilişkiler geliştirme, ilgilerin ve tutumların derece derece uyumlulaştırılması gibi konularda ortaya çıkabilecek

sorunlarla daha çok yüzleşmişler ve mücadele etmişlerdir. Bu bağlamda evlilik süresi ile uzun süreli ve mutlu evlilikler arasında ilişki kurulmuştur (Elder, 1994: 5-15).

Yaşam seyri teorisinda öne çıkan isimlerden biri olan W. J. Goode, yaptığı bir araştırmada genç yaşta evlenenlerin pek çok konuda şikayet etme olasılıklarının yüksek olduğunu göstermiştir. Uzun süreli evli olanlar, ailenin anlamı, aileye sahip olmanın değişen anlamına dair düşüncelerini belirtirken genç yaşta evlenenler daha çok kurallar ve cinsel sorunlardan bahsettiklerini belirtmiştir. Alkol, evle ilgili şikayetler, sadakatsizlik ve ev yaşamının niteliği evlilik süresiyle artarken kişisel ve değer ile ilgili konulardaki tartışmalar azalmaktadır (1962: 544-567). Benzer bir şekilde B. L. Bloom ve R.L. Niles’in çalışmalarında evlilik süresi ile sadakat arasında ilişki olduğunu vurgulamışlardır. Uzun süreli evliliklerde bireyler yeni bir sex partneri aradıklarında ya

da kendilerindeki değişimleri fark ettiklerinde boşanmanın gerçekleştiğini

göstermişlerdir (1985: 359-373). Bununla birlikte orta ve daha ileri yaşlarda boşanmaya çalışan ve boşanmayı yıllarca düşünmesine rağmen gerçekleştiremeyen pek çok insanın varlığına işaret edilmiştir. Bu durum, boşanma kararının sürece yayılan gelişimsel doğasını vurgulamaktadır (Levinger, 1966: 803-807). Dolayısıyla bu perspektif, boşanmanın, yaşam seyri içinde hangi koşulların değişmesiyle gerçekleştiğini, ailenin yapısı, ailedeki roller, aileye ait yörüngeler, gibi faktörlerle olan ilişkisini ortaya koymaktadır.