• Sonuç bulunamadı

Çağdaş Sosyolojide Aileye Yönelik Diğer Perspektifler

Aile kurumunu analiz eden çağdaş teorisyenlerden öne çıkan isimlerden Alexander, Giddens ve Berger yapısal-işlevselci teorilerin elçilik kavramına yeni boyut kazandırdıkları görülmektedir. Bu teorisyenler, aile kurumunu bu yüzyıla özgü sosyo- ekonomik dinamiklerle analiz etmişlerdir. Neo-klasik teorisyenlerin elcilik kavramını daha ileriye götürerek sosyal izolasyon kavramını öne sürmüşlerdir. 20. yüzyıl toplumunda artan bencillik, toplumsal çözülmeye neden olmuş, bunu hazırlayan koşul ise bencilliğin, bireyler arasındaki ilişkileri deformasyona uğratarak sosyal izolasyona yol açmasıdır (Yıldırım, 2005: 85-93).

Giddens, sosyal izolasyonu “uygar ilgisizlik”, Berger, “birbirinden kopuk atomlar” olarak kavramsallaştırmışlardır. Alexander ise, 21. yüzyılda toplum içinde dayanışma kavramının önemine değinmiştir. Dayanışma toplumda bireysel egoizmin önüne geçerek bireyleri toplumsal bir bağ ile bağlamaktadır (Yıldırım, 2005: 85-93). Giddens, 21. yüzyılda modern toplumun bireyleri arasında diğer toplum aşamalarında görülmemiş şekilde farklı ilişki biçimleri ortaya çıktığını ileri sürmüştür. İş bölümü ve rekabete dayalı bu yeni toplumsal düzen, yeni dayanışma biçimlerini, sosyal ilişkileri beraberinde getirmiştir. Buradaki önemli sorun, bireyci ilişkilerin sosyal izolasyona neden olmasıdır. Giddens’a göre, 21. yüzyılda bireyler yardımseverlik duygularından

uzaklaşarak sadece kendi bireysel çıkarlarına odaklanıp çevreden izole olduğu toplumlarda kendi başına hareket eden atomların düzensizliği şeklinde görülmektedir. Bu düzensizliğin sonu ise toplumsal çözülmedir (2000: 91). Giddens, bencillikle karakterize ettiği modern toplumda aile kurumunun fonksiyonlarında değişimlere işaret etmiştir. Modern toplumda aile içinde duygusal bağlar zayıflamıştır. Çünkü geleneksel geniş ailede çocuğun sosyalleştirilmesi büyükanne ve büyükbaba gibi çok sayıda kişi tarafından yürütülürken, modern ailede bütün sosyalleştirme görevi anne üzerine verilmiştir (1992: 64-68). Giddens, fonksiyonalistlerin belirttiği gibi geniş aile tipinden çekirdek aile tipine doğru, sanayi nedeniyle geçişin olmadığını belirtmiştir. Her devrin ve sosyal grubun özelliklerine göre aile tipinin de farklılaşacağını söylemiştir (1993:118).

Parsons’a yakın bir bakış açısında sahip olan Becker, “Yeni Ev Ekonomisi” olarak kavramsallaştırdığı modelinde aile, evlilik, doğum, kadınların çalışması, ailenin kaynakları vb. konuları piyasa ekonomisi çerçevesinde açıklamıştır. Makro boyutta yüksek ekonomik etkinlik, ilişkiler açısından piyasada oldukça bencillik, ailede ise diğerkamlık gerektirmektedir. Becker’a göre, evlilik birliği bir firma olarak düşünülmektedir. Evlilik firması, eşlerin her ikisi için de ekonomik yarar ortaya çıkararak eşlerin birbirini tamamlamasını sağlamaktadır. Çocuklarla yetişkinler arasında ise bir sözleşme söz konusudur. Becker, çocuklara yapılacak herhangi bir bakım ve yatırımın, yaşlılıkta çocuklar tarafından bakılmayı da garantilediğini belirtmektedir. Yetişkinlerin çocuklara bakımının karşılığı, yaşlılıklarında emekli maaşı ve sağlık yardımı yerine geçmektedir. Böylece karşılıklılık üzerine temellenen diğerkamlık, aile üyelerinin birbirlerini gözetmeleri, korumaları ve sevmelerini ortaya çıkaracaktır (Cooke, 2010: 442-472).

Becker’ın kullandığı diğerkamlık kavramı, ailede yüksek fayda yaratmaktadır. Kadının geleneksel işbölümüne uygun olarak kadının ev işi ve çocuk bakımını üstlenmesi faydayı yükseltmektedir. Kadınların özel alanda uzmanlaşması, esasen beraberinde kamusal alanda kullanabilecekleri bilgi ve beceriden yoksunluğa da neden olmaktadır. Becker, bu durumun erkeklerden daha az ücret almalarına yol açtığını belirtmektedir. Zira iş piyasasından elde edilen deneyimler ve iş/meslek için ayrılan uzmanlaşma zamanı, ücrete yükseltici katkı sağlamaktadır. Becker’a göre, kadının ev içinde uzmanlaşarak iş piyasasından çekilmesi, aynı zamanda kocanın piyasada daha iyi ücretli işe sahip olmasını ve istihdamın genişlemesini sağlayacaktır (Cooke, 2010: 442- 472).

Becker’ın hipotezine dayanarak Ermisch de ailede çalışan sayısının artmasının ailenin üretimine yapabileceği katkıyı sorgulamaktadır. Erkek eşin kadın eşten daha yüksek ücret aldığı durumda, kadın eşin ev dışında çalışması yerine, ev içinde uzmanlaşmasının ailenin üretimine daha fazla fayda sağlayacağını belirtmektedir. Kadınların ev içinde uzmanlaşması, çocukların üretimine fayda sağlarken; erkeklerin ev dışında gelir getirici olarak uzmanlaşması, ailenin toplam üretimini en çoklaştırmaktadır (Cooke, 2010: 442-472).

Toplumsal değişim sürecinde ailenin, toplumda ortaya çıkan benmerkezli bakış açısı ve sosyalleşme mekanizmalarının bir alt sistemi olarak ele alınması, sosyal psikolojik teorilere kaynaklık etmiştir. Bencillik kavramının açıklanmasında sosyal- psikolojik teoriler, yapısal-işlevselcilere yakın bir çizgi izlemişlerdir. Sullivan, Horney ve Bandura öne çıkan isimlerdir. Çocuğun bencil davranışlarının, ailenin sosyalleşme işlevleriyle büyük ölçüde ilişkili olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yönüyle Parsons ve Ogburn gibi yapısal-işlevselcilerin sistem teorisine paralel doğrultuda bakış açısına sahip oldukları görülmektedir. Buna ek olarak, 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra ebeveyn-çocuk ilişkilerine özel olarak yoğunlaşan Baumrind, çocuk yetiştirme tarzı teorisiyle bireyin, toplumsal kişilik özelliklerinin sosyalleşme sürecinde ebeveynleriyle olan ilişkilerine bağlı olarak biçimlendiğini ileri sürmüştür (Stockard ve Johnson, 1980: 48).

Postmodern teorisyenler ise modern ailenin hızlı bir şekilde değişen dünyanın belirsiz yaşamı içerisinde var olduğunu söylemişlerdir. Özellikle 1990’lardan sonra, pek çok araştırmacı postmodern aile tanımlaması yaparak, odak noktalarını ailenin sorunlarından aileyi baskı altına alan dinamikler ve ailenin mücadele/başa çıkma stratejileri yönünde değiştirmişlerdir. Postmodern teorisyenler, ailede yakınlık, destek, dayanışma, sorumluluk alma gibi davranışlarının değişip değişmediği konusunda farklı düşüncelere sahip olmalarına karşın ailenin bu işlevleri yerine getirme konusunda gerekli enerjiye daha az sahip olduğu konusunda hem fikirdirler (Allen, 1998: 89-129; Rogers vd., 1997:612-624; Rogers ve DeBoer, 2001:458-472; Amato, 2000: 1269- 1287).

Örneğin, post modern teorisyenler, post modern toplum modeli analizlerinde çekirdek ailenin parçalandığını; tek ebeveynli ailelerin Avrupa’da yaygınlaştığını vurgulamışlardır. Kadın ya da kocanın ailenin bulunduğu yerden uzakta çalışması, bir araya geldikleri zamanların oldukça sınırlı olması, özellikle çocuklar için negatif sonuçlara yol açmaktadır. Bununla birlikte post modern teorisyenler, tek ebeveynli

ailelerin çoğalacağını ve bu parçalanmanın özellikle orta ve üst sosyo-ekonomik düzeyde yer alan ailelerde yaygın bir şekilde gözlemlendiğini vurgulamışlardır. Post modern ailede gözlemlenen diğer bir farklılaşma, çocuksuzluğun tercih edilmesidir. Bununla birlikte tek çocuk sahibi olmakta oldukça yaygın bir tercih olarak dikkati çekmektedir (Allen,1998:89-129; Rogers vd., 1997:612-624; Rogers ve DeBoer, 2001: 458-472; Amato, 2000: 1269-1287).