• Sonuç bulunamadı

Boşanmanın Sonuçlarının Çocuk Ekseninde Değerlendirilmesi

2.7. Boşanmanın Sonuçları

2.7.1. Boşanmanın Sonuçlarının Çocuk Ekseninde Değerlendirilmesi

Çocuğun bütün bir yaşamı göz önüne alındığında boşanma, farklı gelişimsel dönemlere özgü kazanılan davranış kalıplarını, değerlerini olumuz şekilde etkilemektedir. Aile, çocuk açısından birincil sosyal destek ve ilişki ağıdır. Ailenin çocuk açısından yeterlik düzeyi ya da çocuğa kazandırdıkları, hem çocuğun gelişimsel süreçleri açısından hem de boşanma gibi sorunlu bir sürecin atlatılmasında iyi bir sosyal sermaye olarak değerlendirilmektedir. Bunun yanı sıra çocuğun yetişkinlik döneminde, karşılaştığı zorluklara karşı nasıl bir tavır sergileyeceği, kendisini gerçekleştirme biçimi, sosyal iletişim biçimi, bireysel isteklerini gerçekleştirme ve özgürce ifade edebilme gücü gibi çoğaltılabilecek bir dizi olumlu davranışın ve tutumun, büyük ölçüde ailesinde kazandığı yeterliliklerle ilişkili olduğu bir gerçektir. Dolayısıyla çocuğun fiziksel, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması noktasında kritik bir öneme

sahip olan ailenin yaşayabileceği en önemli olumsuzluk olarak değerlendirilen boşanmanın, çocuğun bütün yaşamını etkileyebilecek niteliklere ve boyutlara sahip olan, bireysel ve toplumsal bir sorun olduğu düşünülmelidir.

Amato (2000: 1269-1287) boşanmanın zor bir süreç olduğunu çocukların ve yetişkinlerin yaşamlarında negatif yönde davranışsal, duygusal ve sağlıkla ilgili sonuçları olduğunu ileri sürmüştür. Barber ve Eccles (1992: 108-126) boşanmayı iki farklı teori ile açıklamışlardır. İlki, boşanmayı stresli bir süreç olması yönüyle negatif bir şekilde ele alan teoriler; diğeri ise pozitif bir şekilde ele alan teoriler. Reifman vd., (2001: 27-36) boşanmanın çocuklar üzerindeki etkilerini hem pozitif hem de negatif yönleriyle birlikte sentezleyen bir perspektifle ele almışlardır.

Gately vd. (1992: 57-78) boşanma ve çocuk üzerine meta-analist çalışmalar yapmışlardır. 1980’lerle karşılaştırıldığında 1990’larda boşanmanın çocuklar üzerine olan negatif etkilerinin daha da arttığını ileri sürmüşlerdir. Özellikle psikolojik uyum, anne-çocuk ilişkisi (etkileşimi), okul başarıları gibi alanlardaki sonuçlara bakmışlardır. Gately ve Schwebel, boşanmanın çocuklar üzerinde ergenlik, öz-saygı, empati, çift cinsiyetlilik gibi faal düzeylerde etkili olduğunu göstermişlerdir. Pek çok araştırma boşanmanın hem negatif hem pozitif yönlerini bir arada değerlendirmişlerdir. Örneğin boşanma, anne ve çocuk ilişkisi bağlamında düşünüldüğünde çok stresli yaşam koşullarından daha az stresli yaşam koşullarına geçiş olarak değerlendirilmiştir.

Amato ve Booth’a göre, ebeveynlerinin evliliklerinin niteliği (kalitesi) çocukların problemlerinin çeşitleri ile doğrudan ilişkilidir. Boşanma bir dereceye kadar anne-çocuk arasındaki problemlere doğrudan yol açmamamakta fakat evlilikteki yanlışlar boşanmaya yol açmaktadır ya da ilişkiyi boşanmaya kadar götürmektedir. Boşanma, sorunların elimine edilerek ortadan kaldırılması olarak değerlendirilmektedir. Evliliğin niteliği ne kadar kötü ise boşanma sonrasında yaşamın kalitesi de o kadar iyi olabilir (1996: 396-407).

Black ve Pedro-Carroll (1993: 1019-1027) bu bakış açısından hareket ederek, ebeveyn çatışmasını boşanma sonrasında çocuğun uyumunun bir göstergesi olduğuna işaret etmişlerdir. Boşanmanın, anneler ve çocukların daha iyi olmalarına olanak sağlamasına yönelik güncel araştırmaların sonuçlarının yeterli olmadığını ileri sürmüşlerdir. Bunun için öncelikle annelerin ve çocukların boşanmadan kar sağlama olanaklarının neler olduğuna bakılması gerektiğini vurgulamışlardır.

Cooney (1994: 45-56) boşananın çocuklar üzerindeki etkilerini ebeveyn ve çocuklar arasında zayıflayan zorunluluklarla ve bağlarla ilişkili olarak açıklamıştır. Ona

göre bu sürecin nasıl biçimleneceği, aile ilişkilerinin boşanma sonrası daha fazla gönüllü olup olmamasıyla ilişkilidir. Evliliğin çözülmesinin ebeveyn-çocuk ilişkisindeki etkileri ailenin işlevselliğinin temel özelliğidir. Bu özellik uzun erimli olarak davranışsal ve psikolojik uyumu ifade etmektedir. Boşanmış ebeveynlerin, boşanma sonrasında çocuklarına düşük düzeyde destek sağlamaları ve çocuklarına olan yaklaşımları, çalışmada aracı faktörler olarak değerlendirilmiştir. Ebeveynden fiziksel olarak uzaklaşma çocuklarıyla ilgilenme düzeylerini ve biçimini değiştirmektedir. Dolayısıyla velayeti olan tarafın bu noktada kritik bir öneme sahip olduğu gözlenmiştir. Bu noktadan hareketle iki temel noktaya yönelik analizler dikkat çekmektedir:

1. Anne-Çocuk Etkileşimi: Pett, Wampold, Turner, Van-Cole (1999: 145-166) gibi teorisyenler anne-çocuk ilişkisini boşanma sürecinden nasıl etkilendiğini ortaya koymak için deneysel çalışmalar yapmışlardır. Araştırmalarının verilerine göre, boşanmış annelerin çocukları üzerinde daha negatif yönde kontrol uyguladıklarını, çocuklarını daha az desteklediklerini, daha yüksek düzeyde gerginlikler sergilediklerini gözlemlemişlerdir. Diğer negatif yöndeki boşanma perspektifine dayalı olarak araştırma yapan teorisyenlerden Kunz (2001: 19-47) ebeveynin boşanması ile çocukların kişilerarası ilişkisi üzerine meta-analiz yapmıştır. Okul öncesi çocuklar üzerine yaptığı çalışmada, boşanmış çocukların daha az pozitif anneye, babaya, aileye, yakın ilişkilere sahip olduklarını bulmuştur. Bazı araştırmalar anne-çocuk arasındaki ilişkinin boşanma sonrasında zayıfladığına işaret etmesine rağmen bazı araştırmalar bu iddiaya karşı argümanlar sunmuşlardır. Arditti (1999: 109-119) genç yetişkinlerin boşanmış olan anneleriyle ilişkileri üzerine yaptığı araştırmada anneleriyle olan ilişkilerinin yakın olduğunu tespit etmiştir. Görüşülen çocuklar, annelerinin kendilerinin en iyi arkadaşları olduğunu söylemişlerdir. Fakat bu çalışmada negatif perspektifte olduğu gibi tek bir tarafın yanıtlarından hareketle tek yönlü bir değerlendirme yapmıştır.

2. Sosyo-Kültürel Teoriler: Vygotsky (1978) ve Rogoff (1990) boşanmanın ebeveyn-çocuk ilişkisi açısından çocukların sağlıklı gelişimleri için önemli olduğunu söylemişlerdir. Bu teoriler, boşanmaya yönelik direk bir teori olmamasına karşın bu teorisyenlerin sosyal etkileşim boyutunda boşanma olgusunu değerlendirmeleri manidardır. Bu teorisyenler, özellikle daha çok deneyimli ve kendini pek çok yönden geliştirmiş kişilerin, çocuklarının gelişimlerine daha çok yol gösterdiklerini ileri sürmüşlerdir. Çocuk için uygun

bir gelişme ortamını sosyal-iskelet kavramıyla açıklamışlardır. Gelişmenin en önemli boyutunu sosyal-iskelet oluşturmaktadır.

Bu sosyal-iskelet, bir yetişkine sosyal, kültürel, psikolojik içerikli çerçeve sağlamaktadır. Bu da çocuğa daha yüksek sosyal ve bilişsel süreçler doğrultusunda yol gösterici ya da yönlendirici olmaktadır. İyi bir yol gösterici olabilmesi için bir yetişkinin (anne-babanın) çocuğunun ilgisine, isteklerine odaklanması, iyi bir model olması ve daha iyi yaşam stratejileri sunması ve öğretmesi gerekmektedir. Dolayısıyla Vygotsky ve Rogoff ebeveynlerin bu sosyal-iskelet oluşturma yeteneklerinin ve becerilerinin olması gerektiğini sürecin nasıl atlatılacağının ebeveynin bu yeteneğine ve becerisine büyük ölçüde bağlı olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre, boşanma anne ya da ebeveyn ile çocuk arasındaki ilişkiyi negatif yönde etkileyen bir süreçtir. Çünkü ilişkiler bu süreçte nispeten zayıflayabilmektedir. Fakat bu ilişkinin düzeyi ebeveynin süreci nasıl üstlendiği, kontol edebildiği ve uyguladığı stratejilerinin neler olduğu ile büyük ölçüde ve doğrudan ilişkili olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu yetenek ve becerinin sürekli geliştirilebilir olduğunu, sabırlı, dayanıklı ve sürekliliği olan bir süreç olarak algılanması gerektiğini belirtmişlerdir.

Örneğin ebevenylerden birinin evden, dolayısıyla çocuktan uzaklaşmış olmasının yaratacağı sorunların üstesinden gelmek vasi olan tarafın sosyal-iskelet kurma becerisi ve yeteneği ile onun ekstra çabalarıyla olanaklı olabilmektedir. Yapılan bazı araştırmalarda boşanmış annelerin çocuklarıyla olan ileşimlerinde boşanmamış olan annelerle karşılaştırıldığında mizahi eğlence gibi araçlara daha çok başvurdukları tespit edilmiştir. Bu durumu McCrae (1984: 919-928) boşanma gibi stresli bir sürecin üstesinden başarılı bir şekilde gelebilmek için başvurulan bir başa çıkma stratejisi olarak değerlendirmiştir. O, bireylerin –genel olarak- başa çıkma mekanizmalarından hangilerini tercih edecekleri konusunda kayıplarının, mücadelerinin -mücadele noktalarının- sorunun karmaşıklığının ve tehditlerinin – kendilerini tehdit eden durumlar- etkisi olduğunu belirtmiştir.

Kivijarvi, Raiha, Virtanen, Lertola ve Piha gibi teorisyenlerin yaptıkları bir araştırmada boşanmış annelerin çocuklarının yakınsal gelişim alanlarıyla nispeten daha az uyuşabildiklerini tespit etmişlerdir. Bu durumu, boşanma ile annede artan annelik duyarlılığı ile ilişkili olabileceğini varsaymışlardır. Bunun yanı sıra daha az duyarlı olan annelerin boşanmaya daha yakın olduklarını ileri sürmüşlerdir. Annelik duyarlılığı ve çocukların ağlamasına karşı tepkileri arasındaki ilişkiye yönelik

yaptıkları çalışmada, daha az duyarlı olan annelerin kocalarından daha az sosyal destek aldıklarını bulmuşlardır (2004: 239-246).

Bazı araştırmacılar, çocuklar ile velayetin olmadığı taraf arasındaki ilişkilerin niteliğinin ve niceliğinin zamanla azaldığını belirtmişlerdir. Özellikle anneler ve çocuklar arasında sık sık gerilimler gözlenmiştir. Boşanmadan bir yıl sonra velayeti alan annelerin çocuklarına daha az sıcakkanlı davrandıkları, onlarla daha az iletişim kurdukları ve daha sert cezalandırdıkları tespit edilmiştir. Yeniden evlenen annelerin çocuklarına karşı daha tutarsız davrandıkları ve tutarsız disiplin uyguladıklarını göstermişlerdir. Çocukların anneleriyle olan ilişkileri çocuklar adolesan dönemine eriştiklerinde ya da anneleri yeniden evlendiğinde yeni engellerle karşılaşabilmişlerdir (Hetherington, 1979: 26-49; Amato vd., 1996: 396- 407).

Bu araştırmalardan yola çıkarak, boşanma-ebeveyn ilişkisinin nasıl şekilleneceği konusunda farklı durumların olduğunu söylemek mümkündür. Bu süreç, büyük ölçüde anne ve babanın nitelikleriyle ve evlilik ilişkisine katkılarıyla ilişkili görünmektedir. Kendini büyük ölçüde geliştirmiş, sosyal ve psikolojik yeterliliği güçlü olan anne ve baba boşanma sonrası süreçte her ne kadar çocuklarıyla olan iletişimleri vasi olan tarafta kalma durumundan dolayı fiziksel uzaklıkla ilişkili olarak kesintiye uğramış olsa da başta vasi olan tarafın kişisel yeterliliği sonra diğer ebeveynin yeterliliği belirleyici olmaktadır. Anne ve babanın bu yeterlilikleri, sorunlarla başa çıkma stratejilerini ve çocuğunun gelişimsel sürecine yönelik sergilediği bireysel çabalarını ve yeteneklerini içermektedir.

Lowery vd., boşanmış ebeveyn ve çocuk ilişkisini analiz eden bazı çalışmalarda, boşanma ile çocuğun tek ebeveynli kalması, özellikle babanın fiziksel olarak uzaklaşması ile yaşanılan olumsuzluklar ve bu durumun yarattığı psikolojik sorunlar üzerine odaklanmışlardır (tek ebeveynli olmak gibi). Bu araştırmalarda erkek ve kız çocuklarının evden ayrılmış baba ile olan ilişkisine bakılmıştır. Bazı çalışmalar ruhsal hastalık, düşük başarı düzeyi, suç işleme ile boşanma arasındaki ilişkiyi, boşanmamış ailelerin çocuklarıyla karşılaştırarak analiz etmişlerdir. Fakat son zamanlardaki araştırmaların daha çok çocuklarda uzun ya da kısa süreli olarak ortaya çıkan stresler üzerine odaklandığı görülmüştür. Çocuklarda ortaya çıkan stres eksenli bu araştırmalarda iki model üzerinden hareket edilmiştir: İlki kümülatif stres modeli diğeri ise aile sistemi ya da aile süreci modelidir (1985: 455-463).

Kümülatif stres modeline göre, bir stres eşiği bulunmaktadır. Bu stres eşiğinin, aşırı derecede stresli tek bir olayın yol açtığı ya da kısa sürede ortaya çıkan daha az stresli doğaya sahip pek çok olaydan kaynaklandığı ileri sürülmüştür. Ailelerin dağılması, bu iki farklı doğaya sahip stres biçimi ile açıklanmıştır. Boşanma yoluyla ailenin dağılması sadece tek bir olay üzerinden değil de daha az stresli olayların bir bütünü olarak görülmüştür. Buna modele göre, boşanmış ailelerin çocuklarında sıklıkla görülen problemlerin nedenleri streslerin birikimi olarak görülmüştür. Bunun yanı sıra ilave faktörler de boşanmada etkili olan olayların stres etkisini arttırmıştır. İlave faktörlerden kasedilen ise boşanmadan sonra ortaya çıkan belirsizliklerin derecesi, olaylara hazırlıklı olamama, çocuğun sosyal destekten yoksun oluşu ya da sosyal desteğinin uygunluğu, gerilimin süresi, çocuğun yaşamının göreli olarak istikrarlı bir kalıplar dizi içinde düzenlenip düzenlenmediği ve bu süreçte çözülmemiş olan çatışmalardır (Fenler vd., 1980: 67- 76).

İkinci model, aile sistem modeli ya da aile süreçleri modelidir. Bu model, aile üyeleri arasındaki ilişkilerin boşanmadan sonra bitmediğini sadece ilişkilerin boyutunun ya da yoğunluğunun değiştiğini iddia etmiştir. Karı-koca arasındaki ilişkiler, çocukların varlığı ile devam etmektedir. Bu çerçevede boşanma ile ilgili problemler, aile üyeleri arasında devam eden ilişkilerin ışığında incelenmedikçe tam olarak anlaşılamacağı ileri sürülmüştür. Boşanmanın çocuklar üzerindeki sosyal ve bilişsel etkilerinin analizinde bu model şu değişkenlerle ilişkiye bakmıştır (Fenler vd., 1980: 67-76).

1. Yaş: Beş yaşın altındaki çocuklar, içinde bulundukları gelişim döneminin özelliklerinden dolayı daha ileri yaşlarda olan çocuklara ya da ergen çocuklara göre daha çok stres yaşamaktadır. Ergen çocuklarda daha ileri yaşlarda olanlara göre daha çok angsiyete sergiledikleri, yeme düzensizlikleri, kilo kaybı ya da artışı, daha fazla fiziksel yetersizlikler ya da sorunlar sergilemektedirler. Fakat burada üzerinde durulması gereken konunun çocukların anne-babalarının ayrılmalarına nasıl tepki gösterdikleridir. Aileler ne kadar stres yaşarsa çocuklar da o kadar stresli olmaktadırlar (Furstenberg vd., 1985: 893-904).

Eşler arasındaki ilişki, görüşme sıklığı çocukların velayetleri ile ilgili sorunlar gibi konular etkilidir. Bununla birlikte düşük gelir düzeyi, anne-babanın (vasi olan) sık sık taşınması, çocukların maddi ihtiyaçlarının karşılanma durumu gibi konularda çocukların boşanma sonrasında yaşadıkları sorunlarla ilişkilidir

(Hetherington vd., 1979: 26-49). Yüksek eğitimli ve daha zengin olan aileler, ortalama gelire ve düşük eğitim düzeyine sahip olan ailelere göre, çocuklarıyla boşanma sonrasında yaşadıkları sorunları çözme mekanizmaları nispeten daha iyi düzeyde olabilmektedir. Bu noktada araştırmacılar, zihinsel sağlık kliniklerine, okul rehberlik programlarına, vasi olan taraf ile ilgili verilere bakılmıştır (Hess vd., 1979: 79-96).

Bununla birlikte boşanma sonrasında çocuklardaki sorunların analizi noktasında retrospektif bir yol izlenmiştir. Anne-babadan geçmişten o güne kadar belli bir zaman dilimini kapsayacak veriler elde etme, öğretmenlerden toplanan bilgiler, çocukları belli ortamlarda uzun süre gözlemlemek ve mülakat yapmak gibi yollar izlenmiştir. Fakat bu yolların da yeterli olmayabileceği düşünülmüştür. Çünkü öğretmenlerin çocuklar hakkında yeterli bilgiye sahip olamayabilecekleri ve boşanmış çiftlerin çocuklar üzerinde negatif davranışları olabileceği varsayılmıştır.

Spelke vd., babanın boşanma ile evden uzaklaşmasının çocuklar üzerindeki etkileri üzerine araştırma yapmışlardır. Araştırma sonuçlarına göre 2 yaş üstü çocukların bu süreçten negatif yönde etkilendiğini fakat 2 yaş altı çocuklarda ise ebeveyn ile güçlü bir iletişim gerçekleşmediği için, negatif yönde etkilenip etkilenmediklerine dair geçerli bir veriye ulaşılmamıştır (1973: 83-90). Hodges vd., okul öncesi çocuklarla yapılan görüşlerde bu yaş çocuklarının hepsinin hislerini güçlükle ifade edebildiklerini; beş-altı yaş çocuklarının boşanmanın kendilerine ne ifade ettiğini anlatabildiklerini tespit etmişlerdir. Yine yaşla ilişkili olarak okul öncesi çocukların (2-6 yaş arası) boşanmaya karşı utanma, sıkılma gibi davranışlarla tepki gösterdiklerini ya da

kendilerinden utanma şeklinde davranış sergilediklerini bulmuşlardır.

Wallerstein ve Kelly, çocukların sergiledikleri bu “kendinden utanma” davranışının değişime karşı bir direnç olarak yorumlamışlardır. Onlara göre, bu çocuklar büyük ölçüde fiziksel temas ve güven duygusu ihtiyacı içerisindedirler. Cezalandırma ya da reddetme gibi davranışlarla bu duygulardan ve bu ihtiyacın karşılanmamasından kaynaklanan korkularını bu şekilde ifade etmektedirler (1979: 55-69).

Bu araştırmacılar, yedi-sekiz yaşında olan çocukların kendilerini suçlamadıklarını fakat hislerini üzüntü, korku ve güvensizlik (güvende hissetmeme) duygularıyla ifade ettiklerini bulmuşlardır. Bu çocukların

ebeveynlerine olan kızgınlıklarını güçlükle ifade ettiklerini ve onların yeniden barışmaları yönünde güçlü bir istek duyduklarını göstermişlerdir. Dokuz-on yaşındaki çocukların içinde bulundukları durumu daha iyi anladıklarını ve ebeveynlerine olan öfke ve kızgınlıklarını daha açık bir şekilde ifade edebildikleri gözlenmiştir. Fakat yine bu yaş grubundaki çocukların çatışmaları hissettiklerini, kendilerini yalnız hissettiklerini ve ebeveynlerin davranışlarından utandıklarını bulmuşlardır. Onüç-onsekiz yaşındaki çocuklarda kendilerini öfke, kızgınlık, utanç ve üzüntü gibi duygularla çok daha iyi bir şekilde ifade ettiklerini, kendi değer ve kavramlarına dayalı olarak ailesiyle ilişkilerini kendilerine göre daha açık bir şekilde ifade ettiklerini çünkü bu yaş grubunun kendilerini daha iyi ayırabildiklerini göstermişlerdir (Bratt, 1977: 165-183; Steinman, 1981: 403-414).

2. Cinsiyet: Araştırmacıların boşanma-çocuk ilişkisinde üzerindeki durdukları diğer bir değişken cinsiyettir. Erkek çocuklar kız çocuklara göre daha çok uyumsuz davranışlar sergilemektedirler. Boşanma ile erkek çocukların saldırganlıklarının, bağımlılıklarının ve uyumsuzluklarının arttığı ve bu sürecin gelişimsel süreçleriyle kızlarla karşılaştırıldığında daha uzun sürdüğü tespit edilmiştir. Erkek çocukların anneleriyle olan ilişkileri babalarıyla olan ilişkilerinden daha sorunludur (Nuta, 1986: 177-181).

Kızların ve erkeklerin boşanmaya karşı gösterdikleri tepki yaş değişkeniyle karşılaştırıldığında daha karmaşıktır. Erkek çocukların boşanmaya yönelik uyum sorunları büyük ölçüde onların vasi oldukları anneleriyle olan ilişkilerine bağlıdır. Çünkü annelerin çoğu erkek çocukları ile babaları arasındaki ilişkileri sınırlayabilmektedirler. Erkekler kızlara göre göreli olarak babalarının kayıplarını daha çok hissetmektedirler ve kızlara göre hemen hemen bütün yaş gruplarında daha saldırgan olabilmektedirler (Salk vd., 1977: 49-50). Cooney, boşanma sonrasında anne-çocuk ilişkisinin daha az açık ya da tutarlı olduğunu ileri sürmüştür. Çocukların boşanmış anneleriyle ya da yeniden evlenmiş olan anneleriyle daha güçlü bağlar geliştirebileceklerine yönelik tespitlerde bulunmuştur (1994: 45-56).

3. Ebeveyn arasındaki çatışmanın boyutları ve niteliği: ebeveyn arasında boşanma öncesinde zayıf ilişki ve bağlar boşanma sonrasında çocuklarının yaşadıkları sorunları ve boşanmaya uyum sağlama biçimlerini belirlemektedir. Evlerinde

sürekli çatışmalar yaşayan çocukların boşanma yaşamış olan çocuklardan daha çok davranışsal sorunlar yaşadıkları gözlenmiştir (Lowery, 1985:492-498). Pek çok araştırma, boşanmamış kadınların ve erkeklerin yeni hayatlarına geçişte oldukça oldukça stresli, güvensiz ve çatışmalı bir süreç yaşadıklarını ve stresli sürecin çocuklarına da büyük ölçüde yansıdığını göstermiştir. Boşanma çiftler arasındaki çatışmaların sona ermesi, gerilimin azalması demektir. Bu noktada velayeti alan tarafın özellikleri ve hukuken anlaşmaya varılan ziyaret süreleri ve çocuğun okuldan alınması gibi konular çocukla olan ilişkilerinde etkili olabilmektedir (Glick, 1979: 112-125; Rothberg, 1983: 43-52).

4. Boşanma Sonrası İstikrar: Hodges vd. (1979: 55-69) düşük gelirin, genç ebeveynlerin ve sık taşınmaların çocuklarda boşanma sonrasında ciddi sorunlara yol açabileceğini söylemişlerdir. DeFrain vd. (1981) babaların annelere göre daha az taşınma eğilimde olduklarını bulmuşlardır. Çocukların velayetleri çoğunlukla annelerinde kalmaktadır. Dolayısıyla annenin sıklıkla taşınmasıyla çocuk sadece babasından uzaklaşmaz aynı zamanda evlerinden, komşularından, arkadaşlarından ve diğer aile üyelerinden de uzaklaşmaktadırlar. Bununla birlikte boşanma sonrasında annenin düşük gelirli olması da çocukların ihtiyaçlarının karşılanması noktasında sorun yaratabilmektedir (Arcus, 1992: 390-393).

5. Ebeveynlerin çocuklarıyla olan ilişkilerinin niteliği: Ebeveynlerin çocuk ile ilişkisinin niteliği boşanma sonrasında yaşanan sorunlarla doğrudan ilişkilidir. Boşanma sonrası vasi olmayan tarafın çocuklarını ziyaret etme sıklıkları, onunla ilişkisini düzenleyen kurallar bu ilişkinin boyutunu belirlemektedir. Bununla birlikte anne-baba arasında çocuklar nedeniyle devam eden ilişkinin boyutları da da çocuklarla olan ilişkilerinde belirleyicidir. Araştırmacılar, boşanmış kadını ya