• Sonuç bulunamadı

Boşanmanın Sonuçlarının Birey Ekseninde Değerlendirilmesi

2.7. Boşanmanın Sonuçları

2.7.2. Boşanmanın Sonuçlarının Birey Ekseninde Değerlendirilmesi

Boşanma süreci, erkekleri ve kadınları farklı biçimlerde ve boyutlarda etkilemektedir. Boşanma bireyler üzerinde benzer konulardan kaynaklı stresli durumlar yaratıyor olsa da bu stresin boyutları, süresi, bireyleri etkileme biçimi kadının ve erkeğin sosyo-ekonomik statüsüne, eğitimine, gelir düzeyine, sosyal destek sağlama

düzeyine, yaşam tarzına, bakış açısına gibi pek çok değişkene göre

farklılaşabilmektedir. Yapılan pek çok araştırma, gerek ülkenin sosyo-ekonomik dinamikler gerekse cinsiyete özgü duygusal, davranışsal ve sosyal kalıplar dikkate alındığında kadınların erkeklere göre boşanmadan daha çok etkilendikleri görülmüştür. Boşanmanın iyi oluş biçimi üzerindeki olumsuz etkisi ekseninde duran bu araştırmalarda kadınların bu süreci içselleştirerek, depresyon olarak yansıttıklarını; erkeklerin ise dışsallaştırarak rahatsızlıklarını davranışsal olarak, şiddet ya da alkol kullanımı gibi yollarla ifade ettiklerini göstermiştir (Williams vd., 2006: 132-140; Aseltine vd., 1993: 106-120; Simon vd., 1999: 210-215).

Evli olanlar ile boşanmış olanlar arasında yapılan araştırmalarda boşanmış olan kişilerin iyi oluş düzeylerinin evli olanlara nazaran daha düşük olduğu görülmüştür. Boşanmadan sonra kişilerin iyi oluş düzeylerini etkileyen faktörler şöyle sıralabilir: boşanmadan sonra ortaya çıkan eşin yitimi, eşten sağlanan duygusal deteğin yitimi, ekonomik olarak iyi bir düzeyde olurken daha düşük bir düzeye geçiş yapma, tek başına ebeveynlik sorumluluklarını üstlenmek zorunda kalmak, velayetin kaybı, eski eşle çatışmaların devam etmesi, tek başına bir yaşamı sürdürmenin zorlukları, yeni yaşama biçimine uyumda yalnız kalma ve gerekli desteği sağlayamamış olmak gibi bir dizi stres faktörü sayılabilmektedir (Kitston, 1992: 438-458; Stack vd., 1998: 360-378; Amato, 2000: 1269-1287).

Amato, yaptığı bir çalışmada boşanma ile birlikte eşlerin, yeni rollere alışma, yeniden bir yaşam kurma, yaşanan psikolojik ve sağlık problemlerinin üstesinden gelme gibi güçlüklerle mücadele etmek zorunda kaldıklarını belirtmiştir. Farklı düzeyde sorunlu olarak tanımlanan evliliklerin boşanma sonrasındaki durumları üzerine araştırma yaparak düşük düzeyde sorunlu evliliklerin boşanma ile bitirilmesinin ardından kişilerin mutluluklarında bir azalma olduğunu, buna karşılık fazla sorunlu evliliklerin boşanma ile bitirilmesinin ardından kişilerin mutluluk düzeyinde bir artış olduğunu tespit etmiştir. Bu durumun düşük evlilik kalitesinde evliliğe bağlanmanın daha az olmasıyla ilişkili olduğunu varsaymıştır (2007: 621-638).

Doğan ve Uyar’ın boşanmış kişiler üzerine yaptıkları çalışmalarda, evli ve boşanmış bireyler, yalnızlık, depresyon, benlik saygısı, denetim odağı, inancı yönünden karşılaştırılmıştır. Doğan 100’ü evli, 100’ü boşanmış olan toplam 200 orta sosyo- ekonomik düzeyde yer alan kişiler üzerine yaptığı çalışmanın sonucuna göre, evli ve boşanmış kişiler arasında yalnızlık, depresyon, kendine saygı ve denetim odağı bakımdan fark olmadığı; bu değişkenler için anlamlı bir cinsiyet etkisinin de söz konusu olmadığı ortaya çıkmıştır. Değişkenler arası ilişkiye bakıldığında ise depresyon ve yalnızlığın anlamlı düzeyde olumlu ilişki sergilediği buna karşılık depresyon ve yalnızlığın kendine saygı ile anlamlı düzeyde olumsuz ilişki sergilediği gözlenmiştir. Boşanma süreci sonrasında, kadınların erkeklere oranla kendilerini daha yalnız hissettikleri, eşlerini bağımlı ve kopuk olarak değerlendirdikleri sonucuna ulaşmışlardır (1998:140; 1999;176).

Pek çok sosyolog ve eğitimcinin boşanma üzerine yaptıkları araştırmalarda

boşanmanın toplumun temellerini sarsacak nitelikte bir sorun olarak

değerlendirmişlerdir. Bunun asıl nedeni, çocukları büyük ölçüde etkilemesi ve çocukla, anne-baba arasındaki iletişimi engellemesidir. Boşanma eşler için mutsuz bir evliliğin sonlanması olarak görülse de ailenin dağılmasını ifade etmektedir. Boşanma, eşleri ekonomik yönden sarsmaktadır. Ruhsal sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle, boşanma, evlilik öncesi özgürlüğe tam bir dönüş veya kurtuluş olarak kabul edilmemiştir (Yörükoglu, 1997: 108).

Boşanma sonrasında eşler, kendilerini suçlu, pişman ve tedirgin hissetmektedir. Her iki taraf içinde boşanma, yeni bir dönemin başlangıcıdır. Özellikle ekonomik kaynaklardan yoksun olan bir kadın için kendi anne ya da babasıyla/yakınlarıyla yeniden yaşamaya başlaması oldukça zor bir süreç olarak görülmektedir. Eşler, uzun süre beraber yaşamışlarsa kendi amaçlarını ve kişiliklerini birbirlerinden ayrı ve bağımsız olarak yeniden tanımlamak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla boşanma, her iki taraf için de yeni bir denge arayışını ifade etmektedir. Ekonomik koşullar, çocuk sayısı, destekleyici çevre koşulları gibi faktörler, eşlerin boşanma sonrası sürece uyumunu etkileyen temel faktörler olarak görülmektedir (Cüceloğlu, 1998: 140-145; Yörükoğlu, 1997:108;Yavuzer, 1997: 115-133).

Buhannan, boşanmayı, boşanma öncesinde eşlerin birbirlerine yabancılaşması ile ilgili duygusal boşanma, hukuki sorunlarla ilgili yasal boşanma, ayrılma sonrası para ve mal sorunlarıyla ilgili ekonomik boşanma, ebeveyn olarak çocukların “velayeti” ile ilgili aile boşanması, sosyal faaliyetlerde ortaya çıkan değişikliklerle ilgili sosyal

boşanma, yeniden bağımsızlık kazanarak tarafların kendilerini bulmalarıyla ilgili psikolojik boşanma şeklinde aşamalandırmıştır. Bu nedenle boşanma sürecindeki eşlerde, iç kopuşlar her zaman kısa zamanda ortaya çıkmamaktadır. Boşanma ile sonlanan her evlilikte boşanma kararı daha öncesinden duygusal olarak gerçekleşmektedir (akt. Ay, 2000:68- 69).

Özgüven, boşanma sürecinde boşanma öncesi yaşanan aşamaları düş kırıklığı, aşınma ve kopukluk olarak belirtmiştir. Buna göre boşanma öncesi aşamada, eşler geçimsizlik, birbirlerine yeterli olamama, çatışmalar karşısında savunmaya geçme, ilişkinin değerini yitirmesi, kopukluğun yaşanması, hayal kırıklığı, isteksizlik gibi durumları yaşamaktadırlar. Boşanma sonrasındaki aşamaları ise yas ve ikinci ergenli olarak ayırmıştır. Boşanma sonrası aşamada ise eşler, yeni bir kimlikle karşı karşıya kalmanın vermiş olduğu güçlükleri yaşamaktadırlar (2001: 312-313).

Boşanmanın eşler üzerindeki etkiler dikkate alındığında son yıllarda pek çok araştırmacı, boşanma sürecinde problem çözmenin önemini vurgulamaktadır. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde giderek artan bir sorun haline gelen boşanma, birey ve toplum üzerindeki olumsuz etkileri bağlamında değerlendirildiğinde tarafların bu süreçten olabildiğince az sorunla kurtulabilmeleri için eşlerin problem çözme becerinin geliştirilmesi konusunda profesyonel destekler olmalarının gerekliliği vurgulanmıştır. Boşanma sürecinde problem çözme becerisi, sosyal bir damgayı içermesi ve belli bir düzeyde de olsa yabancılaşmayı yansıtmasıdır (Arıkan, 1992: 49).

Türk toplumu açısından boşanma sosyo-kültürel özelliklere göre, farklı yorumlanmaktadır. Kimi bölgelerde ve kişilerce normal bir süreç olarak algılanırken kimi bölgelerde ve kişilerce kabullenemeyen bir durum “yanlış” olarak algılanmaktadır. Boşanmadan sonra hayatlarında önemli bir değişim yaşayan bireyler başarısızlık ve çaresizlik duyguları yaşayabilmektedir. Bu noktada, bireylerin yeni değerler ve yeni bir kimlik oluşturabileceği ilişki sistemi geliştirmek zorundadırlar (Arıkan, 1992: 49).

Aile birliğinin dağılmasına engel olabilmek, aile birliğinin baştan sağlıklı kurulması, kurulduktan sonra sağlıklı işlemesi için gerektiğinde yardımcı ve destek olunması ile mümkün olabilmektedir. Bu felsefeyle aile birliğini odak alan, aileye yardımcı ve destek olmayı amaçlayan “aile hizmet kurumu- family service agency” ya da kısaca “aile kurumu- family agency” gibi adlarla tanınan ve aileye yönelik önemli mesleki hizmetler sunan kuruluşlar ortaya çıkmış ve günümüzde modern toplumların vazgeçilmez unsurları olmuşlardır. Bu aile kurumları; aile yaşamının güçlenmesine, korunmasına, aile sorunlarının önlenmesine ve çözümüne, aile üyelerinin aile birliği

içinde sağlıklı gelişme ve doyurucu yaşam sürmelerine, ailenin toplumda uyumlu bir birim olarak işlemesine yardımcı olan kuruluşlardır (Koşar, 1992: 34).

Türkiye’de aileye yönelik hizmetlerin yönetildiği birincil sosyal hizmet kurumu olan Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından aile içi problemlerin çözümünün sağlanması ve ailenin işlevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilmesi amacıyla önleyici, eğitici ve tedavi edici hizmetler verilmektedir. Değişen toplumsal yapı ile birlikte aileye yönelik bu hizmetler birçok alanda, aile içi sorunlara paralel olarak çeşitlenmiştir. Hukuk sistemi içerisinde de aile birliğinin devamının sağlanması amacı ile yeni bir düzenleme yapılmış ve aile içi sorunlardan kaynaklanan aile ile ilgili davalarda aileye yönelik bir hizmet modeli geliştirilmiştir. Türkiye’de boşanmış ve boşanma sürecindeki ailelere ve yakınlarına yönelik hizmetlerin geliştirilebilmesi, öncelikle bu konuda araştırma yapılmasına bağlıdır. Ancak bu konuda yapılan araştırmalar yok denecek kadar azdır (Arıkan, 1992: 66). Bunun temel nedeninin aile içi sorun yaşayan ailelerin büyük bir çoğunluğunun boşanma aşamasından önce danışmanlık gibi hizmetlere yönelmemesi, boşanma sürecindeki eşlere ulaşılabilirliğin kısıtlı olmasıdır.