• Sonuç bulunamadı

Vakıa türü = Bunlar küresel SES ve havuza atılan dalgalar gibi kasılıp gevĢerler

Sohbet n° 015 - Tarih: 02 kasım 2001

1. Vakıa türü = Bunlar küresel SES ve havuza atılan dalgalar gibi kasılıp gevĢerler

2. Dağların bulut gibi geçmesi, Yecüc-Mecüc'ün birbiri içinde bırakılıp her tepeden ve vadiden akmaları vb. Buna da transversal = ENĠNE dalga ya da elektromagnetik dalga özelliği diyoruz.

Böylece Vakıa, bize, küresel (dikine) dalgaları, bunların sıkıĢıp-gevĢediğini ve Kıyamet'in bir SES ötesi ses olduğunu anlatıyor. ĠĢte Vakıa suresinin ilk ayetindeki üç kelimenin sırrı bu. Aynı zamanda

biliyorsunuz ki, Ad, Semud ve benzerlerini de bir ses ötesi ses ile bir “burkhan” yakalıyor. (“Fırtına”

deniyor; aslında yabancı dillerde karĢılığı “turbulence” = “türbilans” demek...)

<> Fonon?

Fonon zaten SAYHA'nın adı. Sayha ise “supersonic ses” demek. Bu sesin havaya ihtiyaç duymadan, büyük bir enerji birikimi yaparak havasız ortamda (uzay-zamanda) yürütülmesi birimidir.

Fonon'un havaya ihtiyacı yoktur. Yani gazları sıkıĢtırıp gevĢettirmez. Fonon, doğrudan UZAY-ZAMANI kasıp-gevĢetir.

Hani uzay-zaman küreydi ya? Yani eğriydi... Ġki tip eğriliği vardır ki, fonon iki tipi de CEBREN oluĢturur: birincisi, küre gibi konveks, dıĢarlak uzay (gevĢeme); öteki izleyen hali ise, içerlek, semer gibi uzay. (Riemann uzayı ile konkav olan ve eyer biçimindeki öteki çukur uzaya da Lobatchewsky uzayı dendiğini anımsayalım.)

Fonon odur ki: ses dalgası, hava ortamına ihtiyaç duyar. Burada fonon yoktur. Kulağımızdaki sinir uçlarına gelen bir dizi titreĢim vardır. Duymayabiliriz de... Ancak FONON (Phone‟on) öyle değil:

ağzımızdan çıkan HER SÖZ istisnasız olarak GÖKKUBBE denen bir devasa teleskopta, odakta (Kiramen katibinde) toplanıyor. Hiç bir söz kaybolmuyor. Bunu çıkıp da uzayda aramayınız. O gideceği yeri biliyor.

Allah'ımızın adı HABĠRÜ, haberdar olan, haberdar eden anlamında. O bir SATELĠT gibidir. Her sesi Seriul-Hısab duyar (Semi) ve ilgili abonelere linkler (Kiramen katiplerine). Fonon sanki enfrasonik ya da ultrasonik bir SES FOTONU gibi davranır. YaĢayalım da görelim: Ses bile kuantlaĢıyormuĢ...

Üstelik ahırette bir de vücudumuz konuĢacak... Ben bir Hırsız isem ve orada da inkar edersem, elim konuĢacak: “Ya Rabbi, kulun yalan söylüyor, beni kullanarak, milletin parasını hortumladı!” diyecek... Bilin bakalım nasıl diyecek? (Yanıt vermezseniz REKLAMIMA girerim sizi kahrederim ;-)) Pekala size küçük bir ipuçları: Ahırette (MahĢerde) HAVA yoktur. Nasıl konuĢulur acaba? Ha nasıl?

<> Telepati, sibernetik?

Hayır, FONON! Sesin Ģu özelliği vardır: belli bir yere kadar Ģiddetini yitirir ve duyulmaz olur. (16 ila 20 bin Hertz'den ötesini bilemeyiz.) IĢık da öyle. IĢık demek, E = hV (Planck sabiti çarpı dalgaboyu). Bu, fotonun tanımı. IĢık, bir sokak lambasından uzaklaĢıldıkça görünmez olur. Ama E = 2hV biçiminde yazarsanız, adı LASER olur, onbinlerce km öteye hiç dağılmadan, noktasal olarak ve tek bir dalgaboyunda gidiverir.

FOTON böyle. Ya fonon? O da böyle... Kohorent bir FONON, aradaki mesafe ne olursa olsun, hiç dağılmadan ve havaya ihtiyaç duymadan, istenilen yüzmilyarlarca km öteye gider.

Ahıreti anlatıyorum... Ve sorumu yineliyorum: El, ayak ve organlarımız nasıl konuĢacak? (Biraz mütalaa yapmazsanız, reklamıma girerim.)

<> Hepsine ayrı ayrı ağız mı verilecek?

Burada dünyanın sırlarını veriyoruz, hiç söylenmemiĢleri, yazılmamıĢları, web sayfalarında bulunmamıĢları yazıyoruz. Kaç tane Hans Ayberg'e rastlıyorsunuz günde? (Reklamları izlediniz...) Kendimi övmek gibi olmasın ama, çok iyi reklamcıyımdır. (Bu da bir reklamdı...)

<> El ve ayaklarımız, ahırette fonun mu yayacaklar?

<> Ellerimiz, biz daha ahırete gitmeden konuĢtu ve anlattı diyebilir miyiz?

Daha çok soru bekliyorum, onun için reklam dümeniyle oyalanıyorum. BaĢka mütalaa'lar yok mu?

<> El ve ayaklarımız aslında konuĢur da biz mi duyamayız?

<> Maddi bedenimiz dağıldığında zaten parçacık ve dalgacık olarak yayılıyor mu?

Pekiyi bir ipucu daha: azalarımız konuĢtuğunda, bize ġAHĠT olacakları için zaten duymak ZORUNDAYIZ. Telepati ise bireyseldir, özel telefon gibidir; iki üç kiĢi arasında bir konferans ötesine geçemez; yani toplu bir telepatide, PARAZĠT yüzünden hiçbir Ģey anlaĢılamaz.

<> Kayıtların canlandırılması olabilir mi, sayanların kayda aldıkları hayatımız?

Evet bu da bir güzel yaklaĢım. Ama sayanlar neyi sayıyorlar? Biz, “Dünya‟da bir gün ya da daha az kaldık. Ġnanmazsan sayanlara sor” diyoruz. Sayanlar ZAMAN GENLĠĞĠNĠ sayıyorlar... Ahırette bir gün = BĠN YIL olduğundan, sayma fiili çok yavaĢ geçecek.

<> Sayanlar = Kameramanlar = Omuzumda oldukları tasvir edilen melekler...

Ama ipucunu FONON olarak verdimdi: Bir klakson Boğaziçi köprüsünü yıkabilir. FONON da EVRENĠ yıkabilir. ġimdi olayı ters çevirelim: Köprü de tersinerek KLAKSON olarak konuĢabilir. Evet, mütalaa ve mülahaza isterim. AnlaĢılan yine reklam istersiniz siz?

<> Köprü fonon‟u soğurduğu için yıkılıyorsa, Evet orantı doğru.

<> fonon‟u yaydığı için eski haline mi döner?

Soprano, frekansı yakaladı ve koca operadaki, çok uzaktaki bir bardağı kırdı; ya da tersine, BARDAK Soprano'yu konuĢturdu.

<> O zaman eller, yapılan hırsızlığı film gibi gösterecek?

O film iĢini zaten, 11 boyutlu çekim yapan kameraman (Kiramen) melekler yapıyor. Sesler de orada kayıtlı. Ama eli-ayağı konuĢturan onlar değil. Yani kayıt dıĢı olarak orada konuĢuyor azalarımız...

<> Eli ayağı konuĢturan, zamanın geri akması değil mi?

Orada zaman geri akmıyor. Sadece öyle uzamıĢ ki, bir gün bin yıl olmuĢ. Yani zaman tersinmemiĢ henüz. Elimiz ayağımız üyelerimiz burada SOPRANO durumunda. Biz ise BARDAK durumundayız. Buna bir örnek ayet de Ģu: “Zannederek, paranoya ve ğıybet ile suçlamak, büyük bir günahtır.”

En büyük üç günahtan biridir. (Ġlki Allah'a ortaklık ya da inkar koĢmak, ikincisi namuslu bir kadına ZĠNA isnad etmek, üçüncüsü de ZANNETMEK.)

<> Bu hataya çok insan düĢüyor maalesef.

Hele gençlikte... Uzanamadığımız ciğere mırdar demek için, gururu kurtarmak için... Bu iĢi hangimiz yapmadık ki... Ama GENÇLĠK, AFFEDĠLMEK içindir. Ben Müslüman olmadan önce bunu yapmıĢtım.

Beni reddeden biriyle fantaziler icad edip arkadaĢlara anlatmıĢtım ve halen utancımdan kahroluyorum. (ġu anda da kızardım, yanaklarımı ateĢ bastı.) O bir kere oldu ve zaten Hristiyan, hatta ateisttim o zamanlar...

Ama ZANN ile gıybeti, tahminen on-onbeĢ kez yaptığımı hatırlıyorum, hem de Müslümanlıktan sonra. ZANN = PARANOYA'dır.

<> Önemli olan, hatasını kabul edip af dilemektir. En kötüsü, zannettiğini reddedip yanlıĢta ısrar etmek.

Zaten af = Aldığım her nefes. Gençlik hataları affedilmek içindir. Ama kemikleĢilince KATMERLĠ geri döner... Allah indinde 40 yaĢa kadar “GENÇLĠK” sayılıyor, ayette böyle bu... Hani çok kaba bir deyim:

“40 yaĢına kadar eĢektim, anladım geri döndüm.” Ama kırkından sonra ısrar ediyorsam, affedersiniz adım

“EĢĢoğlueĢek” oluyor.

<> Hangi ayet?

Bilirsiniz, “Kırkından sonra azanı teneĢir paklar” diyoruz ya. Arayın Kur'an'daki “kırk yaĢ” ayetlerini, bulursunuz.

<> VatandaĢ diyor ki: “Ġnsan kırkından önce ölürse, günahsız olurmuĢ.”

Olur mu öyle Ģey. 40 yaĢına kadar günahların affedilme katsayısı çok yüksek. Kırkından sonra ise sıfıra doğru bir düĢüĢ var. Bunun ne alakası var 40 yaĢına kadar masum olmakla? Biz akil-baliğ olmamıĢ ÇOCUK / SÜBYAN'mıyız? VatandaĢ saçmalamıĢ. Akil-Baliğ'lik ötesinde bir SÜBYANLIK daha yok ki?

<> Sorumluluğun baĢlaması tam olarak nasıl bir durum gerektiriyor?

ġöyle bir durum: 12-13 yaĢında akil-baliğiz, ama bir yandan da çocuğuz resmen... Hataların affedilme katsayısı 100 üzerinden 99 diye baĢlıyor ve kredi 40 yaĢında yüzde birkaça düĢüyor. Çünkü o yaĢtan sonra KAN durulabilir. Ġnsanın beyni eğlenceden hatta ateizm propagandasından yorulabilir.

Gerçeğe çağrı baĢlayabilir.

Ġnsan erken emekli olup, kendine vakit ayırarak, o yaĢlara kadar bulamadığı veya haĢir-neĢir (içli-dıĢlı) olamadığı, ya da vicdan hesaplaĢması yapamadığı Allah'ı bulabilir...

<> 46-Ahkaf/15: Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taĢıdı ve zahmetle doğurdu. TaĢınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaĢına varınca, der ki: “Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete Ģükretmemi ve razı olacağın yararlı iĢ yapmamı temin et. Benim için de, zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım.”

Evet, yukarıdaki ayetin aĢağı yukarı açılımını yapmıĢım. Ama bunu salt günahsızlık diye yorumlayan bir mürted var. Adamın fikrine göre 40 yaĢından önce ölen günahsızmıĢ, melekmiĢ.

<> Aynen öyle yazmıĢ sitesinde.

Onun sitesinde yazmasına gerek yok. 18 yıldır tanırım onu. Bunu benimle tartıĢmıĢtı bir ajansta.

Ona Hızır'ın, BEġĠKTEKĠ BĠR ÇOCUĞU öldürdüğünü anlatmıĢtım. Ama öyle bir demagog ki! Hızır Melek oldu. Azrail‟miĢ meğer. Çocuğun canını onun için almıĢ. Hızır kelimesinden nefret ediyor. Hızır'ı duymamak için “Hızır bir melektir” diyor duruyor.

Burada anlatmak istediğim Ģuydu ona: “BeĢikteki çocuğun, akil-baliğ olacak kadar büyümeMEsi için öldürülmesi” ne demektir?? KIRK YAġINDAN ÇOOOOK ÖNCE ÖLDÜRÜLMESĠ DEMEKTĠR.

<> Kendi forumunda çırılçıplak namaz kılınabilir diye de yazdı!

O arkadaĢın, çırılçıplak namaz kılınmasından öte de büyük mürtedlikleri var:

l. Resulullah'tan sonra BABĠ / BAHAĠ sayısız peygamber geldiğini söyleyerek, imanını zora sokmuĢtur.