• Sonuç bulunamadı

3.3. Habere Dayalı Delillendirme Konuları

4.1.2. Allah’ın Sıfatları

4.1.2.1. Zatî Sıfatlar

4.1.2.1.1. Vücud

Bir önceki bölümde Kur’an’ın delillendirme yöntemlerini araştırırken bunların öncelikle Allah’ın varlığına ve birliğine vurgu yaptığını söylemiştik. Bunların kelâmi yansımalarını ortaya koyarken de Allah’ın varlığı ile ilgili delilleri açıklamıştık.

Burada ise bu delillendirme yöntemlerinin vücud sıfatına nasıl delalet ettiğine değinmek istiyoruz.

Vücud, var olmak ve yokluğu düşünülmemek anlamına gelmektedir.1 Bazıları bu sıfata sıfat-ı nefsiyye adını vermek suretiyle diğer sıfat gruplarından ayırmışlardır.2

Kur’an’ın belirttiği üzere Allah vardır ve onun varlığı zatının gereğidir. “O birdir, hiç bir şey onu var etmemiştir. Her şey ondan var olmuştur. Doğmamış ve doğurulmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur.”3 Varlığı ezeli ve ebedidir. Allah hakkında ne geçmişte ne de gelecekte yokluk düşünülemez. O her zaman vardır.

Allah’ın var olduğu düşüncesine âlemden yola çıkarak ulaşabiliriz. Sürekli gözlemleme imkânına sahip olduğumuz gökyüzü sonu olmayan bir güzellik ve harikuladelik abidesidir. Onun varlığının kudreti ve ihtişamı onun tek başına varolamayacağını bize göstermektedir. Dahası onun yaratılışındaki muazzamlık ortaya çıkınca bu durum onun tek başına var olamayacağını, mutlaka onu var eden bir yaratıcı olduğunu düşündürmektedir.

Gökyüzünde var olan cisimlerden güneş, ay, yıldızlar hepsi ince hesaplamalar çerçevesinde varlıklarını sürdürmektedirler. Eşa’ri’ye göre güneş, ay ve yıldızlar Allah’ın varlığa birer delildir. Çünkü semaya baktığımızda güneş, ay, yıldızlar ve takip ettikleri yörüngeleriyle gök sistemleri bütün bunları yapan, organize edenin yaptıklarını bildiğini göstermektedir.4

Kur’an’da insanın âlemden Allah’ın varlığına ulaşması için deliller art arda sıralanmıştır.5 Bu delillerden ilki göklerin yaratılışıdır. Göklerin Allah’ın varlığına

1 Topaloğlu, “Allah”, s. 488.

2 Topaloğlu-Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, s. 339.

3 İhlas 112/3.

4 Eş’arî, el-Luma, s. 18.

5 Bakara 2/164:

ِّرْحَبْلاّيِفّي ۪رْجَتّي۪تَّلاِّكْلُفْلاَوِّراَهَّنلاَوِّلْيَّلاٌِّ َلِْتْخاَوِّضْرَ ْلْاَوِّتاَو ٰمَّسلاِّقْلَخّي۪فَّّنِا آَ۪مَّسلاّ َنِمُّ ٰ اللَّّلَزْنَاّآَ۪مَوّ َساَّنلاُّعَفْنَيّاَمِبّ

ِّءَّنوُلِقْعَّّيٍّمْوَقِلٍّتاَيٰ َلِّْضْرَ ْلْاَوِّءآَ۪مَّسلاَّنْيَبِّرَّخَسُمْلاِّّباَحَّسلاَوِّحاَيِّرلاِّفي ۪رْصَتَوٍٍّۖةَّبآَ۪دِّّلُكّ ْنِمّاَهي۪فَّّثَبَوّاَهِتْوَمَّدْعَبَّضْرَ ْلْاِّهِبّاَيْحَاَفٍّءآَ۪مّ ْنِم

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.”

istidlal edilmesi farklı şekillerde ele alınmaktadır. Gökyüzünde felekler, yaratılış bakımından aynı olmalarına rağmen boyutları ve hacimleri birbirine eşit değildir.

Ayrıca feleklerin bulundukları yerler de birbirlerinden farklıdır. Hepsi belirlenmiş yörüngelerinde yer almaktadırlar.

Her yıldızın, feleğin bir tarafında kendisine has bir noktası bulunmaktadır.

Diğer yönlerinin değil de sadece alt noktanın o yıldıza tahsis edilmesi bir tahsis ediciye muhtaç olduğunu göstermektedir. Her küre belli iki kutup üzerinde dönmektedir.

Feleğin bütün cüzleri birbirine benzer olunca, onun üzerinde var kabul edilen bütün noktalara denk olduğu için onları birbirinden ayıran bütün daireler de eşittir. İki belli noktanın tabiat olarak diğer noktalara müsavi oldukları halde kutup olarak tahsis edilmesi bir yaratıcının var olduğu sonucuna götürmektedir.

Feleklerin karakterleri birbirlerinin aynı olmasına rağmen her birinin hızlı ve yavaş olma bakımından hepsine belli bir hareket tahsis edilmiştir. Feleklerin hareket ettiği yönler de birbirinden farklıdır. Feleklerin hareket halinde olmaları da onlara bu hareketi veren bir varlığın olmasını gerektirir. Ayrıca feleklerin bir araya gelmeleri ve hareketlerinin uyum içerisinde olması da Allah’ın varlığına delalet etmektedir.

Feleklerin renkleri de birbirinden farkldır. Bu cisimler cisim olma bakımından eşittirler. Çünkü cisimleri feleki ve unsuri, kesîf ve latîf, sıcak ve soğuk, yaş ve kuru diye taksim etmek uygundur. Bu taksimin illeti bütün cisimler de ortaktır. Buna göre cisim olma durumu sıfatlarda da ortaklığı gerektirir. Mahiyet itibariyle aynı olan şeyler sıfatları kabul etme hususunda da eşittir. Öyleyse bir cisim hakkında doğru olan şey, diğer cisimler hakkında da doğru olur. O zaman her cismin kendine has miktar, konum, şekil, karakter ve sıfatı gibi şeylere tahsis edilmesinin mutlaka caiz olan şeyler cümlesinden olması gerekir. Bu ise kendisinden başka bir ilah olmayan kadîm bir yaratıcıya muhtaç olduğu sonucuna götürür.1

Allah’ın var olduğunu bize gösteren delillerden biri de yeryüzüdür. O, değişik halleriyle yaratıcının varlığına delalet etmektedir. Yeryüzünün bütün vasıflarının, yani bir mekânda olmasının, renklerinin, tatlarının ve karakterlerinin değişmesinin, dağların ve çok büyük kaya parçalarından herbirinin kırılmalarının, bulundukları yerlerden kayıp gitmelerinin ve alt üst olmalarının mümkün olduğunu görmekteyiz.

Bu yüzden yeryüzünü meydana getiren parçaların her birinin bir mekânda bulunma, bir yer işgal etme, yakınlaşma, uzaklaşma, değişmelerinin mümkün olması gibi

1 Râzî, Tefsîr-i Kebir, Ankara 1989, C. IV, s. 150-155.

hususlara tahsil edilmiş olduğu ortaya çıkar. Bu kütlelerin mümkin olan bir takım sıfatlarla muttasıf oldukları ortaya çıkınca bunlara bütün bu hususların tahsis edilmesinde bir yönetene ihtiyaç duymaları gerekmektedir.1 Bu yönetici de Allah’tır.

Kur’an’da yer alan delillerden bir diğeri ise gece ve gündüzün art arda gelmesidir. Gece ve gündüzün değişmesi, güneşin hareketlerine bağlı olması, bazen gündüzlerin bazen gecelerin uzaması sebebiyle ilkbahar, yaz, sonbahar, kış mevsimlerinin değişmesi bu oluşumları var eden yaratıcının olmasını gerektirmektedir. Ayrıca insanlar gündüzleri kazanıp, geçimlerini sağlamaları, geceleri de dinlenme ve uykuya gitmeleri sebebiyle insan hallerinin bir nizam içinde yaratılması, birbirlerine zıt ve ters olmalarına rağmen, gece ile gündüzün, insanların maslahatını meydana getirmede, birbirlerine yardımcı olmaları da büyük ayetlerdendir. Çünkü iki şey arasında bulunan zıtlığın, bir maslahatı meydana getirmede yardımlaşmaları değil de birbirini ifsad etmeleri gerekmektedir. Gece ve gündüzün birbirine karışmaksızın devam etmeleri ile onların dengeli bir ölçüde yaratılması da bir delildir.2 Bu gibi durumlardan dolayı gece ve gündüz tek bir varlığın yaratmasıyla bu kadar düzen ve intizam içinde varlığını devam ettirmektedir.

Yeryüzünde yetişen bitkilerin, meyvelerin Allah’ın varlığına delil olması da şu bakımdandır; Tek bir tane, toprağa düşer ve bir müddet sonra onun içine, yerin rutubet ve neminden bir miktar nüfuz eder. Böylece o şişip alt ve üst tarafından çatlar. Sonra üst tarafından toprağın içinden yukarı, göğe doğru yükselen bir fidan, alt tarafından da yerin derinliklerine dalan bir başka fidan çıkar. Yerin derinliklerine doğru dalan kısım o bitkinin köklerini oluşturur. Yukarı çıkan fidan da büyür, güçlenir ve ondan yapraklar, tomurcuklar, meyveler çıkar. Sonrasında ise o meyveler üzüm gibi farklı farklı niteliklerde olan maddeler içerirler. Çünkü üzümün kabuğu ve çekirdeği soğuk, sert ve katıdır. Fakat eti, sıcak nemli ve latiftir. Hem toprağın özelliği, hem feleklerle yıldızların hareket ve tesirleri bütün bu maddelerde aynı olmasına rağmen meyvelerin karakter, tat, renk, koku ve sıfat bakımından farklı farklı olduğunu görmekteyiz. İşte bütün bu veriler bizi rahîm ve kâdir olan bir yaratıcının varlığına götürür.3

Tüm bu delillere ek olarak yeryüzünü yaratan, ona kuru haldeyken yaşam bahşeden, ondan türlü türlü bitkiler çıkarıp insanın istifade etmesini sağlayan, yeryüzünde ihtişamlı dağları var eden bir yaratıcı olmalıdır. Yeryüzündeki toprağın

1 Râzî, Tefsîr-i Kebir, Ankara 1989, C. IV, s. 160.

2 Râzî, Tefsîr-i Kebir, Ankara 1989, C. IV, s. 161-164.

3 Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri, C. VI, s. 3281.

kuraklıktan sonra yeşermesi için yağmuru, yağmurun oluşması için de rüzgârları göndermesi muntazam bir düzenin göstergesidir. Yağmur ile her şey hayat bulmaktadır. Yeryüzünde süregelen düzen ve her şeyin bir intizam içerisinde devam etmesi, her şeyin bir amaca hizmet etmesi bir yaratıcının eseridir.

Kur’an’da kevni ayetlerin dışında bize bildirilen eski kavimlerin, peygamberlerin yaşantıları ise inanan insanların delil olarak ele alacağı haberlerdir.

Ayrıca Allah’ın peygamberleri göndermesi de onun varlığının delillerindendir. İnsan aklını kullanarak yaratıcı varlığının var olduğunu kabul etse de dini hakkında bilgi sahibi olması ancak peygamber aracılığıyla olmaktadır.