• Sonuç bulunamadı

2.2. Kur’an’ın Yöntemleri

2.2.1. Akla Dayalı Yöntemler

Bir önceki bölümde de işaret ettiğimiz gibi kelam ilmi inanç konularını ispatta çeşitli yöntemler kullanır. Ancak bunların bir kısmı hisse bir kısmı habere dayalıdır.

Kur’an her türlü iman esasının kabulünü hisler aracılığıyla kabul ettirmek ister.

Hislerle elde edilen bilgilerin büyük bir kısmı müşahedeye dayalıdır. Çünkü insanın birinci derecede ve en güçlü hissi gözdür. İkinci derecede önemli hissi ise kulaktır.

Ancak her iki hissin üzerine düşen görevi yerine getirmesi akıl sayesinde bir anlam kazanır. Bu nedenledir ki İmam Maturidi bilgi kaynaklarını sistemleştirirken duyular, doğru haber ve akıl şeklinde bir tasnif geliştirmiştir.1

Allah Teâla bir sonraki bölümde tasnif edeceğimiz gibi bir yönden âlemi ve peygamberlerin mucizesini müşahedemize diğer yönden ise peygamberlerin vermiş olduğu haberleri işitmek suretiyle onların getirdiği mesaja inanmamız bağlamında kulaklarımıza hitap etmektedir. Fakat göz ve kulak âleme bakarak veya peygamberi işiterek Allah’ın varlığını, birliğini, sıfatlarını ve peygamberlerin getirdikleri mesajı anlama kabiliyetine sahip değildir. Bunları doğru bir şekilde yorumlamak için şiddetle akla ihtiyaç vardır.

Allah Teâla âlemi doğru bir şekilde yorumlamamız adına basar değil nazar kavramını kullanır. Bu ise istidlal yani delil getirme ile aynı anlamı taşır. Öyleyse bizim hislerimizle algıladığımız her türlü varlık ve olguyu aklımızla değerlendirip bir sonuca ulaşmamız gerekmektedir.

Gerek âlemin gerekse peygamberin getirdiği ilahi mesajın bir anlam kazanabilmesi ancak akılla mümkün olabilmektedir. Hatta peygamberlerin getirmiş olduğu teklifin kabulü bile akıl sayesinde gerçekleşir. Akıl nazar-ı itibara alınmazsa az önce bahsettiğimiz hiçbir husus herhangi bir değer taşımaz.

Bu Mu’tezilî bir anlayışın ötesinde tüm dini verilerin anlaşılmasında aklın temel taşı olduğu anlamına gelir. Kur’an’ın nazar kavramına yüklediği anlamın bu şekilde yorumlanması gerekmektedir. Eğer böyle bir yöntem uygulanmaz ise sadece başgözüyle bakmak, görünen şeyin arka planında mevcudu görmemek gibi bir durum söz konusu olacaktır. Ancak Allah’ın sunduğu argümanlardan anlaşılması gereken daha başka hususlar söz konusudur. Çünkü Kur’an ‘nazar etmez misiniz?’ sorusunu yöneltmektedir. Bu soruyla o müşahede edilen âlemin arka planında Kur’an’ın

1 Mâturîdî, Kitâbü’t-Tevhîd, s. 9,11

ifadesiyle gayb âleminde, gözlemlediği her türlü varlığı yaratan, yöneten, tasarrufta bulunan, daha geniş bir ifadeyle sahibi olan bir varlığa ulaşmamızı istemektedir.

Gayb alanı insandan varlıksal ve bilgisel olarak çok uzak değildir. Bu alan hakkında bilgi sahibi olmak için insanın akıl yürütmesi gerekmektedir. Yapılan işlemin sonucunda insan görünmeyen hakkında fikir sahibi olabilir.1 Buna binaen Kur’an, insanın bu akıl yürütme metodunu gerçekleştirmesi için ona sık sık uyarılarda bulunmaktadır. Ayetlerde âlemden birkaç delil verildikten sonra “Gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden Allah’tır. O’nsuz size ne bir dost ne bir şefaatçi bulunur. Hâlâ düşünüp ders almaz mısınız?”2 veya “Yaşatan da öldüren de O’dur. Gece ile gündüzün yer değiştirmesi de O’nun eseridir. Artık aklınızı kullanmayacak mısınız?”3 diye insana sorulması bu yöntemin kullanıldığının göstergesidir.

Ayrıca Kur’an’da Allah’ın varlığı ve birliği, onun sıfatları ve ahiret hakkında delillendirmelerin bu âlemden yola çıkarak sunulması da buna örnek teşkil etmektedir.

2.2.1.1. İstidlâl bi’ş-Şahid ale’l-Gâib

Bilinmeyen veya duyuların ötesinde bulanan bir şeyin, bilinen yahut duyularla algılanan başka bir şeyle kıyaslanması sonucunda hüküm verme metodu anlamına gelmektedir.4 Bu yöntem kıyasu’l-gaib ale’ş-şahid, delâletü’ş-şahid ale’l-gaib5 gibi isimlerle de bilinmesinin yanı sıra diğer islami ilimlerde farklı şekilde ifade edilmektedir. Fıkıh âlimleri bu işleme kıyas-ı fıkhi, beyan âlimleri teşbih adını vermişken, mantık ilminde ise o, temsile denk gelmektedir.

Görünen âlemden görülmeyen âlem hakkında fikir sahibi olabileceğimizi savunan bu metod mütekaddimun dönemi kelamcılarının kullandığı en önemli akıl yürütme yöntemlerindendir. Bunun temelinde olgular dünyasından bir şeyin bir illetten dolayı aldığı hükmün, aynı illetten dolayı duyu ötesindeki bir şey için geçerli olması bulunmaktadır. Buradaki illetten maksat ise delildir.6

1 Düzgün, Varlık ve Bilgi, s. 245-246.

2 Secde 32/4:

َّلّاَمّ َِۜشْرَعْلاّىَلَعّى ٰوَتْساَّّمُثٍّماَّيَاِّةَّتِسّي۪فّاَمُهَنْيَبّاَمَوّ َضْرَ ْلْاَوِّتاَو ٰمَّسلاَّقَلَخّي ۪ذَّلاُّ ٰ َاللّ

ي۪فَشّ َلَْوّ يِلَوّ ْنِمّ ۪هِنوُدّ ْنِمّْمُك

َّلَْفَاّ ٍَۜع

ّ

َّنوُرَّكَذَتَت

3 Mü’minun 23/80:

َّلَْفَاّ َِۜراَهَّنلاَوِّلْيَّلاّ ٌُ َلِْتْخاُّهَلَوّ ُتي ۪مُيَوّ ۪يـْحُيّي ۪ذَّلاَّوُهَو

َّنوُلِقْعَتّ

4 Topaloğlu-Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, s. 188.

5 Karagöz, Hanifi-Mâturîdî Gelenekte Kıyas İçerikli İstidlal, s.127.

6 Bâkıllânî, et-Temhid, s. 27; Altıntaş, “Delil ve Delillendirme Yöntemleri”, s. 322.

İstidlal bi’ş-şahid ale’l-gaib yöntemi ilk kullanan kelam ekolünün Mu’tezile olduğu iddia edilmektedir.1 Ayrıca Mâturîdî ve Eş’arî ekolleri de bu metodu uluhiyyet ve Allah’ın sıfatları hususunda kullanmışlardır.2

Kur’an hem evreni ve içerisinde yer alan tüm varlıkların konumunu hem de peygamberlerini tanımayan toplumların yok olmaya yüz tutumuş kalıntılarını müşahede ederek onlardan ibret almamızı istemektedir. Hemen tüm ayetlerin hepsinde kelamın ilk dönemlerinden beri kullandığı istidlal bi’ş-şahid ale’l-gaib yöntemine vurgu yapıldığı görülmektedir. Bu yöntemle insan kesin bilgi ifade eden müşahedat ile delil getirerek ona yakın bir şekilde istidlali bilgiye ulaşmaktadır.

Bu yöntem ayrıca mantıkta kullanılan tümevarım metodunu da çağrıştırmaktadır. Çünkü her mümkin varlık var olmasında bir sebebe ihtiyaç duyacaktır. Varlığı da yokluğu da zorunlu olmayan böyle bir varlığın ontolojik bir vasıf kazanabilmesi için bir sebepler zinciriyle ilk sebebe ulaşılması mantıken zorunludur. Bu nedenle Allah Teâla aklın zaruri olarak kabul ettiği böyle bir akıl yürütmeyi hemen tüm delillerinde kullanmayı sıkça tekrarlamış ve böylece onun kolay bir şekilde âlemin ve kendisinin yaratıcısı olduğunu kabule zemin hazırlamıştır.

2.2.1.2. Sebr ve Taksim

‘Kuyu vb. şeylerin derinliğini öğrenmek için yoklayıp denemek’ anlamına gelen sebr ve ‘bölmek, parçalara ayırmak’ manasında kullanılan taksim kelimelerinin oluşturduğu terkiptir. Bu yöntemde bir asılda bulunan muhtemel vasıflar tek tek incelenerek elenir. Geride kalan tek illetle ise hüküm verilir.3

Sebr ve taksim yönteminde ihtimallerdeki yanlışlar aranıp doğru olan ihtimal üzerinden karar verilmektedir. Âlemin hâdis olduğunu bu yöntemden yola çıkarak şu şekilde ortaya çıkararız:

Âlem ya kadîm ya hâdistir.

Âlemin kadîm olması imkânsızdır.

1 Altıntaş, Ramazan, “Kelamî Epistemolojide Aklın Değeri”, Kelâmda Bilgi Problemi Sempozyumu, (Bursa, Eylül, 15/17-09-2000), ed. Orhan Koloğlu vd., s.84, ss. 73-102, Arasta Yay., Bursa 2003.

2 Yavuz, Yusuf Şevki, “İstidlal(Kelam)”, DİA, C. XXXIII, s. 326, ss. 325-328, İstanbul 2001; Altıntaş,

“Delil ve Delillendirme Yöntemleri”, s. 322.

3 Topaloğlu-Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, s. 272.

O halde âlemin hâdis olması gerekir.1

Yukarıdaki örnekte ihtimalle üzerinden elemeler yaparak doğruya ulaşılmıştır.

Bu yöntemi kelam ilminde önce Mu’tezile, daha sonra ise Eş’arîler kullanmıştır. Sebr ve taksim metodu Kur’an’da “Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir?”2 ayetinden bahsedilen Allah’ın elinden maksadın ne olduğunun anlaşılmasında kullanılmaktadır. İki elin ne olacağı hususunda ihtimaler Allah’ın celâl sıfatı, iki nimet, iki kudret, iki organdır. Eş’arî bu seçenekleri tek tek eleyerek kavramın ne anlama geleceğine karar verir. Eş’arî’ye göre bu iki elden maksat Allah’ın celal sıfatıdır.3

Sebr ve taksim metodu Kur’an’da izlenilen metotlardan biridir. Zira Kur’an’da Allah’ın varlığı ve birliği hususunda öne sürülen iki ilah olsaydı düzenin bozulacağı argümanı bunu destekler niteliktedir. Nitekim “Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka ilahlar olsaydı kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş'ın Rabbi Allah onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir”4 ayetinde ihtimallerin eleyerek ortadan kaldırılması metodu izlenmiştir.

Kur’an da kullanılan bir diğer sebr ve taksim metodu ise “Acaba onlar herhangi bir yaratıcı olmadan mı yaratıldılar yoksa kendileri mi yaratıcıdır?”5 ayetinde yer alan kimin yaratıcı olduğu hususudur. Burada insanın var olmasıyla ilgili ihtimaller sıralanıp, Allah’ın dışındakilerin geçersiz olduğu ortaya konmuştur.6

2.2.1.3. Bir Şeyin Doğruluğundan Benzerinin Doğruluğuna, Bir Şeyin Yanlışlığından Benzerinin Yanlışlığına Delil Getirmek

Benzer iki şeyin aynı vasıfları taşımasından dolayı benzer hükmü almaların gerektiğini savunan yöntemdir. Başta Mu’tezile olmak üzere tüm kelam ekolleri bu metodu kullanmışlardır. Bunun esasında bir kişinin adım attığı zaman buna benzer ikinci adımı atabilir gibi bir kabul etme düşüncesi yer almaktadır.7

1 Karagöz, Hanifi-Mâturîdî Gelenekte Kıyas İçerikli İstidlal, s.161.

2 Sad 38/75.

3 Eş’arî, el-İbâne ‘an Usûli’d-Diyâne (Dinin İnanç İlkeleri), s. 56-57.

4 Enbiya 21/22.

5 Tur 52/35.

6 Başoğlu, “Sebr ve Taksim”, s. 255.

7 Altıntaş, “Delil ve Delillendirme Yöntemleri”, s. 322.

Bu yöntem âlemin yapıtaşlarını oluşturan her bir unsurun taşıdığı özelliklerin başka unsurların da taşıyabileceğini, herhangi bir fiili meydana getiren insanın bu konuda sahip olduğu özelliklerin âlemi yaratan Tanrıya da izafesinin mümkün olabileceğini, ayrıca ahirette yeniden dirilişi ispat sadedinde oldukça geçerlidir. Hatta Eş’ari bu yöntemi özellikle ikinci yaratılışı ispatlamada kullanmaktadır. Zira bu çürümüş kemikleri kim yaratacak sorusuna Kur’an’an’da verilen cevapta bu metod uygulanmış,1 ilk yaratmanın sahibinin ikinci yaratmaya gücünün yettiği vurgulanmıştır.2