• Sonuç bulunamadı

3.3. Habere Dayalı Delillendirme Konuları

4.1.2. Allah’ın Sıfatları

4.1.2.3. Haberî Sıfatlar

Hakiki anlamları bakımından yaratılmışlara ait somut özellikler taşıyan, ancak nasslarda Allah’a nisbet edildikleri için ilahi sıfatlar içinde yer alan kelime ve kavramlara haberi sıfat adı verilmektedir.3 Bunlara haberi sıfat denilmesi, sadece işitme ve haber ile bildirilmiş olmaları nedeniyledir. Bunlardan bir kısmı yalnız Kur’an’da, bir kısmı hem Kur’an hem sahih haberlerde, bir kısmı da sadece sahih hadislerde bildirilmektedir.4

1 Rûm 30/40:

ُّكي۪ي ْحُيَّّمُثّْمُكُتي ۪مُيَّّمُثّْمُكَقَزَرَّّمُثّْمُكَقَلَخّي ۪ذَّلاُّ ٰ َاللّ

ّ َنوُكِرْشُيّاَّمَعّىٰلاَعَتَوُّهَناَحْبُسّ ٍَۜءْيَشّ ْنِمّْمُكِل ٰذّ ْنِمُّلَعْفَيّ ْنَمّْمُكِئآَ۪كَرُشّ ْنِمّْلَهّ َْۜم

“Allah, sizi yaratan ve size rızık veren; ardından hayatınızı sona erdirecek, sonra size tekrar can verecek olan Allah’tır. Peki, sizin o ortak koştuklarınız arasında bunlardan herhangi birini yapabilecek olan var mı? Allah onların ortak koştuklarından tamamen münezzehtir, yüceler yücesidir.”

2 Zümer; 39/42:

ًّۚاَهِماَنَمّي۪فّ ْتُمَتّْمَلّي۪تَّلاَوّاَهِتْوَمّ َني ۪حّ َسُفْنَ ْلْاّىَّفَوَتَيُّ ٰ َاللّ

ّ َّنِاّ َۜى مَسُمٍّلَجَاّىٰ۪ٓلِاّىٰ۪ٓر ْخُ ْلْاُّلِسْرُيَوّ َتْوَمْلاّاَهْيَلَعّى ٰضَقّي۪تَّلاُّكِسْمُيَف

َّنوُرَّكَفَتَيٍّمْوَقِلٍّتاَيٰ َلَّْكِل ٰذّي۪ف

3 Çelebi, İlyas, “Sıfat”, DİA, C. XXXVII, s. 105, ss. 100-106, İstanbul 2009.

4 İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, s. 398.

Verili kaynaklarda yer alan bu sıfatlar zahiri manalarıyla dikkate alındığı takdirde Allah’ın zatına cismiyyet izafe edilmesini gerektirmektedir. Dolayısıyla birçok İslami fırka bu davranışı benimseyerek Müşebbihe ve Mücessime adlarını almışlardır. Ancak böyle bir tavır başta Kur’an olmak üzere dini literatüre aykırı bir anlayışın ortaya çıkmasına sebep olmaktadır. Çünkü haberi sıfat olarak belirlenen bu özellikler aslında Allah’ın fiillerine yansıyan sıfatlarından başka bir şey değildir. Bu nedenle onların her birinin Allah’ın zati veya subuti sıfatlarından herhangi biriyle yorumlanması Allah’ı cismiyyetten veya cisme benzemekten uzaklaştıracaktır.

Biz bu sıfatların kelâm kitaplarında yer aldığı şekliyle her birini tek tek açıklamak yerine, bunlar içerisinde özellikle onun varlığına, birliğine ve fiillerine delalet eden sıfatlarına değineceğiz.

Bunlar içerisinde üzerinde en çok yorumun yapıldığı haberi sıfat ‘istiva’dır.

İstiva, arş ile birlikte zikredildiğinden ve o da evreni kuşatan bir daire olduğundan Allah Teâla’nın arşı diğer bir ifadeyle evreni kendisine mülk edinmesi manasına gelmektedir.

Yed sıfatı Kur’an’da bazen müfred bazen de tesniye olarak yer alır. El anlamına gelmekte1 olup Allah’a mahsus bir sıfattır. Bu sıfat Kur’an’da birden çok ayette geçmektedir.2 Tevilcilere göre bu sıfat başlı başına bir sıfat olmayıp kudret ve nimet manasındadır.3

Başka bir ayette ise “Allah, ‘Ey İblîs’ dedi, "İki elimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir?...”4 kendisine iki el nisbet etmektedir. Bu da iki kudret anlamına gelir. Çünkü semavi kitaplar ve peygamberlerden gelen haberler kulların fiillerinin meydana gelmesi konusunda birtakım sebeplerden söz edilmekte ve kulların ihtiyaçları, işi tedbir edene havale edilmektedir. Bunda daha büyük kudret ve hikmet söz konusudur. Çünkü sebebin yaratılması iki kudret ve hikmeti ihtiva eder.

Bu iki kudret ve hikmetten biri sebebin kendisini, diğeri ise sebebin tesir kuvvetini yaratmaktadır. Biri varlığa düzen vermekte, diğeri ise cömertliğini akıtmaktadır. İşte Allah’ın en güzel yaratıcı olduğu burada kendini göstermektedir.5

1 İbn Manzur, Lisânü’l-Arab, C. XV, s. 419.

2 Mâide 5/64; Fetih 48/10; Zâriyât 51/47; Mü’minûn 23/88; Âl-i İmrân 3/26, 73.

3 Âmidî, Ebkâru’l-Efkâr, C. I, s. 359-361; İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, s. 400.

4 Sad 38/75:

ّْسَتّ ْنَاَّكَعَنَمّاَمّ ُسي۪لْبِاّآَ۪يَّلاَق

ََّّۜيَدَيِبّ ُتْقَلَخّاَمِلَّدُج

5 Semerkandî, Şemsüddîn Muhammed b. Eşref el-Hüseynî, el-Mu’tekad (İslam İnanç İlkeleri), Çev İsmail Yürük- İsmail Şık, Araştırma Yay., Ankara 2011, s. 72.

Yukarıdaki ifadelere bağlı olarak Kur’an’da ‘sağ el/yemîn’ sıfatı da kudret ve tam kuvvet anlamındadır.1 ‘Gökler sağ elinde dürülecektir’2 ayetinde yer alan yemîn kelimesi onun kudretinin büyüklüğüne işaret etmektedir. Allah’ın, ayetlerde gökyüzünü delil göstermesi yemîn sıfatının yorumuyla onun büyük, eşsiz kudretinin de göstergesidir.

Vech kelimesi hakiki anlamda yüz demek olup Allah’ın haberi sıfatlarından biridir.3 Bu sıfat da aynı şekilde Kur’an’da geçmekte olup Allah’ın yüzünün baki kalacağı belirtilmiştir.4 Vech, Allah’ın varlığına delalet eden bir haberi sıfattır.5 Nitekim yorumculara göre vech, zat ve varlık manalarında olup başka bir şey değildir.6 Kur’an’ın bize sunduğu delilleri incelediğimizde her şeyin sonlu olduğunu ve her şeye hayat verenin sadece Allah Teâla olduğunu belirtmiştik. Konuyla ilgili ayetin mealine göre “Allah’ın vechi müstesna, her şey yok olacaktır.”7 Bundan dolayı Allah kelâmı onun vechinin yani zatının sonsuza dek var olacağına delalet etmektedir.

Kur’an’da Allah’ın kendine nisbet ettiği bir diğer sıfat da kabzadır. “Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar. Kıyamet gününde bütün dünya O’nun avucundadır…”8 Bu kavram avuç manasına gelmekte olup yorumcular bunun kudret, tasarruf ve mülk anlamında olduğunu söylemişlerdir.9

Rahmet ve gazaba gelince bunlar da Kur’an’da Allah’a nisbet edilen iki vasıf olup bunlardan rahmet, acınacak durumda olan kimseye karşı yufka yüreklilik ve şefkat gösterme ve lütufda bulunma,10 gazap ise intikam anlamında kullanılmaktadır.11

Rahmet ve gazap sıfatının ikisi de Allah’a mahsus ve onun şanına layık sıfatlar olup,12 bunlar insanlardaki gibi değişikliğe uğramazlar. Bu sıfatların taallukuyla iyilik

1 İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, s. 401.

2 Zümer 51/67.

3 Rağıb el-İsfehanî, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, s. 665-666.

4 Rahmân 55/27:

ّ ًِۚماَرْكِ ْلْاَوِّل َلَْجْلاوُذَّكِّبَرُّهْجَوّىٰقْبَيَو

5 Âmidî, Ebkâru’l-Efkâr, C. I, s. 358.

6 İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, s. 400.

7 Rahmân 55/27.

8 Zümer 39/67:

ِّةَمٰيِقْلاَّمْوَيُّهُتَضْبَقّ اعي ۪مَجّ ُضْرَ ْلْاَوّ۪۪ۗهِرْدَقَّّقَحَّ ٰ اللّّاوُرَدَقّاَمَو ...

9 Yüksel, Sistematik Kelâm, s. 59.

10 Rağıb el-İsfehanî, el-Müfredat fi Garibi'l-Kur'an, s. 253-254; Birışık, Abdülhamit, “Rahmet”, DİA, C. XXXIV, s. 419, ss. 419, İstanbul 2007.

11 Üzüm, İlyas, “Gazap”, DİA, C. XII, s.434, ss. 434-435, İstanbul 1996.

12 İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, s. 402.

yapanlar ihsana ulaşmakta, onu inkâr edip nimeti karşısında nankörlük yapanlar da onun lütfundan mahrum kalarak inkârlarının cezasını çekmişlerdir.1

Allah’ın rahmeti âleme yansımakta olup O, delil olarak sunulan şeylerden bazılarını rahmet olarak Kur’an’da belirtmiştir. Yeryüzünün kuraklıktan sonra yeşermesi, yağmurun indirilmesi, rüzgârların gönderilmesi, gecenin dinlenmemiz, gündüzün ise lütfundan istememiz ve şükretmemiz için yaratılması, insanlara kutsal kitap ve peygamberlerin gönderilmesi, eski kavimlerde inananların helaktan kurtulması, Hz. İsa’nın babasız bir şekilde Hz. Meryem’e evlat olarak verilmesi ve Ashâb-ı Kehf’in başından geçenler O’nun rahmetinin tecellisi olarak sunulmuştur.2

Allah’ın gazap sıfatını ise ayetlerini inkâr edenlere karşı göstermiştir.3 Allah’ın gazabı kime inmişse de onlar helak olmuşlardır.4 Peygambere inanmayan eski kavimlerin helak olması onun gazabının bir tecellisi olarak gösterilebilir. Zira bu tür kavimler Allah’ı, peygamberlerini ve onların getirdiği ilahi mesajı kabul etmedikleri için Allah’ın gazabına uğramışlar, onları bu durumdan kurtaracak hiçbir varlık olmamış ve böylece tarih sahnesinden yok olup gitmişlerdir.

Allah’ın rahmet ve gazabının tecellileri Kur’an’ın ifadesiyle Allah’a götüren bir ayet olması dolayısıyla konuyu biraz açmak istiyoruz. Allah, Rahman ismi gereğince herhangi bir ayrıma girmeksizin herkese nimet vererek yaşama hakkını sağlayan bir Tanrı olduğundan tüm canlılara eşit muamelede bulunmaktadır. Bunu gerçekleştirme üzere de rahman vasfı doğrultusunda onlar için yaşayabilecekleri bu evreni yaratmış, Kur'an’da “… Allah buyurdu ki: Azabıma dilediğimi uğratırım;

rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır; ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım”5 ayetiyle rahmeti üzerine yazdığını ve farz kıldığını beyan etmiştir. Allah’ın, insanın yaşayabileceği standartta bir dünya ve âlem yaratması, O’nda ayrım gözetmeksizin bütün canlılara ulaşan ilk rahmet tecellisi olarak kabul edilmektedir. Çünkü yaratılmak, yokluktan varlık âlemine bir geçiştir ve var olmak, yoklukla mukayese edilemeyecek nitelikte bir olay veya

1 Şeyh Saduk, Ebû Câfer el-Kummi, Risâletû’l-İ’tikadâti’l-İmamiyye(Şii-İmamiyye’nin İnanç Esasları), Çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Ankara 1978, s. 22; İzmirli, Yeni İlmi Kelâm, s. 156-158.

2 Örneğin bkz. Rum 30/46, 50; Şûrâ 42/28; Furkân 25/48, 49; Neml 16/63; A'râf 7/52, 57, 72, 203;

Kasas 28/73; Yûnus 10/57; Hûd 11/4, 7, 17, 28, 58, 66; Ahkâf 46/12; Câsiye 45/20; Yûsuf 12/111;

Meryem 19/21; Kehf 18/16.

3 Bakara 2/61.

4 Tâhâ 20/81.

5 A’râf 7/156:

ُّت ْؤُيَوّ َنوُقَّتَيّ َني ۪ذَّلِلّاَهُبُتْكَاَسَفّ ٍَۜءْيَشَّّلُكّ ْتَعِسَوّي۪تَمْحَرَوّ ًُۚءآَ۪شَاّ ْنَمّ ۪هِبّ ُبي ۪صُاّي۪۪ٓباَذَعَّلاَقّ...

ُّنِم ْؤُيّاَنِتاَيٰاِبّْمُهّ َني ۪ذَّلاَوَّةو ٰكَّزلاّ َنو

ًَّۚنو

olgudur. Bu açıdan Allah’ın rahmetinden nasibini almamış herhangi bir varlıktan bahsetmek mümkün değildir.1

Ancak rahmetin yanında gazab da vardır ve bu tercih edenler için haktır. İblis de ilk tercih eden olarak onu hak etmiştir. “Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır.” ayetinde kullanılan uslupta azap, Allah’ın iradesine bağlanırken rahmet daha şümullü bir şekilde ifade edilmektedir. Yine azapta gelecek zaman sigası kullanılırken, rahmette geçmiş zaman sigasının tercih edilmesi de rahmetin başlangıç ve asıl, azabın da sonradan kulun fiillerinden doğmuş olduğunu göstermektedir. Ancak rahmetin umumi olması yanında azabın bazı şartlara bağlanması, rahmetin devamına ve geleceğine tahsis getirmektedir. Çünkü gelecekte kendilerine azap taalluk eden kimseler başlangıçta rahmetin umumuna dâhil iken sonradan azap dairesine girmişlerdir. Yani genel anlamdaki rahmetten faydalananlar işledikleri günahların karşılığı olarak azabı hak ettiklerinden kendi rahmetlerine sınırlama getirmişlerdir. Böylece azabın meşietle kayıtlanması başlangıçta umuma şamil olmakla birlikte devamda rahmetin de kayıt altına alınmasını gerekli kılmıştır.2