• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM IV: KURAMSAL TARTIŞMA

4.3 Uzamsal Referans Çerçeveleri

4.3.1 Levinson’ın sınıflandırması

4.3.1.1 Uzamsal – Mutlak (Dışsal) Referans Çerçevesi (uMRÇ/uDRÇ)

Yukarıda belirtilmiş olduğu üzere, Levinson yalnızca yatay eksendeki açıları veya yönleri belirleyen referans çerçevelerini ele almıştır, çünkü özellikle yer çekimine bağlı olarak, dikey eksendeki açıların veya yönlerin belirlenmesine yönelik çözümlerin birbirlerine yakın olduklarını, farklı dillerde fazla değişkenlik göstermediklerini düşünmektedir (Levinson, 2003: 35). Bir başka deyişle, yer çekiminin dikey eksendeki belirleyiciliğine, yani dikey ekseni kendiliğinden ve değişmez olarak yukarıdan-aşağıya doğru yönlendiriyor oluşuna bağlı olarak, MRÇ teriminin kullanımlarından biri doğrudan doğruya bu sabit kuvvete gönderimde bulunmaktadır; çünkü etrafımızdaki varlıkları genel olarak olağan dik duruşlarında ve kendimiz de olağan dik duruşumuzda bulunurken algılarız ki bu ‘dik’ duruşu belirleyen şey, yer çekimidir.

Bu nedenle de, dikey eksende İRÇ (yani nesnelerin olağan dik duruşları), GRÇ (yani dik bir duruş halindeki insan algısı) ve MRÇ (yani yer çekimi ile belirlenen eksen) birbirleriyle tamı tamına örtüşebilmektedir (Levinson, 2004: 75). Dolayısıyla da, dikey eksendeki tanımlamalar kültürler arası farklılıklardan muaf olabilmektedir. Öte yandan, Levinson, her ne kadar bu kadar basit olmasa da, MRÇ’lerin benzer bir şekilde yatay eksene de uyarlanabileceğini göstermektedir.

Yatay eksende, tamamen uzlaşımsal olarak belirlenen bir takım sabit kerterizler ya da referans noktaları veya ana yönlerden faydalanarak MRÇ’ler oluşturmak mümkündür.

Örneğin, rüzgârlar, yıldızlar, dağ eğimleri, sahil şeritleri, kara-deniz eksenleri, akarsu yolları vb. (Levinson, 2004: 90-91), çeşitli kültürlerde bu amaçla kullanılan doğal

oluşumlardır. Ancak bu noktada önemli olan, her ne kadar ‘doğal’ da görünseler, bunların nihayetinde uzlaşımsal referanslar olmalarıdır. Çünkü burada söz konusu olan, tüm bu sabit kerterizlerin -tıpkı ana yönler gibi- aslında birer soyutlama olması ve hiçbir şekilde İRÇ’lerdeki gibi bu doğal oluşumların içsel özelliklerine dayalı olmamasıdır.

Burada, alanyazında çoğunlukla değinilmeyen ve MRÇ’lerin tam olarak neye karşılık geldiğinin yanlış anlaşılmasına neden olan önemli bir noktadan söz edilmelidir.

Levinson bu referans çerçevesini tanımlarken, MRÇ’nin oldukça baskın olduğu, hatta bazen tek referans çerçevesi olarak kullanıldığı çeşitli Orta Amerika, Yeni Gine, Avustralya ve Nepal dillerini göz önünde bulundurmaktadır. Bu türden bir dil sistemini kullanan kişilerin kendi oryantasyonlarını devamlı olarak belli kerterizleri temel alarak korumaları gerekmektedir; ki bu da, nesnelerin konumlarını kendi konumlarına hiçbir referans vermeksizin tanımlayabildikleri anlamına gelmektedir. Her ne kadar bilişsel olarak bunu nasıl yapabildikleri tam olarak bilinmese de, çok güçlü bir navigasyon algısına sahip oldukları ve içsel bilgilerini sürekli olarak çevresel ipuçları ile çapraz-sınamaya tabi tuttukları tahmin edilmektedir (Levinson, 2003: 48). Levinson bu bağlamda şöyle demektedir:

Şüphesiz ki, bu türden sistemlerin çoğu doğal geçişler (dağ eğimleri, yaygın olan rüzgârların yönleri, nehir havzaları, göksel açılar vs.) üzerinden yapılan soyutlamalar ve damıtmalardır. Dolayısıyla, [kullandıkları] ‘ana yönler’, bizim ‘kuzey’, ‘güney’, ‘doğu’

ve ‘batı’mızla ilgisi bile olmaksızın veya aslında bunlardan çeşitli açısal sapmalar göstererek, sabit kerterizlerle bir arada bulunabilirler (Levinson, 2003: 48).

Alanyazında Levinson’ın yukarıdaki paragrafındaki örnekler sıklıkla alıntılanmakta ya da benzer örnekler verilmekte, ancak bu sırada arka planda vermiş olduğu farklı dillere ait bilgiler ve bunlarla ilgili gözlemlerden bahsedilmediği için, indirgemeci sonuçlara varılmasına neden olabilecek betimlemelerde bulunulabilmektedir (bkz. Bender vd., 2014: 349; Bender vd., 2006: 221; Kranjec, 2006: 448; Zinken, 2010: 10). Dikkat

edilecek olursa, tüm bu örneklerdeki referans noktaları, evrensel olarak kabul edilmiş ana yönlerden sapmalar gösterse de, sonuç olarak tıpkı ana yönler gibi işlev görmektedirler. Bu da, MRÇ kavramının kimi zaman çeşitli anlam belirsizliklerine yol açmasına neden olabilmektedir. Öyle ki, kültürel bir uzlaşım yoluyla yer-yön belirlemekte kullanılan doğal oluşumlar içsel özelliklerinden soyutlanmaz iseler, ana yönler ile denk olan işlevleri ortadan kaybolabilmektedir (bkz. Levinson, 2004: 49).

Örneğin, yokuş yukarı/aşağı, nehrin akış yönünde/akış yönüne ters gibi kavramsallaştırmaların sözcüksel ya da dilbigisel karşılıkları, içsel ya da göreli referans çerçevelerine de karşılık gelebilir: Yokuşun başı ve sonunun, nehrin başı, sonu ve akış yönünün, yokuş olmanın ve nehir olmanın içsel niteliklerine göre belirlenmesi; ya da bu doğrultuların bir kişinin bulunduğu yere göre belirlenmesi gibi. Oysa MRÇ’lerde esas olan, bu doğal oluşumların bulundukları yerlerin ve niteliksel özelliklerinin tamamen soyutlanması ve uygun hesaplamalar yapıldığında (bilinen ana yönlerden sapmalar olsa dahi, uzlaşımsal değişmezliklerinin bu sapmaları sabit kılmasına bağlı olarak), örneğin bir pusula aracılığıyla tayin edilebilir olmalarıdır.

Örneğin, Avusturalya’da kullanılan yerel bir dil olan Guugu Yimithirrde yerel ‘kuzey’

yaklaşık olarak K017º yönündedir (Haviland, 1993: 33). Meksika’da kullanılan bir Maya dili olan Tzeltalda ise yokuş yukarı [uphill] ile yokuş aşağı [downhill] terimleri kullanılmaktadır ve ‘yokuş yukarı’ yaklaşık olarak K345º yönünde yer almaktadır (Brown & Levinson, 1987: 49).

MRÇ’nin değinilmesi gereken diğer bir önemli özelliği, uzamsal tanımlamalar dâhilinde asimetrik karşıtlık ilişkilerine dair çıkarımlar yapılmasına olanak tanıyan tek sistem olmasıdır. Yani, aşağıdaki şemada da görülebileceği üzere, eğer Kn1 Ky’nin kuzeyindeyse, Ky de Kn1’nin güneyindedir. Ayrıca, eğer Kn1Ky’nin kuzeyindeyse ve Kn2 de Kn1’nin kuzeyindeyse, o zaman Kn2 de Ky’nin kuzeyindedir. Yalnızca bakış açısının sabit kalması halinde, aynı durum göreli sistemler için de geçerlidir. Oysa içsel

sistemlerde daha fazla bilgiye sahip olmadan böylesi çıkarımlar yapmak mümkün değildir (Brown & Levinson, 1987: 51).

Şekil 3

MRÇ'de asimetrik karşıtlık ilişkileri

Sonuç olarak, Levinson’ın sınıflandırmasına göre, alanyazında saha-temelli [field-based], dışsal [extrinsic] ya da çevre-merkezli [environment-centered] olarak da adlandırılabilen MRÇ’lerin dilsel karşılıkları, üyeleri Kn ve Ky olan, başnoktası daima sabit yönlere bağlı koordinat sistemlerinden oluşan ikili sistemlerdir. Daha açık ifade etmek gerekirse, MRÇ’ler her şeyden önce iki nesne (Kn ve Ky) arasındaki ilişkiyi tanımlamaktadırlar; bu nedenle ‘ikili’ ilişkilenmelerdir. Ayrıca, MRÇ’de koordinat sisteminin merkezi Ky olsa dahi, sistemin yönelimini belirleyen, uzamsal olarak Ky’nin alanının dışındaki bir saha ya da bu sahada bulunan bir referans noktasıdır. Ve bu saha ya da nokta, Kn, Ky ve bunların içsel özelliklerinden ya da konuşucunun konumundan tamamen bağımsızdır (Levinson, 2003: 48). Dolayısıyla da, MRÇ için konuşma katılımcıları ile Kn ve Ky dışında bir bilginin daha varlığı gerekmektedir (Pederson vd., 1998). Bu çerçeveye örnek olarak verilebilecek en tipik örüntüler şunlardır: x doğudadır, x y’nin doğusunda/ batısında/kuzeyinde/güneyindedir.