• Sonuç bulunamadı

ULUSLARARASI YAPI VE ÖZELLİKLERİ

Yukarıda uluslararası yapının nasıl oluştuğu, bunda etkisi olan yetenek ve birimlerin özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. Şimdi ise ulus-üstü yapının nasıl bir niteliğe sahip olduğu konusunun ayrıntılı şekilde ele alınması, teorinin anlaşılması adına elzemdir. Yapının, birimler düzeyinde bir kez oluşturulduktan sonra, değişiminin çok güç olduğundan bahsedilmişti. Bir de birimler düzeyinde bir dış politika kavramı vardır ki, bu çok değişken bir yapıya sahiptir. Çünkü her birimin öz nitelikleri değişkenlik gösterdiği için, birimler arasında istekler, amaçlar da bu oranda değişkenlik göstermektedir. Bu değişken güdülere, fiillere karşılık, birimlerin eylemlerini denetleyecek, birim içindeki gibi ast-üst ilişkisine benzer bir özellik ulus-üstü yapıda bulunmamaktadır. Bir üst otoritenin bulunmayışı, anarşik bir düzenin varlığıyla ilişkilendirilir. Ancak uluslararası politika düzleminde Anarşi kavramı bilinen anlamda her şeyi yok sayan, tüm üst otoritenin yıkılmasını arzulayan ve sonsuz özgürlük amacı taşıyan özelliğe sahip değildir.12 Asıl olarak uluslararası yapıda devletlerin eylemlerini düzenleyen bir üst otoritenin olmayışı anlamına gelmektedir.

Waltz, “Man, the State, and War” adlı eserinde üç farklı imgeden bahsederek anarşik düzen ve savaş ikilemini ayrıntılı şekilde ele almıştır. Waltz kaleme aldığı eserin birinci imgesinde; klasik realistlerin, insan doğasının kötü olmasından dolayı savaşların yaşandığı savını ele almıştır. İnsanoğlunun yeryüzünde varlık gösterdiği andan itibaren yer aldığı organizasyonlar içinde yani; kabile, klan, aşiret,

11Kenneth N. Waltz, a.g.e, s.124.

12 Peter Marshall, Anarşizmin Tarihi, 2. Baskı,İmge Yayınevi, İstanbul 2019, ss.4.

imparatorluk, devlet gibi yapılarda oluşan ve oluşmaya devam edecek olan savaşın ana nedeni realistlerce; insanın bencillik, saldırganlık, kendini önceleme güdülerinin yansıması olarak görülmüştür. Thomas Hobbes bu konuda şunları söylemektedir:

“İnsanlar arasında bir savaş zamanı ve bu durumun hiç var olmadığı belki düşünülebilir ve ben de, dünyanın her yerinde durumun böyle olduğuna inanıyorum. Ancak, günümüzde bile, dünyada insanların böyle bir durumda yaşadığı pek çok yerler vardır. Amerika’nın birçok yerinde vahşiler, doğal istekler sayesinde bir arada yaşayan küçük ailelerin yönetimi altında yaşayan, hiçbir yönetim şekline sahip değillerdir. Ve bugün bile, önce belirttiğim vahşi durumu yaşarlar. Korkulacak genel bir güç olmasaydı hayatın nasıl olacağını, önceden barışçı yönetim altında yaşamış olan insanların bir iç savaş durumunda içine düştükleri hayata bakarak anlaşılabilir.”13

Buna karşın realist yazarlardan iyimser olanları, insanın aydınlanması, entelektüel birikim edinmesi ile beraber insanın kötü olan doğasının engellenebileceğini, böylelikle savaşın ortadan kaldırılabileceğini iddia etmişlerdir.

Karamsar yazarlar ise bunun mümkün olamayacağını ve insanoğlunun kötü varoluşuna ket vurulamayacağını savunmuşlardır. Waltz da bu konuda kısmen realist yazarlara katılmıştır. Yani dünya siyasi ve sosyal tarihinin insanlardan ayrı düşünülemeyeceği konusunda onlara hak vermiştir. Ancak yaşanan sosyal olayların sadece bir etmeni olan insanın yegâne şekilde ele alınıp bütünsel sonuçlara varılması noktasında realistlerden ayrışmaktadır. Klasik realist düşünürler, devletin varlığını ve etkisini yok saymamış ancak devlet odaklı yapılan çıkarımlar, insan odaklı olarak yapılan çıkarımlara nazaran arka planda bırakılmıştır. Dolayısıyla birey odaklı bir düşünce hâkimdir.14

Waltz, ikinci imgesinde ise, sosyalist ve liberal ideolojilerin savunduğu, savaşın asıl nedeninin devletlerin nitelikleri olduğu savını işlemiştir. Bu savlara göre,

13 T. Hobbes, Leviathan, 17. Baskı, YKY, İstanbul 2018, Çevirmen: Semih Lim, s.102.

14Kenneth N. Waltz, İnsan, Devlet ve Savaş, 1.Baskı, Asil Yayın Dağıtım, Çeviren: Enver Bozkurt, Ankara 2009, ss 17-38.

devletlerin iç politikadaki kusurları sonucunda savaşlar yaşanmaktadır. Bu kusur, devlet yönetiminden kaynaklı sorunlardan kaynaklanabilir. Liberallere göre, otoriter ve totaliter yönetimlerin; sosyalistlere göre, kapitalist yönetimlerin iç politikadaki eylemleri buna sebep olmaktadır. İki görüşe göre de olumsuz özelliklerin iyileştirilmesi, arzulanan kalıcı barış sağlayabilir. Ancak bu kısımda akla gelen soru:

şu olmaktadır. İyi kavramı üstünde uzlaşıya varılmış, en azından genel hatlarıyla konsensüse ulaşılmış bir tanım var mıdır? İki görüş, kendi içlerinde tanımsal manada uzlaşıya varsa da bahsi geçen tanımlar iki grup arasında birbirlerinin zıttı mahiyetindedir.15

Waltz’ın üçüncü imgesinde, uluslararası sistemde egemen olan devletler arasında ilişkileri düzenleyecek bir üst otorite ve normun olmaması sebebiyle her devlet, insanın doğa halinde bulunması gibi kendi hırs ve çıkarı uğruna savaşa sebep olmaktadır. Bu savaşta istenilen sonuca ulaşmak için her birim kendi yeteneklerine güvenmelidir. Yazarın üzerine eğildiği üçüncü imge aslında ilk iki imgeyi de içinde barındırmaktadır. Düşünürler, uluslararası ilişkilerin ana eksenlerini anlamak için araştırmalarında yararlandıkları; birey, devlet ve devletlerarası yapı ilişkileri bütünsel anlamda önemli bir yere sahiptir. Ancak onlar sadece birisi üzerine eğilerek diğer ikisini önemsemezler. Örneğin, silahlanma yarışında olası tehlikeler göz önüne alındıktan sonra ortaya çıkan silahların azaltılması istekleriyle beraber silahların azaltılması oranının eşit şartlarda yapılması halinde tehlike arz etmeyeceğini savunmuşlardır. Bu durum, savı ortaya atanların sadece ilk iki imgeyi önemsediğini ortaya koymuştur. Buna karşın Waltz, silahların azaltılması konusunda bazı devletlerin bu konuda olumlu hareket etmemesiyle beraber diğer devletlerin de silahların azaltılması kararından vazgeçeceğini iddia etmiştir. Dolayısıyla, Waltz bu vazgeçişin sebebi olarak, devletlerin eylemlerinin birbirleriyle iltisaklı olduğunu göstermiş ve böylelikle üçüncü imgenin önemine vurgu yapmıştır. Üçüncü imge uluslararası politikanın genel yapısını ortaya koyarken birinci ve ikinci imge ise politik süreçler içinde yer alan aktörler hakkında bilgi vermektedir. Waltz, savaşları sadece insanların devletleri, devletlerin insanları etkilemesi; devletlerin öz nitelikleri gibi tikel güdülerle açıklamayı kadük bir anlatım şeklinin vücut bulmuş hali olarak

15Kenneth N. Waltz, İnsan Devlet ve Savaş, ss. 91-109.

görür. Örneğin Soğuk Savaş döneminde iki kutup lideri, olası bir savaş halini, diğer devletin özniteliklerine bağlı olarak yorumlamış ve bir sonuca varmışlardır. Ancak bahsi geçen yorumun yanlışlığı, SSCB’nin yıkılmasına rağmen savaşların devam etmesi ve dünyada yeni bir savaş çıkma tehlikesinin hala var olması ile ortaya çıkmaktadır. Veyahut kapitalizmin savaşa yol açtığını savunan Lenin, değişebilecek devlet yapılarından sonra savaşın bir daha yaşanmayacak olduğunu mu düşünmüştür? Ancak dünya siyasi tarihinde, kapitalizmden önce de devletler, imparatorluklar, klanlar savaşmışlardır. Dolayısıyla üçüncü imge, ilk iki imgeyi reddetmemektedir. İlk iki imgenin savaşı, sadece insan davranışları veya devlet nitelikleriyle açıklama eğilimde olması dolayısıyla bilimsel temelinin olmadığı eleştirisi yapılmıştır. İnsanlar devletleri oluşturur, devletler de oluşturulduktan sonra insanlar üzerinde etkileyici bir role sahip olmuştur ve bu da uluslararası politika alanına yansımaktadır. Ancak uluslararası politika düzleminin anarşik yapıda olması, devletlerin hatta onları oluşturan bireylerin bencilce istekleri sonucu devletler de benzer şekilde uluslararası düzlemde bencilce hareket etmektedirler. Bu eylemleri düzenleyecek bir üst otoritenin olmayışı, devletlerin kısıtlanmamasına neden olur.

Dolayısıyla, uluslararası düzlemde savaş tehlikesinin, şiddetin devam etmesinin sebebi anarşik yapıdır.16

Ancak bilinmektedir ki şiddet sadece iki devlet arasında ortaya çıkan bir kavram değildir. Ulusal ve uluslararası düzlemde şiddet olgusu her zaman anarşiye sebep olmamaktadır. Ulusal düzeyde yani devletlerin iç politikalarında cebir kullanımı meşru hükümetlerce, mülkün güvenliğini sağlamak amacıyla kullanılmıştır ve kullanılmaya devam eden bir araçtır. Bir tehdit karşısında, ulusal hükümet kendi tekeline aldığı güç kullanımını, vatandaşına ihtiyaç duymadan, kendi meşru teşkilatlarıyla karşı sağlayabilir. Dolayısıyla “Self-help”, yani kendine yardım ilkesi ulusal sistemle alakalı değil, uluslararası sisteme içkindir.17

16Kenneth N. Waltz, “The Original of War in Neorealist Theory”, The Journal of Interdisciplinary History, 1988, Cilt:14, Sayı:4, s. 620.

17 Mustafa Aydın, Uluslararası İlişkilerin “Gerçekçi” Teorisi: Kökeni, Kapsamı, Kritiği”, Uluslararası İlişkiler Akademik Dergi, Cilt:1, Sayı:1, s.49.

a-)Karşılıklı Bağımlılık İçinde Kendine Yardım

Karşılıklı bağımlılık, sistemin her farklı durumunda değişkenlik gösterir.

Sistem kendi içinde şekillendirilmiş bir yönde teşkilatlanmış ya da teşkilatlanmamış şekilde cereyan eder. Teşkilatlanmış şekilde bir sistemin varlığı halinde, sistem içinde birimler uzmanlaşır; birimler kendini korumaya yönelik bir tehdidin olmaması halinde kendi öz çıkarına odaklı iç ve dış politikalarını gerçekleştirirler. Bu sistemin yol açtığı ve giderek artan ivmede olan uzmanlaşma kavramı ve paralel şekilde gelişen karşılıklı bağımlılık sonucunda güvenlik endişelerinin ortaya çıkmasını engeller. Böylece uzmanlaşma amacıyla birimler yarışır durumda olacaktır. Bu durumu tanımlamak için de iç politikada “Bütünleşme” uluslararası politikada ise

“Karşılıklı bağımlılık” kavramları kullanılmıştır. Bütünleşme, ulus-içi yapıda sıkı bir bağa yol açsa da, uluslararası yapıda karşılıklı bağlı olan birimler arasında gevşek bir bağ vardır.18 Uluslararası politikanın yapısı, birimlerin karşılıklı bağımlılıklarını aşağıdaki şekilde kısıtlar:

1-) Kendine-yardım sistemi içinde her birim, gelirlerinden bir kısmını kendini ötekine karşı korumak için ayırır,

2-) İş bölümü yetenek oranına bakılmaksızın herkesin yararınadır.19

Karşılıklı bağımlılık sisteminde, yeteneklerle doğru orantılı şekilde elde edilen kazanç, bu bağın gevşek olmasına yol açacaktır. Çünkü kazancın bölüşümünde, yetenek ön plana çıkmaktadır. Yani yetenekleri nispetinde daha az yetenekli olan az, yetenekleri gelişmiş olan taraf ise daha fazla kazanacaktır. Böylelikle yetenekli tarafın ele geçirdiği yüksek avantaj az yetenekliye karşı kullanılabilme tehlikesini ortaya çıkarabilmektedir. Dolayısıyla az kazanan, çok kazananın elde ettiği geliri nasıl kullanacağı konusunda şüpheli olmasından ötürü ilişkiler zayıf şekilde kalacaktır.

18Kenneth N. Waltz, Uluslararası Politika Teorisi, ss. 131.

19Kenneth N. Waltz, Uluslararası Politika Teorisi, 132.

Uluslararası politika yapısı birimlerin iş birliklerinde:

1-) Bir birim, iş birliğinden doğacak gelirlerin kendisinden ziyade diğer birimlere yarayabilecek olması konusunda kaygılanır.

2-) Bir birim, yaptığı iş birliği ile diğer birim ya da birimlere karşı bağımlı hale gelmekten çekinir.

Bu iki madde ile sınırlama gerçekleşir. İkinci maddede yazanlara karşı, devletler kendileri açısından bağımlılık yaratan şeyi güvence altına almak isterler. Bu durum devletlerin, nüfuzlarını genişletmek adına emperyalist eylemlere girişmelerine neden olur. Amaçları diğerine karşı bağımlılığı ortadan kaldırmaktır. Bu düzlemde birimlerin yapacakları en akılcı hareket, karşıdakine bağımlılığı en aza indirecek yolları bulmaktır.20

Birimlerin bulundukları yapı içinde anarşik bir düzen var olduğundan ve birimler arası ilişkilerin denetlenmesi ihtimali olmadığından önceki başlık altında bahsedilmişti. Ancak böylesi bir yapı içinde devletler nasıl bir yol izlemelilerdir? Bu anarşik yapı içinde birimler, kendi çıkarını korumak hatta daha önemlisi kendi varlıklarını güvence altına almak için kendilerine güvenmelilerdir. Bunu yapabilme fiili ise, “Self help” yani kendine yardım ilkesidir. Kendine yardım ilkesi gereğince her ülke kendi yeteneğini geliştirerek, anarşik yapı içinde başka bir birime karşı bağımlılığını azaltma eğiliminde olmalıdır.21 Böylece anarşik bir düzende gücünü mümkün olduğunca yukarı çekerek güvenliğini sağlayacaktır. Aksini yapan veya bunu gerçekleştirmeye gücü yetmeyenler ise sistem tarafından ötekileştirilecektir.22

Anarşik yapı içinde devletlerin başvurabilecekleri başka bir çözüm yolu ise, olası bir savaş durumuna karşı kurulabilecek teşkilatlı bir yapının tesis edilmesi, yani ittifak kurulmasıdır. Bu şekilde ortaya çıkacak ortak savunma anlayışı tüm tarafların güvenliğini arttıracaktır. Böylelikle, anarşik yapı içinde devletlerin arzuladıkları iki önemli gaye güven altına alınmış olacaktır. Bunlar ortak hedeflere beraber ulaşma

20 Kenneth N. Waltz, Uluslararası Politika Teorisi, a.g.e, 134.

21 Kenneth N. Waltz, Uluslararası Politika Teorisi, ag.e, ss. 140-143.

22 Araz Aslanlı-Agil Memmedov, “Neorealizm Kuramı Çerçevesinde Azerbaycan-İran İlişkilerinin Analizi”, İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi, 2016, Cilt:5, Sayı:6, s.1523.

amacı ve ortak güvenliği sağlama durumudur. Aynı zamanda teşkilatlı yapı içine girecek güçlü niteliklere sahip olan birimlerin gücünden yararlanarak istenilen ve arzu edilen amaca yönelik önemli bir güç kazanılmış olunacaktır. Ayrıca güçlü birimi teşkilatlı yapının içine aldıktan sonra anarşik ortamda birimin kısıtlanmasına neden olacaktır.23

b-)Güç Dengesi

Güç dengesi kavramı uluslararası politik düzenin varlığının bir sonucudur.

Yukarıda bahsedildiği üzere, uluslararası yapının anarşik olması yani düzensiz bir halin mevcudiyeti, yapının içindeki birimlerin bu düzene karşı eylemlerini etkilemektedir.

Anarşik bir yapı içinde devletlerin birinci önceliği kendi varlığının devamını sağlamaktır. Bu konuda devletlerin özvarlıklarını sürdürme güdüsü birimlerin davranışını etkilemektedir. Bu konuda sistemik teoriler, en kötü hale göre kendini konumlandırarak çıkarımda bulunurlar.24 Birimler, varlıklarını korumak için, öz niteliklerini ve dış politikadaki araçlarını değişken şekilde kullanırlar. Anarşik ortama karşı kullanılan öz nitelikler; ekonomi, iç siyasi çabalar ve askeri harcamalardır. Dış politikada başvurulan yol ise; bağlı bulunulan ittifakı güçlendirme ve karşı ittifakı zayıflatmadır. Ancak belirtmek gerekir ki, bu durumda önemli olan yapı, öz niteliklerdir. Çünkü oluşan bir dengesizliğe karşı, dış politika araçlarını kullanarak ittifakı güçlendirmekten ziyade, öz niteliklerin geliştirilmesi önem arz eder. Öz niteliklerin geliştirilmesi, kendine yardım sistemi içinde herhangi bir birimin, yeteneklerini arttırıp daha da uzmanlaşması ve pastadan daha fazla pay alması anlamına gelmektedir. O halde, kendine yardım sistemi içinde yeterli uzmanlaşmayı sağlayamayan devletlerin akıbeti, anarşik yapı içinde ne olacaktır?

Kendine yardım sistemi içinde yeterli uzmanlaşmayı sağlayamamış birim, varlığının devamı için yeteneği gelişen devlete ihtiyaç duyacaktır. Dolayısıyla dengesizliğin var olduğu sistemik yapıda, yeteneği görece düşük birim, daha yetenekli birimin

23 Kenneth N. Waltz, Uluslararası Politika Teorisi, a.g.e, ss. 144- 151.

24 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler Teorileri, MKM Yayıncılık, 8. Baskı, Bursa 2013, s.163.

desteğine ihtiyaç duyacak, böylelikle güç dengesi ve bağımlılık ortaya çıkacaktır.

Özetle, yapı anarşik düzen içinde sürdüğü ve birimler arasındaki yetenek farklılıkları devam ettiği sürece, bir güç dengesi bozulsa da yerine yeni bir tane kurulacaktır.25

Güç dengesi kavramını, çok kutuplu ya da iki kutuplu yapıda görece yetenekler arasındaki farklılık dolayısıyla bir birimin, diğerine ihtiyaç duyması olarak özetlemiştik. Ancak kutup sayıları arasındaki fark, denge oluşumunda bazı farklılıkları gün yüzüne çıkarmaktadır. Çok kutuplu yapıda, güç farklılıklarının önüne geçebilmek için devletler koalisyonlar kurarlar. Amaç hem varlığını hem de kârını korumaktır. Ancak, çok kutuplu yapılar içinden diğerlerine nazaran daha yetenekli bir birim ortaya çıktığında ve bu birim kendi varlığını tehditten ziyade yararına ise, denge bir yana bırakılır ve “Ardına Takılma (Bandwagoning)” tercih edilebilir. 26