• Sonuç bulunamadı

SUUD-VEHHABİ İLİŞKİSİ

2. SUUDİ ARABİSTAN’IN ÖZNİTELİKLERİ

2.5. BAĞIMSIZLIK ÖNCESİ SUUDİ ARABİSTAN TARİHİ

2.5.1. SUUD-VEHHABİ İLİŞKİSİ

Suud ailesinin bölgede nüfuz alanını genişletmesinin temelinde, dini yoruma dayalı öğreti sayesinde bölge insanlarını yanına çekebilmesi yatmaktadır. Başlangıç olarak, Abdülvehhab, Diriyye’ye gelmiş ardından bölgede kendine hizmet edecek propagandacılar yetiştirmiştir. Ayrıca başka vilayetlere mektuplar göndererek bu şehre insanların gelmesini sağlamıştır. Kısa sürede içinde sayılarının artması ile güçsüz dönemdeki pasif politikayı bir kenara bırakarak, aktif bir politika izlemeye başlamıştır. Bu sürece, yaşadıkları yere yakın olan Riyad’a ilk seferlerini yaparak başlamışlardır. Vehhabiliğe katılımın azalması ve bölgede kendilerine karşı muhalefetin artması sonucu olumsuz gidişi tersine çevirmek adına aktif, saldırgan tutum sergilemeye başlamışlardır. Kısa süre içinde yaptıkları seferlerde başarıya ulaşmışlardır. Başarılarındaki ana etken bedevilerin zaten önceden de geçimlerini sağlamak için yağmaya ve savaşa alışkın olmalarıdır.72

Abdülvehhab’ın şöhreti ve başarılarının hızla artması ulema sınıfı arasında tartışmalara neden olmuş; Vehhabiler onun destekçisi olurken, karşı taraf Vehhabileri sapkınlık ve kâfirlikle suçlamıştır. Tabii bu tartışmalar en çok Mekke ve Medine’de yaşanmıştır. Mekke ve Medine şerifi Vehhabileri kendine karşı tehdit olarak benimsemiş ve hatta Mekke şerifi; Abdülvehhab’ın katli konusunda hocalardan fetva almış ve bu fetvaları Bab-ı Aliye göndermiştir. Ancak Osmanlı yönetimi bu işin telkin yoluyla çözülmesinden yana olduğunu bildirmiştir.73

71 Mehmet Ali Büyükara, “Vahabbilik”, İslam Araştırma Merkezi, cilt:42,ss:612.

72 Zekeriya Kurşun, a.g.e, s.24.

73 Zekeriya Kurşun, “Suudiler”, İslam Araştırmaları Merkezi Cilt:37, Erişim Tarihi:26.11.2020, syf:585, http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=370585.

Suudların başına geçen Abdülaziz’in oğlu, Abdülaziz’den daha sert bir siyaset izleyerek Vehhabiliğe daha yakın durmuştur. Bu sert siyasetin yansımasını Osmanlı’nın hâkimiyetinde olan Irak ve Ahsa bölgelerine düzenlenen seferlerde görebilmek mümkündür. Vehhabilerin bu dengesiz baskınları Hac yolunu da tehdit etmeye başlamış ve bu baskınlar sonucu ekonomik olarak geliri azalan Mekke şerifi, çözüm bulma arayışlarına girişmiştir. Vehhabilere belli para karşılığı Hac yapabilecekleri teklifi yapmasına rağmen Suudlar bu işi kılıçla çözmeye çalışmışlar ve Hicaz’a doğru harekete geçmişlerdir. Bu hareketin asıl hedefi ekonomik anlamda çok büyük öneme sahip Ahsa bölgesini ele geçirmekten başka bir şey değildir. Lakin bu bölgelerde güçlü ve Osmanlıya bağlı kişilerin oluşu Suudların sonuca varmalarını engellemiştir. Suudların saldırgan politikalarına başta Osmanlı ses çıkarmasa da Suudların Katif’i almasıyla birlikte, Osmanlı’ya bağlı Süleyman Paşa harekete geçmiştir. Ancak çatışma başarılı sonuca ulaşamayınca ateşkes imzalamak zorunda kalmıştır.74

Suudlar, dini yorum farklılığından dolayı Şiilerle de anlaşamamıştır; Mekke Emiri nasıl Suudların Hac yapmasını engelliyorsa, Suudlar da Şiilerin Haclarını engellemek istemiş ve buna Şiilerin, kervanlarını yağmalayarak başlamışlardır.

Suudlar bu eylemi din kisvesi altında yaptıklarını ilan etmelerine rağmen, yukarıda belirtildiği üzere, büyük bedevi gücüne sahip olan Suudlar’ın, kendilerine bağlı birliklerin ihtiyaçlarını karşılamak üzere böylesi bir yağma yolunu seçtikleri aşikardır. O dönemde başlayan bu çatışmalar günümüze kadar uzanacak Vehhabi-Şii çatışmasını başlatmıştır. Belki de bu çatışmanın temelinde yatan asıl nokta Vehhabilerin, Şiilerin matem yeri olan Kerbela’ya saldırmaları olmuştur.1802 yılında gece mateminden yorgun düşmüş olan Şii gruba sabah baskını yaparak 5000’e yakın kişiyi katletmişlerdir.75

Osmanlı’nın iç karışıkları neticesinde taşra ile ilgilenmesi çok zor olmuştur çünkü III. Selim bahsi geçen dönemde hayatını kaybetmiştir. Bu nedenle bu konuyla pek alakadar olamayan Osmanlı, yeterli gördüğü Mehmet Ali Paşa’yı Mısır Valisi

74 Veysel Ayhan, “Geçmişten Geleceğe Türkiye-Suudi Arabistan İlişkileri”, Ortadoğu Analiz, Cilt:2 Sayı:23 ,Kasım 2010.

75 Zekeriya Kurşun, Osmanlı 1, Balkan Ciltevi, Ankara 1999, ss:317-318

olarak atamıştır. Paşa ilk başta ülkedeki karışıkları dindirmek için kölemenler ile çetin mücadeleye girmiş ardından Vehhabilik konusuna eğilmiştir. Mehmet Ali Paşa’nın emriyle Ahmet Tosun, Arabistan Yarımadasına gitmiş ve Vehhabiler karşısında başarı sonuçlar almıştır. Başarı, Dir’riyye bölgesinde devam etmiş ve Suudlar barış istemek zorunda kalmıştır; barış anlaşmasının ağır maddelerinden dolayı Suudlar tekrar savaşa girişmişler ve tekrar bozguna uğratılmışlardır. Hatta liderleri Abdullah b. Suud, yakalanıp İstanbul’a gönderilerek idam edilmiş ve bu çatışmanın ilk devresi Osmanlı lehine sonuçlanmıştır. İngilizlerin Aden’i işgali sonrasında Mehmet Ali Paşa’nın hâkimiyet alanı “Londra Protokolü” ile daralmış ve bu durum Suudların işine yaramıştır. Çünkü Osmanlı’nın uyguladığı pasif ve yanlış politika sebebiyle nüfuz alanı daralan Mehmet Ali Paşa da, İstanbul’a tepki amacıyla elinde bulunan Faysal b. Türki’yi serbest bırakmıştır. Bu olay Vehhabilerin tekrar toparlanmalarına neden olmuştur.76

Arabistan Yarımadası’nın sahip olduğu toplumsal yapı itibariyle kabileler ve aşiretlerden oluşması, merkezi bir yapının kurulmasını engellemiştir. Merkezi bir gücün olmaması aşiret ve kabileler arası güç farklılıklarına neden olmuştur.

Dolayısıyla bölgede tek ve başat güç Suudlar değildir. Necid’in kuzeyinde kalan Cebel-i Şammar bölgesinde yaşayan kabilelerin oluşturduğu birliğe Şammar birliği denmekteydi. Şammar birliğinin içinde ortaya çıkan Reşidiler kuvvetli bir yapıya sahiplerdir ve Suudlarla sürekli olarak çatışma içinde olmuşlardır. Yarımadada var olan bu yapı, Suudların saldırılarıyla, coğrafi zorluklar sebebiyle başa çıkamayan Osmanlı için yeni bir strateji ortaya çıkarmıştır. Bu strateji Suudlara karşı Reşidileri destekleme temeline dayanmaktaydı. Özellikle II. Abdülhamid, padişah olduktan sonraki ilk yıllarda imparatorluğun her yerinde bazı değişiklikler yapmıştır. Arap Yarımadasında ise, Reşidiler’e ayrı bir müsamaha gösterilmiş, diğer kabilelerden üstün tutulmaya başlanmıştır. Bu bir nevi “kazan-kazan” oyununu andırmaktadır.

Böylelikle Reşidiler 19. yüzyılın sonlarına doğru bölgenin en kuvvetli aşireti haline gelmiş, zamanla artan güçleri oranınca kısa süre içinde Riyad’ı dahi ele geçirmişlerdi. Bu süre zarfında Suudlar eski güçlerine dönmek için Riyad’a baskın yapmış ancak sonuç alamamışlardır. Osmanlı, bölge dengelerinin korunması adına

76 Zekeriya Kurşun, “Necid”, İslam Araştırma Merkezi 2006, Cilt:32, ss:491-493.

Suudların tamamen yok olmasını istemediğinden Kuveyt’e sığınmalarına yardım etmiş ve devlet tarafından maaş bağlanmıştır. Reşidiler, Suudların sığındıkları Kuveyt’e de saldırmak istemişler ancak İngiltere ve Osmanlı’nın baskısı dolayısıyla bunu başaramamışlardır. İngiltere ve Osmanlı’nın politikası, Suudlara güçlenmeleri için zaman kazandırmış ve bir süre sonra Riyad’a baskın yaparak Emirliği ele geçirmişlerdir.77