• Sonuç bulunamadı

PETROL VE DIŞ POLİTİKA

2. SUUDİ ARABİSTAN’IN ÖZNİTELİKLERİ

2.2. SUUDİ ARABİSTAN’IN DEVLET YAPISI

2.2.2.2. PETROL VE DIŞ POLİTİKA

Emperyalist güçlerin Arap Yarımadası üzerinde hakimiyet kurmak istemelerinin amacı ilk başta Uzak Doğu’da sömürgeleştirdikleri topraklara giden ulaşım yollarının güvenliğinin sağlanmasıdır. Yani bölge stratejik önemi dolayısıyla sömürge haline getirilmiştir, kısaca bir araç olarak görülmüştür. Suudi Arabistan bağımsızlığına kavuştuğu tarihlerde, sahip olduğu yer altı kaynakları henüz bilinmediğinden, aktif bir dış politika izlemesi mümkün olmamıştır. Ancak

52 Erdem Öztürk, “Ortadoğu İstisnacılığı: Sömürünün Yeni Keşif Yolu”, Akademik Ortadoğu, 2017, Cilt:2, Sayı: 1, ss: 147-152.

53 Emre Saygın- Tahsin Yamak, “Küresel Sistemde Devletlerarası Ekonomik Rekabetin Belirleyicileri”, Türkiye Ortadoğu Çalışmaları Dergisi, 2017, Cilt:5, Sayı:1, ss:29-30.

topraklarında petrolün bulunmasından sonra artan ekonomik gücü sayesinde aktif bir dış politika yapım sürecine girmiştir. Aktif bir dış politika sürecine dönüşüm, sadece petrolün bulunması değil, değişen şartlara karşı elde edilen gelirlerin daha etkin ve avantajlı şekilde kullanılmasıyla alakalıdır. Suudi Arabistan’ın sahip olduğu petrol özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında ekonomisine olumlu etkide bulunmuştur. Bu süreçten sonra da elde ettiği parasal gücü, Batılı devletlerin borsalarında değerlendirmiştir. Yani küresel çapta her türlü ekonomik duruma karşı kendi finansal gücünü arttırmıştır. Ülkenin artan ekonomik gücü genel itibariyle yönetici hanedan sınıfının güvenliği adına kullanılmıştır. Zira II. Dünya Savaşı’ndan sonra bölgede yaşanan krizlerde ve savaşlarda aktif bir dış politika izlememiştir. Nitekim Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin ele alındığı bölümde de görüleceği gibi, Suudi Arabistan özellikle 1973 yılında yaşanan Petrol Krizine dek pasif bir dış politika izlemiş ve devletin birinci önceliği Suud Hanedanının güvenliğini sağlamak olmuştur.

Petrol ihraç eden ülkeler tarafından kurulmuş olan OPEC, bir yılda çıkarılacak varil miktarını ve varil fiyatını belirleme noktasında, petrole sahip olan ülkeler açısından geçmişe nazaran daha bağımsız dış politika yapım sürecine yol açmıştır.

1973 yılında yaşanan Arap-İsrail savaşında, Suudi Arabistan, İsrail’e karşı savaşan ülkelere önemli yardımlar yapmış ve İsrail’e yardım eden ülkelere petrol ambargosu uygulayarak petrol fiyatlarının artmasına neden olmuştur. Bu sayede hem ekonomik anlamda gelirlerini arttırırken hem de yardım ettiği ülkeler açısından önemli bir aktör olarak siyasi liderlik rolüne bürünmüştür.54

Suudi Arabistan iç politikada petrolü hangi amaçla kullanmışsa, dış politikada da aynı amaç çerçevesinde kullanma yolunu seçmiştir: “Rejim güvenliği”. Suudi Arabistan, Ortadoğu’daki diğer güçlere nazaran kendi oluşumunu dini temellere dayandırmıştır ve bunun dışında her türlü olguyu tehdit olarak algılamıştır. Suudi Arabistan yönetimi aktif bir dış politika uygulama konusunda ilk adımını, Arap milliyetçiliği temelinde dış politika üreten ve etkinliğini arttırarak Suudi Arabistan gibi otoriter yönetimleri tehdit eden dönemin Mısır devlet başkanı Nasır’a karşı

54 Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Kronik Kitap, 24.Baskı, İstanbul 2018, ss:547-548.

atmıştır. Suudi Arabistan çevresindeki devletlere nazaran askeri anlamda güçsüz olması sebebiyle sert güç kullanma yolundan ziyade yumuşak güç kullanma yolunu seçmiştir.55 Yumuşak güç Joseph Nye tarafından, devletlerarası ilişkilerde bir devletin diğerine karşı yapmasını istediği davranışı, zor kullanmadan yaptırabilme gücü olarak tanımlamıştır.56 Bu süreçte Suudi Arabistan, dışarıdan kaynaklanabilecek tehditleri ekonomik enstrümanlarını kullanarak bertaraf etme yolunu seçmiştir. Bu enstrüman, özellikle OPEC’in kuruluşu sonrasında, petrol fiyatlarının belirlenmesinde tekel oluşturulması ile beraber kendini daha da hissettiren bir boyuta evrilmiştir.

Yukarıda da bahsedildiği üzere, Nasır’ın Arap milliyetçiliğini kullanması, Suudi Arabistan’ın kendi açısından tehdit algılamasına yol açmıştır. Özellikle Suudi Arabistan’ın güneyinde bulunan Yemen’de çıkan karışıklıkların ardından Mısır’ın Yemen’e askeri birlik göndermesi sonrası, Suudi Arabistan komşu devletinde kendine karşı oluşabilecek muhalif bir yapının, kendi rejimine tehdit oluşturacağını düşünmüştür. Buna karşın Mısır’ın desteklediği tarafın karşı tarafına destek vermiştir. Nasır sonrası dönemde ise Mısır, almış olduğu Suudi yardımlarının yanı sıra Yemen’den askerlerini çekerek, Suudi Arabistan’a karşı siyaset üretiminden vazgeçmiştir.

Bir diğer örnek ise, kökleri geçmişte olan Suudi-Şii çatışmasıdır. 1802 yılında Şiilerin Kerbela matemi sırasında Suudların düzenledikleri baskın Şii-Vehhabi çatışmasının temelini oluşturur. Suudlar tarafından organize edilen ve aslında yağma amacı taşıyan bu çatışma Suudlar tarafından inandıkları dini öğretinin (Vehhabilik) meşruiyetini kullanmak amacıyla tertip edilen bir olaydır. Ayrıca Vehhabiliğin savunduğu görüşler dolayısıyla iki taraf arasında fikren de tezatlar ortaya çıkmıştır.1979 yılında İran’da yaşanan İslam devrimi sonrasında Şiilik, İran’da bir hem bir devlet politikası haline gelmiş hem de rejim ihracı haline gelmiştir. Bu durum Suudi Arabistan’da endişeye yol açmıştır. Çünkü, devrimi gerçekleştiren İranlı liderler, komşu devletlere karşı revizyonist meydan okuyuş sergileyerek Şiiliği

55 Muhittin Ataman-Yurdanur Kuşçu, “Suudi Arabistan’daki Siyasal ve Toplumsal Hareketlerin Gelişimini Etkileyen Faktörler”, Alternatif Politika, 2016, Cilt:1, Sayı:1, ss:11-12.

56 Sait Yılmaz, “Yumuşak Güç ve Evrimi”, Turan-Sam, 2011, Cilt:3, Sayı:12, ss:34.

kullanmaya başlamışlardır. İran’ın devrimden sonraki revizyonist politikaları Irak ile bir savaşa dönüşmüştür. Suudi Arabistan açısından göz ardı edilemeyecek nokta ise, petrolden elde ettiği geliri bu kez İran’a karşı olan devletlere yardım maksadıyla kullanmak olmuştur. Yaşanan bu süreçte Suudi Arabistan, Irak’a ekonomik yardımlar yapmıştır. Kısaca, Suudi Arabistan, petrolü kendi otoriter rejiminin devamına yönelik bir silah olarak kullanmıştır. Böylelikle Suud hanedanına karşı oluşabilecek herhangi bir tehdidi ekonomi politik sayesinde bertaraf edebilmiştir.57

Genel hatlarıyla Suudi Arabistan’ın dış politika yapım sürecinde üç ilkesi vardır. İlk ilke, küresel yapıda, ABD ile önemli ikili ilişkiye sahip olunmasıdır. ABD, Suudi Arabistan’a petrol tedarikçisi bir ülke olarak önemli bir konum atfederken, karşılığında ise askeri anlamda güçsüz olan Suudi Arabistan’a ekonomik ve askeri çıkarlar sağlamaktadır. Petrol konusunda küresel çapta önemli bir yer tutan Suudi Arabistan’ın rejim ve toprak güvenliği ABD için çok önemlidir. İkinci ilke olarak bölgesel çapta yukarıda bahsedildiği üzere mevcut düzenin devamına yönelik muhafazakâr siyaset izlemektedir. Suud rejimine karşı oluşabilecek herhangi bir tehdide karşılık her türlü ekonomik ve siyasi adımları atmaktan çekinmemektedir.

Siyasi adım olarak, güçlü ekonomisini kullanarak bir yol izlerken ayrıca müttefiklik ilişkileri ile beraber bir denge oluşturma çabası içinde olmuştur. Üçüncü ilke ise, yakın coğrafyalarda yani Arap Yarımadasında yer alan; Yemen, Umman ve Körfez ülkelerine liderlik rolü üstlenmektir. Çünkü kendi toprakları içinde ve hemen yakınında oluşabilecek tehlikelere karşı, devlet refleksi ile hareket ederken, rejimin muhafazası yönünde benzer yol izlemiştir. Aynı zamanda komşu devletlerle kurduğu ortaklık, bölgesel tehditlere karşı kendini koruma güdüsünden başka bir şey değildir.58

57 Hakan Kılıç, “İran-Suudi Arabistan İlişkileri ve Arap Baharı”, Ahi Evran Akademi, 2020, Cilt:1, Sayı:2, ss.110-111.

58 Ertan Efegil, “Suudi Arabistan’ın Dış Politikasını Şekillendiren Faktörler”, Ortadoğu Analiz, 2013, Cilt:5, Sayı:53, ss:106.