• Sonuç bulunamadı

3.6. DEVLETİN KURULUŞU VE DEVLET BAŞKANLIĞI

3.6.4. Uluslararası İlişkiler ve Diplomasi

Uluslararası ilişkiler iç politikadan oldukça farklıdır. Çünkü devletlerin üzerinde, onların antlaşmalara uymalarını, barışı muhafaza etmelerini sağlayacak egemen bir güç yoktur.384 Hz. Muhammed’in (SAV) liderlik anlayışında, antlaşmalara

ve ittifaklara riayet etmek temel prensiplerden biri olmuştur. Uluslararası ilişkilerde İslam Devleti, mümkün olduğu derecede barışın ve düzenin kurulması, düşmanlık ve çatışmalardan kaçınmak için elinden geleni yapmıştır. Ancak anlaşmazlığı çözecek barışçıl vasıtalar tükendiğinde savaşa gidilmiştir. Karşılıklı bir antlaşma söz konusu olduğunda ise, ancak karşı taraf antlaşmayı bozduğu takdirde bağlayıcılık kalkmış ve bu noktadan sonra serbest hareket etme hakkına sahip olunmuştur.385

Hz. Muhammed (SAV), komşu devlet ve kabilelerle samimi siyasi ilişkiler kurmakta çok dikkatli davranırdı. Elçileri hürmetle karşılar, misafirperverlik gösterirdi. Medine’de kaldıklarında mümkün olduğu sürece onlarla kendisi ilgilenirdi.386 Bu elçiler devletin sınırında karşılanır ve Medine’ye kadar kendilerine refakat edilirdi. Elçilerin gelme sebepleri; ittifaklar, dini veya siyasi katılım, af talebi, tıbbi veya askeri yardım talebi gibi vb. şekillerdeydi. Elçiler çeşitli hediyeler getirir, aynı şekilde mukabele görürlerdi.387

Devlet ilk kurulduğunda Medine’nin etrafı düşmanlarla doluydu. Devletin kuruluşuyla birlikte hızlı bir şekilde devletin teşkilatlanması tamamlanmış ve diplomatik faaliyetler başlamıştı. Yerleşik Arap ve Yahudi kabileleriyle, daha sonra

384 Michael G. Roskin ve Diğerleri, Siyaset Bilimi, Atilla Yayla (Çev.), Adres Yayınları, Ankara

2013, s. 375.

385 Rahman, a.g.e., s. 210. 386 Rahman, a.g.e., s. 218.

111

da Medine ile Kızıl deniz arasındaki kabilelerle girişilen müzakereleri bizzat Hz. Muhammed (SAV) yapmıştı.388 Medine vesikasında, Müslümanlarla Yahudilerin sivil bir eşitlik statüsüne sahip oldukları ilan edilmiş, Yahudilerin kendi dinlerini özgürce yaşayabilmeleri güvence altına alınmış ancak yabancı bir peygamberin hâkim olduğu bir toplumun içinde eriyecekleri düşüncesiyle Yahudilerin üstün ırk olma ayrıcalıklarını terk etmek istemedikleri bir süre sonra anlaşılmıştı. Hz. Muhammed (SAV) onlarla barışçı bir işbirliği imkânı araştırdığı halde Yahudiler Mekke’deki düşman güçlerle açık bir ittifak görüntüsü vermeden, fakat Mekkelilerle yapılan savaşın konjonktürüne göre şiddeti gidip gelen bir muhalefet grubu oluşturdular. Yahudilerin bu tavrı dozunu arttırınca, oluşan güvensizlik ortamında Hz. Muhammed’in (SAV) onlara olan tavrı değişti ve sebep oldukları siyasi, sosyal ve ekonomik zararlardan kaynaklanan olaylar sonucunda Yahudi kabileler bölgeden uzaklaştırıldı.389

Hz. Muhammed (SAV), devletin kuruluşundan sonra, Medine’nin güvenliğini sağlamak, dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı savunma gücünü arttırmak için pek çok kabile ile farklı niteliklerde antlaşmalar yaptı. Böylece, özellikle Mekke tarafından gelebilecek saldırılara karşı siyasi konumunu pekiştirmeyi hedefliyordu. Örneğin hicretin ilk yılında Medine’ye yaklaşık 13 km. uzaklıkta bulunan Damraoğulları kabilesiyle komşuluk ve düşman saldırılara karşı birbirlerine yardım etme esasına dayalı barış antlaşması imzalanmıştır. 390

Damraoğulları ile yapılan antlaşma şu şekildedir;391

“Esirgeyen ve Bağışlayan Allah’ın adıyla

Bu, Allah’ın Resulü Muhammed’den Damraoğulları’na yazılmış belgedir. Onların canları ve malları korunacaktır. Dışarıdan zalimane bir saldırı karşısında yardım edilecektir. Müminlerin Allah yolunda savaşmaları dışında, denizde bir tüy tanesini ıslatmak için su bulunduğu sürece onların Resul’e yardım etmeleri zorunludur. Bu hususlarda onlar Allah ve Resul’ünün güvencesine sahip olacaklardır.

388 Hamidullah, İslam Peygamberi, C 2, s. 1017. 389 Rabbath’tan aktaran Özel, a.g.e., s. 36-37. 390 Rahman, a.g.e., s. 185.

112

Antlaşmalara sadık kalıp, sözlerini ihlalden ve kötülükten sakındıkça kendilerine yardım yapılacaktır.”

Damraoğulları ile yapılan antlaşmanın benzeri Mekke ve Medine civarındaki pek çok kabile ile yapılmıştı. Bunların dışında, Hz. Muhammed’in (SAV) Mekke’nin fethinden yaklaşık iki sene önce Mekkeli müşriklerle yaptığı Hudeybiye antlaşması ise en dikkat çeken antlaşmalardandır. Bu antlaşma Müslümanların umre yapmak için Mekke’ye gitmek istedikleri zaman yapılmıştır. Hudeybiye antlaşmasının maddeleri şunlardır;392

1. İki taraf arasında 10 yıl süreyle barış korunacak ve savaşılmayacaktır. Müslümanlar üçüncü kişilerle savaşırken Kureyş tarafsızlığını koruyacaktır.

2. Tarafsızlığı bozana gizli yardım yapılmayacak ve sadakatsizlikle hareket edilmeyecektir.

3. Kim Muhammed’in birliğine ve ittifakına dahil olmak isterse oraya girebilir ve kim Kureyş’in birliğine ve ittifakına dahil olmak isterse o da oraya girebilir.

4. Velisinin izni olmadan kim Kureyş’ten Muhammed’e gelirse o, Kureyş’e geri verilecektir. Muhammed’den Kureyş’e gelenler ise iade edilmeyecektir.

5. Muhammed ve ashabı bu yıl geri dönecekler ve Mekke’ye girmeyeceklerdir. Gelecek yıl Mekke halkı oradan çıkacak ve Muhammed, ashabı ile birlikte oraya girecektir. Mekke’de 3 günden fazla kalınmayacak, beraberlerinde yalnız yolcu silahı olan kılıç bulunacak ve kılıçları kınlarında olacaktır.

Hudeybiye antlaşmasının şartları genel olarak Kureyş’in lehine görünse de, Müslümanlar açısından büyük bir zafer olduğu zamanla anlaşılmıştır. Öncelikle bu antlaşma Kureyş’in Medine’de kurulan İslam devletini hukuken tanıması anlamına gelmektedir. Ayrıca bu antlaşmayla Müslümanlar Arap yarımadasında çok daha rahat hareket etmiş, İslam dini hızla yayılmış ve yeni kurulan devletin temeli sağlamlaştırılmıştır. Nitekim antlaşmanın yapılmasından 2 yıl sonra Kureyş, saldırmazlık maddesini ihlal edince antlaşma bozulmuş ve Hz. Muhammed (SAV)

113

Mekke’yi kansız bir şekilde fethedip İslam devletine dâhil etmiştir. Dolayısıyla Hudeybiye antlaşması, Hz. Muhammed’in (SAV) en önemli siyasi zaferlerinden biridir.

Sonuç olarak, Hz. Muhammed (SAV) bölgede etkin bir diplomasi göstererek önemli kabilelerle karşılıklı antlaşmalar yapmış ve dikkatini daha önemli dış politika meselelerine yoğunlaştırmıştı. Kısa zamanda, etrafındaki güçleri politik diplomasisi önünde etkisiz bırakarak Arap yarımadasının tartışmasız hâkimi oldu. İçerdeki ve dışardaki düşmanları teker teker pasivize etmesi ve bir araya gelerek birleşik bir güç oluşturmalarına fırsat vermemesi, onun siyasi ileri görüşlülüğünün ve diplomasisinin başarısıydı.393 On yıl gibi kısa bir sürede bütün Arap kabilelerini birleştirmiş, Arap

yarımadasını tamamen hâkimiyeti altına almıştı.