• Sonuç bulunamadı

1.2.2. Siyasal Liderlik Yaklaşımları

1.2.2.2. İbn-i Haldun’a Göre Siyasal Liderlik

Asıl adı Abdurrahman bin Muhammed bin Ebu Bekir bin Hasan olan81 İbn-i

Haldun (1332-1406), sosyal ve siyasal konularda en önemli İslam filozoflarından biri olarak kabul edilmektedir. İbn-i Haldun, siyasal liderlik üzerine düşüncelerini aktarırken “asabiyet” kavramını sıkça kullanır ve siyasal liderden “hükümdar” olarak bahseder.

İbn-i Haldun’da hükümdarlık anlayışı asabiyet üzerine kuruludur. Bu yüzden İbn-i Haldun’u anlayabilmek için ilk olarak asabiyet kavramını anlamak gerekir. Sözlük anlamında, “sinirlilik” durumu dışında, ikinci anlam olarak “kendi akrabasını, vatanını, din veya milliyetini müdafaa etme gayreti”,82 ansiklopedik açıklamasında ise,

aynı soydan gelenlerin veya aralarında yakınlık bulunanların muhaliflerine karşı birlikte hareket etmelerini sağlayan dayanışma duygusu83 şeklinde tanımlanmıştır.

İbn-i Haldun’un kullandığı asabiyet kavramının sinirlilik durumuyla bir ilgisi yoktur. İbn-i Haldun’un kullandığı anlam akraba, kavmiyet ilişkisi üzerinedir. Ancak Hassan’a göre, İbn-i Haldun’da bu kavramın kandaş topluluklardaki birlik duygusundan daha geniş bir anlama sahip olduğunu bilmek gerekir. Asabiyet aynı zamanda ortaklaşa yaşayış ve örgütlenmenin doğurduğu bir davranış biçimidir. Asabiyetle amaçlanan, o topluluğun bir araya gelerek kendini koruması, düşmana karşı koyması, ülkesini genişletmek istemesi, düşmanı şiddetle yenme isteğidir. Dolayısıyla bu görüşten yola çıkarak, asabiyete kolektif bir aksiyon anlamı da yüklenebilir.84

İbn-i Haldun’a göre, hükümdarlığa sahip olabilmek için güçlü bir asabiyet şarttır. İlk etapta asabiyetler arası çatışma olur ve galip gelen asabiyet, hükümdarlığa sahip olur. Hükümdarlık sahibini bulduktan sonra toplum, hükümdarlığın tabii bir hak olarak belli bir gruba ait olduğuna inanır. Bu noktadan sonra asabiyet, hükümdarlık için bir zorunluluk olmaktan çıkar.85

81 İbn-i Haldun, a.g.e., C 1, s. 14.

82 Osmanlıca-Türkçe Sözlük, “Asabiyyet”, Parıltı Yayıncılık, İstanbul 2013.

83 Mustafa Çağrıcı, “Asabiyet”, Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, Türk Diyanet Vakfı

Yayınları, İstanbul 1991, C 3, s. 453.

84 Hassan’dan aktaran Ali Çiftçi ve Nihat Yılmaz, “İbn Haldun’un Siyaset Teorisi ve Siyasal Sistem

Sınıflandırması”, Turkish Studies, 2013, http://e-

arsiv.gumushane.edu.tr/xmlui/handle/123456789/623 (E.T: 11.06.2015), s. 87.

25

Devlet otoritesine alışkın olmayan insanlar için devlete boyun eğip itaat etmek zordur. Bu itaati sağlamak için güç kullanmak gerekebilir. Hükümdar, hâkimiyetini elde edip sağlamlaştırdıktan sonra, nesiller geçtikçe, insanlar başlangıçtaki durumu unutur ve iktidara itaat etmek gerektiğine dair inanç zihinlere yerleşir. Artık insanlar, hükümdar için, dini inançları için savaşıyormuşçasına savaşırlar. Bu durumda da hükümdarın asabiyete olan ihtiyacı biter.86

İbn-i Haldun “devlet”i canlı bir varlık gibi kabul etmektedir. Ona göre devlet de insan gibi doğar, büyür, gelişir ve hükümdarın gerekli önlemleri almadığı durumda yıkılır ve yerine yeni bir devlet kurulur. Devletlerin geçirdiği bu aşama doğrusal tarih anlayışının aksine döngüsel olarak devam etmektedir. Yani ‘‘tarih tekerrürden ibarettir’’ anlayışı İbn Haldun’un devlet olgusunu incelerken temel aldığı önemli bir unsurdur.87

İbn-i Haldun’a göre, otoritenin tek bir kişide toplanması devlet olmanın özelliklerinden biridir. Bu otorite, yine güçlü bir asabiyetle sağlanır. Gruplar arasında en kuvvetlisi diğerlerine galip gelerek onları kendi çatısı altında toplar. Galip gelen gruptan biri hükümdar olur. Diğerleri de bunu kabul edince otorite tek bir kişide toplanır. Böylece kurulan hükümdarlık, diğer devletlere karşı üstün gelecek bir birlikteliğe ulaşır. Fakat hükümdar, devleti bunca zorlukla kurduktan sonra iktidar olmanın verdiği kibirle birlikte despotluğa yönelir ve hükümdarda “ilahlaşma eğilimi” baş gösterir.88 Bolluk ve rahatlık arttıkça asabiyet de zayıflar, toplumun menfaatlerinin

yerini zümre menfaatleri alır. Yönetim tekelci bir sürece girer, devlet baskıcı bir niteliğe bürünerek otokratik bir yapının doğmasına yol açar.89

Hükümdar, iktidar olma şerefini tekeline alıp diğerlerini bundan men ettiğinde, diğerleri devlet için savaşmak konusunda tembellik gösterir. Sadece, devleti korumak için kendilerine verilen ücreti düşünürler. Böylece asabiyet bozulur. Devletin gücü azalır, ihtiyarlık dönemine girer. Zamanla devleti ayakta tutan sistem çöker ve devlet yıkılır.90 İbn-i Haldun’a göre devlet, olmazsa olmaz iki temel üzerine kuruludur.

86 İbn-i Haldun, a.g.e., C 1, s. 216. 87 Çiftçi ve Yılmaz, a.g.m., s. 86. 88 İbn-i Haldun, a.g.e., C 1, s. 234-235. 89 Çiftçi ve Yılmaz, a.g.m., s. 88. 90 İbn-i Haldun, a.g.e., C 1, s. 238-239.

26

Birincisi askeri güç, kuvvet ve asabiyettir. İkincisi ise askerin ve devletin ihtiyaçlarını gideren mal ve paradır. Devlette görülebilecek bozulma ve çöküş bu iki temelden başlar.91

İbn-i Haldun’a göre devleti çöküşten kurtarmak için çoğunluğun boyun eğeceği kesin ve uyulması zorunlu yasalar koymak gerekir. Bunun da iki yolu vardır. Birincisi akli siyaset, ikincisi dini (şer’i) siyasettir.92 Akli siyaset, insanların dünyevi menfaatlerini gerçekleştirmek, zararları da uzaklaştırmak için yapılır. Akli siyaset iki şekilde gerçekleşir. Birincisinde, hem genel olarak bütün halkın çıkarı hem de özelde hükümdarın çıkarı gözetilir. İkincisinde ise sadece hükümdarın çıkarları gözetilir. Sadece hükümdarın çıkarlarının gözetildiği siyaset türünde genel çıkarlar, hükümdarın çıkarlarına tabi kılınmıştır. İktidarın baskı ve zulümle ayakta kalacağı düşünülür.93

Dini siyaset ise toplum için hem dünya hem de ahiret iyiliklerini sağlama amacı güder. Dinî siyaset, uhrevî (ahirete ilişkin) maslahatlar ile bunlara bağlı olan dünyevî maslahatlar hususunda, şeriata göre insanları sevk ve idare etmektir. Bunu temin edecek yönetim biçimi hilafet ya da imamettir. Halife ya da imam olacak kişi, dinin korunması ve dünyanın dinî siyasetle idare edilmesi için topluma önderlik eder.94

Böylece, devlet yönetimini halifelik ve hükümdarlık olarak ikiye ayıran İbn Haldun, hükümdarlığı şer’î siyasetten bir sapma, gücün kötüye kullanılması olarak görmektedir. Şer’î siyasetin aklî siyasetten üstünlüğünü vurgulayan İbn Haldun’a göre hükümdarlık, ancak halifelikle birleştiğinde geçerli bir yönetim olabilir.95

İbn-i Haldun’a göre hükümdar, aşırı lüksten ve israftan kaçınmalıdır. Aksi takdirde böyle bir hayat hükümdarı asli görevlerini yapmaktan alıkoyar, devletin hazinesi hükümdarın arzusu ve şehveti uğruna harcanır. Hükümdar, kendisinin eğlence meclislerinde beraber olduğu kimseleri altından kalkamayacakları önemli görevlere atayarak devleti çöküşe götürür.96

91 İbn-i Haldun, a.g.e., C 1, s. 391.

92 Mustafa Yıldız, “İbn-İ Haldun’un Tarihselci Devlet Kuramı”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 2010, http://www.flsfdergisi.com/sayi10/25-55.pdf (ET: 23.06.2015), s. 45.

93 İbn-i Haldun, a.g.e., C 1, s. 404-405. 94 Çiftçi ve Yılmaz, a.g.m., s. 91. 95 Yıldız, a.g.m., s. 47.

27

Hükümdarın sergileyeceği yönetimde halka sağlaması gereken unsurlar şunlardır; adaleti sağlamak, seyahat özgürlüğü ve güvenliği sağlamak, halkı iyiliğe yöneltmek, ticari hayattaki usulsüzlükleri engelleyecek tedbirler almak, halkı sevmek ve kendini de halka sevdirmek, kalplerdeki beklentileri karşılamak, halkın sıkıntılarıyla ilgilenmek ve bu sıkıntılara katlanmak.97

İbn-i Haldun’a göre aşırı zeki olmak, hükümdar ve yöneticiler için bir kusurdur. Çünkü aşırı zekâ, tedbirli olma konusunda aşırıya kaçmaya ve insanlara, üstesinden gelemeyecekleri sorumluluklar yüklemeye sebep olur. Bununla birlikte, hükümdar ahmak da olmamalıdır. En ideali bunların ortasıdır. Tıpkı israf ve cimrilik arasında yer alan cömertlik gibi.98

Özetle, asabiyet kavramıyla liderliği açıklayan İbn-i Haldun, ideal lider tipi olarak; adaletle hükmeden, çözüm üreten ve halkının hizmetkârı olan bir lider profili çizmektedir. Görevlendirmede liyakati dikkate almayan, lükse düşkün olan lider ise devleti çöküşe götürür. Bununla birlikte İbn-i Haldun’un, hükümdarın aşırı zeki olmasını bir noksanlık olarak görmesi ve bunun gerekçesini de zeki bir insanın yapmaması gereken davranışlara bağlaması dikkat çeken ilginç bir husustur.