• Sonuç bulunamadı

ULUSLAR ARASI ÖRGÜTLERİN SORUNA YAKLAŞIMI Sovyetler Birliğinin dağılmasından yaklaşık üç ay önce bağımsızlığını

D AĞLIK KARABAĞ SORUNU G. Saynur DERMAN*

1. DAĞLIK KARABAĞ’IN YAPISINA GENEL BAKIŞ

2.2. DAĞLIK KARABAĞ SORUNU VE ULUSLARARASI KAMUOYU Dağlık Karabağ sorununu ele aldığımızda dikkat çeken unsurlardan

2.2.1. ULUSLAR ARASI ÖRGÜTLERİN SORUNA YAKLAŞIMI Sovyetler Birliğinin dağılmasından yaklaşık üç ay önce bağımsızlığını

ilan eden Ermenistan, böylece fiili ve hukuki anlamda tamamen bağımsız olmuştur. Türkiye, Dağlık Karabağ gibi büyük bir olayın yaşandığı bu dönemde bile Ermenistan’ın bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri olmuş ve savaşın etkisini buraya yansıtmayarak diplomasiye önem vermiştir. Ermenistan bağımsızlığını ilan ettikten sonra hem Dağlık Karabağ’da yaşananlarla ilgili lobi oluşturabilmek hem de bağımsızlığına garantör bulabilmek açısından uluslararası örgütlere üye olmuştur. Bu uluslararası kuruluşlar arasında Karabağ sorununda baş aktör olan AGİT ile birlikte BM, IMF ve WB yer almıştır. Türkiye, Ermenistan’ı tanımakla birlikte bağımsızlık ilanı ardından Azerbaycan’ı tanıyan ilk devlet olmuştur. Azerbaycan ve Ermenistan, Karabağ sorununu gündeme getirmek için üye oldukları BM’de aktif faaliyetlerde bulunmuşlardır.

2.2.1.1. SORUNUN BİRLEŞMİŞ MİLLETLER GÜVENLİK KONSEYİNDE MÜZAKERE EDİLMESİ

Birleşmiş Milletler yapı itibariyle kendi içinde sorunları bulunan ancak bu sorunların dahi çözümüne ilişkin bir adım atılamayan, bazı bölgesel ve küresel güçlerin tekelinde bulunan bir uluslararası kuruluştur. BM’nin işlemesi için kurulan organlar ve karar mekanizmaları tamamen bu güçlerin istediği doğrultuda dizayn edilmiş ve bu güçlerin çıkarlarına aykırı her türlü durumda süreç sabote edilmeye ve tıkanmaya müsait kılınmıştır. BM içinde yer alan en önemli ve yetkili karar organı Güvenlik Konseyi aralarında ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin’in bulunduğu 5 daimi ve 10 geçici üyeden oluşmaktadır. Bu karar organında alınacak bir karar daimi üyelerin en az biri tarafından veto edilirse süreç tıkanır ve bu yönde bir karar alınması imkansız hale gelir.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI SOSYAL, EKONOMİK VE SİYASAL GELİŞMELER BAĞLAMINDA GÜNEY KAFKASYA | 179 Dağlık Karabağ meselesinde de işleyişteki bu sıkıntı ile karşı karşıya kalmaktayız. BM, Karabağ sorununun çözümüne ilişkin bir takım kararlar alıp Ermenistan güçlerinin Azerbaycan topraklarından çekilmesi çağrısında bulunmuştur (Oran, 2005:401). Ancak bu karar Ermenistan tarafından dikkate alınmamış ve işgal durumu mevcudiyetini korumuştur.

BM daha sonra Genel Kurul kararı ile olaya doğrudan müdahaleden kaçınmış ancak AGİK’in izleyeceği adımları destekleme kararı almıştır. AGİK’in girişimlerine daha sonra AGİK’le ilgili başlıkta yer vereceğiz. BM daha sonraki dönemde barış çabalarında bulunarak Kelbecer bölgesinin boşaltılması yönünde kararlar almış ve kararda Kelbecer işgalinden duyulan rahatsızlık dile getiriliyor, uluslararası kuralların ihlal edildiği beyan ediliyor ve bütün devletlerin toprak bütünlüğüne saygı duyulması gerektiği ifade edilmiştir (Cicioğlu, 2007:313).

Aslında alınan tüm bu kararlar uluslararası hukuku, devletlerin toprak bütünlüğünü ve devletlerin egemenliklerini güvence altına alan bir tutum içindedir ancak bu kararlara uyulması konusunda BM yetersiz olmamasını rağmen elindeki itici gücü işleyiş mekanizmalarındaki sıkıntılar yüzünden hayata geçirememiştir. Burada dikkatten kaçırmamamız gerek husus Rusya’nın BMGK üyesi olmasıdır. Ermenistan arkasındaki bu politik gücü iyi değerlendirmiştir.

BMGK 31 Temmuz 1993 tarihinde Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğu yönünde bir karar almış ve bu karar doğrultusunda Ermenistan işgal güçlerinin bölgeyi terk etmeleri gerektiğini belirtmiştir. Ermenistan alınan bu kararları uygulamamış ve işgale devam etmiştir. BM ise 24. ve 51. Madde gereğince önce yetkilerini kullanacağını belitmiş ve daha sonrada Azerbaycan’ın meşru müdafaa hakkının doğduğunu ve bunu kullanabileceğini ifade etmiştir (Abbaslı, 2011:133-134).

Güvenlik Konseyinden çıkan kararlar olsa da bu kararlar Rusya’nın Ermenistan’a vermiş olduğu destek dolayısıyla Ermenistan tarafından dikkate alınmamış ve işgal devam etmiştir. Bununla beraber aldığı bunca kararın yanında skandal bir ifadeye yer vermiştir. Alınan her kararın gündeminde sürekli şu dile getirilmiştir. Karabağ sorunu Azerbaycan – Ermenistan sorunu değil, Azerbaycan ile- Dağlık Karabağ arasından yaşanan bir etnik çatışmadır şeklinde beyan edilmiştir (Hasanov, 2013:312).

2.2.1.2. AGİT MİNSK GRUBU’NUN KURULMASI VE SORUNA BARIŞÇIL YOLLARDAN ÇÖZÜM ARAYIŞI

Dağlık Karabağ sorununda aklımıza gelen en önemli aktörlerden birisi şüphesiz AGİT’tir. AGİT, sorunun en başından beri takipçisi olmuş ve daha sonra çözüme katkıda bulunmak için sorumluluk almıştır. Ancak burada da bölgesel ve küresel güçlerin çıkarları doğrultusunda atılan taraflı adımlardan dolayı sonuç alınamamış ve başarısız olunmuştur. Ancak tüm bunlara rağmen şimdi AGİT’in bu sorun çerçevesinde işlettiği mekanizmaları ve atmış olduğu adımları ele alacağız.

AGİT’in bu soruna dikkat çekmesinde en önemli husus şüphesiz Azerbaycan’ın bu örgüte üyle olmasıdır. Azerbaycan, 30 Ocak 1992’de Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK)’na üye olmuştur. Üyelikten sonra ilk Dışişleri Bakanları Konsey toplantısında Karabağ sorunu ele alınmış ve sorunun çözümüne ilişkin müzakeler yapılması için özel bir barış konferansı düzenleme kararı alınmıştır. Alınan karara göre konferansa Rusya, Türkiye, ABD, Fransa, Almanya, İtalya, İsveç, Slovakya, Çekya ile sorunun tarafı olan Azerbaycan ve Ermenistan katılacaktı. Bu karar alındıktan sonra Ermenistan’ın yapmış olduğu işgallere devam etmesi süreci olumsuz etkiledi. Ermenistan’ın bu yapıcı olmayan tavırlarının arkasında yine Rusya’nın doğrudan desteğini görmemiz mümkündür (Hasanov, 2013:312-313).

Minsk Grubu oluşturma kararının alınmasından sonra hazırlanan barış planında hedefin sürekli ateşkesi sağlamak, Ermenistan işgal güçlerinin bölgeden çekilmesini ve Azerbaycan tarafından uygulanan ambargonun kaldırılmasını mümkün kılmaktı. Bu aşamalardan sonra AGİT gözlemcileri bu süreçten sonra bölgede inceleme ve araştırma yapmak için bulunacaklardı (Cicioğlu, 2007:312-313).

Minsk Grubu’nun çabaları devam ederken Ermenistan’ın işgalci tutumunu sürdürmesine karşın, Azerbaycan’ın müzakere e çözümden yana tutum sergilemesi ve Minsk Grubu ile işbirliğine devam etmesi uluslararası kamuoyu tarafından memnuniyetle karşılanmıştır. 1996 Lizbon zirvesinde Dağlık Karabağ ile ilgili olarak işgal kuvvetlerinin çekilmesini, Azerbaycan toprak bütünlüğün garanti altına alınmasını öngören bir karar alınmış ve bu karar Ermenistan dışındaki 53 üye tarafından kabul edilmiştir. Plan çerçevesinde Karabağ’a özerklik verilmesi Azerbaycan tarafından kabul edilirken (Oran,2005:401), Ermenistan’nın kabul etmesi için uluslararası

SOĞUK SAVAŞ SONRASI SOSYAL, EKONOMİK VE SİYASAL GELİŞMELER BAĞLAMINDA GÜNEY KAFKASYA | 181 baskı gecikmedi. Karabağ sorunu bu şekilde devam edecek ve kriz konumunu sürdürecekti (Derman, 2016:217).

Lizbon Zirvesi’nin önemli gelişmelerinden biride Rusya, ABD ve Fransa’nın Minsk Grubu eş başkanları olarak ilan edilmesidir.bu eş başkan ülkeler Lizbon prensipleri çerçevesinde sorunun çözümüne dair üç öneride bulunmuşlardır. Haziran 1997’de ortaya atılan ilk öneri “çözüm paketi“ olarak kayıtlara geçmiştir. Çözüm paketi Dağlık Karaba’ın statüsününde içinde olduğu tüm meselelere aynı anda çözüm aranmasını öngörüyordu. Aynı yıl eylül ayında sunulan ikinci paket ise “ aşamalı çözüm “ olarak biliniyor. Bu öneride adından da anlaşılacağı üzere sorunun ilk paketteki gibi hep birlikte ve aynı anda değil aşama aşama çözülmesini planlanıyordu. Yapılan bu iki öneriye daha önceki süreçte olduğu gibi Azerbaycan olumlu yaklaşmış ve sorunun çözümünden yana tutum sergilemiş ancak Ermenistan her iki öneriyi de reddederek yapıcı olmayan bir tavır ortaya koymuştur. Bu gelişmeler sonucu bir sonraki yılın 9 Kasım’ında Azerbaycan tarafından kabul edilmesi söz konusu bile olamayacak bir öneri sunulmuştur. Daha önce düzenlenen Budapeşte ve Lizbon zirvelerinde alınan kararlarla çelişen bu öneri “ortak devlet“ olarak karşımıza çıkıyor. Dönemin Azerbaycan lideri Haydar Aliyev bunun kesinlikle kabul edilemeyeceğini belirtmiş ve Minsk Grubu eş başkanı ülkelerine mektup göndererek bu paketi sert bir dille eleştirmiştir (Hasanov, 2013:315).

Budapeşte, Lizbon zirveleri ve ardından ortaya atılan üçlü çözüm paketleri başarı elde edemeyince Minsk Grubu yeni bir dönem başlatmak adına ve ilerleme kaydedebilmek için Prag Süreci adı verilen müzakereleri başlattılar.bu süreçte Madrid İlkeleri adından dördüncü bir çözüm önerisi ortaya atılmış ve tarafların bunu tartışmasını beklemişlerdir. Madrid ilkeleri doğrultusunda taraflar arasında müzakere yapılması öngörülmüş, taraflar bu ilkeler altında 20 kez görüşme gerçekleştirmiş ancak henüz bir sonuç alınamamıştır. 2010 yılında AGİT dönem başkanı olarak karşımıza çıkan Kazakistan, çözüm için girişimlerde bulunmuş ve dönemin dışişleri bakanı Saudabayev taraflarla ikili görüşmeler gerçekleştirmiştir. Ardından yapılan Astana Zirvesi’nde de birkez daha sonuç alınamamış ve bununla birlikte süreci tıkayan Ermenistan’a da baskı yapılamamıştır (Hasanov, 2013:315-316).

AGİT’in bu sorun karşısında ilerleme kaydedememesinde büyük güçlerin etkisini görmemiz mümkündür.

AGİT Minsk Grubu’nun yoğun çabaları ve Rusya’nın desteğiyle 24 Mayıs 1994’te ilan edilen ateşkes anlaşması, Ermenistan’ın saldırgan ve anlaşmaya aykırı tavır ve tutumuna rağmen halen yürürlüktedir (Oran, 2005:401).

2.2.1.3. AVRUPA BİRLİĞİ’NİN SORUNA YAKLAŞIMI VE ÇÖZÜM İÇİN ATTIĞI ADIMLAR

Avrupa Birliği ülkeleri AGİT’in çözüm çalışmalarına verdiği destekle birlikte aynı zamanda kendi nüfuz ve etkilerini de kullanarak Dağlık Karabağ sorununa çözüm bulabilmek adına harekete geçmişlerdir. Ermenistan hükümeti ile diyaloga giren AB’ye karşı Ermenistan, bu sorunun kendileriyle ilgili olmadığını ve sorunun Karabağ’da yaşayan Ermenilerle – Azerbaycan arasında olduğunu dile getirmiştir.

Kafkasya’daki bu sorun karşısında birçok bölgesel ve küresel aktör doğrudan ilgi gösterirken AB’de buna kayıtsız kalamamış ve güvenliği açısından önemli bir bölge olan Kafkasya’nın sorunlarını gidermesi adına girişimlerde bulunmuştur. AB için burada önemli bir tehdit olarak Rusya’yı saymamızda elbette mümkündür. Bölgenin Rusya tarafından kontrol edilmesi ve Rusya’nın hegemonyası altında bulunması AB gibi özellikle enerjide Rusya’ya bağımlı bir örgüt için istemeyeceği bir durum olacaktır.

AB, bölgedeki krizin çözümü için seyirci kalamazdı çünkü güvenlik kaygısı taşıyordu. Bu nedenle kendi sivil metotlarını kullanarak sorunun çözümüne katkı sağlamayı amaçlamıştır. Bunun için yetkili organı olan AB Dış İlişkiler Konseyi kararına dayanarak Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ı Komşuluk Politikası kapsamına dâhil etmiştir (Hatipoğlu, 2005:22). Bu politika zamanla daha geniş bir Avrupa düşüncesine dönüşse de Rusya’nın bölgeyi AB etkisinde bırakmayacağını düşünmemek elde değil. AB genişlemeye yakın politikalar izlediği için doğuya doğru olası bir genişleme durumunda sınırlarının çatışma ve kriz bölgelerine yakın olması veya sınır olması konusunda endişe duyuyordu. Hem güvenlik hem de çıkarları doğrultusunda hareket eden AB, Ermenistan ve Azerbaycan ile Karabağ sorununun çözümünde birlikte çalışabileceklerini taraflara belirtmiştir.

Bağımsız olduğu ilk günlerde Azerbaycan’ı tanıyan AB, hemen diplomatik temaslar kurmuştur. Bu yaklaşımın temelinde AB’nin enerjide dışa bağımlılığı yatmaktadır. Tabi AB’nin bu yakın politikaları bölge ülkeleri Rusya ve İran’ın yakın takibinden kaçmamaktadır.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI SOSYAL, EKONOMİK VE SİYASAL GELİŞMELER BAĞLAMINDA GÜNEY KAFKASYA | 183 AB’nin soruna bu perspektiften yaklaştığını görürken bir yandan da Azerbaycan ve Ermenistan’ın buna vermiş olduğu tepkiyi ele alalım. Ermenistan bu süreci çok iyi kullanmış ve Avrupa’nın her yerinde lobi faaliyetlerinde bulunmuştur. Özellikle Minsk Grubu eş başkanı olan Fransa’da bu faaliyetlerine ağırlık veren Ermenistan bu şekilde süreci kendi lehine işletmeyi amaçlamıştır. Azerbaycan ise buna karşılık aktif bir tutum sergileyememiş sadece AB ile olan olumlu diplomasisini korumaya ve geliştirmeye çalışmıştır. Bu yaklaşımlar karşısında AB tekelini elinde bulunduran güçlü ülkeler olan Fransa, İngiltere ve Almanya gibi ülkeler Karabağ sorununa ilişkin çözümün çözümsüzlük olduğu fikrinde bir araya gelmişlerdir (Attar, 2005:145).

2.2.1.4. DİĞER ULUSLARARASI ÖRGÜTLERİN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNDAKİ TUTUMU VE ÇÖZÜM İÇİN ATTIĞI ADIMLAR

Ele aldığımız başlıklar altında Karabağ sorununun çözümü için aktif faaliyette bulunan örgütleri AGİT ve BM olarak gördük. Bununla beraber AB’de kendi çıkarlarını gözeterek birtakım çözüm önerilerinde ve diplomatik eylemlerde bulunmuştur. Ancak bunlarla beraber ele alacağımız sorunun doğrudan tarafı olmayan ancak çözüm için samimi katkıda bulunan bir diğer örgür ise İslam Konferansı Örgütü ( İKÖ )’dür.

İKÖ sırasıyla Kazablanka, Cakarta ve Tahran Zirvelerinde bu konuyu gündeme getirmiş, çözüm önerisinde bulunmuş ve taraf ülkelere görüşlerini beyan etmiştir. İKÖ bu zirvelerde Ermenistan’ın işgalci tutumundan vazgeçmesini dile getirmiştir. Bu faaliyetlerde Azerbaycan’ın etkisi büyüktür, nitekim Müslüman bir ülke olan Azerbaycan, İKÖ üyesidir (Hasanov, 2013:318).

Sorunun çözümü için samimi adımlar atmanın peşinde olan Azerbaycan bu defa da Avrupa Konseyi’ni çözüme davet etmiş ve buradaki etkisini kullanmak istemiştir. Ermenistan’ın işgali, soykırımı, rehineler ve savaş esirleri konusunda alınan kararlar AKPM resmi belgelerindeki yerini aldı. Yine Hocalı Katliamı ve birçok Azerbaycan kentinin Ermenistan tarafından işgal edildiği, kültürel bir yağmalamanın ve insanlık suçlarının işlendiğine dair raporlar hazırlandı ve Avrupa kamuoyunun dikkatine sunuldu. Ancak AKPM, İKÖ gibi cesur açıklamalar ve çağrılarda bulunmamıştır. Ermenistan’ın işgaline rapolarında yer vermemiş bunu Azerbaycan’ın topraklarından çekilme çağrısında bulunarak geçiştirmiştir (Hasanov, 2013:319-329).

Bu örgütlerin yanı sıra sorunla ilgilenen bir diğer kuruluş ise NATO’dur. NATO sorunu Riga Zirvesi’nde gündeme getirmiş ve bu zirve sonucunda yayımladığı bildirgede Azerbaycan toprak bütünlüğünün sağlanması ilkesine dikkat çekilmiştir. Daha sonraki dönemde 2008-2009 zirvelerinde aynı şekilde sorunla ilgilenen NATO yaklaşımını değiştirmemiş ve Lizbon Zirvesi’nin sonuç bildirgesinde yer alan Azerbaycan toprak bütünlüğünün korunmasına ilişkin tavrını devam ettirmiştir (Hasanov, 2013:322).

2.2.2. BÖLGESEL VE KÜRESEL GÜÇLERİN SORUNA YAKLAŞIMI