• Sonuç bulunamadı

D AĞLIK KARABAĞ SORUNU G. Saynur DERMAN*

1. DAĞLIK KARABAĞ’IN YAPISINA GENEL BAKIŞ

2.1. TARİH İÇİNDE DAĞLIK KARABAĞ SORUNU

Birinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıkan Wilson İlkeleri ve Milletlerin Haklar Bildirgesinde her ulusun kendi geleceğini tayin edebilme konusunda hak sahibi olduğu belirtilmiştir. Dönemin Bolşevik yönetimi de bu ilkeyi benimseyince bölgede bir güç boşluğu ortaya çıkmıştır. Dünya savaşının galipleri tarafında yer alan Ermeniler kurdukları bölgesel terör gruplarıyla büyük katliamlara imza atmışlar ve yaklaşık 30 bin Azerbaycan Türkü’nü katletmişlerdir (Abbaslı, 2011:16). Karabağ’ın siyasi geçmişini ele aldığımız bölümde bahsettiğimiz gibi 1921 yılında Karabağ’ın yönetimi önce Ermenilere ardından Azerilere verilmiştir ve Azerbaycan’a bağlı otonom bir bölge haline gelmiştir (Gürses, 2001:253).

Silahlı eylem ve işgal her ne kadar 1988 tarihini gösterse de Ermenilerin Dağlık Karabağ hevesleri 1960’lı yıllarda kendini göstermiştir. Ermenilerin ideali olarak bilinen “ denizden denize büyük Ermenistan “

söylemi doğrultusunda bu stratejik bölge işgale uğratılmıştır (Şimşir, 2009:24).

2.1.1. SORUNUN ORTAYA ÇIKIŞI VE BAŞLANGICI

Dağlık Karabağ sorununun ortaya çıktığı 1988 yılına gelmeden önce değinilmesi gereken birkaç husus var. Olayların başlamasından önce, başladığı dönem ve SSCB’nin çöküşüyle devam eden süreçte Ermeniler SSCB merkezi yönetimi tarafından açıkça desteklenmiştir. Bu açık desteği arkasında hisseden Ermenistan bir saldırganlık politikası güderek binlerce sivilin katledilmesine, çok sayıda yerleşim biriminin yağmalanıp yıkılmasına sebep olmuştur. SSCB hükümeti ise tüm bu haksız ve hukuksuz zalimce işgal tavırları karşısında herhangi bir önlem almamış ve buna gerek duymadığını da açıkça ortaya koymuştur. Yine Sovyet merkezi basınıda aynı şekilde olaylarda kesinlikle taraf tutarak gerçeklerin konuşulması ve tartışılmasının önünde bir engel olmuştur. SSCB’nin kararsızlığı ve ilkesizliği Ermenistan’ın önünü açtı ve olaylar artık farklı bir boyuta ulaştı. Bu noktadan sonra ise artık Azerbaycan’da tepkisiz kalmayarak elinde bulunan toprakları korumak için mücadele etmeye başladı (Hasanov, 2013:309-310).

Takvimler 22 Şubat 1988’i gösterdiğinde Dağlık Karabağ Özerk Sovyet’i, Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması yönünde bir karar almıştır ancak bu karar Moskova yönetimi tarafından reddedilmiştir (Oran, 2005:401). Moskova yönetiminin bu kararının ardından şiddetlenen olaylar sonucunda Dağlık Karabağ Özerk bölgesi Azerbaycan sorumluluğundan alınıp özel bir komisyon tarafından yönetilmek üzere merkezi hükümete bırakılmıştır. Daha sonra ise yine Ermenileri rahatsız eden bir karar alınarak bölgenin yönetimi tekrar Azerilere bırakılmıştır.bu kararın ardından Azeriler ve Ermeniler arasındaki çatışmalar büyüdü ve akabinde 1990 yılında Sovyet ordusu Azerbaycan’a müdahale etti (Yalçınkaya, 2006:446). Azeriler ve Ermeniler arasında 1990’da imzalanan ateşkes antlaşması tarafların sorumluluklarını yerine getirmediklerinden dolayı başarılı olamamıştır. Bu süreç devam ederken Azerbaycan bağımsızlığını ilan etti. Ancak bu bağımsızlığa Ermenistan ve Ermenistan’ın Karabağ bölgesinde bulunan silahlı milisleri tepki göstererek silahlı eylemlere başladı. Bu eylemler sonucunda Azerbaycan toprakları bir kez daha işgale uğradı. Bu işgal politikası devam ederken Ermenistan tavrını ve amacını belirten bir tutum sergilemiş ve bu yönde açıklamalar yapmıştır. Ermenistan, Azerbaycan’dan bir toprak talep etmediğini, sorunun Azerbaycan’ın bir iç meselesi olduğunu ve bu meselenin çözümünü istediklerini belirtmiştir. Aslında bu açıklama her

SOĞUK SAVAŞ SONRASI SOSYAL, EKONOMİK VE SİYASAL GELİŞMELER BAĞLAMINDA GÜNEY KAFKASYA | 175 ne kadar olumlu düşünceler barındırsada burada Ermenistan’ın asıl amacı meseleyi self determinasyon ilkesi çerçevesinde çözmek ve bunu empoze etmektir. Böylece yapmış olduğu işgal ve hukuka aykırı eylem ve tutumlarında üstünü kapatmayı hedeflemiştir.

2.1.2. KRİZ VE SAVAŞ ORTAMINDA YAŞANAN GELİŞMELER Karabağ krizinin ortaya çıktığı ilk yıllardan itibaren başlayan bağımsızlık dalgası 1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle birlikte sona ermiştir. 1991 ekiminde Azerbaycan parlamentosu bağımsızlık hakkında gelen anayasal bildiriyi kabul etmiştir. 21 Aralık 1991’de SSCB hukuki anlamda sona ermiştir ve Azerbaycan’la birlikte Ermenistan bağımsızlığını kazanmışlardır. Bu bağımsızlık sonrasında Azerbaycan Dağlık Karabağ’ın özerk statüsünü feshettiğini ve tamamen merkezi yönetime bağladığını duyurmuştur. Bu karara Ermenistan’ın tepkisi gecikmemiş ve bağımsızlık referandumuyla bağımsızlık ilan ederek karşılık vermişlerdir ve Yukarı Karabağ Özerk cumhuriyeti adıyla BDT’ye başvurmuşlardır ancak bu talep BDT tarafından reddedilmiştir (Oran, 2005:401).

İki taraf arasında yaşanan silahlı ve çatışma boyutundaki mücadele 1988-1994 Karabağ savaşı olarak kayıtlara geçmiştir. Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi (DKÖB)’ndeki bazı Azeri yerleşim birimlerine Ermeniler tarafından baskınlar düzenlenip ve her yer ateşe verilmiştir. Yine bu dönemde Moskova-Bakü seferini yapan yolcu trenine, Tiflis-Bakü, Bakü-Ağdam, Ağdam-Şuşa, Ağdam-Hocalı seferlerini yapan otobüslere Ermenilerce terör saldırıların düzenlenmiş ve binlerce sivil hayatını kaybetmiştir (Hasanov, 2013:309).

Devam eden şiddetli çatışmalar 1992 yılına gelindiğinde Rus birliklerinin bölgeden çekilmesiyle daha da artmış ve yüzbinlerce Azeri mülteci Karabağ’dan yani özyurtlarından kaçmak zorunda bırakılmıştır. Şubat ayı boyunca devam eden çatışmalar kendi sınırlarının aşıp Şuşa, Akdam, Laçin bölgesine ve Azerbaycan-Ermenistan sınırına yayılmıştır. Çatışmalar beraberinde büyük bir etnik kıyımıda beraberinde getirmiştir. Barış inşa etmek, çatışmaları dindirmek ve sivilleri korumak adına bölgeye tekrar intikal ettirilen Rus askerleri geliş amaçlarının aksine bölge halkının sürgün edilmesine ve katledilmesine yardım etmişlerdir. Sorunun belkide en çok göze çarpan dikkat çeken bir diğer trajedisi ise Hocalı adlı yerleşim biriminde yaşanan katliamlardır (Abbaslı, 2011:41). Hocalı katliamında yaş

ve cinsiyet gözetilmeksizin binlerce insan insanlık onuru ayaklar altına alınırcasına katledilmiştir (Laçiner, 2004:218). Hocalı katliamına karşı dışarıdan ilk tepki Tahmin edilebileceği üzere Türkiye’den gelmiştir. Türkiye AGİK Dışişleri Bakanları konseyini toplantıya çağırmış ve soruna çözüm aranmıştır ancak insani yardım ve ateşkes önerisi kabul edilmemiştir.

Karabağ işgalinde önemli ilerleme sağlayan Ermeni güçleri 1992 yılında bu bölgeden Laçin’e bir koridor açmayı başarmışlardır (Oran, 2005:401). Bu tehditler ve saldırılarla birlikte birde Nahçivan işgal edilmek istenince aralarında Türkiye, Rusya, ABD, BM ve AGİT gibi ülke ve uluslararası kuruluşlar arasında müzakereler gerçekleşmişr. Bu işgal girişimlerine karşı adımlar atılırken Ermenistan geri durmadı ve 1993 yılında Kelbecer bölgesini işgal etti (Davutoğlu, 2011:127).

Kelbecer’in işgali Ermenistan-Karabağ arasındaki ikinci koridorun açılmasına neden olmuştur. Yine Kelbecer işgali ile birlikte Azerbaycan topraklarının onda biri işgale uğramış oldu. Bu işgalle birlikte önemli ilerleme kaydeden Ermenistan bir yandan da asimilasyon ve zorunlu göç politikasını hayata geçirmeye çalışmıştır. Bu dönemde Azeriler açısından olumlu sayılabilecek hiçbir gelişme yaşanmamıştır. Önemli seviyede askeri ve politik üstünlük sağlayan Ermeniler bu şekilde Karabağ savaşında amacına ulaşmış oldu (Uçarol, 2000:828).

Karabağ’da bağımsızlık ilan eden Ermeniler ve Azerbaycan arasında 12 Mayıs 1994 tarihinde ateşkes ilan edilmiş ve önceki anlaşmaların aksine bu defa ateşkes yürürlükte kalmıştır (Davutoğlu, 2002:75). Karabağ’ın coğrafi ve ekonomik yapısını ele aldığımız kısımda bahsettiğimizde ne kadar önemli ve verimli bir bölge olduğunu belirtmiştik. Ancak yaşanan bunca işgal ve silahlı mücadele her iki taraftan da on binlerce insanın ölümüne neden oldu ve bununla birlikte bölgenin doğal yapısına zarar verdi. Sonuç olarak bir değerlendirme yaparsak tüm bu mücadelenin reel kaybedeni Azerbaycan, topraklarının yaklaşık olarak %20’sini kaybetti ve bu topraklar Ermenistan işgali altında kaldı (Davutoğlu, 2002:19).

Sorunu ele alırken dikkat çekmeye çalıştığımız bir diğer konu bu hukuksuz süreçte Azerbaycan’ın pasif kalmasıydı. Rusya’nın askeri desteğini arkasında bulunduran Ermenistan’a karşı pasif kaldığını gördük ancak bunun hukuksal boyutunu özellikle Hocalı Soykırımını uluslar arası kamuoyuna anlatmakta ve dünyanın dikkatini buraya çekmekte gerçekten bir çaba sarfedilmemiş ve başarısız olunmuştur. Buna karşılık ise Ermenistan bu alanda da kayıtsız kalmamış ve yaptığı işgale dünya kamuoyunda

SOĞUK SAVAŞ SONRASI SOSYAL, EKONOMİK VE SİYASAL GELİŞMELER BAĞLAMINDA GÜNEY KAFKASYA | 177 meşruiyet kazandırmak için bir diplomasi atağı gerçekleştirmiştir. Bu doğrultuda daha önce kendi topraklarına kattığını ilan ettiği Karabağ’ın artık Dağlık Karabağ Cumhuriyeti olarak kurulduğunu ilan etmiştir. Bu şekilde işgalci ülke konumundan bağımsızlık hakkı savunan ülke pozisyonuna gelmek hedeflenmiştir (Attar, 2005:140).

Şubat 1998’e gelindiğinde ise sorunun işgalci gücü Ermenistan’da iktidar değişikliği yaşanmıştır. Levon Ter-Petrosyan görevinden istifa etmiş Robert Koçaryan’ın lider olabilmesi için bir fırsat doğmuştur. İstifa eden Petrosyan barış yanlısı olduğu için milliyetçi cephelerin çok sert bir şekilde eleştiri ve tepkilerine maruz kalmıştı. Bu olayların akabinde Robert Koçaryan, 1998’de Ermenistan Devlet Başkanlığı’na seçildi.

2.1.3. ERMENİSTAN’IN DAĞLIK KARABAĞ İLE İLGİLİ PLANLARI İşgal yılı olan 1988’e kadar Ermeniler, Karabağ bölgesine göç politikasını uygulamaya ve aynı zamanda bölgede hak iddia etmeye devam ettiler. Bu süreç Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ilişkileri germeye devam etti. 1945 yılından itibaren sırasıyla 1948, 1963, 1967 ve son olarak 1977 yılında yani toplamda beş kez Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanması talebinde bulunmuşlar ancak bu talepleri SSCB yönetimi tarafından her defasında reddedilmiştir (İşyar, 2004:371-372).

Ermeniler tüm bu ret kararlarına rağmen Karabağ ile ilgili ideallerinden vazgeçmemişler ve bir kez de Gorbaçov döneminde aynı başvuruda bulunmuşlar ancak Gorbaçov yönetimi kararı reddetmekle kalmamış aynı zamanda bölgenin Azerbaycan’a bağlı kalacağını duyurmuştur. Ermenistan’ın bu karar ilişkin reddi ise Sovyet yönetimi tarafından tanınmadı. İdeallerinden vazgeçmeyen Ermeniler bu defa farklı bir yöntem izleyerek hem Karabağ hem de Nahçıvan’ın Ermenistan’a bağlanması adına imza toplamaya başladılar ve yetmiş beş bin kişi bu kampanyaya destek verdi. Bu kampanyalar sonucunda Karabağ, Azerbaycan’dan ayrı bir yönetim olarak ilan edildi. Bu olay iki taraf arasında gerilimi tırmandırdı ve yine siviller bundan zarar gördü. Her iki tarafta yaşayan insanlar diğer tarafa göç etmek zorunda kaldı (Gürses, 2001:255-257).

Ermenistan yapmış olduğu bu işgali ve mücadeleyi önce uluslararası kamuoyuna ve sonrada Azerbaycan’a kabul ettirmekte kararlı görünüyor. Bunu yaparken de bölgede ki üstünlük ve avantajını kaybetmemek adına yıllık bütçesinin önemli bir kısmını askeri harcamalar kaleminde bu bölgeye aktarmaktadır.

2.2. DAĞLIK KARABAĞ SORUNU VE ULUSLARARASI KAMUOYU