• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: TANZİMAT DÖNEMİNDE TÜRK AYDINININ EĞİTİME

3. TANZİMAT AYDINININ MEDENİYET VE BİLİM ANLAYIŞI

3.2. ULÛM / AKIL VE FÜNÛN / MAARİF

İnsanları, faziletleri saymakla bitmeyen medeniyete ulaştıracak vasıta nedir? Tanzimat söyleminde, ilerleme ile bilim arasında güçlü bir ilişki kurulur. Avrupa medeniyetinin arkasındaki sebebi merak eden aydınlara göre, Avrupa’nın ilerlemesinin nedeni onların iklimi, toprağı veya dinleri değil, ilim ve fendir. Bu kanaatin ifade edildiği ilk eserlerden biri, Mustafa Sami Efendi’nin Avrupa Risalesi’dir.

“...maarifin her bir muamele ve maslahattaki gereklilik derecesi ve

Avrupa halkının durumlarının bu mertebe muntazam olmasının, ancak diyarlarında fenlerin ve faziletin yayılmış olmasından kaynaklandığı anlaşılmıştır. Gelelim bunların ilimlere bu kadar aşina olmalarının nedenine; çünkü Avrupalılar, Dünya’da en çok utanılacak şeyin cehalet olduğuna hüküm ve imza eylemiş olduklarından, artık bu alanda devlet ve milletçe uğraşmış ve çalışmışlardır ve yukarıda geçtiği gibi, kör ve dilsizlere varıncaya kadar müstakil mektepler ve bütün fenler için sayısız dershaneler kurmuşlar ve erkek ve kız bütün çocuklarını en azından on sene boyunca terbiyeye dikkat etmişlerdir.”132

Tanzimat yazarlarına göre, medeniyetin bütün nimetlerinin ortaya çıkışı bilim ve akla bağlıdır. Sadık Rıfat Paşa’nın ifadesiyle, medeniyetin bütün güzellikleri, “Cenab-ı Hakkın insana ihsan eylediği liyakat ve istidat ve sa’y u gayret ve ulûm ve

maarifin kisb ü tahsiline ikdam ve dikkat semeresiyle eşref-i mahlukat olan insanın

130 İsmail Kara, “Modernleşme Dönemi Türkiyesi’nde “Ulûm, fünûn ve sanat” Kavramlarının

Algılanışı”, Din ile Modernleşme Arasında, Çağdaş Türk Düşüncesinin Meseleleri içinde, İstanbul, 2003, s. 135.

131 Cevdet Paşa, Tezâkir (Haz. Cavit Baysun), 40 - Tetimme, Ankara, 1991, s. 25. 132 Mustafa Sami Efendi, a.g.e., ss. 53 - 54.

işidir. Ma’muriyet-i mülk ve memleket kesret-i nüfus ve ziraat ve san’at ve servet ve ticaret ve ahalice sa’y u gayret ile hasıl olur ise de, bunların cümlesinin husulü dahi, yine ilim ve akla menut ve muhtaçtır.”133

5 Şubat 1839 tarihli Takvim-i Vekayi’de yayınlanan Meclis-i Umur-ı Nafia Lâyihası’nda da eğitim ve bilimin güç, saadet ve zenginlik kaynağı olduğu ifade ediliyordu:

“…Maarif ve ulûm efrâd-ı enâma sermaye-i izz ü saadet ve medâr-ı

mübahat u mefharet ve herhalde menba-ı servet u gına olduğu delâil-i akliye ve nakliye ile müsbet ve mevcud ve meşhûd olan sanâyi‘ ve hiref mahza ilim ile zuhura geldiği ve ulûm-u diniye vesile-i necat-ı ahiret olduğu misullu fünûn-ı saire dahi muaşeret-i nev-i ben-i âdemin kemâline sebep olacağı vâreste-i kayd-ı beyan u işaretdir.” 134

1849 yılında kurulan Valide Sultan Mektebinin açılışında Mustafa Reşit Paşa açılış nutkunda eğitimle ilgili olarak şunları söylüyordu:

“insana insanlığı bildirecek ve herkesi dünya ve âhirette saâdet ve

selâmete erdirecek ulûm ve maarifin intişârına dahi bir tarîk-i suhûlet açarak (…) devlet ve mülkde terakkisi görülmekte olan kuvvet ve mâmûriyetin ve âlemin nail olduğu saadet ve emniyetin mebde-i mübârekidir. (…) az vakit içinde semere-i nâfıasını ve irfân-ı hakikî-i şahanelerinin dahi delîl-i kavisini gösterdiler. Bizler nasıl bahtiyar adamlarız ki hayırlı bir asra yetişerek envâ-ı niam-ı sûriyye ve mâneviyye ile mütenaim olmaktayız. Ve bizim evlâdlarımız bizden ziyâde bahtiyardır ki her bir nimette bizlerle müşterek olduktan başka kemâlât-ı însâniyyeye lâzım olan ulûm ve maârifin esbâb-ı suhuletini dahi inâyet-i veli-nîmetle hâzır ve âmâde bulmaktadırlar.”

Ali Paşa’ya göre, her toplumun medenilik ve ilerlemesinin ölçütü, o toplumu oluşturan fertlerin eğitim ve vukufuna göredir. Gıdasız beden olamayacağı gibi yaratılışça medeni olan insan dahi, ruhun gıdası olan ilim olmazsa, medeni bir hayattan mahrum kalır.135

Münif Paşa, “Bir devletin kuvvet u azametinin ve şan u şevketinin esas-ı

hakikisi bilâ şüphe ilm ü marifet olduğundan her şeyden evvel bunun tekessür ve intişarına sa’y u ihtimam eyler. Bir milletin ulûm ve maarifte ileri bulunmaları

133 Kaplan, a.g.e., s. 48.

134 Mahmud Cevat, Maarif-i Umumiye Nezareti Tarihçe-i Teşkilat ve İcraatı (19. Asır Osmanlı Maarif

Tarihi), (Haz. Taceddin Kayaoğlu), İstanbul, 2001, s. 6.

metbu’alarına mucib-i fahr u şeref olduğundan…” eğitime önem verilmesi

gerektiğinden bahseder. 136

1869 yılında çıkarılan Maârif-i Umumiye Nizâmnâmesi’nin gerekçe belgesinde; “Tarif ve beyandan azade olduğu üzere umran-ı alemin menba-ı esasisi

fünûn ve maarif olup an be-an semt-i kemâle mâil olan nev-i insanın medeniyetce müstaid olduğu terakkiyatı istihsal edebilmesi ve hiref u sanayi’e müteallik ihtira’at ve tesisat-ı nâfiayı meydana getirmesi ulûm ve maarife mevkuftur.

Çünkü ulûm ve maarif hiref ve sanayi’in ibdaına ve hiref ve sanayi’ dahi cemiyet-i beşeriyece ihtiyacat-ı zaruriyeyi teshil edecek bunca vesait ve asar-ı nafianın ihtira’ına medar ve delil olduğundan daire-i medeniyete dahil olan milel ü akvamın hazain-i servet-i alemden hissedar olmaları terbiyet-i insaniyenin esbab-ı mükemmellesini istihsal etmelerinden neşet eylediği bedihiyyü’s-sübut olan halattandır.” deniyordu.137

Yukarıda görüldüğü gibi, toplumsal refahtan tutun askeri üstünlüğe kadar sayısız faydası bulunan ilim ve fen, “bu dünyayı kazandırdığı gibi ahireti de kazandıracaktır” deniliyordu. Mustafa Sami Efendi’nin ifadeleriyle; “bir yandan ahiretimizi dahi bayındır kılarken, diğer yandan halkımızın bütününün ilimden nasibi olduğu takdirde herkes vatan ve milletinin kıymetini gerektiği gibi öğrenecektir”.138

Mustafa Fazıl Paşa’ya göre, Prusya’nın Avusturya’yı yenmesinin sebebi, “Prusya ahâlisinin Avusturyalıdan ziyade malûmâtlı olduğudur”. Bütün bu sebeplerle, Sadık Rıfat Paşa için ilim tahsil etmek dince ve akılca farzdır. Ali Paşa için ise, “sermaye-i saadet olan ulûm ve fünûn-i nafianın neşr u tamimine say eylemek vezaif-i hubb-i vatan ve millettir.”

Toplumsal ilerlemenin biricik esası ve temel kaynağı kabul edilen ulûm ve fünûnu halka yaymanın aracı olan kamu eğitimine önem verilmesinin zorunluluk derecesine geldiğine, hemen hemen bütün aydınlar kanaat getirmiştir. 1867 yılında Girit’ten gönderdiği lâyiha’da devlet kurumlarının

136 Münif, “Mukayese-i İlm ü Cehl”, Mecmua-i Fünûn, Cilt 1, No. 1, Muharrem 1279, s. 38. 137 BOA., İ. MEC. MAH. 1541, 29 Safer 1286 / 10 Haziran 1869.

düzeltilmesi gerekliliğinden ve bu hususta tutulması gerekli yoldan söz ederken eğitimin önemine değinen Ali Paşa, bu zorunluluğu şöyle ifade ediyordu:

“Milletimizin eğitim ve bilgisini lüzumlu dereceye getirmeye ziyadesiyle

gayret ve para sarf etmek farz mesabesindedir. Zira bu hasıl olmaz ise yine dayanamayıp biteriz ve her nasıl etsek ve etrafımızda Çin duvarı gibi surlar çeksek yine bilgili kavimler bizi yener ve yavaş yavaş her şeyi elimizden alırlar. Fakat biz milletimizi terbiye edelim. Bunu sağlayıncaya kadar usul-ü hazırayı tutup gidelim. Ve Hıristiyanlara yeniden feyz ve istihdam kapısını tamamen açmayalım der isek bu da mümkün olamaz. Ve bazı tehlikeler için acilen almamız gereken tedbirlerle beraber kamu eğitimine gerekli olan esbabın istihsal ve ikmalini dahi devletin en birinci işi bilip ona göre elbirliğiyle seri bir şekilde düzeltilmesine gece ve gündüz gayret etmek ve bu yolda akçe esirgememek münasip görünüyor.

Gayri Müslim tebaanın idaresini günden güne güçleştiren, kalp ve zihinlerinde düşmanlık ateşini yakan sebeplerin biri de bizde istenen düzeyde okullar olmadığından tahsil için Rum çocuklarının Yunanistan’a ve Bulgar çocuklarının Rusya’ya gönderilmesi velhasıl bir yandan bütün tebaanın terbiye ve efkarca Devlet-i Aliye’ye muhalif olmağa yüz tutması muhim meselesidir. Bir an önce okulların tanzim ve çoğaltılarak İslâm ve Hıristiyan çocuklarının karıştırılmasıyla şu büyük tehlikenin dahi def edilmesi önemli bir iştir.

Elhasıl bilcümle tebaanın din ve mezhepten başka her şeyde yekdiğerine mezc ederek aralarındaki rekabetin külliyen kaldırılması meydanda olan tehlikeleri imhaya Allah’ın izniyle esas devleti ahkama ilac-ı münferid add ve şiar kılınır.”139

Görüldüğü üzere ilk dönem Tanzimat devlet adamları için temel hedefi toplumun ilerleme ve medenileşmesini sağlamaktı. Bunu sağlayacak olan şey, bütün problemleri çözecek, her derde deva, sihirli bir değnek olarak görülen bilim ve fendi. Bir kurtarıcı gözüyle bakılan bilimin, yetişmekte olan kuşaklara eğitim aracılığıyla aktarılacağı düşünülüyordu.

Tanzimat bürokratları, İslâm kimliği ve kültürü korunarak Avrupa’dan arzu ettikleri kurumları ve değerleri ithal etmenin mümkün olduğunu düşünüyorlardı. Yapılacak şey, bazı siyasi ve idari reformlar yoluyla

Osmanlı toplumundan Avrupa toplumu gibi eğitimli ve bilimde ilerlemiş kuşaklar yetiştirmekti. Tanzimat Fermanı’nda da, bunun gerçekleşebilmesi için şartların hazır olduğu ifade ediliyordu. Özellikle 1856 öncesinde, memleketin coğrafi konumu, toprakların verimliliği ve halkın yeteneğine bakarak “gerekli teşebbüslerde bulunulduğunda”, beş on sene zarfında Avrupa medeniyetine çok kısa bir zamanda ulaşılabileceği beklentisi yaygındı. Bu işin çok kısa bir zamanda olamayacağı 1856 sonrasında fark edilmeye başlanacaktır.

4. TANZİMAT REFORMLARIYLA ORTAYA ÇIKAN AYDINLARIN