• Sonuç bulunamadı

II. BÖLÜM: TANZİMAT DÖNEMİNDE TÜRK AYDINININ EĞİTİME

4. TANZİMAT REFORMLARIYLA ORTAYA ÇIKAN AYDINLARIN EĞİTİME

4.1.2. MÜNİF PAŞA

5 yıl Meclis-i Kebir-i Maarif Reisliği ve 3 kez getirildiği Maarif Nazırlığı’nda da yaklaşık 9 yıllık süreyle görev yapan Münif Paşa, Tanzimat dönemi eğitiminin içinde yer alan önemli simalardan biridir. Münif Paşa, Almanya’da eğitim gören biri olarak yurt dışı gözlemleri ve görev yaptığı sırada edindiği deneyimler neticesinde Osmanlı eğitimine ilişkin görüşlerini olgunlaştırmıştır. Olayları içerden değerlendirme şansına sahip bir kişi olarak Münif Paşa’nın, yazıları içerisinde ilim, medeniyet, sanayi ve kalkınma kavramları çok geniş bir yer işgal eder. Münif Paşa’nın eğitime ilişkin görüşleri iki başlık altında toplanabilir: Halk eğitimi ve temel eğitim. Münif Paşa’nın halkın eğitimi ile ilgili faaliyet ve düşüncülerini yukarı aktarmıştık. Şimdi de örgün eğitimle ilgili görüşlerine değineceğiz.161

1862 yılında Mecmua-i Fünûn dergisinde yayınlanan ve Münif Paşa’nın çocuk eğitimiyle ilgili görüşlerini içeren “Ehemmiyet-i Terbiye-i Sıbyan” başlıklı makalesi, Türkçe’de modern pedagojiye dair ilk deneme sayılır. Münif Paşa, bu makalede Osmanlı ve Avrupa’daki çocuk eğitimini karşılaştırarak çocuk eğitiminin

160 Takvîm-i Vekâyi, 20 Zilkade 1286 / 21 Şubat 1869, s. 2-3.

161 Ali Budak, Batılılaşma Sürecinde Çok Yönlü Bir Osmanlı Aydını: Münif Paşa, İstanbul, 2004, s.

önemini ele alır. Çocuğun hayata hazırlanmasında ilim tahsil etmenin önemine değinir.162

İki bölüm olarak kaleme aldığı makalesinde önce mevcut durumu ortaya koyarak tespitler yapan Münif Paşa, daha sonra çözüm önerileri sunmaktadır. “Memleketimizde âsâr-i medenîyyetin gereği gibi ilerlemesine ve beyne’l-ahâli vesâit- i servet ve saadetin tezâyüdüne mâni bazı ilel ü esbâb mevcûd”dur. Münif Paşa’ya göre sadece; vatanın gerçek menfaatlerine vâkıf olanlar bu duruma teessüfle bakmakta iseler de, halkın çoğunluğu “biz atalarımızdan böyle gördük” diyerek gafil davranmaktadırlar.

Hâl böyle olunca da bir arayış söz konusu olamamaktadır. “Bir şeyin fesadı bilinmedikçe ıslâhı tasavvur olunamayacağı gibi” cehaletini bilmeyen bir kişinin de ilim tahsiline yönelmesi beklenemez. Eğer iyi yetişmek zengin bir birikim sahip olunmak isteniyorsa, öncelikle şairin dediği gibi;

Çeşm-i insaf gibi arife mîzân olmaz Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz

en ince ayrıntısına kadar noksan ve kusurlar belirlenmeli, sonra birer birer ortadan kaldırılmaları için çaba sarf edilmelidir.

İnsanın ihtiyaçları cismanî ve ruhanî olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Cismanî ihtiyaçların karşılanması tabiatın bir gereğidir. İnsan da yaşamak için tıpkı hayvanlar gibi bu ihtiyacını karşılamak zorundadır. Ruhanî ihtiyaçlar ise aklî ve şer’î bir gerekliliktir. İnsanı bu kez tabiatı değil, aklı ve inancı zorlamaktadır.

Şu hâlde insan, yeme, içme, beslenme, üreme gibi ihtiyaçlarıyla hayvanlarla müşterek, her türlü fikrî birikimi ve kültürüyle, yani ruhanî ihtiyaçlarıyla ayrıdır. Başka bir söyleyişle insan, hayvanlardan işte bu manevî ilgi alanıyla ayrılmaktadır. İnsan bu yönüyle günlük yaşantının üstüne çıkabilmekte, medenî ürünler ortaya ko- yabilmektedir. Bu sebeple, anne babalar için yapılması gereken, çocuklarının cismanî ihtiyaçlarının yanı sıra ruhanî ihtiyaçlarını da karşılamak, onları hayata en iyi biçimde hazırlamaktır.

162 Münif, “Ehemmiyet-i Terbiye-i Sıbyan”, Mecmua-i Fünûn, Cilt 1, No. 5, Cemaziyülevvel 1279, ss.

Bu noktada, çocuklara hangi ilim ve sanatın okutulması gerektiği sorusuna cevap arayan Münif Paşa’ya göre; bu seçim, içinde bulunulan zamanın şartlarıyla birlikte çocuğun da eğilimi ve hevesi göz önünde tutularak yapılmalıdır.

Münif Paşa’ya göre; bir çocuk hangi mesleğe yönelirse yönelsin, öncelikle kendi dilini rahatlıkla okuyup yazacak kadar dil bilgisi öğrenmesi ve günlük hayatta kullanacağı kadar matematik bilmesi şarttır. Çocuk, bu iki şartı yerine getirdikten sonra gireceği mesleğe göre gerekli olan fenleri öğrenmelidir. Bu ilkeye uyulmadıkça hiç bir meslek ve sanatta maharet kazanmak mümkün olmaz. Genellikle sanıldığı gibi ilim ve sanat ayrı şeyler olmayıp gerçekte aralarında güçlü bir bağlantı vardır. Örneğin yapılması en basit görünen, duvarcılık, boyacılık, fırıncılık ve aşçılık gibi sanatlarda bile bir ilerleme meydana gelebilmesi için bir ilim alt yapısının üstüne oturtulması gereklidir.163

Münif Paşa’ya göre; Osmanlı sanat ve sanayisinin ileri gitmemesinin sebebi, sanayide kullanımı çok gerekli olan bilimlerin kullanılmamasıdır.Ülkemizde sanat ve sanayinin ilerlememesine vesile olacak sanayi dalları için zorunlu olan kimya, fizik ve mühendislik gibi bilimlerin temel konuları öğrenilmedikçe, memleketimizin sanayisinin karşı karşıya kaldığı durgunluk durumundan kurtarılması mümkün olamaz. Komşumuz olan Avrupalılar sanayi ve maarifte yüksek bir dereceye varmış iken, bizim bilimsiz, şu durgunluk hâlinde bile kalmamız mümkün olmayıp gittikçe gerileyeceğimiz açıktır.

Çünkü Avrupalılar ulûm ve fünûn sayesinde icat edip geliştirdikleri alet ve edevat vasıtasıyla ürünlerini daha az zahmetle üretebilmekte ve daha ucuza mal edebilmektedir. Ülkemize de girmekte olan bu ürünler, hâlâ üretimi eski usûllerle ve elle yapılan ürünler pahalıya mal olduğu için yerli sanayiyi olumsuz etkilemektedir. Durum böyle devam ederse, şimdiye kadar pek çok kötü etkileri görüldüğü gibi, Avrupa ürünlerine mukavemet edemeyen Osmanlı sanayisinin tamamen çökmesine sebep olacağı aşikardır. 164

Devletin geniş ve verimli topraklara sahip oluşunu dikkate alan Münif Paşa, ziraatın geliştirilmesinin hayırlı olacağını öngörmektedir. Bununla beraber fünûn ve

163 Münif, a.g.m., 178 - 179. 164 Münif, a.g.m., s. 179.

sanayiin de asla ihmal edilmemesi gerektiğini ifade etmektedir. Bütün diğer zararları bir tarafa, Avrupalılar’a göre “ehl-i kura mesabesinde kalmak nâmus-ı milliyete” dokunacaktır. 165

Artık vakit geçirilmeden harekete geçilmesini isteyen Münif Paşa, yalnız devlet memuriyetinde bulunmak için değil, hangi meslek ve sanata yönelmek amaçlanmış olursa olsun, herkes hâl ve mevkiinin uygunluğuna ve seçilecek mesleğe göre çocuklarının eğitim ve öğretimine çaba harcamalı ve itina göstermelidir.166

Münif Paşa, terbiyeden kastettiği şeyin biraz okuyup yazmaktan ibaret olarak anlaşılmamasını gerektiğini, fünûn ve maarife özellikle önem verilmesini istemektedir. “işbu terbiyenin biraz okuyup yazmak öğrenmekten ibaret olması

zamanımızda kifayet etmeyip, kitabetin mücerred tahsiline âlet olduğu fünün ve ma’ariften herkesin hâline göre hissedar olması” çok gereklidir167

Çünkü insanın ihtiyaçları hayvanlarınki gibi yerinde durmamakta, sürekli artmaktadır. Bunların karşılanabilmesi için aynı şekilde sürekli ve plânlı bir ilerleme gerekmektedir. Babalar, Eflatun’un; “çocuğunu sadece kendin gibi terbiye etme zira o

senin zamanından başka bir zaman için yaratılmıştır”, ifadesinde belirttiği gibi,

çocuklarını başka bir zaman dilimine hazırlıklı olarak yetiştirmelidirler.

Fakat ne yazık ki, çoğunluk hâlâ bu gerçeğin ne öneminde ne de farkındadır. Maarif dairesinin genişletilmesi gereğini görememektedirler. Hâlihazırda yürürlükte olan öğretim metodu da son derece yanlış ve yetersizdir. Çocuklara, anlamadıkları bir yığın sarf, nahiv ve mantık kuralları papağan gibi ezberletilmektedir.168

İşin tuhaf tarafı, çocuk, ezberleyerek kurallarını öğrenmeye çalıştığı Arap dilinin mahiyetinden yoksun bırakılmaktadır. Bu durumda çocuklar, elbette okuduklarından bir şey anlamayacaktır.169

Münif Paşa’ya göre, çocukların zihnini kurcalamak ve yormaktan başka bir faydası görülemeyen mevcut öğretim metoduyla hedeflenen başarıyı yakalamanın imkânı yoktur. Sözü edilen bilimler gereği gibi öğretilse bile sorun çözülmeyecektir. 165 Münif, a.g.m., s. 180. 166 Münif, a.g.m., s. 180. 167 Münif, a.g.m., s. 180. 168 Münif, a.g.m., s. 181. 169 Münif, a.g.m., s. 181.

Çünkü asıl amaç olan “fünûn-ı nâfia” ihmal edilmektedir. Ebeveynler bu konuda hiçbir maddî fedakârlık yapmaya yanaşmamaktadırlar. Çocuklarının sünnet veya çoğu vakti gelmeden yapılan evlilik törenlerine hesapsızca para harcayan babaların, iş aynı çocuklarının eğitimlerine gelince duraksamalarını anlayamamakta, açık bir cahillik emaresi olarak görmektedir.170

Hâlbuki çocuk eğitimine çok önem verilen Avrupa’da, bir baba her şeyden önce çocuğunun eğitim masrafını düşünmektedir. Çocuk, ilk eğitimini anne - babasının bulunduğu yerdeki okulda aldıktan sonra büyük üniversitelerin bulunduğu şehirlere gönderilmekte, ailesi bütün eğitim masraflarını üstlenmektedir. Aileler, sadece çocuklarının eğitim masraflarını üstlenmekle kalmaz, hâli vakti yerinde olanlar yüksek eğitimlerini tamamladıktan sonra onları görgü ve bilgilerinin artması için diğer ülkelere göndermek için çaba harcamaktadırlar.171

Münif Paşa, Avrupa’da eğitime verilen önemi anlatırken, aile içi eğitim ile çocuk - ebeveyn ve aynı paralelde devlet - toplum ilişkilerine de değinir. Basiret gözü açık devletlerin, tebaalarına evlat muamelesi yaparak, eğitim konusunda her türlü kolaylığı sağlayarak eğitimin yaygınlaşmasına çalıştıklarını ifade eder.172

Temel eğitimin gerçekleştirilmesi için Maarif Nezareti kurulmuş, gerek Dersaâdet’te gerekse imparatorluğun diğer birçok şehrinde çocukların parasız eğitim gördükleri rüşdiye mektepleri açılmıştır. Ancak, “mekâtib-i mezkurenîn suret-i idare ve intizâmları henüz arzu olunacak derecede olmadığı gibi, yürürlükte olan usûl de ziyade ıslâha muhtaç”tır. Münif Paşa bu durumda ıslaha önce muallimlerden ve uygulanan öğretim metodundan başlamak gerektiği düşüncesindedir.173

Sonra, çocukların kısa sürede Türkçe’yi kolaylıkla okuyup yazabilmelerini ve müspet bilimlere başlangıç teşkil eden dersleri öğrenebilmelerini sağlayacak uygun bir metot yürürlüğe konulmalıdır. Yeni sisteme uygun kitaplar sorunu kısa sürede çözülse bile, öğretmen meselesi zaman alacaktır. İstenen nitelikte öğretmenler bulunsa bile halihazırda öğretmenlikle geçinenlerin ihraç edilmesi mağduriyetlerine sebep olacağı için bunlar kendi hallerine bırakılmalıdırlar. Fakat öğretmenlik

170 Münif, a.g.m., s. 182. 171 Münif, a.g.m., s. 182. 172 Münif, a.g.m., s. 183. 173 Münif, a.g.m., s. 183.

mesleğine yeni gireceklere usul-i cedide üzere imtihan yapılarak nitelikleri ortaya çıkanlar kabul edilip, bunların şevk ve gayretlerini artırmak için fazla maaş veya bir nevi imtiyaz verilmelidir. Eski muallimlerden de nitelikli olup öğretmenliğe kabule müsait ve talip olanların da sınavdan geçirildikten sonra bu imtiyaza mazhar olmaları iyi bir çözüm olabilir. 174

Münif Paşa makalesinin son bölümünü ise Türk eğitiminin o zamanlarda da en önemli yaralarından biri olduğu anlaşılan çocukların dayakla cezalandırılması konusuna ayırmıştır. Yıllardır, ülkede en büyük suçları işleyenlere bile uygulanmayan fiziksel şiddet, küçücük zavallı çocuklara reva görülmektedir.

Cezalandırılması gereken çocuklar için değnekten çok daha etkili olduğu bilinen, “uyarıda bulunmak, arkadaşları giderken bir süre okulda alıkoymak, ders tekrarı yaptırmak” gibi birçok yol bulunmaktadır. bütün bunları bir tarafa bırakarak bunun yerine sonuçları çok ağır olabilecek dayakla terbiyeyi gayr-ı insanî bir tavır ola- rak değerlendiren Münif Paşa, bu tarz bir muameleye tabi tutulan çocukların, hakaret ve tembelliğe alışkın hale gelecekleri için izzet-i nefislerini koruyamayacaklarını vikaye edemeyeceklerini söyler.175