• Sonuç bulunamadı

CEMİYYET-İ İLMİYYE-İ OSMÂNİYE, MECMUA-İ FÜNÛN VE

II. BÖLÜM: TANZİMAT DÖNEMİNDE TÜRK AYDINININ EĞİTİME

4. TANZİMAT REFORMLARIYLA ORTAYA ÇIKAN AYDINLARIN EĞİTİME

4.1.1. CEMİYYET-İ İLMİYYE-İ OSMÂNİYE, MECMUA-İ FÜNÛN VE

Osmanlı Devleti’nde pozitif bilimlere uyanan merak ve öğrenme ihtiyacının, bir sohbet ortamı içinde giderilmeye çalışılmasının belki de ilk örneği Şânizâde Atâullah Efendi’nin yalısındaki toplantılardır. Tarihçi ve tıp doktoru olan Şânizâde’nin, kendi yalısında arkadaşlarıyla düzenli biçimde bir araya gelerek 1815 yılının sonlarında başlattığı felsefe, matematik, astronomi, edebiyat, tarih ve din ko- nulu tartışmalar, “Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi” adıyla isimlendirilmişti. Cemiyet’in bilimsel tartışma toplantılarına Londra’da büyükelçilik yapmış olan İsmail Ferruh Efendi, Melekpaşazâde Abdülkadir Bey, Kethüdâzâde Mehmed Ârif Efendi, Fehim Efendi, Mustafa Şâmil Efendi, ve Bektaşî Şeyhi Mahmud Baba gibi isimler katılmaktaydı.151

149 Nejat Göyünç, “Tanzimat’a Yöneltilen Eleştiriler”, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi Semineri,

Bildiriler, Ankara, 13 - 14 Mart 1985, Ankara, 1994, 2. Baskı, ss. 105 - 112, Mehmed Kaplan,

“Mustafa Reşid Paşa ve Yeni Aydın Tipi”, Mustafa Reşid Paşa ve Dönemi Semineri Bildirileri,

Ankara, 13 - 14 Mart 1985, Ankara, 1994, 2. Baskı, ss. 113 - 120.

150 Aydın, a.g.e., s. 142, Türköne, 1991, a.g.e., s. 88.

151 Bu cemiyetin oluştuğu ortam için bkz. Ekmeleddin İhsanoğlu, “19. Yüzyıl Başında Kültür Hayatı

Beşiktaş Cemiyet-i İlmiyesi, daha sonra 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte Bektaşî tekkelerinin de kapatılması sırasında, Bektaşilik ve dinsizlikle suçlanarak dağılmak zorunda kalmış, üyelerinin bir kısmı da sürgüne gönderilmişti. Dağılan bu topluluğun ardından, 1851 yılında Darülfünûn’a ders kitapları hazırlamak üzere “Encümen-i Daniş” kurulmuştu. Darülfünûn’a ders kitapları hazırlamada başarılı olamayan Encümen-i Daniş üyeleri, sadece Kavaid-i Osmaniye ve Tarih-i Cevdet adlı eserleri ortaya çıkarabilmişti. Ahmet Cevdet Paşa, Kavaid-i Osmaniye’yi Fuat Paşa ile birlikte çıkarırken, Tarih-i Cevdet’i ise tek başına yazmıştır. Kuruluş amacındaki beklentiye karşılık veremeyen kısa ömürlü bu topluluktan sonra, Osmanlı’da kurulan bilimsel toplulukların üçüncüsü olarak 1861’de Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye kurulmuştu.152

Petersburg Sefiri Halil Bey imzasıyla 11 Nisan 1861 tarihli dilekçede, “Avrupa milletlerini evc-i a’la-yı medeniyete isal eden ilim ve maarif-i nafianın” Osmanlı ülkesinde yaygınlaşması amacıyla Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmâniye adında bir cemiyet kurmak istediklerini bildirmişlerdi. Bu arzuhale cevaben çıkan 11 Mayıs 1861 tarihli iradede bu isteğe olumlu cevap verilmişti.153

Haziran 1862’den Haziran 1867’ye kadar yaklaşık 6 yıl faaliyet gös- termesine rağmen Cemiyet-i İlmiye-i Osmaniye; bilim, kültür ve eğitim alanlarında çeşitli ve verimli çalışmalar yapmıştır. Faaliyette bulunduğu yıllarda hayli etkili olan cemiyet, bilimsel zihniyet açısından daha sonraki dönemleri de etkilemiştir.

Bu süreçte bir kitle iletişimi unsuru olarak rol oynayan Mecmua-i Fünûn, pozitif bilimlerin Osmanlı toplumunda yeni bir değer ölçüsü olarak kabulüne hizmet etmiştir. Bu bölümde Mecmua-i Fünûn dergisinde yayınlanan eğitimle ilgili yazılardan yola çıkarak başta derginin editörü Münif Paşa ve derginin diğer yazarlarının eğitime nasıl baktıklarını anlamaya çalışacağız.

Mecmua-i Fünûn’nun yayın politikasını belirleyen Münif Efendi ve İbrahim Edhem’le birlikte derginin yazar kadrosu, Batı’daki bilimsel gelişmelerden haberdar ansiklopedist aydınlardan oluşmaktadır. Bu kişiler ya Avrupa’da eğitim görmüş ya da İmparatorlukta açılmış Batı tipi eğitim kurumlarından yetişmiş insanlardır. Bu

152 Encümenin bünyesinde çalışan yerli ve yabancı üyelerin tam listesi için bkz. Server R. İskit,

Türkiye’de Neşriyat Hareketleri Tarihine Bir Bakış, Ankara, 2000, ss. 39 - 40.

nedenle, Mecmua-i Fünûn’u çıkaranlar, Lâle Devri’nden beri Osmanlı elitini etkilemeye başlayan Batı’lı eğitimin etkisine maruz kalma çizgisi üzerine oturtulabilir. Bu çizgiye, Kâtip Çelebi, Şânizâde Ataullah Efendi, Hoca İshak Efendi’lerin eserlerinde beliren Batı pozitivist düşüncesine yaklaşma eğiliminin bir devamı gözüyle bakılabilir. Mecmua-i Fünûn, doğanın ve dış dünyanın, batıl itikat- lara itibar edilmeksizin, insan kontrolünde açıklanabileceği zihniyetinin simgesidir. Bu zihniyet değişimi ise ‘laiklik’ sinyalleri vermektedir.154

Cemiyet Nizamnamesi’nde amaçlarını, “kitap telif ve tercümesi ve halka ders verilmesi gibi mümkün olan her vasıta ile Osmanlı mülkünde ulûm ve fünûnun yaygınlaşmasına çaba harcamak” olarak açıklıyorlardı. Cemiyyet-i İlmiyye-i Osmaniye’nin yayın organı Mecmua-i Fünûn’da yayınlanan yazılar ve cemiyetin diğer faaliyetleri olan kütüphane açmak ve cemiyetin bazı üyelerinin Darülfünûn’da halka açık seminerler yapmaları göz önüne alındığında, cemiyetin pozitif bilimlerin halka aşılanmasına yönelik bilinçli bir kültür hareketi olduğu anlaşılır.

Derginin yayın politikası incelendiğinde, yazarların çok fazla teknik ayrıntıya girmeden, fizik, kimya, tıp, astronomi gibi fen bilimleri ile dil, tarih, coğrafya gibi sosyal bilimlere ilişkin yazılan yazılarla, Batı pozitif düşüncesini tanıtmaya çalıştıkları görülüyor. Her konuda bilimsel bilgiyi medeniyetin ön şartı kabul eden derginin yazarları, okura bu bilinci aşılamaya gayret etmişlerdir.

Faaliyetlerini kısa sürede yayan cemiyet, Çiçek Pazarı’nda bulunan Taşmektep’teki merkezinde içinde çeşitli dillerde yazılmış 1.000 ciltten fazla kitap bulunan bir kütüphane kurar. Cemiyet merkezinde, İstanbul’da ve imparatorluğun diğer vilayetlerinde çeşitli dillerde basılan gazetelerin hemen hepsi ve Avrupa gazetelerinin en meşhur ve muteberleri olmak üzere 30’dan fazla günlük gazete ve dergilerin küçük bir ücretle okunabildiği bir kıraathane (okuma salonu) açılır. Ayrıca cemiyet, İngilizce, Fransızca ve Rumca kursların yanı sıra Osmanlı tarihi, Avrupa tarih ve coğrafyası, Roma tarihi, hukuk, jeoloji, fizik, ekonomi politik ve matematik konularında kamu yararına konferanslar düzenlemiştir.155

154 Yeşim Işıl, “Mecmua-i Fünûn’da Bilimsel Zihniyet”, Tarih ve Toplum, Cilt 8, Sayı 46, Ekim

1987, s. 46.

155 “Cemiyet Merkezinde Kıraathane Küşadı” Mecmua-i Fünûn, No. 22, Şevval 1280, ss. 480 - 482.

“Ulûm-i nâfia”nın sadece okullarda öğretilmesiyle sınırlı kalmasını yeterli bulmayan Münif Efendi’ye göre, “fünûn ve maariften herkesin hâline göre hissedar olması lazımdır”.156

Cemiyet merkezinde kütüphane ve kıraathane açılması, Darülfünûn binasında halka açık konferanslar verilmesine ön ayak olunması da bu amaca yönelik çalışmalardır. Münif Efendi’nin önsözde belirttiği “fenleri kitleye yaymak” için yürütülmüş bilinçli bir hareket olduğu, esas itibarıyla halkın aydınlatılması amacını taşıdıkları anlaşılır.157

Münif Paşa’nın Darülfünûn dersleriyle ilgili yazısında yer alan “Dersaâdet ahâlisinin tahsil-i ilim ve marifet hakkında meşhûd olan bu derece meyl ve rağbetleri (…) gerek mecmua-i âcizânemiz ve gerek işbu ders hakkında amme tarafından fevk’al-me’mûl zuhura gelen hüsn-i kabul” ifadeleri İstanbul halkının da bir grup aydının halkı aydınlatmaya yönelik çabalarına kayıtsız kalmadığını gösteriyor.158

Halkın dergiye gösterdiği ilgiden dolayı umutlanan Münif Paşa, memleketin şiddetle ihtiyaç duyduğu ve küçük bir çabayla ortaya çıkacak “âsâr-ı hayriyyeye hayal-i muhal nazariyle bakmayarak” bir an önce işe başlamak gerektiğini yazar.159

1865’lere doğru İstanbul’da küçük de olsa, kitlelerle bilgi alışverişinde yazılı metin, basılı kaynak kullanma zihniyetinin artık yerleşmeye başladığını gösterir. Özellikle gazeteci Şinasi’nin etkisiyle küçük de olsa, bir kamuoyu oluşmuştu. Bilgi, gazete ve dergi aracılığıyla aktarılır hale gelmiştir.

Cemiyetin halkın bilgilenmesine önem vermesinde, Tanzimat’la birlikte başlayan ıslahat hareketlerinin, ancak bu sayede başarıya ulaşacağına olan inanç yatmaktadır. Münif Paşa, Darülfünûn’un açılışında yaptığı konuşmada bunu açık bir şekilde ortaya koymuştur.

“...Asrımızın mîzâc ve ihtiyacına vâkıf olanlar indinde müsellem olduğu veçhile zamanımızda ma’mûriyyet ve iktidarın mebnî aleyhi ilim ve ma’rifetdir. Bu

156 Budak, a.g.e., s. 226.

157 “Cemiyet Merkezinde Kıraathane Küşadı” Mecmua-i Fünûn, No. 22, Şevval 1280, ss. 480 - 482. 158 Münif, “Darülfünûn’da Ders-i Amm Vuku-ı Küşâdı”, Mecmua-i Fünûn, No: 7, Receb 1279,

s. 302.

olmaksızın ıslâh-ı memleket hakkında ittihâz olunan tedâbirin hiç birinden semere-i matlûbe hâsıl olamaz ve olsa da çok vakit devam etmez.”

Çünkü toplum fertlerden oluşmuştur. Fertler ne kadar iyi ve nitelikli ise toplum da o kadar iyi ve nitelikli demektir. Fertleri iyi ve nitelikli yapan ise ilim ve marifettir:

“Ferd kendi san’at veyahud hizmetini ne kadar iyi icra ederse memleket o

kadar zengin olur ve hükümet o kadar kuvvet bulur. Efradın san’atlarını hüsn-i icra eylemeleri ise ilim ve ma’rifete muhtacdır. Fi zamanına umûmen devletler beyninde servet ü iktidarca görülen fark bundan başka sebep mebnî değildir dense caizdir.”160