• Sonuç bulunamadı

TRT’nin kurumlaşmasında, önce 12 Mart’la ardından 12 Eylül’le çok ağır biçimde yerleşmiş oldu. 359

danışarak, bir iki gün içinde bana olumlu cevabını da getirdi. O şekilde, koalisyon ortakları arasında hiçbir tartışma konusu olmadan İsmail Cem İpekçi’nin kararnamesi çıktı.”361

1940 doğumlu İsmail Cem, TRT’nin kendinden sonrakiler de dâhil, en genç Genel Müdür’ü olacaktır.

Başbakanlıktaki görüşmenin ertesi sabahı, kararımı vermiştim:

Görevi kabul etmeyecektim. İki nedene dayanmaktaydı bu kararım:

Önce yeterli hazırlığını yapmadan, üzerinde düşünüp, çalışmadan TRT’ye girmek, benim hiç alışık olmadığım bir davranıştı. Sonra, kendime güvenime rağmen, hazırlıksız olmam nedeniyle başarısızlığa uğrayabilir, bunun hesabı ise, benden değil Başbakan’dan sorulurdu.

Görevi kabullenmek, büyük bir sorumluluğun altına girmekti aynı zamanda; benim yüzümden, beni seçenler büyük zarar görebilirdi.362

359 sayılı TRT yasasını değiştiren 1568 sayılı yasanın 13. maddesine göre, TRT Genel Müdürü olacak kişinin, 40 yaşını bitirmiş doldurmuş ve devlet memuriyetinde veya uzmanlaştığı dalda onbeş yıllık meslekî tecrübeye sahip olması gerekmektedir. İsmail Cem’in durumu ise, bu iki koşula da uymaz. Cem’in Genel Müdürlüğü, hükümetin çıkardığı, “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Genel Müdürü hakkında Devlet Memurları Kanunu’nun istisnaî memurluklarla ilgili hükümleri uygulanır”, diyen 11 sayılı Kanun Hükmündeki Kararnameyle mümkün olacaktır.

İsmail Cem, TRT’de geçirdiği 500 günü anlatan kitabında, görevi, Başbakan Bülent Ecevit’in ısrarıyla kabul ettiğini yazar. 1974 Şubat’ında, TRT’nin başına gelirken gördüğü Türkiye’yi de şöyle özetler:

Her şeyden önce, kurulmakta olan CHP- MSP iktidarının Türkiye’nin sınıfsal kuvvet dengeleriyle uyumlu olmadığı, bundan ötürü çok zorlanacağı belliydi. Bu hükümetin oluşmasında Türkiye çoğunluğu açısından kuşkusuz büyük yarar vardı ama, ancak bir “geçiş dönemi” özelliğini taşıyacağını, çok büyük amaçlara Türkiye’yi götüremeyeceğini bilmek gerekiyordu. 1974 Şubatının Türkiye’si,

361 SOLAK, İsmet (Der. ): İsmail Cem Dosyası, Anka Yayınları, Belgesel Dizi:1, Ankara1975, s. 13

362 CEM: A.g.e, s. 9

31. 2. 1974 tarihli, 11 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname: “657 sayılı Devlet memurları Kanununa 1327 sayılı Kanunla eklenen ek geçici 10. maddeye bir fıkra eklenmesi; 23. 5. 1972 tarihli ve 1589 sayılı kanunun verdiği yetkiye dayanılarak. Bakanlar kurulunca 13. 2. 1974 tarihinde kararlaştırılmıştır.

sermaye sınıfının kesinlikle egemen olduğu, basının büyük bölümünü kontrol ettiği ve bir bölüm sermayenin ise, 12 Mart dönemi alışkanlığından henüz sıyrıldığı bir ülkeydi. Bütün altyapı ilişkileri sermayenin etkisinde, bütün devlet mekanizmaları sermayeye hizmet alışkanlığındaydı. Sola açık tek parti olan CHP, oyların nihayet % 33’ünü alabilmişti. Sol’un temel dayanağı olan işçi sınıfı, henüz sanayileşmesini tamamlayamamış bir toplumun işçi sınıfıydı. Sendikalı işçi sayısı bir milyonu bile bulmamıştı. Başka bir deyişle, siyasal iktidara gelmekte olan CHP, ülkenin gerçek iktidarınca, sınıfsal iktidarınca istenmeyen bir hükümet kuracaktı. Sonra, bu gerçek iktidarı ele geçirmeye, kaçınılmaz olarak gücü yetmeyecek; nesnel koşullar bunu engelleyecekti.363

TRT’nin, o günün Türkiye’sindeki işlevi, halk kitlelerinin kendini geliştirmesi ve çevresindeki maddi koşulları değiştirmesi sürecine, hareketlenmesi sürecine mümkün olan en büyük katkıda bulunmaktır, Cem’e göre. TRT, kitlelerin çevredeki olayları doğru değerlendirmesine, haberli kılınmasına, haber unsurunun getirdiği dinamizme erişmesine yardımcı olmalıdır. Kurum’un Genel Müdürlüğü’nün de, TRT’ye kitle yararı yönünde bir dönüşüm verebilme imkânı sağlayan, son derece etkili ve önemli bir görev olduğunu düşünmektedir.364

Cem’in, göreve başladıktan üç hafta sonra, 11 Mart 1974’de yaptığı basın toplantısındaki açıklaması, yeni dönemin içine gireceği yayın sürecinin işaretini verir. TRT, Anayasa ve yasa çerçevesinde, çağdaş, demokratik, çoğulcu bir anlayışla kendi görevine eğilecek, TRT’nin bu dönemdeki başlıca özelliği bu olacaktır.

Kurum’un görevi, belli bir görüşü halkoyuna kabul ettirmek değil, bütün görüşleri yansıtarak, halkoyunun serbestçe oluşumuna yardım etmektir. Başlıca ölçülerinden biri, halkın ne istediği ve neyi beğendiğidir. Çeşitli sorunları ele alırken, dinleyiciyi, seyirciyi, soyut bir öğrenci, TRT’yi ise her şeyin doğrusunu bilen bir âkil gibi görmeyeceğini söyler. TRT, haber ve kültür görevini, halkın eğilimlerini dikkatle değerlendirerek, mümkün olduğu yerde halkla diyalogu kurarak gerçekleştirecektir.

Radyo ve televizyonun, Türkiye’nin yaygın ve en güçlü kültür aracı olduğu doğrudur, ancak burada Cem’e göre sorulması gereken soru, “kimin kültürü, neyin kültürü ve hangi kültür” sorularıdır. Yeni çalışma döneminin kültür anlayışında öncelik, Türkiye kültürü olacaktır. Anayasa’nın TRT’ye vermiş olduğu toplumun

363 A.g.e, s. 12

364 A.g.e, s. 13

tümünü yansıtmak görevi eşliğinde, toplumun ortak kültürüne yönelinecektir. Sanat ve eğlence programlarında da, genç beyinleri yanlış değer yargılarına ve erdem dışı eğilimlere yöneltmekten dikkatle sakınılacaktır. TRT’nin görevi, iktidarların sesi olmak değildir. Bütün Türkiye’nin tek sesi olmak gibi, bir yayın aracı için ölçüsüz bir iddiayla ortaya çıkmak da değildir. TRT’nin görevi, bütün Türkiye için çok önemli bir haber ve kültür aracı olmaktır.365

Cem’in, yeni dönemde izlenecek politikayla ilgili söyledikleri, TRT’nin önceki yıllarda uyguladığı politikaların da değişeceğini gösterir. Bir kere, başlıca ölçü olarak halkın isteği, halkın beğenisi alınmaktadır. Dinleyici, seyirci, soyut bir öğrenci olarak, TRT de, her şeyin doğrusunu bilen bir âkil olarak görülmeyecektir.

Oysa kuruluşundan beri, TRT, dinleyicinin istediğini değil, ihtiyacı olduğunu düşündüğünü verme kaygısındadır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra yoğunlaşan Ulus yaratma sürecinin bir parçası olarak, öncü ve eğitmen rolü oynamaktadır.

Mutlu, BBC’nin yaşayan modelini oluşturduğu kamu hizmeti yayın tekeli anlayışının, Raymond Williams’ın sınıflandırmasına göre, yayıncılıkta paternalist anlayışın bir örneği olduğunu belirtir. Bu yaklaşımın, paternalist (ya da belki seçkinci) olarak nitelenmesinin sebebi de, yayın kurumunun toplumun dışında, hatta üstünde bir yerlere, toplumun eğitmeni konumuna yerleştirilmesidir. Bu konum, toplumdaki hâkim grupların törelliği ve beğenisinde yansıyan yüksek standartların sürdürülmesi idealiyle tanımlanmaktadır. BBC’nin kurucusu Sir John Reith, bu yaklaşımı, daha demokratik bir iletişim aracının kaçınılmaz olarak, daha düşük standartlara yol açacağını öne sürerek savunur. Reith’ın kamu hizmeti anlayışı, halkı, zengin, yüksek bir kültür sahibi olacak ve Amerikanlaşmış popüler kültürün türdeşliğinden uzak tutacak biçimde eğitme amacını gütmektedir. İngiliz toplumbilimci Stuart Hall’e göre, BBC, hitap ettiği ulusu üretmiş, temsil etme tarzlarıyla, kendi izlerkitlesini yaratmıştır. Mutlu, TRT’nin, paternalist kamu yayıncılığı ilkesini, BBC’den naklen aldığını söyler. Türkiye’de bu anlayışın kökleri de bulunmaktadır.366 TRT de, kendini tanıtırken söylediği gibi, bir okul olma

365 A.g.e, s. 29-31

366 MUTLU: (1999) s. 24-27 (Mutlu, BBC’nin kurucu babası sayılan Sir John Reith’ın kişiliğinde gelişen ilkeler manzumesinden söz eder. Bu ilkeler manzumesine göre, bir yayın kurumunun topluma karşı sorumluluğu, o topluluğu eğitmek, bilinçlendirmek, kültürlendirmek, aydınlatmak, modernleştirmek; ulusul ahlâki bir topluluk olarak bütünlüğünü sağlamak, en yüksek beğeni standartlarını özendirmek ve bunları topluma yaymak, enformasyon ve tartışmaların mikrofon ve

niteliğini korumak amacındadır. Öte yandan kimin, neyin kültürü, hangi kültür sorularının sorulması da, TRT için yeni bir anlayış olacaktır. Özellikle 12 Mart öncesinde, TRT, yüksek kültürün aktarıcısı olma işlevini yüklenmiştir. Cem’in açıklamalarına göreyse, doğuyla batının köprüsü olabilmiş, doğu ile batının sentezini yapabilmiş bir toplumun kültürü, halkın kültürü, TRT mikrofonlarında ve ekranlarda yer alacaktır. Açıklamada, TRT’nin iktidarın sesi olmadığının vurgulanması da önemlidir. Anayasa değişikliği ve 1568 sayılı yasayla özerkliği kaldırılan kurumun, iktidarla ilişkisinin izleyeceği yön, bu ifadeyle ortaya çıkmaktadır.∗∗ Cem’in açıklamasında dikkati çeken bir nokta da, televizyona ağırlık verilmesidir.

Televizyon hizmetinin daha geniş bir alana yayılması, programların gelişmesi, yeni çalışma döneminin esasları arasındadır, derken, radyoya ilişkin olarak düşünülen herhangi bir hedef gösterilmez. Radyoyla ilgili olarak yalnızca, “yerleşmiş ve köklü radyoculuk hizmeti”nden söz edilir.∗**

Öte yandan, İsmail Cem, göreve gelmesinin ardından yaptığı ziyarette Başbakan Ecevit’in, kendisine TRT’ye ilişkin en küçük bir öneri ya da eleştiride bulunmaktan dikkatle kaçındığını belirtir. Ecevit’in, bu tutumunu bütün Başbakanlığı süresince titizlikle izlediğini aktarır.

ekrana getirilmesi suretiyle ussal bir demokrasinin yaratılmasına yardımcı olmak işlevlerinden oluşur. Bu ilkelerin hayata geçirilmesi için yayıncılığın bir tekel olarak düzenlenmesi gerekir. )

İsmail Cem’in Program Danışmanı olarak görev yapan Haluk Şahin, Cem’in düşüncelerinin

“Türkiye’de Geri Kalmışlığın tarihi” adlı kitapta somutlaştığını belirtir: Cem bu kitabıyla, o sıralarda Türk solunda çok yaygın olan bir tartışmaya ağırlığını koyuyordu. O zaman, ATÜT'çüler (Asya Tipi Üretim Tarzı) ya da Kemal Tahirciler denen kampa katılıyordu. İdris Küçükömer tarafından da savunulan bu yaklaşıma göre, Marksizm'in Batı toplumlarına dayanılarak üretilmiş gelişme şablonları Türkiye'ye uygulanamazdı. Bu topraklarda Avrupai anlamda bir feodalite evresi yaşanmadığından, Türkiye çok kendine özgü bir ülke olarak ele alınmalı, öyle analiz edilmeliydi. Klasik sömürgecilik döneminden de geçmemiş olan Türkiye'nin kültürü çok zengin ve farklıydı, çünkü engin bir Doğu-Batı sentezine dayanıyordu. Bilge bir halkın toprağıydı burası.

Cem, bu bakış açısını TRT'de yaptıklarına da yansıttı. Bu yüzden eleştirilere uğradığı oldu.

Örneğin, o yıllarda sık sık rastlanan yayın kesilmelerinde, ekrana sıradan manzara resimleri yerine halı ve kilim motiflerinin getirilmesi, arkada saz eserleri çalması alay konusu bile oldu.

TRT'nin 'devrimcilik' iddiasındaki kimi bürokratları onun yaptıklarını anlayamadıkları gibi, frenlemek için ellerinden geleni yaptılar. ŞAHİN, Haluk: “ TRT’deki 500 Başarılı Gün”, www.

bianet. org

∗∗ İsmail Cem, anılarında, Başbakan Bülent Ecevit’in, TRT üzerinde en küçük etki yapabilecek sözlerden, konulardan uzak durduğunu, haberler ve yayınlar üzerinde hiçbir etki girişi olmadığını yazar. Yakın çevresinden de böyle bir girişim gelmemiştir. CEM: A.g.e, s. 26

** Televizyonun yayına başlaması ve yurt çapında yaygınlaşmasından sonra, radyonun, TRT yönetimleri için de ikinci planda kaldığı görülmektedir. Gerek teknolojik gelişim, gerekse diğer yatırımlar açısından, radyo, özellikle 80’li yıllardan sonra, deyim yerindeyse unutulmuştur