• Sonuç bulunamadı

III. TARTIŞMALARIN ODAĞINDAKİ KURUM: TRT

II. 12 MART DÖNEMİNDE RADYO YAYINCILIĞI

3. Teknik Alt Yapı ve Öneriler

Merkez Program Dairesi Başkanı ve Genel Müdür Program Yardımcısı Semih Tuğrul’un, 12 Mart’tan birkaç ay sonra, henüz görevden alınmadan önce hazırladığı “1.200 Kilovatlık Radyo Vericilerimiz(Ankara Ve İstanbul) Ve 600 Kilovatlık Antalya Vericisinin Hizmete Girmesi Sonucu Uygulanacak Radyolar Yayın Düzeni Konusunda Ön Rapor Taslağı,”346 12 Mart’a gelindiğinde, TRT’nin sahip olduğu teknik alt yapıyı ve bu altyapıya bağlı olarak hizmetin yürütülme biçimini de göstermektedir. Taslakta, TRT’nin kuruluşundan bu yana ulusal radyoculuk alanında büyük aşama oluşturacak olan yeni radyo istasyonlarının hizmete girmesiyle, o güne kadar izlenen radyo yayın politikasının yeniden gözden geçirilip, yeniden planlanmasının gerekeceği vurgulanmaktadır. Yurdun çeşitli bölgelerinde, bölge özelliklerinin de dikkate alındığı bir radyoculuk politikasının uygulandığı, Erzurum,

344 Erkan OYAL ile görüşme.

345 Erkan OYAL ile görüşme.

346 TUĞRUL: A.g.e, s. 73-80

Çukurova, İzmir ve Diyarbakır’da güçlü ve modern vericilerle, her birinin kendi bölgelerine göre bir program politikası izlemelerinin öngörüldüğü belirtilir. Ancak, bu politika bir takım sakıncalar da doğurmuştur. Bu sakıncalardan biri, yurdun belli merkezlerinde oldukça güçlü radyo istasyonlarının kurulmasının- bunların kuruluşuna yol açan gerekçe ne kadar tutarlı olursa olsun- bölgeler arasında, anlamsız çekişmelere yol açmasıdır. İzmir, Çukurova, Diyarbakır ve Erzurum güçlü bölge radyolarının kurulmasında sağlanan teknik başarı, program personeli konusunda sağlanamamış, bu radyolar kendi bölgelerine yönelik program yapacak, yeterli sayıda prodüktörle donatılamamıştır. Bunun sonucu olarak da bu radyolar, program yönünden Merkez’den beslenme yoluna gidilmiştir. Bu nedenle de, bölgelerin ekonomik, toplumsal, kültürel ve tarımsal sorunlarına eğilen, öneriler geliştiren programlar yayınlanamamaktadır. Bölge ve İl Radyolarının programlarla beslenmesi uygulamasında, Ankara, İstanbul ve İzmir Radyoları’ndan programlar gitmesi gerekirken, Ankara Radyosu, merkezdeki transkripsiyon servisinin kendi emrinde ve bünyesinden bir ünite olmasından yararlanarak, büyük çoğunlukla kendi ürettiği programları göndermiştir. Öte yandan, Ankara Merkez Radyosu, diğer radyolara oranla daha çok sayıda programcı elemana, prodüktöre sahip olduğu halde, bu prodüktörlerden çok azını, bölgesel programlar hazırlamak üzere Ankara dışına gönderme olanağı bulabilmiştir. Bölge ve İl Radyolarında programcı eleman sayısının azlığı nedeniyle, bazı kötü uygulamalar gündeme gelmiş, idarî personele program hazırlatma yoluna gidilmiştir. Taslakta TRT’de bir yönüyle merkeziyetçi, bir yönüyle de adem-i merkeziyetçi bir bölge ve il radyoculuğu politikasının kökleşmeye başlamasının, önemli bir sorun olduğuna da değinilmektedir.

Bölge radyoculuğu, ekonomik bir yöntem olmamasına, personel ve genel giderler yönlerinden oldukça pahalıya mal olan lüks bir işletmecilik olmasına rağmen, teknik olanakların sınırlı oluşundan ötürü sürdürülmektedir. Gelinen noktada, yeni ve güçlü radyo verici istasyonlarının devreye girmesiyle, yayın politikasında değişiklik yapılmalı, iki ayrı program prototipi uygulayarak, çağdaş radyoculuk düzenine yönelinmelidir. TRT’nin, başlangıçta sınırlı da olsa, şebeke düzeninde, çağdaş radyoculuğa geçmesi gerekecektir.

Tuğrul, burada örneğin Çukurova Radyosu konusunda Mersin ile Adana arasında çekişmeler olduğundan söz eder ve çekişmelerin zaman zaman siyasî baskı sınırlarına kadar zorlanmak istediğini belirtir. Turgut Özakman’da, görüşmede, aynı olayı aktarmıştır.

Taslakta, iki ayrı programın açılış anonslarına bile yer verilmektedir.

Örneğin, Ankara’nın, “Burası Türkiye Radyoları Birinci Program” anonsuyla açacağı yayını, link bağlantılarıyla, Erzurum Bölge, Trabzon, Kars, ve Van İl Radyolarıyla, Diyarbakır Bölge Ve Gaziantep İl Radyoları aynen yayınlamalıdır.

Birinci programın prodüksiyon merkezinin de Ankara Radyosu stüdyolarında yer alması önerilmektedir. Yapım merkezleri İstanbul ve İzmir radyoları olarak saptanacak olan ve İzmir, Antalya ve Çukurova vericileriyle oluşacak şebeke ise,

“Burası Türkiye Radyoları İkinci Program” anonsuyla yayın yapmalıdır. Gerek birinci, gerekse ikinci program, ulaştığı bölgeler insanlarının sorunlarına ışık tutacak, o bölgelerin özelliklerini dikkate alacak şekilde yayın yapmalıdır. Dikkat edilmesi gereken, şebekelerin program özelliklerinin ayrı ayrı saptanması, şebekelerden birinde eğitim- kültür ağırlıklı programlar önem kazanırken, diğerinin prototipinin daha hafif türde programlarla donatılmasıdır. Ayrıca, bu düzene geçildiği zaman, FM vericileri ve bir süre Ankara, İstanbul ve İzmir’in eski il vericileri, deneme biçiminde bir Üçüncü Program yayınına da başlayabileceklerdir. Taslakta, uygulamaya geçildikten sonra, Ankara, İstanbul ve İzmir’in program üreten prodüksiyon merkezleri olarak kabul edilip, bütün prodüktör ve program uzmanlarının, bu üç ana radyoda görevlendirilmeleri önerilir.

Tuğrul, Genel Müdür Musa Öğün’e sunulan bu rapor taslağına, Öğün’ün ilgi gösterdiğini ancak, tasarıyı uygulamaya koymak olanağı bulunamadığını belirtir.

Anlatımına göre, aynı konuda bir başka ayrıntılı raporu da, uygulamaya geçmeden önce, İsmail Cem döneminin Genel Müdür Yardımcısı Hıfzı Topuz’a sunmuştur.347

4- 12 Mart’ın Yasakları ve TRT

12 Mart yönetiminin müdahaleleri, muhtıranın hemen ardından kendini gösterir. Örneğin, Başbakan Nihat Erim’in parlamentoda yaptığı sunuş konuşmasının, radyonun 13 Haber Bülteninde kesilerek verilmek istenmesi, iktidarla Haber Dairesi arasındaki ilk çatışmalardan biri olur:

1971’de, Başbakanın mecliste yaptığı sunuş konuşmasının 13 bültenine yetişmesini istemişler. Doğan Kasaroğlu (İç Haberler Müdürü), konuşmanın akşam meclis saatinde geniş ölçüde yayınlanacağını, ama öğleyin haber olarak sadece uygun miktarda verilebileceğini söylemiş.

Başbakanın Özel Kalemi konuşmanın 15 dakika verilmesini istemiş. “15

347 TUĞRUL: A.g.e, s. 80

dakika çok fazla, bültenin tamamı onbeş dakika zaten” demiş, Kasaroğlu.

Bunun üzerine Özel Kalem, “Sizinle bu konuyu tartışamam, Sayın Başbakan sizi arar konuşursunuz” cevabını vermiş.. “Aramasına gerek yok” demiş, Kasaroğlu, “13 bülteninde haber değeri taşıdığı ölçüde zaten gerekeni yaparız.” Özel Kalem ısrarla, “15 dakikalık bir bölümünü özellikle şu şu sayfalarını” deyince, peki, demiş. Beni çağırdı. Muammer Yaşar Bostancı da içerdeydi. Başbakanın yaptığı konuşmayı verdi ve git aynen oku, dedi. 600 sayfalık bir konuşma, bir kitap, nasıl okunur? Biz girdik, okumaya başladım, benden sonra Zafer’e devrettim bir ara, sonra Çetin’e devrettim. Saatler sürdü. Bu bir tavırdı: Eğer sen bana müdahale ediyorsan al sana cevap, şeklinde. 348

Kurtul Altuğ, anılarında, Başbakan Nihat Erim’in, Anadolu Ajansı ile ilgili olarak, Sadi Koçaş’a, “hem parasını biz veriyoruz, hem bizim aleyhimize yayın yapıyorlar”, dediğini anlatır. Altuğ, TRT’den rahatsız olan Başbakan’ın, basına ilişkin ilk emrinin TRT ile ilgili olduğunu, TRT yasasının bir an önce değiştirilmesini emrettiğini yazar.349 Henüz yasası değişmemiş ve özerk olan TRT’de, Kasaroğlu, Erim’in direktiflerine karşı tavır alabilmiştir ama 12 Mart yönetiminin Balyoz Harekâtı ile başlayan baskıcı, faşizan politikaları, TRT’yi de etkileyecektir. 1568 sayılı yasayla özerkliği kaldırılmasına karşın, tarafsız olması istenen TRT’nin yapısı merkezîleşirken, yayınlar ve yayıncılar üzerinde baskılar da artmaya başlar.

Ben TRT’ye 1971 yılında girdim. Çok kısa bir özerklik dönemi yaşadım. Günaydın, Ev İçin gibi programlarda çalıştım. O dönemde görevimi, programı iyi yapmak, topluma eğitim düzeyi yüksek bir ürün vermekle sınırlandırıyordum. Eğitici bir misyon yüklenmiştim sanki.

Kendimi, kaliteli ve topluma hizmet edici program yapmakla yükümlü hissediyordum. Bir devlet kurumunda çalıştığımın bilincindeydim.

Belli kuralları vardı ama özgürlük açısından sınırlanmış hissetmiyordum. Bana karışıldığını düşünmüyordum. Yakındığım şeyler vardı tabi. Programımı, örneğin Genco Erkal gibi bir sanatçı okursa daha iyi değerlenir, diyordum. Program Müdürü, bütçemiz yetersiz, dediği zaman, kendimi sınırlandırılmış hissediyordum. 12 Mart Muhtırasından sonra TRT’nin üzerine kara bulutlar çökmeye başladı. Anayasa değişikliği, arkasından 359 sayılı yasanın değişmesinden sonra, özerklik diye bir şey kalmadı.350

348 Erkan OYAL ile görüşme.

349 ALTUĞ: A.g.e, s. 105

Mahmut Tali Öngören, Varlık Özmenek, Melih Aşık, Örsan Öymen, Sevgi Soysal, Yalçın Doğan, Ela Güntekin, Nuri ve Sezi Çolakoğlu gibi birçok TRT çalışanı, evlerinden, işyerlerinden alınıp, götürülürler. GÜLİZAR: A.g.e, s. 36

350 Özden CANKAYA ile görüşme.

TRT için bir yasaklama ve engelleme dönemi başlamıştır. 12 Mart yönetiminin görüşlerine ters düşen görüşler, düşünceler yasaklanır. Yaşanan siyasal ve toplumsal olaylar, yönetimin görüşlerine paralel biçimde mikrofon ve ekrandan yansıtılacaktır. TRT personeli arasında değişiklik yapılarak, günün geçerli politikasına uymayacağı düşünülen görevlilerin ya işine son verilir ya da Kurum içinde etkisiz kılınmaya çalışılırlar. TRT yönetimine, meslekten olmayan ancak 12 Mart’ın uygulamalarını benimseyen kişiler, hem Kurum’un içinden hem dışından getirilir. Denetim uygulaması ise, neredeyse tümüyle bir sansür biçimini alır.351 Semih Tuğrul da, Tümgeneral Musa Öğün’ün, biraz da eski Prusyalı yüksek subayların kaskatı disiplin anlayışını anımsatan davranışlarıyla, tepeden inme buyruklarıyla, TRT’de çok şeyi değiştirdiğini ve kısa zamanda Kurum’u tam bir garnizon düzenine sokmayı başardığını yazar.352

12 Mart’la birlikte baskılar yoğunlaşmaya başladı. Radyoya giriş çıkış saatlerinden tutun da, mesela pantolon giymemiz yasaklandı, en çok aklımda kalan bu. Program konularına gelince, bizim denetçilerimiz çok kültürlü insanlardı, Türkiye’nin o dönem entellektüelleriydi, editörlük gibi bir görev yapıyorlardı. Hissettirmemeye çalışıyorlardı ama şunları hatırlıyorum, mesela Ruhi Su’yu çalmamızı istemiyorlardı, “aklına bile getirme” diyorlardı. Sinemacı olarak Yılmaz Güney’den söz etmemiz mümkün değildi. Yine 12 Mart döneminde, program metinlerinin içinde ya da yaptığımız röportajlarda, sol fraksiyonların benimsediği ifadeler kullanıldığında, ideolojik program yaptığınız iddia edilerek soruşturma açılabiliyordu. Mesela benim başıma şöyle bir şey gelmişti, Atatürk haftasında yaptığım program için röportaj yaptığım bir kişi, Atatürk devrimlerini nasıl anlıyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz, önemi nedir gibi bir soruya ‘Atatürkçülük, sürekli devrimciliktir' sözünü kullandığı için çağrılıp, azarlandığımı hatırlıyorum. “Bu Troçkist bir söylemdir, programda nasıl yayınlarsın!”, diye. Sloganların içinde değerlendirme, yorumlama gibi bir durum söz konusuydu.353

O dönemde prodüktür olarak İstanbul Radyosunda görev yapan Özden Cankaya’ya göre, müdahaleler her olağanüstü dönemde olduğu gibi, öncelikle programlarda kullanılan dilden başlar. Bazı sözcüklerin, program metinlerinde ve yayınlarda kullanılması yasaklanır. Örneğin, neden yerine sebep, ulus yerine millet sözcüğünün kullanılması istenir. Zararlı sayılan ideolojileri anımsatan sözcükler

351 ÖNGÖREN: (1995) s. 25

352 TUĞRUL: A.g.e, s. 68

353 Özden CANKAYA ile görüşme.

kullanılamaz. Müdahaleler yalnızca Kurum’un içinden, üst yönetimden gelmez.

Sağcı basın da, TRT’nin yayınlarını dikkatle izlemekte ve neredeyse bir açık yakalamaya çalışmaktadır.

Hukuk programı yapıyordum, sabah saatlerinde, konusu Haklarımız Ödevlerimiz’ di. O dönem siyasal baskıları çok hissettiğimiz için, şahsın hukuku ve aile hukuku yapmayı tercih ediyordum, bu da bir otosansür tabi. Kamusal hukukla ilgili konuları ele almamaya özen gösteriyordum ama, hiç olmazsa Medeni Kanun’un aileye ve kadınlara, şahsa tanıdığı haklar konusunda toplumu bilgilendirmek istiyordum.

Karşılıklı konuşma biçiminde metin yazıyordum. Hukuk bilgim yetmeyince rahmetli Ümit Doğanay ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’na danışırdım, aile hukukuyla ilgili, nişanlanma, evlenme, boşanma gibi konuları işleyen programlar yapıyordum, çok fazla mektup alıyordum, sorular soruyorlardı. Mesela velayetin kullanılması konusu Türk toplumunda büyük bir sorun, boşanma hallerinde nafaka büyük bir sorun… Gündelik hayata ilişkin, kişiler haklarını bilsinler diye, böyle masum konularda program yapıyordum. Sonra, Tercüman gazetesinde Ergun Göze, Ahmet Kabaklı ve adını şimdi hatırlayamadığım bir köşe yazarı daha, Türk toplumunda sabahları radyoda yapılan programlarla kadınların ahlakının bozulduğuna ilişkin yazılar yazdılar. “Türk kadınları fahişeliğe sevk ediliyor” anlamında bir ifade yer alıyordu yazılarda.

Onun üzerine Genel Müdürlükten yaptığım programı istediler. Sonunda hiçbir şey olmadığı için soruşturma sonuçlanmadı bile. Boşanma hakkının, kadınlara da erkeklerle eşit olduğunu, boşanma hakkının olduğunu, velayet hakkının olduğunu, nafaka hakkının olduğunu söylemem bile rahatsız etti. Yine ikinci bir garip şey, Mevlana haftasında yaptığım bir programda, Mevlana’nın hümanistiliği üzerine bir program yaptım. Uluslar arası bir toplantı yapılmıştı, Macaristan’dan bir Türkolog gelmişti, onunla konuşmuştum. Bir gazetede köşe yazısında, TRT’nin komünistleri, “Mevlana’yı topluma komünist olarak tanıtıyorlar” diye eleştiriler çıktı.354

Erol Mutlu’ya göre, TRT, 1970 askerî muhtırasından başlayarak, Türkiye’nin siyasal kültürüne uydurulmuştur. TRT’nin özerk yayın kuruluşu olarak Türkiye’ye dayatmak iddia, istek ve niyetinde olduğu demokratik, çağdaş, hümanist siyasal ve genel kültür kaybetmiş, yerine Türkiye’nin mevcut siyasal ve genel kültürü, TRT’nin işleyişine dayatılmıştır.355

Örneğin, “Başındaki c kaldırılıp, sonuna s eklenirse, Engels okunur diyerek, ‘Hindistan Cengelleri’ndeki cengel sözcüğü bile yasaklanır. Elektrik Mühendisliği Dergisi, sayı 217 Ocak 1975, s. 13

354 Özden CANKAYA ile görüşme.

355 MUTLU (1999) , s.26

12 Mart yönetiminin TRT üzerindeki baskıları sürerken, TRT teknolojik anlamda, önemli bir gelişme süreci içine girer. Özerkliği kaldırılan TRT, siyasal iktidara karşı bağımsızlığını yitirmiştir. Askerî yönetimin ve ondan sonraki sivil iktidarların döneminde, TRT’ye yaklaşım değişirken, iktidarın denetimi ve güdümü altına giren TRT’ye güçlük çıkarılmaz.356 Radyonun ve televizyonun, ulusal çapta yaygınlaştırılması çalışmaları bu dönemde daha da hızlanır. Eskişehir, Edirne Televizyonları, Antalya Bölge Radyosu, Hakkâri İl Radyosu bu dönemde yayına açılırken, radyo ve televizyonun teknik olanakları genişletilir. Uluslar arası spor karşılaşmaları, müzik festivalleri, Apollo 17’nin uzaya gönderilişi gibi olaylar televizyondan naklen yayınlanır. Türkiye’nin çok daha demokratik bir ortama sahip olduğu dönemlerde ve TRT’nin özerkliğini koruduğu günlerde bu gibi gelişmelerin yüzde birine bile rastlamanın kolay olmadığını söyleyen Öngören’e göre, bu durumun nedeni TRT’nin özerkliğinden duyulan rahatsızlıktır. TRT’nin ödenekleri siyasal iktidarlar tarafından kesilir, radyoların ve televizyonun içişlerine karışılmaya, Kurum yönetimi teslim alınmaya çalışılır.357 Özerklikten duyulan rahatsızlıkla, TRT yönetiminin teslim alınmaya çalışılmasının ardından gelen 12 Mart döneminde, teslim alınmak istenen Kurum’un kendisidir. Uygulanan baskıcı politikalar, engelleme ve yasaklar, Kurum yayıncılarının üzerinde, ileriye dönük bir şartlanma ve kendi kendini kısıtlama etkisi yaratacaktır. 12 Eylül 1980 darbesinden sonraysa, baskıcı ve yasaklayıcı politikalar daha da şiddetlenecek, 12 Eylülden yıllar önce hazırlanıp, denetimden geçerek yayınlanan programlar bile soruşturma konusu olacak, prodüktörler bu programlar nedeniyle yargılanacaklardır.358

Yapacağımız programlar içinde, dış denetimden çok bence 12 Martta önemli olan iç denetimimizdi. Programcının içinde yaratılan otosansür, TRT’deki yayıncının, yayıncılığını, olaylara özgürce bakışını, bir şeyler yapma isteğini de çok fazla törpülüyordu. Bu otosansür,

356 ÖNGÖREN (1995) s.24 (Öngören, 12 Eylül 1980’den sonra da TRT’de çok önemli gelişmelerin yaşandığını belirtir. Televizyonun stüdyoları, vericileri, teknik donanımı sayısal artışlar göstermiş, yayın saatleri uzatılmış ve yayın alanları genişletilmiştir. Askeri yönetim sırasında renkli yayına geçilmiş, Özal döneminde de TV kanallarının sayısı artmıştır. )

Tuğrul’a göre, TRT’nin asker yöneticisi, çabalarını çoğunlukla televizyon konusunda toplamış ve harcamıştır. Öncelikle TV için hazırlatılan bazı “ısmarlama” programlar, sonradan biraz değiştirilerek, radyolarda da yayınlatılmıştır. TUĞRUL: A.g.e, s. 68

357 A.g.e, s. 23

358 Ahmet MORTAŞ ile görüşme.

TRT’nin kurumlaşmasında, önce 12 Mart’la ardından 12 Eylül’le çok ağır biçimde yerleşmiş oldu. 359