• Sonuç bulunamadı

Siyaset felsefesinin en temel ve tartışmalı kavramlarından biri olan özgürlük, birçok ideolojide önemli sayılabilecek ölçüde yer kaplamaktadır. Ne var ki, özgürlüğün bütün ideolojilerde aynı önem ve vazgeçilmezlikte olduğu söylenemez. Nitekim liberalizm, sosyalizm ve anarşizm gibi bazı ideolojilerin en önemli temellerinden olan özgürlüğe başka bazı ideolojilerde daha farklı bir önem atfedildiği, hatta varlığının bile sorgulandığı görülmektedir. Bu, söz konusu ideolojilerde özgülük anlayışının farklı olduğunu gösterir. Belli başlı ideolojilerin özgürlükten anladığı şeyler aynı değildir. Hatta bu duruma özgürlüğü vazgeçilmez gören ideolojilerde de rastlamak mümkündür.

Özgürlüğe büyük önem vermekle birlikte ondan anladıkları şeyler önemli ölçüde farklı olan ideolojilere en güzel örnek liberalizm ve sosyalizmdir.

Gerçekten de, özgürlük her ikisinde de merkezi bir önemde olmakla birlikte, liberalizmin özgürlüğe bakışı ve onu değerlendirişi sosyalizmden çok farklıdır.

277 Stephen Davies: a.g.m., s.89

278 Peter Viereck: Conservatism-From…, s. 19

Bu durum ise, diğer pek çok sosyal bilim kavramının da genel bir tanımının olmaması gibi özgürlüğün de üzerinde uzlaşılan ve genel kabul gören bir tanımına ulaşılmasını engellemektedir.

Özgürlüğün, argümanları arasında merkezi bir yer işgal etmediği ideolojilere verilebilecek en iyi örneklerden biri, muhafazakârlıktır. Gerçekten de, özgürlük anlayışları arasında ciddi farklılıklar olsa da, liberalizm ve sosyalizmin özgürlüğe verdikleri önem muhafazakâr felsefede bulunmamaktadır. Bu ideolojilerin aksine muhafazakâr felsefede özgürlük öncelikli bir konu olarak ele alınmamaktadır. Dolayısıyla, muhafazakârlar birey özgürlüğünün bütün diğer sosyal ve politik değerlere üstün gelen ya da gelmesi gereken bir değer olduğunu kabul etmemektedirler279. Onların daha önemli gördükleri, bu yüzden de öncelik verdikleri başka değerler ve kurumlar bulunmaktadır. Dahası, görüleceği üzere, muhafazakârlıkta özgürlükten bahsedilmesi için gerekli olan şartlar diğer ideolojilerde özellikle de liberalizmde özgürlüğün tehlikeye girmesinin başlıca nedenidir. Bununla birlikte, bu söylenenlerden muhafazakârlığın özgürlüğe hiç önem vermediği ve onu bütünüyle dışladığı anlamı çıkartılmamalıdır. Aksine, muhafazakârlık da özgürlük kavramını kullanmaktadır. Ancak, onun önem verdiği özgürlük modern özgürlük değildir. Muhafazakârlığın özgürlüğü, onun savunduğu ve modern toplumla karşıtlık içeren toplum, toplumsal otorite ve toplumsal düzen gibi kavramlara bakışı tarafından belirlenmektedir. Bunun sonucunda da, doğal olarak, yukarıdaki kavramlara bakışı farklı olan liberalizm ya da sosyalizmin özgürlük anlayışından farklı bir özgürlük anlayışı ortaya çıkmaktadır.

Farklı ideolojilerin farklı özgürlük tanımları sunmaları, aslında muhafazakârları pek de rahatsız etmemektedir280. Hatta bu durum, muhafazakârların evrensel, yani objektif genellemelerin geçerliliğini kabul etme yerine, göreselliği ve yerelliği tercih eden genel felsefelerine de çok

279 Lawrence E. Cahoone: a.g.e., s. 163

280 Ian Gilmour: Inside Right - A Study of Conservatism, Hutchinson of London, 1977, s. 146

uygun düşmektedir. Dolayısıyla, muhafazakârlar açısından özgürlüğün de göreli bir içeriğe sahip olması çok doğaldır. Bu bakımdan, tekrar belirtmek gerekirse, muhafazakârlığın özgürlük anlayışını diğer ideolojilerin özgürlük anlayışlarıyla aynı şekilde değerlendirmek mümkün değildir. Gerçekten de, her şeyden önce muhafazakâr özgürlük anlayışı, diğer ideolojiler (liberalizm ve sosyalizm) için yaygın biçimde kullanılan ve artık gelenekselleşmiş olan negatif özgürlük-pozitif özgürlük kavramlarıyla açıklanamaz281. Negatif özgürlük, kişinin her hangi bir dış baskı ya da sınırlamaya maruz kalmadan, hukuk düzeninin sınırları içinde, dilediği gibi hareket etmesini ifade eden bir özürlüktür. Dolayısıyla, negatif özgürlük bireysel hak ve davranışların kısıtlanmama durumudur282. O nedenle, bu anlayışa göre kişi, diğer kişi ve gruplardan yerel ve merkezi kamu otoriteleri ile devlete kadar pek çok otoritenin keyfî düzenleme ve sınırlandırma girişimlerinden etkilenmeden davranışlarını dilediği gibi düzenlemeli ve sürdürebilmelidir. Bunun anlamı, özgürlüklerin bireyler lehine mümkün olduğu kadar geniş tutulması gerekliliğidir. Oysa, muhafazakârlar özgürlüğü toplumsal bir durum olarak görürler. Özgürlüğü toplumsal bir çerçeve içinde gören, onun toplumsal olduğunu savunan muhafazakârlara göre özgürlük, kendi varlığını borçlu olduğu sosyal şart ve durumlar ile kurumları tehdit etme noktasına varacak kadar genişletilmemelidir283. Aksi takdirde, özgürlük kendi kendini yok etmiş olacaktır. Görüldüğü üzere, muhafazakâr özgürlük anlayışını şekillendiren en etkin ve temel unsurlar arasında, onların başta otorite kavramına olmak üzere diğer bazı toplumsal aktörlere bakış açıları yer almaktadır.

Muhafazakârlar; bireyi gelenekler, aile, komşuluk, din, tarih ile tüm bunların ve diğer bazı farklı toplumsal ve siyasal unsurların sağladığı otoritelerden oluşan ağın bir parçası olarak düşündüğünden, onun özgürlüğü de bu çerçeve içinde düşünülmelidir284. Muhafazakârlara göre gelenek, aile ve otorite, özgürlüğü belirleyip şekillendiren en temel unsurlardır. Bu nedenle,

281 Bekir Berat Özipek: a.g.e., s. 94–95

282 Mustafa Erdoğan: Liberal Toplum, Liberal Siyaset, Siyasal Kitabevi, 1998, s.97-98; Andrew Heywood: Political…, s.31

283 Lawrence E. Cahoone: a.g.e., s. 163

284 Lawrence E. Cahoone: a.g.e., s. 173

özgürlük bu unsurların belirleyiciliğinden ayrı düşünülmemelidir. Görüldüğü üzere, muhafazakârlar hem otoriteye hem de özgürlüğe birlikte inanmaktadırlar285. Dolayısıyla, güçlü otorite vurgusuna rağmen muhafazakâr felsefe özgürlüğü bütünüyle de reddetmemektedir. Onun yaptığı, özgürlüğü, tek başına mutlak bir değer olarak kabul etmek yerine, tarihsel ve toplumsal şartlarla belirlenmiş; düzen ve otorite ile de hayati bir ilişki içine alınmış bir kavram olarak tahayyül etmektir. Bu suretle, özgürlük, otorite sayesinde, bir taraftan sınırlanırken, diğer taraftan da varlığını devam ettirmesi garanti altına alınmaktadır. Ancak, muhafazakârların tüm bu toplumsal ve siyasal aktörlerin sağlayacağı otoriteye olan sarsılmaz ve vazgeçilmez inançları, özellikle liberalizmde görülen özgürlük anlayışının bu ideolojide yer bulmasını engellemektedir. Başka bir deyişle, özgürlük bireyin dışındaki unsurlardan gelebilecek etki ya da yönlendirmelere açık kabul edilir ki, bunun sonunda da negatif özgürlüğü temellendirecek en önemli şart baştan reddedilmiş olur.

Muhafazakârların, özgürlüğü toplum öncesi ya da doğal bir veri olarak görmeyip onun toplumsal bir olgu olduğunu düşünmelerinden kaynaklanan en önemli özelliklerden biri, özgürlüğün somut bir ilke olarak ele alınmasıdır.

Soyut olan her şeye karşı oluşlarının bir sonucu olarak, soyut özgürlük anlayışını da reddeden286 muhafazakârların bu tür özgürlük anlayışını reddedişlerinin diğer bir nedeni de böylece ortaya çıkmış olmaktadır. Onlar için özgürlük kesinlikle bir inşa eseri değildir. Bu nedenle de onlar özgürlüğün sözleşme teorileriyle açıklanmasına itiraz ederler. Muhafazakârlara göre özgürlüğün sözleşme ve doğal haklar teorileriyle ilişkilendirilmesi en iyimser bakışla anlamsız, en kötümser bakışla tehlikelidir. Özgürlük soyut anlamda kabul edildiği takdirde kaçınılmaz olarak baskıya dönüşecektir287. Örneğin, Burke’e göre soyut özgürlüklere vurgu yapan doğal haklar ekolü, gelenek ve sosyal kurallarca temsil edilen otorite duvarlarına kayıtsız ve ilgisiz kaldığı

285 Bkz. Ian Gilmour: a.g.e., s.148. Özgürlüğün muhafazakâr felsefede de kabul edildiğinin kanıtlarından biri Edmund Burke’ün devrim sonrası Fransız meclisini despotik olarak niteleyip onu İngiltere’deki tarihsel haklar, özgürlükler ve loncalarla mukayese etmesidir. Bkz Ian Gilmour: a.g.e., s. 148.

286 Bekir Berat Özipek: a.g.e., s.95–96

287 Ian Gilmour: a.g.e., s.146.

için insanlığa en ölümcül zararı verecektir288. Zira, bu anlayış yüzünden özgürlükleri denetleyecek en önemli unsur olan otorite ya zayıflayacak ya da bütünüyle ortadan kalkacaktır. Bunun sonunda da bireyler özgürlük adına pek çok zararlı eylemlerde bulunabileceklerdir. Soyut özgürlüklerin taşıdığı bu tehlikelerden dolayı muhafazakârlar için geçerli olan özgürlüğün en önemli özelliği somut olmasıdır. Bunun yansımasını onların haklara bakışlarında da görmek mümkündür. Bu bağlamda muhafazakârlar teorik düzeyde kalmış, süslü ifadelerle bezenmiş haklar yerine bunların yasalarda yer alarak somutlaşmış halini kabul ederler. Örneğin, muhafazakârların, soyut insan hakları yerine onun somutlaşmış, yasalarda açık biçimde tanımlanmış halini tercih etmelerini, bu anlayışlarıyla açıklamak mümkündür289. Bu tercih, aşağıda ifade edilen diğer özellikle de bağlantılıdır.

Muhafazakârların kabul ettikleri özgürlüğün bir başka önemli özelliği, içeriğinin göreli (rölatif) olmasıdır. İnsanların mevcut durumlarına ulaşıncaya kadar karmaşık bir kültür edinme sürecinden geçtiklerine inanan muhafazakârlar, soyut, evrensel veya kozmopolit birey ya da insan biçimindeki genellemeleri uydurma telakki etmektedirler. Zira, insanların kültürlerini oluşturan ve onların birbirlerinden farklılaşmasında etken olan dil, gelenek, düşünce gibi unsurlar, soyut ve derin düşünceyle değil, aile, arkadaş grupları, okullar ve diğer bazı sosyal etkileşimlerle kazanılırlar290. Dolayısıyla, bunlar her yerde aynı olmayabilirler. Nasıl ki, aile, arkadaş grubu veya okul her yerde aynı değilse, özgürlükler de bir yerden diğerine farklılaşabilir. İşte, muhafazakârlar özgürlüğü bu çerçevede düşünmektedirler.

Bu bağlamda, muhafazakârlar, özgürlüğü ulaşılan, elde edilen bir şey olarak telakki ederler291. Özgürlük atalardan devralınan yerel ve özel mirasın içinde saklı olup bu şekilde elde edilmiştir. Dolayısıyla, özgürlük toplum

288 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s.49

289 Norman Barry: “Conservatism”, s.46

290 Andrew Vincent: a.g.e., s. 68

291 Lawrence E. Cahoone: a.g.e., s.163

öncesi dönemde de mevcut olan, yani doğal bir olgu olarak kabul edilmez.

Bunun anlamı muhafazakârların, içeriği evrensel, yani her yerde aynı olan özgürlükler yerine her toplumun kendi tecrübelerini yansıtan özgürlükleri kabul etmeleridir. Bu özgürlükler, belirli bir milli gelenekte yıllar süren sosyal gelişmenin bir sonucu olup bu yönüyle diğer toplumların özgürlüklerinden farklıdır292. Dolayısıyla, özgürlüğü belirleyen unsurlar olarak genel ve soyut nitelikteki doğal haklar ve sözleşme teorileri yerine özel ve somut nitelikteki gelenek, tecrübe ve kurumlar kabul edilmelidir. Bu çerçevede Burke, “Fransız Devrimi Üzerine Düşünceler” adlı eserinde, özgürlük ve haklar konusuna değinirken; evrensel, doğal haklar doktrinini eleştirmiştir. Konu ile ilgili görüşlerinde İngiliz halkının özgürlüklerini örnek gösteren Burke’e göre İngilizlerin özgürlükleri, atalarından alınan ve gelecek nesillere nakledilmesi gereken bir mirastır293. Bu yönüyle özgürlük İngiliz halkı tarafından kazanılmış, ona özgü bir özgürlüktür.

Özgürlüğün gelenekle olan ilişkisine bir diğer örnek de yine Burke’e dayanılarak verilebilir. Burke, hem İngiliz hükümetinin Amerikan kolonicileri, Hindistan’lılar ve İrlanda’lılar üzerindeki baskılarını hem de Fransız Jakobenlerin yaptıklarını aynı ilkeye, yani özgürlük ilkesine dayanarak eleştirmiştir. Ona göre her iki durumda da saldırıya uğrayan yerli kültürler olmuştur. Hem Amerikan kolonicileri, Hindistan ve İrlanda halklarının hem de Fransız halkının gelenekleri tahrip edilmiştir. Dolayısıyla, onların özgürlükleri de yok edilmiştir. Zira, Burke’e göre, geleneklerini yaşamaları mümkün olmayan halkların özgür olmaları da mümkün değildir294.

Muhafazakârların özgürlük görüşüne bir diğer örnek de Gilmour’dan gelmektedir. Gilmour, İngiliz özgürlüklerinin gelenekler, düşünceler, kanunlar, tarihsel hak ve kurumlardan oluşan karmaşık bir bileşimin ürünü olduğunu ileri sürerken tipik bir muhafazakâr gibi düşünmektedir. Gilmour’a göre, bu

292 Bekir Berat Özipek: a.g.e., s. 94–95; Andrew Vincent: a.g.e., s.68

293 Gerald F. Gaus: a.g.e., s. 121

294 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s. 22-23; Bekir Berat Özipek: a.g.e., s.96-97

özgürlüklerin devam etmesi isteniyorsa, bunların varlıklarını borçlu oldukları girift yapının korunup sonraki nesillere miras olarak aktarılması gerekir. Zira, özgürlüklerin varlıklarını devam ettirebilmelerinin tek yolu budur295. Dolayısıyla, özgürlüğün nesilden nesle aktarılması demek onun her nesil tarafından yeniden kazanılması, yeniden elde edilmesi anlamına gelmektedir.

Muhafazakâr özgürlük anlayışında göze çarpan diğer bir özellik, muhafazakârların özgürlüğü insanların istediklerini yapabilmelerini mümkün kılan, yani bir nevi onlara ehliyet sunan bir araç olarak görmemeleridir296. Daha teknik bir ifadeyle özgürlük, insanlara serbestlik sağlayan bir anlama sahip değildir. Bu suretle, özgürlük sınırlı bir çerçevede kabul edilmiş olmaktadır. Bu anlayışı Scruton çok net biçimde ifade etmiştir.

Muhafazakârlığın önde gelen düşünürlerinden Scruton’a göre, özgürlükten kasıt, kişinin herhangi bir şey hakkında, istediği zaman ve yerde mutlak bir sınırsızlık ve engellenmezlik içinde istediğini söyleme ve yapma hakkı ise, o zaman hiçbir sağlıklı toplumda ifade özgürlüğü diye bir şeyden söz edilemez297. Bu beyan ve ifadeler, muhafazakârların özgürlüğün sınırlı olması gerektiği yönündeki inançlarını açık bir şekilde özetlemektedir. Onlara göre sınırsız ve denetimsiz bir özgürlüğü kabul etmek mümkün değildir. Zira, böyle bir durum ancak yerleşik sosyal yapıların ve toplumsal otoritelerin zayıflaması sonunda ortaya çıkabilir. Korunup devam ettirilmeleri yönünde büyük bir kararlılık bulunan gelenek, adet, yerleşik kurum ve kurallardan oluşan sosyal yapı ve otoritelerin özgürleştirme adı altında ani müdahalelere maruz kalmaları ve bunun sonunda da düzenin tehlikeye girmesi asla kabul edilemez. Görülüyor ki, muhafazakârlar, özgürlüğü otorite ve düzenden önce değil, ondan sonra gelmesi gereken bir değer olarak görmektedirler.. Nitekim, Burke, İngiliz hükümetinin baskısına maruz kalan halkların kendi geleneklerini kullanamadıkları için özgür olmadıklarını savunmuş ise de, yine

295 Muhafazakârların değişim olgusuna her zaman karşı olmadıkları, şartlar zorlarsa onu kabul edebilecekleri hatırlanırsa, özgürlükler konusunda da zaman ve şartların gerektirmesi halinde değişiklikleri kabul edebilecekleri söylenebilir. Bkz. Ian Gilmour: a.g.e., s. 147

296 Lawrence E. Cahoone: a.g.e., s.163

297 Roger Scruton: a.g.e., s. 6-7

de önceliği, düzen ve otoriteye vermiştir. Gerçekten de, Burke, kast ettiği tek özgürlüğün düzenle bağlantılı olan özgürlük olduğunu ve özgürlüğün düzen olmadan varlığını devam ettiremeyeceğini ileri sürmüştür298.

Liberalizmin muhafazakârlarca sık sık eleştirilmesinin temel nedenlerinden biri de özgürlüğe bakıştır. Liberalizm, özgürlüğü temel değer olarak kabul ettiği, onu diğer değerlere öncelediği için eleştirilmektedir. Zira bunun yerleşik sosyal yapılar ve otorite kalıpları üzerinde son derece yıkıcı ve telafisi zor zararlara yol açtığı düşünülmektedir. Muhafazakârları bu şekilde düşünmeye iten temel nedenlerden biri, onların insan doğası hakkındaki görüşleridir. Muhafazakârlar, doğası gereği gayri mükemmel, eksik ve sınırlı olan insanın ihtiras ve iradesinin sınırlandırılmaması veya kontrolsüz bırakılması halinde, toplum için zararlı eylemlerde bulunacağına inanmaktadırlar. Örneğin, bu inancı vurgulayan Burke’e göre, bir toplumda bulunması gereken şeylerin en başında, insan ihtiraslarını sınırlayan araçlar gelmektedir. Bunlar vasıtasıyla onların eğilimlerinin engellenmesi, iradelerinin kontrol edilmesi ve ihtiraslarına gem vurulması sağlanır299. Bu araçlar içinde en etkili olanı otoritedir. Hem siyasal hem de bu otorite zayıflayıp zaafa düştüğünde toplumsal nitelikli otoritelerin varlığı sayesinde aşırılıklar törpülenebilir. Muhafazakâr felsefede önemli bir yeri olan düzene de ancak bu sayede ulaşılabilir. Oysa, belirsizliklerin hâkim olduğu bir dünyada bireylere güven ve topluma aidiyet duygusu veren düzen, sınırsız özgürlük ortamında sarsılır. Otoritelerin sunduğu güvenlik duvarlarının aşınmasıyla birlikte özgürlükler alabildiğine sınırsızlaşarak bireylere birçok tercih arasından seçimde bulunma imkânı sunar. Tercihlerdeki çokluk ise beraberinde ani ve radikal değişimler ve bunların sonucu olarak da belirsizlik ve bilinmezlikler getirir300. Toplumun, bu gelişmelerden çok ciddi ve telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar görmesi kuvvetle muhtemeldir. O halde, Scruton’a göre, kaldırılmaları halinde toplumun zarar görmeyeceği belli olana

298 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s.49

299 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s.49

300 Andrew Heywood: Political Ideologies…, s.75

kadar özgürlükler üzerindeki sınırlamalar korunmalı, bu sınırlamalardan kesinlikle vazgeçilmemelidir301.

Görülüyor ki, temeli, eğilim ve irade özerkliği olan özgürlüğün muhafazakâr ideolojiyle ilişkisi sorunsuz değildir. Ancak, buna rağmen özgürlüğün muhafazakâr felsefede hiç bir anlam taşımadığı iddia edilemez.

Muhafazakârların özgürlüğü bütünüyle reddetmediklerinin, hatta onu önemsediklerinin en açık kanıtı, özel mülkiyet ve özel girişime ilişkin değerlendirmeleridir. Muhafazakârlara göre, özgürlükle özel mülkiyet arasında güçlü ve yakın bir ilişki bulunmaktadır302. Bu ilişki, özgürlük lehine bir ilişkidir. Muhafazakârlar, özel mülkiyet ile özel girişimin, özgürlüğün korunmasında büyük bir pay sahibi olduğunu ileri sürmektedirler. “Özel mülkiyet yoksa özgürlük de olmaz” sözü, muhafazakârların özel mülkiyet - özgürlük ilişkisine bakışlarını çok net biçimde ifade etmektedir303. Bu yüzden, muhafazakâr düşünürler kişilerin mülk edinme haklarıyla ilgili pek çok olumlu fikir beyan etmişlerdir. Mülkiyet edinme özgürlüğüne verdikleri önem onların özgürlüğün korunmasıyla ilgili görüşlerini açıklamaktadır. Muhafazakârlara göre, mülkiyet ve girişimin bireysel, yani özel olmadığı bir ortamda özgürlüklerin devam etme ihtimali çok azdır. Hatta, bu özgürlüklerin kaybedilme tehlikesi bile vardır. Zira böyle bir durumda devlet kendisiyle başa çıkılamayacak derecede bir güç elde etmiş olabilir304. Ünlü Amerika’lı muhafazakâr Russell Kirk bu durumu, “mülkiyeti özel sahiplikten ayırın leviathan (devlet) her şeyin efendisi haline gelir” şeklinde özetlemiştir305. Devletin bu şekilde bu hak ve özgürlüklerin bireylere tanınmasını engellemesi, başka bir deyişle, bu hak ve özgürlüklere sahip olarak devlet tekeli yaratması, despotizmin giderek yaygınlaşması anlamına gelmektedir.

Bu tehlikeyi yok etmenin tek yolu ise, bireysel (özel) mülkiyet ve özel girişimi

301 Roger Scruton: a.g.e., s. 6-7

302 Russell Kirk: “Ten Conservative Principles”, http://www.kirkcenter.org/kirk/ten-principles.html

303 Ian Gilmour: a.g.e., s. 149

304 Ian Gilmour: a.g.e., s.149.

305 Russell Kirk: a.g.m.

engellemek ve onlara ulaşmayı zorlaştırmak değil, aksine kolaylaştırmak, bu suretle de mümkün olduğu kadar fazla kişinin mülk edinmesini sağlamaktır306.

Diğer taraftan, muhafazakârların özgürlüğe, özellikle de bireysel mülkiyet hakkı ile özel girişime önem vermeleri, bunlara mutlak ve sınırsız değer atfettikleri anlamına gelmez. Bu kabul, çeşitli şartları da beraberinde getirmekte ve onlarla birlikte bir anlam kazanmaktadır. Başka bir deyişle, bireylerden bazı beklentiler ortaya çıkmaktadır. Bireyler ne yapmaları gerektiğini, kendilerinden nelerin beklendiğini iyi bilmelidirler. Bu beklentiler, bazı yükümlülük, sorumluluk veya görevlerin yerine getirilmesini gerektirir. Bu nedenle, muhafazakârlar, görev, yükümlülük ve sorumluluk gibi kavramları özgürlüğün olmazsa olmaz şartları olarak kabul etmektedirler307. Muhafazakârlara göre özgürlük, aynı zamanda sorumluluk ve görev üstlenmek demektir. Eğer özgürlük olacaksa, sorumluluk ve ödev de olmalıdır. İnsan, içinde yaşadığı toplum ve onun ilişkilerinden asla bağımsız olmadığı için bunların yükleyeceği görev ve sorumluluklardan da kurtulamaz308. Sadece haklarının olduğunu düşünüp, yükümlülüklerinin farkında olmamak ya da onları inkâr etmek, muhafazakârların toplum ve

306 Ancak, muhafazakârların özel mülkiyet ve özel girişime sıcak bakmalarının tek sebebi bunları özgürlüğün şartı olarak görmeleri değildir. Başka bazı sebepler de muhafazakârları özel mülkiyeti (bireysel mülkiyet hakkını) desteklemeye yöneltmiştir. Muhafazakârlara göre insanların mülkiyete ve mülk sahipliğine karşı doğal bir eğilimleri bulunmaktadır. Ayrıca, mülkiyet, bireyleri çalışmaya sevk ve teşvik eden önemli bir unsurdur. Ancak, yine de özgürlük özel mülkiyet savunusunun temel unsurudur. Bkz. Ian Gilmour: a.g.e., s.149. Heywood ise mülkiyetin sağladığına inanılan psikolojik ve sosyal avantajlara işaret etmektedir. Buna göre muhafazakârlar mülkiyete sahip olmayı istemeleri, güven ve teminat duygusu nedeniyledir. Mülkiyet insanlara bu duyguları verir. Belirsizliklerin olduğu bir dünyada insanların bu duygulara çok ihtiyacı vardır. Bu yüzden tasarruf ve birikim muhafazakârlarca bir erdem olarak kabul edilir, mülkiyete yatırım yapmak teşvik edilir. Mülkiyetin sağlayacağı sosyal yararlara gelince, mülk sahipleri diğerlerinin mülklerine daha fazla saygı gösterirler. Başkalarının mülklerine gelebilecek zararın bir gün kendi başlarına da gelebileceğini bilirler. Dolayısıyla da bu potansiyel tehlikeyi ortadan kaldıracak hukuk ve düzenin sürdürülmesinde büyük fayda görürler. Böylece mülkiyet hakkı, hukuk, otorite ve sosyal düzene saygı gibi muhafazakâr değerlerin korunup gelişmesine katkı sağlamış olur. Bkz Andrew Heywood: Political Ideologies…, s.82-83

307 Andrew Vincent: a.g.e., s.77

308 Anthony O’Hear: “Conservatism”, The Oxford Companion to Philosophy, Ed.By. Ted HONDERICH, Oxford University Press, 1995, s.156

özgürlük anlayışlarıyla bağdaşmaz309,310. Zira, onlara göre özgürlük bunun sonunda bir anlam kazanmış olur.

Bu açıdan bakıldığında, özgürlükle gelen ödev ve sorumluluk durumunun özel mülkiyet kurumu için de aynen geçerli olduğu söylenebilir.

Dolayısıyla, kişinin mülk sahibi olması kendisine kaçınılmaz bazı görev ve yükümlülükler yükler. Ancak, muhafazakâr kişi bu durumu dert etmek yerine, onu büyük bir memnuniyetle karşılar311. Zira bilir ki, hem özgürlüğün, hem

Dolayısıyla, kişinin mülk sahibi olması kendisine kaçınılmaz bazı görev ve yükümlülükler yükler. Ancak, muhafazakâr kişi bu durumu dert etmek yerine, onu büyük bir memnuniyetle karşılar311. Zira bilir ki, hem özgürlüğün, hem