• Sonuç bulunamadı

Muhafazakâr felsefenin en başta gelen ayrıt edici özelliklerinden bir diğeri de, soyut olan her şeyden uzak durma kararlılığıdır. Burke’ten bu tarafa bütün muhafazakârlarda bu duyarlılığa rastlamak mümkündür. Dolayısıyla, soyut olandan uzak durma tercihi muhafazakârlığın asli ilkelerindendir. Bu fikre, soyut olan her şey dâhil edilmektedir. Bunlar arasında en başta, bilgiler, kavramlar, teoriler180 ve özellikle de bunların oluşturulmasında kendisine dayanılan akıl gelmektedir. Muhafazakârlara göre, tüm uyarılara rağmen, rasyonalizmden beslenen akla ve bunlardan türetilen soyut bilgiler ile

178 Norman Barry: “Conservatism”, s. 45; Andrew Heywood: Political Ideologies…, s.76

179 Recep Ardoğan: “İslam Açısından Muhafazakâr Teorinin İlkeleri”, Köprü Dergisi, Kış 2007, sayı 97, http://www.koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=827

180 Anthony Quinton: a.g.m., s. 247; Norman Barry: “Conservatism”, s.46.

toplumsal ve siyasal tasarımlara güvenmek, insanın, kendi doğasının eksik ve kusurlu oluşunun olumsuzluklarını azaltıcı bazı desteklere, yol göstericilere ihtiyacı olduğu gerçeğinin atlandığını gösterir. Daha somut ifade etmek gerekirse, muhafazakârlara göre, rasyonalist akla güvenip dayanmak, insanın davranışlarını şekillendirmesi gerektiğini düşündükleri gelenek, görenek ve alışkanlıklar gibi faktörlerin görmezden gelinmesi ya da gözden kaçırılması anlamına gelir.

Muhafazakâr düşünürlerin insanı çevreleyen sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel vb. bütün yaşam ve etkinlik alanlarının anlaşılmasında ve düzenlenmesinde kullanılacak yöntemler konusunda başından beri son derece titiz oldukları bir gerçektir. Sosyal ve siyasal analizlerde ve ortaya çıkabilecek sorunlara yönelik çözüm yollarında genel anlamda akıl ve bilginin kullanımını reddetmeseler de181, onların belirli nitelikleri taşımaması gerektiği konusunda hem fikirdirler. Bu düşünürler, bu suretle, düşündükleri toplum biçiminin özelliklerine zarar verebilecek gelişmelerin önlenebileceğini ummaktadırlar. Bu bağlamda, karşı çıkılan şey rasyonalist ve soyut nitelikteki akıl ve düşünce biçimidir. Bu akıl, aydınlanmacı filozoflarca eskinin aristokrat aklının yerine geçirilmiş olan demokrat akıldır. Bu akıl, her hangi bir ayrım gözetilmeksizin bütün insanların sahip olduğu ve kullanabileceği bir araç haline getirilmiş olduğundan demokrattır.

Eleştirilen rasyonalist ya da teorik aklın en bariz özelliği geçmişin bilgeliğinden, yani gelenek ve tecrübelerden beslenmeyen, her şeyi kendinden başlatan, tabir caizse köksüz ve kibirli bir akıl olmasıdır. Bilgi de bu aklın ürünüdür. Oakeshott’ın “kitabi bilgi” veya “teknik bilgi” olarak nitelediği bu bilgi türü, pratik bilginin tam karşısında yer alan bilgidir. Teknik bilgi, aklın kullanılmasıyla okuldan ya da ders kitabından edinilebilecek bir bilgidir. Bu bilgi türü, bütünüyle apriori, yani deney ve gözleme dayanmadan

181 Jerry Z. Muller: a.g.e., s. 14. Muller, bazı romantik muhafazakârların bunların kullanımını bile kabul etmediklerini belirtmektedir.

sadece akli temelde oluşturulmuş fikir ve düşünceler üzerine oturmaktadır182. Pratik bilgi ise, tamamen geleneklere ve tecrübeye dayanan ve bir şey yapmayla öğrenilen bilgidir. Oakeshott, rasyonalistlerin ve onların akıl anlayışlarının kibrini göstermek için akılcıların pratik bilgi denen bilgi türünü kabul etmediklerini, onun yerine tek bilgi türü olarak teknik bilgiyi tanıdıklarını belirtmektedir183. Modern batı düşüncesi Oakeshott’a göre bütünüyle bu kitabi ya da teknik bilgi denilen bilgi türüne dayanmaktadır. Batı medeniyetinin darmadağın olmasının yegâne sorumlusu da bu bilgidir184. Bu yüzden de bu akıl türünün, onun ürünü olan bilgilerin ve bunlara dayanılarak yapılan politikanın, insanların, dolayısıyla toplumun uçuruma yuvarlanmasına yol açması kaçınılmazdır. Bu açıdan bakıldığında, muhafazakâr düşünce geleneğinin bütün savunucularının, tam bir uyum içinde, salt aklın en yüce ve üstün değer olarak kabul edilmesi sonucu ortaya çıkabilecek kibirli ve iddialı bilgiler ile analiz ve teorileri kararlılıkla eleştirerek mahkûm edişleri bir anlam kazanmaktadır. Böylelikle, muhafazakârların rasyonalist ya da ideolojik politikaları reddetmelerine yol açan kaygıları daha anlaşılır hale gelmektedir.

Herkes tarafından muhafazakâr olarak nitelenmese de185 yine de muhafazakâr vurguları bir hayli fazla olan ve Burke’ten de olumlu yönde etkilendiği ortada olan Tocqueville, soyut düşüncenin peşinden gitmenin sakıncalarına açık bir biçimde değinmiştir. Ona göre, “Şayet herhangi bir kimse bütün düşüncelerini kendisi şekillendirir ve yine sadece kendisi tarafından bulunan soyutlanmış yollardan gerçeği aramaya yeltenir ise, önemli sayılabilecek sayıda kişi asla ortak bir inançta birleşemez”186. De Bonald da benzer bir biçimde bireysel aklın tehlikelerine dikkat çekmiştir. Ona göre insan, toplumun üzerine oturduğu inançlardan hangilerini kabul edip,

182 Andrew Vincent: a.g.e., s. 82

183 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s.48

184 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s. 47

185 Beneton, Tocqueville’i “muhafazakâr liberal” olarak tanımlamaktadır. Ona göre, Tocqueville modern ilkelerin ve özellikle de liberal olanlarının anarşi ya da despotluğa yol açabileceğini düşünmesine ve doğal soyluluk, erdem, yetenek ve törelere vurgu yapmasına rağmen modern ve özellikle de liberal ilkelerin meşruiyetini kabul ettiğinden dolayı bir muhafazakâr liberaldir. Bkz.

Philippe Beneton: Muhafazakarlık, s. 30

186 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s.46.

hangilerini reddetmesi gerektiğini aklı ile incelemeye başladığında, topluma karşı isyan içinde olan bir varlık halini alır187.

Muhafazakâr düşünürlerin soyut olandan uzak durma tercihlerinin ardında, insanın sınırlılığına ilişkin temel felsefe yatmaktadır. Hiç kuşkusuz, organisizm görüşünün de bu kararlılıkta rolü bulunmaktadır. Bunu, tekrar kısaca özetlemek gerekirse, insanın birçok açıdan sınırlı oluşu, onun bilgilerinin de sınırlı olmasına yol açar. Söz konusu bilgisizlik durumunun ise özellikle ileriye yönelik yansımaları olacaktır. Dolayısıyla, insan sınırlı bilgileriyle gelecekle ilgili öngörülerde bulunmamalıdır. Zaten bulunsa da, bu hareketi fayda değil, zarar getirecektir. Bu yüzden, rasyonalistlerin ya da devrimcilerin öngörüleri doğrultusunda, geleceğin planlanması hiçbir biçimde mümkün değildir188. Oysa, gerek soyut fikirler gerek soyut fikirlerin bir araya getirilmesiyle oluşmuş olan teoriler hem içinde bulunulan zamanı hem de geleceği planlama iddiasını taşımaktadır. Bu teoriler, son derece karmaşık ve anlaşılması zor olan gerçekliklerin gizemini çözdükleri ve onları anladıkları iddiasındadırlar. Bunu iddia etmelerini sağlayan en önemli etken de bu teorilerin soyut aklın ürünü olmalarıdır. Zira, devrimciler bir önerme, fikir, iddia ya da daha genelde bir teorinin en başta gelen ve belki de yegane meşruluk temelinin onun akla ve doğaya uygunluğu olması gerektiğine kesin inanmışlardır. Bunlara göre, bir fikir ya da teorinin akla dayandırılmış olması onun meşruluğu için yeterlidir. Bu inançtan hareketle, Nisbet’in de vurguladığı gibi, rasyonalistler mevcut olan bir gelenek ya da kurumu önce gayrı meşru ilan eder ve ardından da ortadan kaldırmak için onun doğaya aykırı ve akla zıt olduğunu ileri sürerler189. İşte muhafazakârları en fazla rahatsız eden iddiaların başında da bu iddia gelmektedir.

Bu söylenenlerden muhafazakârların irrasyonelliği savunan ya da yücelten kimseler oldukları sonucu çıkarılmamalıdır. Aksine, muhafazakârlar,

187 Cambridge sarı defter 42. Sayfa

188 Norman Barry: “Conservatism”, s.45.

189 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s. 44

Nisbet’in de belirttiği gibi, bireysel aklın varlığından şüphe duymamaktadırlar190. Onlar sadece soyut olanı reddeder ve onun yerine de belirli ve somut olan akıl ve bilgileri koyarlar. Zira, muhafazakarlara göre bilgilerin gerçek ve güvenilir bilgiler olmasının yegane yolu soyutlamalardan kaçınmaktır. Bu bağlamda, Burke’ün, Fransız devriminin sloganı olan soyut nitelikli “insan hakları” yerine İngilizlerin tarihsel, somut haklarını savunmasını muhafazakârlığın bu temel ilkesine bağlamak mümkündür. Dolayısıyla, akıl muhafazakâr felsefede de önemli sayılabilecek bir konuma sahiptir. Ancak,

“muhafazakâr akıl” olarak isimlendirilen bu akıl, diğer akıl anlayışından ciddi biçimde farklıdır. Bu, devrimcilerin savundukları türden, kendinden kaynaklanan, soyut değil, aksine kaynağı dışarıda olan ve ürünleri de somut olan bir akıldır. Bu yönüyle bu aklı, “toplumsal akıl” olarak adlandırmak mümkündür. Dolayısıyla, bu aklın sağlayacağı bilgiler de rasyonalistlerin savundukları kendinden beslenen aklın ürünü olmayıp, çok çeşitli kaynaklardan beslenen bilgiler olacaktır. Muhafazakârlar, bu bağlamda, önyargı191, tecrübe gibi bilgi kaynaklarından söz etmekte ve onları yüceltmektedirler. Örneğin, önyargının, akıldan önce gelen bir bilgeliğe sahip olduğu vurgulanmak suretiyle akla üstün tutulmuştur. O, acil durumlarda kendisine başvurulmayı bekleyen adeta bir cankurtaran olarak telakki edilmiştir. Zira, o bilgelik ve erdemle yüklü olduğundan karar verilmesi gerektiği durumlarda kişiyi şüpheci, şaşkın ve kararsız bir halde kalmaktan korur192.

Muhafazakârların farklı bir akıl ve bilgi türünü savunmaları insanın sadece kendine dayanan, özgür ve bağımsız bir varlık değil, bağımlı bir varlık olarak telakki edilmesinden kaynaklanmaktadır. İnsan bağımlı bir varlık

190 Robert Nisbet: a.g.m., s.113

191 Önyargı bilhassa Burke tarafından kullanılmıştır. Ondan sonra bu kavramı kullanan muhafazakâr sayısının pek fazla olmadığı söylenebilir. Bununla birlikte bu, önyargı fikrinin ya da kavramının önemsiz olduğu, artık unutulduğu ya da terk edildiği anlamına gelmemelidir. Aksine, o bugün artık dile getirilmiyorsa yine de önemli bir mirasa temel teşkil etmiştir. Bu miras, yüzeysel akılcılığın sonunu getiren bir mirastır. Bkz. Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s. 46

192 Robert Nisbet: Conservatism- Dream…, s. 45. Filozofların söz konusu önyargıları “hurafe”

olarak nitelendirdikleri ve bu yüzden de yok etmeye çalıştıkları, Burke tarafından net bir biçimde belirtilmiştir. Bkz. Robert Nisbet: Conservatism…, s. Türkçe kitap 44-45

olarak değerlendirildiğinden, onun keyfi davranışlar içine girmesini muhafazakârlar ne kabul ne de arzu ederler. Örneğin, tezin son bölümünde de vurgulandığı üzere, muhafazakârların teorik düzeydeki demokrasi karşıtlıklarının beslendiği fikri temellerden biri, insanın özgür değil, bağımlı bir varlık olarak düşünülmesidir. Zira, insan, demokratik bir ortamda sınırsız özgürlük ve eşitliğin vereceği rahatlıkla toplumsal düzen ve ahengi bozucu davranış ve eylemlere girişebilir. Bu tehlike ya da riskin ortadan kalkmasının ilk ve en önemli şartı, insanın “bağımlılık ağı” (Networks of dependence) olarak adlandırılan sistemin içinde ve ona bağlı kalmasıdır. Aile, komşuluk, dini kurumlar ve bazı gönüllü sosyal gruplardan meydana gelen bu ağın en önemli özelliklerinden biri sosyo kültürel ve coğrafi belirlenmişlik iken, bu özellikle bağlantılı ve onun doğal sonucu olan diğer özellik ise, tarihsellik, yani geleneksellik taşımasıdır193,194. Bu iddia, muhafazakârların aklın toplumsal olması gerektiği ve ancak öyle olursa bir anlam taşıyacağı şeklindeki ön kabulleriyle tam bir uyum içindedir. Bu yönüyle de, söz konusu bağımlılık ağı rasyonalist akla alternatif bir akıl ve muhakeme biçimi üretmektedir. Şöyle ki, toplumsal kurumların taşıdığı ve uzun tecrübeleri barındıran gelenek ve otoriteleri reddetmeden yaşayan kişinin bu sayede duygu ve tutumları şekillenmekte, bu da onun akıl yürütme biçimine yansımaktadır. İşte, muhafazakârların savundukları akıl, “bağımlılık ağı”

olarak anılan bu sistemin ürünüdür, dolayısıyla da kesinlikle ona bağlı olmak durumundadır195.

Muhafazakârlara göre, bu tür bilgilere dayanılması hem bireyin hem de toplumun yararınadır. Nitekim, Oakeshott da rasyonel bilgiyi bir toplumun daimi faydalarının ve gidişatının gerçek ve somut bilgisinden uzak olan kitabi bilgi olarak tarif ederken, bu konudaki muhafazakâr hissiyata tercüman

193 Lawrence E. Cahoone: Civil Society- The Conservative Meaning of Liberal Politics, Blackwell Publishers, 2002, s. 173

194 Bağımlılık ağı formülasyonu, aslında, muhafazakârların savundukları aklın kesinlikle toplumsallık taşıdığının, yani “bireysel akıl” öncesi ya da dışı denebilecek temellere dayandırıldığının başka bir biçimde ifade edilmesidir. Bkz.Robert Nisbet: a.g.m., s.113

195 Lawrence E. Cahoone: a.g.e., s. 173

olmaktadır196. Aksi takdirde, kişilerin son derece karmaşık yapıda olan toplumda atomlaşmaları ve bunun sonunda da yok olup gitmeleri kaçınılmaz olur. Ancak, toplumsal bağımlılık ağının dışındaki bir akıldan beslenmenin yol açacağı zarar sadece bireyle sınırlı değildir. Bundan, aynı zamanda toplum da çok ciddi ve derinden etkilenecektir. Dolayısıyla, muhafazakârlar bu aklın önemini sık sık tekrar etmekte ve bireyci rasyonalist aklın çekim alanına girilmemesini savunmaktadırlar. Sonuç olarak, muhafazakâr düşüncede rasyonel bilgi, gerçek olmayan ve daha önemlisi, toplumun çıkarına hizmet etmeyen bir bilgi türü olarak değerlendirilmektedir.