• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.2. Dezavantajlı Olarak Kabul Edilen Çocuklar

2.2.2. Tek Ebeveynli Çocuklar

Klasik anlamda çekirdek aile; anne, baba ve çocuklardan oluşur. Birey, bir insanın hayatı boyunca taşıyacağı fiziksel ve ruhsal özellikleri aileden alır. Aile ortamında

dünyaya gelen çocuk; sevme, sevilme, değer verme ve değer görme, saygı gibi psikolojik ve zihinsel ihtiyaçlarını aileden karşılar. Bireyin karakter bakımından sağlıklı olması ilk önce sağlıklı bir aile ortamı ile ilgilidir. Ebeveynin ilgi, saygı ve sevgisiyle büyüyen çocuk, okulöncesi veya ilkokulla birlikte sosyal hayata katılmaya başlar. Bu ilgi, saygı ve sevgiyle büyüyen çocukta özgüven duygusu da gelişir. Böyle büyüyen çocuklarda küçük yaşlardan itibaren ders çalışma isteği, gelecekle ilgili hedefler koyma gibi davranışlar kendini göstermektedir.

Mutlu bir aile ortamında büyüyen çocukların yanı sıra sağlıksız ortamda büyüyen çocuklar da vardır. Çocuğun sağlıklı gelişimi, eğitim hayatı, topluma kazandırılması şüphesiz ailenin yapısı ile ilgilidir. Anne veya babanın ölümü, anne veya babadan herhangi birinin cezaevinde olması ya da ebeveynlerin boşanması nedeniyle çocuğu aile bakımından tek ebeveynli hale getirir. Ailenin boşanma ve ölüm sonucu parçalanması veya ailenin şiddetli geçimsizlik, tartışma ve çatışmaya dayalı olumsuz bir nitelik kazanması, çocuğun eğitimini aksatmaktadır. Kendisiyle yeterince ilgilenilmeyen, bedensel, zihinsel ve psikolojik ihtiyaçları karşılanılmayan, çalışmak, başarılı olmak konusunda teşvik edilmeyen, uygun davranış modellerinden yoksun çocuk, iyi bir eğitim süreciyle tanışamamakta ve bunlara bağlı olarak da okuldaki başarısı düşmektedir.

Son yıllarda aile yapısındaki değişimin en önemli gerekçesi boşanmadır. Aile içerisinde çiftler ilişkilerinde, gelişen teknoloji, sosyal yapı, ekonomik gerekçeler nedeniyle birbirlerinden beklentilerini karşılayamama durumuyla karşılaşır ve bu durum aileyi zayıflatarak boşanmalara neden olur. Çiftlerin boşanması, aile sisteminde yaşanan çıkmazların çözümlenememesi sonucunda ortaya çıkan çatışmanın sonucudur. Boşanma en çok çocukların ruhsal gelişimini olumsuz etkilemenin yanı sıra çocuğun uyum, davranış, eğitim hayatında sorunlara yol açmaktadır. Ancak her boşanmanın çocukların gelişiminde problem yol açacağı anlamında değerlendirilmemelidir. Boşanma sonucunda karı- koca rolü bitmesine rağmen çocuk için ana-baba rolü devam etmektedir. Bu hususta şunu belirtmek gerekir ki; boşanmanın çocuğa olumsuz etkisinin en aza indirgenmesi anne ve babanın eğitim durumu ile ilgilidir.

Türkiye’de son yıllarda (TÜIK 2013 verilerine göre 125.305 aile boşanmıştır.) boşanmaların hızla artması, aile içi çözülmenin hızlanması nedeniyle “tek ebeveynli aileler” gittikçe artmaktadır. Değişen aile yapısında, boşanma, eşlerden birinin ölümü dışında evlilik dışı çocuklar da tek ebeveynle yaşadığı görülmektedir. “Bir çocuğu

yetiştirmek, iki ebeveyn için dahi zorlu bir görevken ancak tek ebeveyn için çok daha zorlu hale gelmektedir. Bir ebeveynin yokluğu sosyal sermaye açısından diğer ebeveynin üstesinden gelemeyeceği bir yapısal bozukluk yaratmaktadır” (Coleman, 1988: 98). Gerek Türkiye’de gerekse diğer ülkelerde tek ebeveyn çoğunlukla annelerdir. Annenin toplum içesindeki statüsü ve ekonomik koşulları çocuğun eğitim hayatını da etkilemektedir.

Aile birliği sonlandırıldığında çocuğun; kimin yanında yaşadığı kadar çocuğun cinsiyeti de önemlidir. Babanın var olduğu durumlarda erkek çocukların notlarının daha iyi olduğu saptanmıştır. Babanın olmadığı evde annenin, erkek çocuğun saldırganlığını güç kullanarak bastırmaya çalıştığı belirtilmektedir (Hetherington, Hagan ve Anderson, 1989). Anne yanında kalan erkek çocuk; televizyondan, sinemadan, internetten rastgele menfi bir şöhrete veya çevrede tanıdığı sıradan bir büyüğü rol model alabilir. Bu model, çocuğu olumsuz davranışlara, suça veya şiddette yönlendirebilir. Türkiye’de mafya dizilerine özenen ergen erkek çocuk sayısı oldukça fazladır.

Boşanmanın çocuğun akademik başarısına etkisi sadece Türkiye’yi ilgilendiren bir durum değildir. Ulusal ve uluslararası alan yazın incelendiğinde boşanmanın çocuğun akademik başarısını olumsuz etkilediği kabul edilmiş bir gerçektir. Hetherington ve diğerleri (1989); ebeveyn yokluğu ve akademik başarının araştırıldığı 58 çalışmayı analizlerinde; tek ebeveynli ailelerin çocuklarının daha düşük notlar aldıklarını bildirmektedirler. ABD’de ve Avustralya’da son yıllarda artan boşanma oranlarının çocukların eğitim hayatının üzerinde nasıl bir etkisinin olduğunu ve boşanan eşin yeniden evlenmesinin bu etkiyi azaltıp azaltmadığını anlamayı hedeflemiştir. “Çoğunlukla Amerika’dan elde edilen kanıtlar, kesin olmamakla birlikte boşanmanın çocuğun eğitimi üzerinde ufak ancak istatistiksel olarak önemli bir maliyetinin olduğunu ve annenin yeniden evlenmesinin bunu telafi etmediğini göstermektedir” (Evans, Kelley, Wanner, 2001: 276). “Boşanmış bir ailede yetişen çocuğun, bütün bir ailede yetişen bir çocuğa göre liseyi tamamlama oranı %65 iken lise mezunlarından üniversiteyi bitirenlerin oranı ise boşanmış ailelerde %33’ü, bütün ailelerde bu oran % 40’tır. Bu da % 6’lık oranda dezavantajı işaret etmektedir” (Evans, Kelley,Wanner, 2001: 287).

Ailenin boşanması çocuğun eğitimine geçmiş yıllara nazaran özellikle son yıllarda daha fazla zarar vermektedir. Hogan and Kitagawa, (1985), 5 yıl takip ettikleri 9–12 yaş erkek çocukları davranışları üzerine yaptıkları araştırmada, boşanma kararı veya erken

yaş evresinde kızgınlık yaşayan grubun, kızgınlığının daha da arttığını belirtmektedir. Bunların davranış bozukluğu belirtileri; öfke patlamaları, anne-babaya karşı gelme, suç işleme, okul başarısızlığı ve okuldan kaçma gibi sorunları daha sık gösterdiği yolundadır. “Burada boşanmanın başka bir etkisinin altını çizmek gerekir ki bu da ailenin çocuğun eğitimi üzerinde destek ve kontrolünün delinmesidir. Yapılan çalışmalarda boşanmanın sonucu olan ailenin teşvikinin, duygusal desteğinin ve yol göstericiliğinin kaybının çocukların eğitimi üzerinde zarar verici bir etkisi olduğu iddiasıyla örtüşmektedir” (Hogan and Kitagawa, 1985: 32).

Ailenin çocuk üzerindeki duygusal desteği ve sorumluluğunun önemi çocuğun ergenlik yıllarında daha çok ön plana çıkmaktadır. Bu yıllar liseye devam, lisenin tamamlanması gibi eğitime dair anahtar kararların olduğu bir döneme denk geldiğinden eğitim açısından en büyük risk olan okulun terkinin gerçekleşmesidir. “Boşanma ile gelen eğitimsel kayıp para ya da zamanın geçmesi ile getirilen kurumsal düzenlemeler ile tamir edilemez. Daha zoru ancak daha önemlisi, geniş aile ile bağların kuvvetlendirilmesi, aileden olmayan yetişkinlerle etkin bağlar oluşturularak sosyal ağların güçlendirilmesi ve boşanmış annelerin toplumsal katılımının artırılmasının sağlanmasıdır. Bunun yanında, sosyal kontrolü artıran kurumlar da (akademik müfredata sahip okul sonrası programlar, özel okullar ve dini okullardaki disiplinin sıkılaştırılması) gelecek vadetmektedir” (Schneider ve Coleman, 1993: 72).

Boşanan çiftlerin çocuklarında ergenlik döneminde veya 7-12 yaş grubunda öfke, reddedilmiştik duygusu, agresif davranışlar, ebeveynlerden birini koruma ve diğer ebeveyne öfke, söz dinlememe, üzüntü, kolay ağlama, suçlama ve yargılayıcı düşünce, alkol ve ilaç kötüye kullanımı, evden kaçma, karşı gelme ve inatlaşma, kavgacılık, kabalık, uygunsuz cinsel eylemler, okul başarısında azalma, okul reddi, okuldan kaçma, kurallara uymama gibi davranışlar gözlenmiştir. (Türkaslan, 2007)

Antisosyal, agresif ve suç içeren davranışlar boşanmış aile çocuklarında daha fazla görülmüştür. Amerikan Ulusal Sağlık Araştırma (AUSA) verilerine göre; parçalanmış ailelerden gelen ergenlerdeki suça iştirak etme oranı % 15 iken diğer akranlarında bu oran % 8'dir, yani 2 kat fazla bulunmuştur. 1998'de İngiltere'de yapılan bir araştırmada 18 yaşına kadar hırsızlık yapma oranı, boşanmış aile çocuklarına % 10,7 iken diğer çocuklarda bu oran % 5,5 olarak bulunmuştur. AUSA verilerine göre boşanmış ailelerden gelenlerin sigara içme oranı % 14 iken normal ailelerden gelenlerde bu oran %

9'dur. Hayatın herhangi bir döneminde alkol bağımlılığı % 18,2 bulunurken normal ailelerden gelenlerde bu oran % 13,1’dir (Sayar, 2008).

Ankara’da suça karıştığı iddiası ile Cumhuriyet Savcılığına getirilen 114 ergen ile yürütülen çalışmaya katılan ergenlerin çoğunun parçalanmış ailelerden geldiği dikkat çekmektedir. Çalışmada elde edilen bulgulara göre: Suça itilmiş çocukların % 38’inin anne-babaları boşanmış, % 36’sının anne-babaları birlikte, % 21 'inin babası ölmüş, % 6’sının ise annesinin ölmüş olduğu tespit edilmiştir. Çocukların suça itilmelerinde anne- babanın bir arada olması önemli olmakla birlikte ebeveynlerle çocuk arasındaki ilişkinin niteliği daha önemlidir. Ölüm ya da boşanma sebebiyle; parçalanmış aile deneyimi, çocukların toplumsallaşma sürecini kesintiye uğratır. Bu da hatalı ve eksik sosyalleşmeye yol açabilir (Akduman ve diğerleri, 2007).

Tek ebeveynli her çocuğun mutlaka okul başarısızlığı yaşadığı/yaşayacağı gibi bir varsayım doğru değildir. Ailenin parçalanmasının çocukta yaratacağı etkilerin niteliği, ailenin parçalanma şekline (ölümle mi, boşanmayla mı parçalandığına), ailenin gelir durumuna, ebeveynlerin eğitimi ve çocukla olan diyaloğuna, çocuğun cinsiyeti ve yaşına, aile içindeki çocuğun sayısı ve konumuna, çocuğun olayı algılayış tarzına, parçalanma süreci içinde yakın çevrenin aile ve çocuğa yönelik desteğine bağlıdır. Çocuk, ölüme bağlı olarak ailenin parçalanmasını ve bu parçalanmadan doğan sonuçları kendi içinde açıklayabilmekte ve kabullenebilmektedir. Fakat aynı şeyi, boşanma için söylemek pek mümkün değildir. Her şeye rağmen aile bütünlüğü adına ilişkinin sürdürülmesini düşünen çocuk, boşanmadan daha fazla olumsuz etkilenebilmektedir. Bununla birlikte, ailenin gelir durumunun iyi olması, anne babanın eğitimli olması ve çocukla yeterli bilgi paylaşımının varlığı, çocuğun yaşının büyük olması, olayları soğukkanlı olarak değerlendirebilecek konumda olması ve yakın çevrenin çocuğa destek sağlaması, parçalanmanın olumsuz etkilerini azaltabilmektedir. (Şentürk, 2012)

Özetle, devlet tarafından korunan; boşanma veya ölüm nedeniyle tek ebeveynli konuma düşen çocuklar anne ve babanın ölmesi, boşanması veya çocuklarını terk etmesi neticesinde doğan yoksulluk, yoksunluk, ilgi ve sevgi eksikliği, aile kurumunun desteği ve yol göstericiliğinin ortadan kalkması bu çocukları dezavantajlı konuma düşürmektedir. Bu çocukların zamanlarının büyük bir kısmını okulda geçirdiği düşünüldüğünde eksik olan duyguların tespit edilmesi, gereken ilgi ve sevginin yanında maddi desteğin

sağlanması ancak bu çocukların varlığının kabulü ve bu durumu içselleştirebilmiş rehber öğretmenler, alan öğretmenleri ve okul idaresi ile mümkündür.