• Sonuç bulunamadı

2. KAVRAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.8. İlgili Araştırmalar

Türkiye'de eğitim programları Anayasa ve Milli Eğitim Temel Kanununda "eğitimde fırsat eşitliği" ilkesine bağlı olarak hazırlandığı için eğitimde fırsat eşitsizliği sadece biyolojik boyutu ile ele alındığından Türkiye'de alan yazında sosyoekonomik anlamda yoksul, yoksun, suçlu veya suça bulaştırılmış öğrenciler ile ilgili çalışmalara sıkça rastlanılmamaktadır. Oysa Avrupa, Güney Afrika ülkelerinde ve Amerika Birleşik Devletlerinde özellikle göçmen ailelerin çocuklarının eğitimi, topluma adaptasyonu, dil gelişimleri hususunda yapılmış olan çalışmalar dikkat çekicidir.

Sosyoekonomik ve sosyokültürel yönden farklı çevrelerden gelen çocukların Türkçe Öğretim Programında yer alan bilişsel hedeflere ulaşma düzeylerini Erzurum ili örneğiyle araştıran Beydoğan (1993), sosyoekonomik ve sosyokültürel yönden dezavantajlı gruptan gelen çocuklarla, avantajlı gruptan gelen çocuklarla arasında Türkçe Öğretimi açısından önemli farklılıklar içeren sonuçlara ulaşmıştır.

Güngör (2011), ilköğretim okullarının öğretmen görüşlerine göre sosyal sermaye düzeyleri ve dezavantajlılıkları ile ilgili değişkenler arasındaki ilişkiyi Mersin İli Mezitli İlçesi örneğiyle araştırmıştır. Güngör, öğrenci ailelerinin ikamet yeri (kır-kent) ve öğrencilerin özel eğitim ihtiyaçları (engellilik) okulların sosyal sermaye düzeylerini yükseltirken; parçalanmış aile ve göç durumu değişkeninin de okulların sosyal sermaye düzeyini düşürdüğü sonucuna ulaşmıştır.

Sosyal dışlanma ve yoksulluk ilişkisini Şahin (2009) çalışmasında sosyal dışlanma kavramının tarihçesini; sosyal dışlanmanın nedenleri, türleri, sonuçlarını; yoksulluk ve sosyal dışlanma ilişkisini; sosyal dışlanma ile mücadelenin nasıl olması gerektiğini kavramsal boyutuyla ortaya koymuştur.

Heckman ve Masterov’un Kuzey Amerika’da yaptığı 2007 tarihli çalışması toplumsal olarak dezavantajlı çocuklar için eğitim getirisinin özellikle okul öncesinde yüksek olduğunu, ileri eğitim kademeleri bakımından göreceli olarak düştüğüne işaret eder. Çalışmaya göre özellikle dezavantajlı bölgelerde okul öncesi eğitimin artması ile eğitimden yüksek getiriler elde edilebilir. (Heckman ve Masterov, 2007)

Özdemir ve diğerleri (2010) tarafından hazırlanan “İlköğretim Okulu Öğrencilerinin Okulu Terk Etme Nedenleri ve Çözüm Önerileri” adlı projenin örneklemi,

Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinden, okul terklerinin en yüksek olduğu 14 ilde 3409 öğrenci, 2392 veli ve 937 öğretmen ve okul yöneticisinden oluşmaktadır. İlköğretimi terk etmiş 65 öğrenci ve çocukları ilköğretimi terk etmiş 71 veli ile görüşme yapılmıştır. Bulgular, okulu terk eden çocukların daha çok ekonomik açıdan dezavantajlı, göç eden ve kalabalık ailelerden geldiğini; okul terklerinin daha çok beşinci sınıftan sonra yoğunlaştığını; okulda destekleyici, başarı odaklı ve güvenli bir okul ikliminin okula bağlılığı ve okuldan memnuniyeti anlamlı düzeyde yordadığını ve sonuç olarak okul terklerini önleyici bir etkisinin olduğunu göstermiştir. Okulu terk eden öğrencilerin demografik özellikleri ve öğrencilerin okuldaki şiddet algıları, okul memnuniyeti ve bağlılığını yordayan değişkenler incelenmiştir. Okul terklerinin önlenmesi için uygulamalara ve politikalara yönelik öneriler sunulmuştur.

Smith (2013), Gelir düzeyi düşük ailelere mensup çocukların çoğunluğunun, ilkokula başladıklarında, okuma, matematik ve genel kültür alanlarında akranlarının çok gerisinde kaldıklarını ve bununla beraber bu çocukların öğretimin ilk yıllarından itibaren başarı düzeylerinin düşük olması nedeniyle liseyi bitiremediklerini, istenmeyen gebelik ve suça maruz kaldıklarını tespit etmiştir. Birçok açıdan dezavantajlı (adaletsiz) koşullarda yaşayan çocukların okula hazırbulunuşluk becerilerini geliştirmeye yardımcı olmak amacıyla okulöncesi öğretime dâhil edilmeleri gerektiğini savunmaktadır.

Sabancı Üniversitesine bünyesine hizmet veren Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından 2003 yılında Açık Toplum Enstitüsü desteğiyle gerçekleştirilen “Türkiye’de Eğitimde Eşitliğin Geliştirilmesi İçin Verilere Dayalı Savunu” projesi, söz konusu sorunların daha iyi anlaşılmasını, ortadan kaldırılmaları için öneriler geliştirmeyi ve eğitimde eşitliğin kamu yönetimi ve politikaları açısından öncelikli bir ilke haline gelmesine katkıda bulunmayı hedeflemektedir. Bu hedefler doğrultusunda, iki kapsamlı regresyon analiziyle eğitime erişim ve eğitimde başarının belirleyicileri saptanmış ve elde bulunan diğer veriler eşitlik ilkesi ışığında değerlendirilmiştir.

Avcı, Koçoğlu ve Ekici (2013), “Göçün Eğitim ve Eğitim Yönetimine Etkisine İlişkin Okul Yöneticilerinin Görüşleri (Diyarbakır İli Örneği)” adlı çalışmalarında, okul yöneticilerinin görüşleri doğrultusunda Diyarbakır kent merkezine yapılan göçlerin eğitime ve eğitim yönetimine etkisini araştırmışlardır. Araştırmanın sonuçlarına göre, okul yöneticilerinin çoğu, göçle gelen ailelerin sosyokültürel açıdan okula olumlu bir etkisi bulunmadığını ve veli-öğretmen-öğrenci bağının yeterince kurulamadığını ifade

etmişlerdir. Göçle gelen ailelerde karşılaşılan en yoğun problemin, dil ve ekonomi kaynaklı iletişim problemleri; göçle gelen öğrencilerde karşılaşılan en yoğun problemin ise uyum sorunu ve buna bağlı olarak gelişen davranış bozuklukları ve başarısız olduğunu ifade etmişlerdir. Okul yöneticilerinin tamamına göre göçle gelen öğrenciler sınıf ve okul başarısını olumsuz etkilemiştir.

Fındık (2012), PISA 2009 sonuçlarına göre Türkiye’deki sosyoekonomik açıdan dezavantajlı öğrencilerin okuma becerileri alanındaki başarılarının değerlendirmiştir. Araştırmanın örneklemini, dezavantajlı yüksek başarılı öğrenciler ile dezavantajlı düşük başarılı öğrenciler oluşturmuştur. Araştırma neticesinde elde edilen sonuçlara göre,

• Türkiye’de uygulamaya katılan öğrencilerin yaklaşık % 6’sı dezavantajlı yüksek başarılı öğrenciler, % 17’si dezavantajlı düşük başarılı öğrencilerden oluşmaktadır.

• Dezavantajlı yüksek başarılı öğrencilerin büyük bir çoğunluğu 3. yeterlik düzeyinde başarı gösterirken, dezavantajlı düşük başarılı öğrencilerin büyük bir çoğunluğu 2. yeterlik düzeyinin altında başarı göstermiştir.

• Dezavantajlı yüksek başarı gösteren kız öğrenci oranları erkek öğrenci oranlarından daha yüksektir. Dezavantajlı düşük başarılı öğrenciler içerisinde ise erkek öğrenci oranları kız öğrenci oranlarından daha yüksektir.

• Dezavantajlı yüksek başarılı öğrenci oranının en yüksek olduğu bölge Marmara bölgesi iken bu oranın en düşük olduğu bölge Güneydoğu Anadolu bölgesidir. Dezavantajlı düşük başarılı öğrenci oranının en yüksek olduğu bölge yine Marmara bölgesi iken bu oranının en düşük olduğu bölge Ege bölgesidir.

Kalkınma Atölyesi (2013), “Mevsimlik Tarım Göçünden Etkilenen 6-14 Yaş Grubu Çocuklar İçin Temel Araştırma” adlı araştırmasında; Ordu ili fındık hasadına, Yozgat ili şeker pancarı hasadına, Şanlıurfa ili pamuk hasadına, Adana-Mersin illerinde örtü altı alçak tünel sebze yetiştiriciliğine katılan 06-14 yaşında çocukları incelemiştir.

Araştırmacılar, çocukların demografik (Çocukların illere ve cinsiyete göre dağılımı, yaş dağılımı, medeni durum, hane halkı büyüklüğü ve kardeş sayısı, ortalama kardeş sayısının cinsiyete göre dağılımı, nüfusa kayıt sürekli yaşanan il, ana dil, engellilik durumu) görüntüsünü çıkarmıştır. Çocukların eğitim durumlarını (Okula kayıt, okul devamsızlığı, okula yönelik olumlu ve olumsuz algılar, okulda başarı durumu, okul

dışında derslere destek, okulda ders dışı faaliyetler, okul-aile iş birliği, boş zaman değerlendirme, gelecek beklentisi) ortaya koymuştur. Araştırma sonucuna göre, yoksulluk döngüsünün kırılması için mevsimlik ve gezici tarım işçiliği sorununda çocuk boyutunun özel olarak ele alınması, barınma, eğitim, sağlık gibi temel hizmet alanlarının çocukların ihtiyaçlarını göz önüne alarak planlanması gerekmektedir.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Erdoğan, (2011) “Çocuk Hakları” adlı kitabında: “Çocuğun tanımı ve temsili, çocuk suçluluğunun nedenleri, çocuk hakları, çocuk haklarına ilişkin uluslararası sözleşmeleri, çocuk haklarının korunması, Türk adli sisteminde çocuğun korunmasını” konularını bütün boyutlarıyla incelemiştir.

Savolainen, Paananen, Merikukka, Aaltonen ve Gissler (2013), çocukların suçlu ilgili davranışlarında, sosyoekonomik sebepleri ve suçun ana kaynağını anti sosyal eğilimde kuşaklararası devamlılık olarak bir sosyal seçim perspektifinden değerlendiren çalışmalarında, ebeveynlerin kişisel özellikleri onların çocuklarına geçirdikleri davranışsal özellikleri kadar kişisel sosyoekonomik başarılarını da etkilediğini tespit etmişlerdir. Finlandiya’da yapılan bu çalışmada araştırmacılar, ebeveynlerin eğitimsel edinimi ve ailenin sosyoekonomik yapısının, suçun mesleki ölçümü arasındaki birçok bağlantının sebebi olduğunu; bu ailelerin çocuklarında suç eğilimi olduğunu ispat etmişlerdir. Bu çocukların sosyoekonomik durumu, ergenlikte eğitimden dışlanması da suç riskini artırmaktadır.

Timaeus, Simelane ve Letsoalo (2013), “Güney Afrika’da Yoksulluk, Etnisite ve Okuldaki Çocuk Gelişimi” adlı çalışmalarında, Güney Afrika’da toplumsal tabanlı veriler kullanılarak okul başarılarındaki değişkenler incelemiştir. Okul merkezli araştırmada Afrika’daki resmî okullarda düşük performans gösteren öğrencilerin çoğunlukla etnik olarak Afrika kökenli fakir aileler olduğu sonucuna varılmıştır.

Adaman ve Keyder’in (2006) hazırladığı “Türkiye’de Büyük Kentlerin Gecekondu ve Çöküntü Mahallelerinde Yaşanan Yoksulluk ve Sosyal Dışlanma” adlı raporda Türkiye’de yaşanan sosyal dışlanmanın kapsamını, özellikle altı büyük ilin (Adana, Ankara, Diyarbakır, Gaziantep, İstanbul ve İzmir) gecekondu ve kent içi yoksul mahallelerine vurgu yaparak, incelemeyi amaçlamıştır. Bu çalışmada her ne kadar vurgu (özellikle büyük kentlerin yoksul mahallelerinde yaşanan) fakirlik olgusuna verilmişse de, (yaşlılar, engelliler, yurtlarından koparılmışlar, Romanlar, sokak çocukları gibi)

marjinal gruplara ve işsizlik, eğitim ve şehirleşme gibi sorunlara da uzak kalınmamaya çalışılmıştır.

Dinçoflaz (2009), hazırladığı “Kentteki Kadının Yoksulluğu ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün Kadın Yoksulluğuyla Mücadele Politikaları” adlı raporda, “yoksulluk, kadın yoksulluğu, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğünün kadın yoksulluğuyla mücadele politikaları” üç ana başlık altında incelenmiştir. Rapor sonucunda, dünya kurulduğundan beri yoksulluğun büyük bir sorun olduğu, yoksulluğun en çok kadın ve çocukları etkilediği, kadınların sosyal hayata katılmalarının kamunun ve özel müteşebbislerin desteğiyle olacağı vurgulanmıştır.

Tsujita, (2013), Delhi’de 5-14 yaş aralığındaki yoksul mahalle çocuklarının kötüleşen şehir yoksulluğu ve kırsal kesimden şehre artış gösteren göç sonucunda okul eğitimi almalarının engellenmesini incelemiştir. Çalışmada, Hindistan’daki cinsiyet ve kast ile ortaya çıkan sosyal dezavantaj ile birlikte göç eden ailelerin çocukları okula daha az gitme eğiliminde olduğu, bu çocukların; okul öncesi eğitimden yararlanamadığı için eğitime hazırlıksız oldukları ayrıca bu çocukların okula kayıt işlemlerinin zor olduğu tespit edilmiştir. Sonuç olarak Hindistan’da evrensel temel eğitimin gerçekleşmesi için eğitim konusunda aile bilincinin artırılması ve yönetimin daha çok politika üretmesi gerekliliği vurgulanmıştır.

De Haan, Elbers, Hoofs ve Leseman (2013), 3-6 yaş aralığında sosyoekonomik olarak dezavantajlı çocukların akademik becerilerinin geliştirilmesine yönelik bir eğitim programının uygulamış ve sonuçlar karma okul öncesi ve anaokulu sınıflarında yer alan dezavantajlı çocukların hedeflenen sınıflara göre okuryazarlık ve matematik alanında daha fazla kazanımda bulunduğunu göstermiştir. Eğitim programı ışığında düzenlenen türlü aktivitelerde yer alan öğretmenlerin dezavantajlı çocukların dil, okuryazarlık ve matematik alanlarıyla ilgili rehberlik faaliyetleriyle ilgili sonuçlarda önemli katkıları olmuştur.

Öztürk (2008), “İlköğretim Altıncı Sınıf Türkçe Dersi Öğretim Programı Okuma Alanının Öğretmen Görüşlerine Göre Değerlendirilmesi” adlı yüksek lisans çalışmasında; Adana ili merkez ilçelerindeki (Seyhan ve Yüreğir) resmi ve özel ilköğretim okullarında görev yapan ve altıncı sınıflara giren Türkçe öğretmenlerine,

altıncı sınıf “Türkçe Dersi Öğretim Programı okuma” alanına yönelik olarak belirlenen amaç ve kazanımlar, temalar, etkinlikler, programda kullanılması önerilen yöntem ve teknikler, araç-gereçler ve ölçme-değerlendirme ögesi hakkında öğretmen görüşlerini almıştır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin tamamı okuma alanında yapılan birçok değişikliği olumlu bulduklarını ve okuma alanının uygulanabilir olduğunu ifade etmişlerdir. Ancak daha etkili ve verimli uygulanabilmesi için sınıf mevcutlarının azaltılması, ölçme-değerlendirmede kullanılan form sayısının azaltılması, okulların teknolojik imkânlarının geliştirilmesi gibi koşullar öne sürmüşlerdir.

Temizkan (2007), “İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Derslerinde Okuma Stratejilerinin Okuduğunu Anlama Üzerindeki Etkisi” adlı doktora tezini, okuma stratejilerinin öğrencilerin bilgilendirici metinleri okuduğunu anlama seviyeleri üzerindeki etkisini tespit etmek amacıyla yapmıştır. Araştırma; okuma stratejilerinin, öğrencilerin bilgilendirici metinleri okuduğunu anlama düzeyini artırmada geleneksel öğretimden daha etkili olduğu sonucunu ortaya çıkarmıştır.

Küçük (1998), “Şehirleşmenin İlköğretim 6. Sınıf Öğrencilerinin Okuma-Anlama Becerisine Etkileri” adlı doktora tezinde, 1960’lı yıllardan itibaren sanayileşmeye bağlı olarak, İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Diyarbakır gibi büyükşehirlere göç eden ailelerin çocuklarının okuma anlama becerisini araştırmıştır. Ankara-Mamak’ta uygulanan test sonuçlarına göre, göçün olumsuz sonuçlarından etkilenen çocukların başarıları oldukça düşük çıkmıştır. Bu başarısızlığın altında yatan temel sorunlar; ailelerin sosyoekonomik durumu, ailelerin eğitimsizliği ve bilinçsizliği, dil ve okul sorunlarıdır. Ankara- Keçiören’de başarı orta düzeyde Ankara-Çankaya’da ise başarı yüksektir. Çankaya’daki çocukların başarısındaki sebep ise Mamak’taki ailelerin durumunun tam zıddı aile özellikleri olmasıdır. Sonuç olarak çocuğun okuma-anlama başarısında; ailenin sosyoekonomik durumu, okul ve sınıf ortamı, ders kitapları ve teknolojik imkanlar önemlidir.

Gün (2012), “Yapılandırmacı Eğitim Modeliyle İlköğretim İkinci Kademe Türkçe Dersi Okuma Becerilerinin Kazandırılmasında Karşılaşılan Sorunlar” adlı doktora tezinde Türkçe öğretmenlerinin ilköğretim ikinci kademe Türkçe dersi okuma etkinliklerinin uygulanmasında birçok sorunla karşılaştıklarını belirlenmiştir. Bu sorunlar; etkinliklerin öğrencilerin ilgisini çekmemesi, etkinliklerin öğrencileri aktif duruma getirmemesi, etkinliklerin uygulanması için verilen sürenin yetersizliği,

etkinliklerin öğrencilerin eleştirel ve yaratıcı düşünme güçlerine yeterli katkı sağlamaması, etkinliklerin öğrencilerin okuma alışkanlığı edinmelerine yeterince uygun olmaması, etkinliklerin öğrencilerin dil, iletişim, öğrenme ve anlama becerilerine yeterince uygun olmaması olarak sıralanmıştır.

Balcı (2009), “İlköğretim 8. Sınıf Öğrencilerinin Okuma Alışkanlık ve İlgileri Üzerine Bir Araştırma” adlı doktora tezinde, ilköğretim 8. sınıf öğrencilerinin okuma ilgi ve alışkanlıkları ile okuma ilgisi ve okuduğunu anlama düzeyleri arasındaki ilişki belirlenmeye çalışmıştır. Araştırma sonucunda ilköğretim 8. sınıf öğrencilerinin okuma alışkanlığına ilişkin tutum düzeylerinin genel olarak “yüksek” seviyede olduğu belirlenmiştir. Okuma ilgi ve alışkanlıklarına ilişkin yapılan değerlendirme sonucunda öğrencilerin kitap okuma alışkanlıklarının televizyon izleme alışkanlığının gerisinde kaldığı ve sınavlar (okul sınavları ve lise giriş sınavları) sebebiyle eğlenme/dinlenme amaçlı okumalara yeterli vakit ayıramadıkları tespit edilmiştir.

Araştırmada ayrıca şu sonuçlara ulaşılmıştır: öğrencileri kitap okumaya büyük oranda anne-babaları ve öğretmenleri teşvik etmektedir. Kütüphanelerin okuma alışkanlığı kazandırmadaki etkisinin ise çok düşük olduğu görülmüştür. İlköğretim 8. sınıf öğrencilerinin ilgi duydukları konularda macera-serüven konuları, türde ise roman- hikâye tercihleri öne çıkmıştır. Okuduğunu anlama testinden elde edilen bulgulara göre öğrenciler en çok şiir türünde başarı göstermiş, bunu öyküleyici metinler ve bilgilendirici metinler izlemiştir. Ayrıca öğrencilerin okuma alışkanlığına ilişkin tutum düzeyleri ile okuduğunu anlama başarı düzeyleri arasında düşük bir korelasyon bulunmuştur.

Haykır (2012), “İlköğretim 6, 7 ve 8. Sınıf Öğrencilerinin Okuduğunu Anlama Becerisi ile Yazılı Anlatım Becerisi Arasındaki İlişki” adlı yüksek lisan tezinde ilköğretim 6, 7 ve 8. sınıf öğrencilerinin sosyoekonomik düzeylerinin öğrencilerin okuduğunu anlama becerileri ile ilişkisini ölçmüştür. Araştırmaya göre, alt sosyoekonomik düzeyde yer alan öğrencilerin okuduğunu anlama becerileri düşüktür. Orta sosyoekonomik düzeyde yer alan öğrencilerin okuduğunu anlama becerileri, alt sosyoekonomik düzeyde yer alan öğrencilere göre daha yüksektir. En yüksek okuduğunu anlama ortalamaları ise üst sosyoekonomik düzeyde bulunan öğrencilere aittir. Araştırma sonucuna göre sosyoekonomik düzeyin artması öğrencinin okuduğunu anlama becerisini olumlu yönde etkilemektedir.

Eğitim, sosyoloji, psikoloji, hukuk, uluslararası ilişkiler, ulusal ve uluslararası güvenlik anabilim dallarından akademisyenlerin makalelerinden oluşan SABEV (Sosyal Hizmetler Araştırma, Belgeleme, Eğitim Vakfı)’in Suça Sürüklenen ve Mağdur Çocuklar (2011) yayını, suça sürüklenen ve mağdur çocuklar olgusunu; psikolojik ve sosyolojik, yargısal ve kolluk yaklaşımlar ve çözümsel yaklaşımlar ile incelemiştir.