• Sonuç bulunamadı

XVI. YÜZYILIN İKİNCİ YARISINDA OSMANLI DEVLETİ’NİN GENEL VAZİYETİ VE OSMANLI DEVLETİ’NDE VERGİ SİSTEMİ

1.2. Tarihi Süreç İçerisinde Vergi ve Osmanlı Devleti’nde Vergi Sistemi

1.2.2. Osmanlı Devleti’nde Vergi Sistemi

1.2.2.1. Vergi Türleri 245

1.2.2.1.1. Tekâlîf-i Şer’iyye

Tekâlîf-i şer’iyye İslâm Devleti’nde dinin alınmasını emrettiği vergilerdir. Osmanlı Devleti’nde bu vergiler maaş yerine toplanır, sipahi veya diğer dirlik sahiplerine tahsis edilirdi. Yalnız cizye doğrudan devlet hazinesine alınırdı.255

Şer’i vergiler esasında devlete ait olduğu kabul edilen arazinin ekilmesi ile elde edilen mahsülden veya arazinin otu ve suyu sayesinde elde edilen diğer hayvan mahsülü gibi gelirlerden çiftçini kira bedeli olarak ödediği vergilerdir.256

Tekâlîf-i şer’iyyenin esasları dörttür: Zekât, Öşür, Harac ve Cizye.257 Bu dört esasa kifâ’et-i mâliyye (maliyenin yararı) veya garâmet-i mâliyye (maliyenin vergileri) de denirdi.258

Zekat:

İslâm dinine göre her Müslüman yıllanmış malının veya parasının kırkta birini aynen veya nakden muhtaç Müslümanlara vermek ile mükelleftir. Bu mükellefiyetin adı zekâttır. Ev, ev eşyası, kitap, sanat ve zanaat aletleri zekât malına dahil değildir.259

Zekât farz ve vacib olmak üzere iki türdür. Farz olan zekâta zekât-ül-mal, vacib olan zekâta zekâtü’r-res denir. Vacip olan zekât sadaka-i fıtr’dır.260 Vergi olarak alınan zekât, farz olan zekâttır. Zekât deve, sığır, koyunlardan alınan sevâ’im; altın ve gümüşten

253 Akdağ, (2009), 44.

254 Ünal, M. A. (2011). Osmanlı Tarih Sözlüğü. İstanbul: Paradigma Yayıncılık, 558.

255 Ortaylı, (2008), 134.

256 Akdağ, (2010), 363.

257 Sayın, (1999). 7; Süleyman Sudi. (2008), 21.

258 Süleyman Sudi, (2008), 21.

259 Sertoğlu, (1986), 373.

260 Süleyman Sudi, (2008), 22.

alınan zekât-ı nukûd ve aruz; ticaret mallarından alınan zekât-ı aşer; madenlerden ve insanların defnettiği mallardan alınan zekât-ı rikâ ve ormanlardan, dağlardan kesilen keresteden ve toplanılan meyvelerden alınan zekât-ı harac olmak üzere beş kısma ayrılır.

261

Öşür:

Şer’an mahsulden alınması gereken vergidir.262 Öşr hasad zamanı yerin mahsulünden alınan mala konulur. Öşrün hakikatini, matrahını, harac ile olan farkını anlamak için arazi hakkındaki ahkâm-ı şer’iyyeyi bilmek gerekmektedir. Arazi, sahibi itibariyle arazi-i öşriyye ve arazi-i şer’iyye olmak üzere iki kısma ayrılır. İslâm hükümdarı bir memleketi fethedip arazisini ganimet alanlar arasında bölüştürse yahut fetihten önce ahali İslâm olup hükümdar, arazilerini ellerinde bırakırsa bu arazi öşriyyedir. Arazi-i öşriyyeye tarh edilmesi gereken tekâlifin nisbetinin nısf öşr veya tam öşr olması hükm-i şer’i gereğidir. Zahmetsiz mahsûl veren araziden tam öşr, zorlukla ile sulanarak mahsûl elde edilen araziden nısf öşür alınır.263

Şer'an mahsulden alınması gereken öşür mahsulün onda biridir. Ama çoğu zaman buna uyulmaz, sekizde bir hatta beşte bir oranında alınırdı.264 Müslüman reâyâ vermek zorunda olduğu bu vergiyi sipahiye verirdi. Köylü sipahi gelip ürünün ölçümünü yapmadan hasadı kaldıramazdı. Bu kural sebebiyle yolsuzluklar ortaya çıkmıştır. Öşür bedeli aynî olarak alınır, para ile ödenmesi istenemezdi. Reâyâ sipahiye verdiği ürünü onun ambarına taşmak zorundaydı. Sipahinin payı pazarda satılmadan reâyâ kendi payını satamazdı. Tımar sistemi bozulunca XVII. yüzyıldan itibaren aşar geliri mültezimlere verilmeye başlandı.265

Harac:

Harac devletin toprak mülkiyetinden dolayı fertlerden alınan tekâlîf anlamındadır.

Şer’i manada harac Müslüman olmayanların ödemesi gereken vergidir.266 Harac arazi-i

261 Sayın, (1999), 8-13.

262 Sertoğlu, (1986),74.

263 Sayın, (1999). 16-17.

264 Sertoğlu, (19 86), 274.

265 Ortaylı, (2008). 134.

266 Sertoğlu, (1986), 134.

harâciyyeden alınan tekâliftir. İslâm hükümdarı bir memleketi fethettiği zaman ahalisini kırmaz, esir etmez, memleketlerinde ika eyler, ellerindeki yerlerini onlara temlik eder, kendilerine vazife tayin eder ve cizye vaz’ ederse bu araziye harac arazisi, vazifeye de harac denir. Harâc harâc-ı muvazzaf ve harâc- ı mukassem olmak üzere iki kısımdır. Arazi ölçülerek maktu olarak cerib ve dönüm başına senelik olarak alınan akçeye harac-ı muvazzaf denir. Harâc- ı mukassem ise arazinin mahsulünden öşürden nısfa kadar alınan vergidir. Harâcın tarh ve taksiminde ölçü arazinin takatıdır. Harac yerin tahammülüne göre mahsulün öşrü, südüsü, humsu, sülüsü veya nısfı derecesinde alınır. Haracın haddi nısf olup nısfdan ziyade vaz olunamaz.267

Harac-ı muvazzafa bazı yerde çift resmi, bazı yerde boyunduruk akçası, bazı yerde ağalık hakkı ve bazı yerde resm-i ispenç denildiği de olmuştur.268

Harâcı ödemekle yükümlü olan halk gayr-i Müslimlerdi. Mükellef İslâmiyeti kabul etse bile arazi haracı devam ederdi. Harac kimi yerlerde dirlik sahiplerine aitti. Havass-ı hümâyûn denilen padişah haslarında ve bazı yerlerde haraccılar tarafından toplanırdı.269

Cizye:

Gayr-ı Müslim nüfus üzerine askerlik hizmeti mukabilinde tarh olunan resmdir.

Cizye maktû cizye ve ale’r-ruus cizye olmak üzere iki kısımdır. Maktû cizye fetih sırasında sulh ile tayin edilen bedel-i maktû olup ne şekilde ve ne mikdarda kararlaştırılmış ise öyle alınırdı. Ale’r-ruus cizye ise herkesin mali kudreti göz önüne alınarak şahıs üzerine ve adam başına tarh olunan cizyedir.270 Cizyeden fıkıh kitaplarında cihad sebebiyle bahsedilir.

Müşriklerin İslâmı kabul etmek ya da ölmek şıklarından birini tercih etmeleri gerekmekteyken ehli kitap olanlar cizye vermek şartıyla kendilerinin, ailelerinin ve mallarının emniyet ve himayesini sağlayabilirlerdi. Cizye ile mükellef olanlar yalnız bedence ve zihince sağlam, ödeme kudretine sahip ve reşid olan erkeklerdi. Kadınlar, çocuklar ve ihtiyar erkekler, harp etmekle mükellef olmadıklarından cizyeden muâf tutulurlardı. Körler ile sakat ve mâlûl olanlar ancak servet sahibi iseler mükelleftir; fakirler ve dilenciler mükellef olamazlar. Rahipler fakir olmaları halinde muâf olmakla birlikte

267 Sayın, (1999), 19.

268 Sertoğlu, (1986), 134.

269 Ortaylı, (2008), 135.

270 Sayın, (1999), 21.

mensup oldukları manastırlar zengin ise onların vergilerini reisleri ödemeye mecbur tutulur. Esirler de cizyeden muâftır. Cizyenin nakden ödenmesi lâzım olmakla beraber elbise, mevaşi ve hatta her türlü ayniyat ile de ödenebilirdi. Şarap, mevt-i tabii, ölmüş mevaşi ile cizye vermek caiz değildir; fakat bunların satış bedeli cizye olarak ödenebilirdi.271

Osmanlılar cizyeyi âlâ (yüksek), evsat (orta) ve ednâ (küçük) olmak üzere üçe ayırmışlardı. Bu da 1,2, 4 altın veya 12, 24, 48 kuruş olarak alınırdı.272

Osmanlı Devleti cizyeyi Balkanlarda kişi başı olarak değil hane hesabıyla toplamıştır.273