• Sonuç bulunamadı

VI. ARAŞTIRMANIN KATKILARI

2.2. TURĐZM SEKTÖRÜNDE BUTĐK OTEL ĐŞLETMELERĐ

3.1.2. Tarihi ve Tarihi Yapıları

3.1.2.1 Tarihi

Son yıllarda yapılan kazı çalışmalarında neolitik ve kalkolitik dönemlere ait kemik ve taştan eserlerin yanında ana tanrıça heykelciklerinin bulunması, özellikle Aksaray yakınlarında, Aşıklı Höyük’de yapılan kazılarda çok sayıda taş, obsidyen ve kemikten yapılmış eserlere rastlanması, Kapadokya Bölgesi'nin tarihini çok eski dönemlere (M.Ö. 10.000) kadar götürmektedir. Ayrıca yine bu kazılarda dünyanın ilk beyin ameliyatının yirmi beş yaşlarında bir kadına yapıldığı ortaya çıkmıştır (Sağdıç,1994; Korat, 2003; Ateş,1996; Mülayim, 1996; Tanman,1996; Texier, 1884; Therry, 2002; Umar, 2008; Pekman, 1993,vd.,).

Kapadokya, tarih öncesi dönemlerden, M.Ö. 5 binli yıllardan 11. yy.da başlayan Türk hâkimiyetine kadar birçok halkın barındığı ve eserlerini bıraktığı bir bölgedir. Bunlar, Hititler, Asurlular, Đskitler, Medler, Persler, Romalılar, Partlar, Makedonyalılar, Bizanslılar, Sasaniler ve Araplar olarak sıralanabilir (Sağcan, 2005).

“Erciyes, Hasandağı, Melendiz, Göllüdağ ve yerel volkanik dağların hareketlenmeleri ile oluşan bu harika yapı ile Kapadokya Bölgesi; Đlkel Anadolu Kabileleri, Asurlular, Hititler, Orta Asya Türk Kabileleri, Moğollar, Araplar, Yunanlılar, Romalılar nihayet Osmanlılar gibi birçok kültür ve medeniyete ev sahipliği etmiştir” (Gürsoy, 2005).

Neolitik çağdan uygarlıklar dönemine gelindiğinde, Hititlerin Kapadokya’nın ilk ve en büyük yerleşimcileri olduğu görülmektedir. Madenciliğin gelişmesiyle, Anadolu’da altın çağını yaşayan Hititler, (M.Ö.3000–1750) Kapadokya kültürel mirasına da önemli izler bıraktılar. Kapadokya’da ticareti geliştiren Asurlular (M.Ö.2000–1750) yılları arasında Mezopotamya’dan gelerek Kayseri, Karum ve Kaniş’te dünyanın ilk ticaret merkezini kurdular. Asurlu tüccarların, Anadolu’nun kısımlarına Kapadokya üzerinden seyahat etmeleri sonucunda bölge, zenginleşerek gelişip değişti.

Frigler tarafından bozguna uğratılan Hititler, Kapadokya Bölgesi’nde, ikinci defa tarih sahnesine (M.Ö.1200–700) Tabal Krallığı olarak ortaya çıktı. Bu dönemde Hititler, Anadolu ve Kapadokya’ da ilk dönemleri kadar etkili ve yetkili olamasalar

da gelişmiş sosyo-ekonomik kültürlerinin izlerini bölgeye bıraktılar.

Daha sonra Kapadokya’yı egemenlikleri altına alan Perslerin (M.Ö.585-332) bölgeye bugün kullanılan ‘Kapadokya-Katpatuka-Güzel Atlar Ülkesi’ adını verdiklerinin iddia edilmesine karşın bu konu, tam açıklığa kavuşmuş değildir. Ancak ‘Kappadokia’ adı tarihte ilk defa Pers Kralı I.Dareios (M.Ö.522–486)’un kullandığı kaynaklarda geçmektedir. Persler, Kapadokya’yı ‘Satrap’ adını verdikleri valilerle yönetmekteydiler. Ayrıca Persler, bölgeden geçen ve başkentlerini Ege’ye bağlayan ‘Kral Yolu’nun gelişmesini sağladılar.

Bir müddet sonra (M.Ö.334–332), Persleri bozguna uğratarak Anadolu’ya seferler düzenleyen Büyük Đskender ve adamları, Kapadokya’da büyük bir direnişle karşılaştılar. Ancak bir müddet sonra bölgeyi egemenliği altına alan Büyük Đskender, tüm Anadolu’da olduğu gibi ve Kapadokya’da da ‘Helenizm’in temellerini attı. Bu dönemi Ariarathes’i kral yaparak aşmaya çalışan bölge halkı, yeni bir dönemin Kapadokya Kralları (M.Ö.332–322) başlamasına neden oldular. ‘Kapadokya Krallığı’ döneminde bölge, çetin mücadelelere sahne oldu. Kapadokya Krallığı, Roma’nın bir eyaleti olduğu M.S. 17 yılına dek varlığını korumak için Makedonyalılarla, Pontuslularla, Galatlarla ve Romalılarla mücadele etti.

Daha sonra, Kapadokya’da bütün Anadolu eyaletleri gibi Romanın varlığını ve gücünü hissetmeye başladı ve nihayet M.Ö. 17’de bölge Romanın bir eyaleti oldu. Güçlü bir ordusu ve yönetimi olan Romalılar, egemenliklerini bölgeye kısa sürede kabul ettirdiler. Kapadokya’yı, askeri ve ticari açıdan son derece önemli bir yol olarak kullanan Romalılar, buradan batıya -Ege’ye- ulaştılar.

Pagan Anadolu ve Kapadokya halkı, Roma döneminde, Hıristiyanlığı resmi din olarak kabul ederek bu yeni dini tüm Anadolu’ya yaymaya başladılar. Bölgeye ilk kez, 4.yy.da gelen Hıristiyanlar, Kayseri Piskoposu Aziz Basil’in din ile dünya görüşünü -Ortadoksia- benimseyerek, kayalar içinde manastır yaşamı sürmeye başlayarak Kapadokya’yı Anadolu’nun piskoposluk merkezi yaptılar. Bu dönemde Hıristiyanların önemli bir kısmı kentlerden köylere göç ederek, Kapadokya’da kayalara oyarak çok sayıda kilise, şapel ve manastır yaptılar. Bugün bu mekanlar,

müze olarak ziyaret edilmektedir (Sağdıç, 1994; Korat, 2003; Ateş,1996; Mülayim,1996; Tanman,1996; Texier, 1884; Therry, 2002; Umar, 2008; Pekman,1993; vd., Nevşehir Valiliği, Đl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Çevre Raporu, 2007).

Roma devletinin ikiye bölünmesiyle, Doğu Roma’nın bir parçası haline gelen Kapadokya, Bizans’ın bir eyaleti haline dönüştü. Hıristiyan Bizans (397–1071) döneminde, adeta keşişler merkezi haline gelen Kapadokya’da, bu yeni dini öğrenen rahipler, en ücra köşelere kadar giderek Hıristiyanlığı tüm Anadolu’ya yaydılar.

Bizans’ın son yıllarında ve onun ardından Anadolu’nun tüm eyaletleri gibi Kapadokya’da yeni bir ulus ve dinle tanıştı. Bölgenin yeni yerleşimcileri artık bu toprakların son sahipleri olacak Türklerdi. Türkler bölgeye ilk defa Selçuklular döneminde geldiler (1071–1299).Uzun zaman Türklerle uyum içinde yaşayan bölge halkı, zamanla yeni gelenlerin şemsiyesi altında eriyip kayboldular. Kayboldular ancak yok olmadılar ve binlerce yıllık kültürlerini yeni gelenlerle yoğurarak dönüştüler değiştiler. (Sağdıç,1994;Korat,2003; Ateş,1996; Mülayim,1996; Tanman,1996; Texier,1884; Therry, 2002; Umar, 2008; Pekman,1993 ).

“Bölge, …Anadolu’nun Türkleşme süreci ile… Anadolu Selçuklu Devleti, Đlhanlı, Eretna ve Karamanoğulları beylikleri dönemini takiben, 1466’da... Osmanlı topraklarına katıldı” (Sağcan, 2005).

Selçuklunun ardından Anadolu ve bölge diğer bir büyük Türk soyuyla, Osmanlılarla tanıştı. Bölge halkının bu yeni insanlara alışmaları çok zor olmadı. Bölge halkına pek çok alanda özgürlük tanıyan Osmanlılar, yıllarca savaştan yorgun düşmüş Kaadokya’nın sosyo-ekonomik gelişimine katkıda bulundular.

Bugün modern Türkiye Cumhuriyeti’nin bir parçası olan Kapadokya, önceki uygarlıkların mirasına sahip çıkarak onların eserlerini başta doğal koşullara - erozyon- karşı koruma altına almakta ve gelecek kuşaklara taşıma çabası içindedir.