• Sonuç bulunamadı

2.2. Akıl Yürütme ve Tarih

2.2.8. Tarih’te Kullanılan Akıl Yürütme İşlemleri

Akıl yürütme işlemleri ile akıl yürütmede kullanılan ilişki türü kastedilmektedir. Akıl yürütmede temel olarak öncüller ve sonuç diye iki öğenin olduğu, öncüllerin temel alınarak edinilen yargıya sonuç dendiği, akıl yürütmede sonuca ulaşmanın ya da sonucun dayanaklarının ortaya konmasının önemli olduğu göz önüne alındığında aslında akıl yürütmenin temelindeki ilişkinin nedensellik olduğu anlaşılacaktır. Nitekim Striker (2008) bir iddia, bir savın öne sürüldüğü tüm süreçlerde sebep ve sonucun gösterildiğini, dolayısıyla akıl yürütmenin doğrudan bir sebep sonuç ilişkisi olduğunu söylemektedir. Ancak her ne kadar nedensellik temel ilişkiyi ifade etse de bu nedenselliği ifade ederken kullanılan kavramlar, yapılar ve ele alınan unsurlar doğrultusunda nedenselliği ortaya koymada kullanılan birbirinden farklı ve alt ilişkilerin olduğu da gözlenmektedir.

Araştırmada akıl yürütmeler sınıflandırılırken kurulan ilişkilere bakılmış ve doğrudan nedenselliği ifade eden yapılar olduğu, bunun yanında dolaylı olarak yani nedenselliğin ikinci aşamaya bırakıldığı, ilk etapta karşılaştırmanın yapıldığı yapılar olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle bir ayrım yapılması ihtiyacı hissedilmiş ve kullanılan bağlaçlar ve cümle yapılarına dayalı olarak sebep sonuç ilişkisinin açık bir şekilde belirtildiği akıl yürütmelerdeki işlemlerin nedenselliğe dayalı, ilişkinin açık bir şekilde karşılaştırma yapılarak vurgulandığı, karşılaştırmayı öne çıkarmış olan akıl yürütmelerdeki işlemlerin de karşılaştırmaya dayalı olarak sınıflandırılması uygun görülmüştür. Daha önce de ifade edildiği üzere alanyazında oldukça fazla akıl yürütme ile karşılaşılmakta, bunların girift yapıları sınıflamayı zorlaştırmaktadır. Bu zorluğa çeviri sorunu da eklenmektedir. Yine de yapılan akıl yürütmede temel alınan unsurlar ve açık bir şekilde vurgulanmış olan ilişkiler değerlendirilerek bir sınıflama yapılmaya çalışılmıştır. Nedenselliğe dayalı akıl yürütme işlemleri ve karşılaştırmaya dayalı akıl yürütme işlemleri kategorileri bu sınıflama çabasının ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu bölümde Akıl Yürütme İşlemleri şeklinde adlandırılmış olan akıl yürütmelerin içeriği ve tarihte kullanımlarına yer verilmiştir.

a)Nedenselliğe Dayalı Akıl Yürütme İşlemleri: Carr (1961:144) tarihçiyi “durmadan ‘niçin’ sorusunu soran bir yaratık” olarak tanımlamakta; Collingwood (2000), tarihin tertipli ve uyumlu bir bütün olduğunu tarihi inceleyerek ve olaylar arasındaki bağlantıyı görerek anlaşıldığını, tarihte bir olayla diğeri arasında zorunlu bir ilişki olduğunu belirtmektedir. Aynı şekilde Waring (2010) nedensellik olarak ifade edilen ilişkinin kronoloji ile bütünleşmiş olarak tarihsel düşünmeyi ve mantıklı, uygun tarihsel anlatı oluşturmayı sağlamada etkili olduğunu, Alabaş ve Dilek (2009) ise tarihin bilişsel gelişime katkıda bulunması için nedenselliğin önemli olduğunu dile getirmektedirler. Akıl yürütmede ele alınan temel ilişki olarak nedensellik, tarih alanı için de önemli olarak addedilmektedir. Öyle ki ders kitaplarında yer alan tarihin klasik tanımı için de “sebep sonuç ilişkisine dayalı” şeklinde bir ifadenin yer aldığı görülmektedir. Bunun yanı sıra yukarıda ifade edildiği gibi nedensellik hem tarihi anlamanın, hem de tarihin kazandırdığı önemli bir unsur olarak görülmektedir. Ki bu yön ve görev modern tarihçiliğin 20. yüzyılda geldiği noktadır (Er, 2008).

Waring (2010) pek çok öğrencinin nedenselliği anlayamadığını, bunda tarihsel olayların meydana gelmesinin çoklu nedenleri olması ve olayların başlangıcından bitişine kadar net ve doğrusal bir sürecin olmamasının etkili olduğunu savunmaktadır. Bunun yanısıra tarihi olayların açıklanması ve bunun beraberinde nedenselliğin ortaya konulmasının olayların tekliği içinde mümkün olabildiği belirtilmektedir (Tay, 20079. Ki bu tekliğin açıklanmasındaki zorluğun nedenselliğin anlaşılmasını da zorlaştırdığı söylenebilir. Er (2008) ise nedensellik konusunda ortaöğretimdeki öğrencilerin ilköğretim öğrencilerine kıyasla dili kullanma yeteneklerinin daha iyi olduğu, kendi fikirlerini açıklayabildikleri ve karmaşık düşünme becerilerini kullanabildikleri, yaş farkının neden seçiminde belirleyici faktör olduğu sonucuna varmıştır. Striker (2008), sebep sonuca dayalı akıl yürütmenin sebepten sonuca olabildiği gibi sonuçtan sebebe de olabildiğini belirtmektedir. Tekeli (1998:36) ise tarihte hareket noktasının sonuçlar olduğunu, nedenselliğin sonuçlardan nedenlere doğru işlediğini söylemektedir.

Aklın neden sözcüğünü çözüme ulaştırabilmek için farklı etkinliklerde bulunduğu belirtilmektedir (Tay, 2007). Nitekim bu etkinliklerde iki yapının olduğu fark edilmiştir. Bunlardan biri kesin ifadelerle oluşturulan akıl yürütmelerdir, diğeri ise olasılığı, gerekliliği ya da olmamış olayları ortaya koyarak yapılan akıl yürütmelerdir.

Bu nedenle nedensel ilişkiyi açık bir şekilde vurgulayan akıl yürütmeler ikiye ayrılmıştır. Kesin ifadelerle yapılmış olan nedenlemelerin olduğu akıl yürütmeler sebep- sonuç akıl yürütmesi, gereklilik ve olasılıkları ifade eden, olmayan durumlar üzerinden bir nedensellik kurulan akıl yürütmeler ise kiplik akıl yürütmesi şeklinde adlandırılmıştır.

Sebep Sonuç Akıl Yürütmesi: Bu adlandırma akıl yürütmeler içinde öncelikli olarak sebep sonuç ilişkisinin kurulduğu ve ilişkinin kesin bir yargıyla bağlandığı, gerçekleşmiş ve doğruluğu ya da yanlışlığı kesin bir şekilde belirtilmiş olan akıl yürütmeler için kullanılmıştır.

Akıl yürütmede doğrudan nedenselliği vurgulamada “… diye, çünkü…., bu yüzden……..,bu sebepten…., …… dolayı, …….için, …. nedeni, böylece…,” gibi neden bağlaçları kullanılmaktadır. Ki Cooper ve Dilek (2004) grup etkinliklerinde “diye, çünkü, bu yüzden, nedeni, böylece” gibi bağlaçların kullanıldığı bulgulamışlardır. Bunların dışında fiilimsilerin de sebep sonuç ilişkisini vurgulamada kullanıldığı görülmektedir. Örneğin “Çinliler, Tibetlilerin kendilerine yönelik hücumlarına engel olur düşüncesiyle bu devleti tanıdılar” ya da “Uygurlar, ticaret yaparak ekonomik yönden güçlendiler” (MEB, 2009:91) veya “Barış teklifi kabul edilmeyince, hızla Malazgirt’e yürüdü ve iki ordu Malazgirt’te karşı karşıya geldiler” (MEB, 2009:151) gibi örneklerde yer alan “düşüncesiyle, yaparak, edilmeyince” gibi yapım ekleri ile isim haline getirilen fiilimsiler de sebep sonucu vurgulamaktadırlar. Son örnekte yer alan “ve” bağlacı ile olayların meydana geliş sırası ortaya konulmuş ve sonuçlar aynı sebep çerçevesinde sıralanmıştır. Bunun gibi sonuçların sıralanması bir imla işareti olan virgül ile de sağlanabilmektedir. Aynı şekilde sonuçlar gibi sebepler de “ve” bağlacı ve virgül ile çoğaltılabilmektedir.

Kiplik Akıl Yürütmesi: İngilizce’de modal ifadesi ile yer alan bu akıl yürütme gerekliliğin ve olasılığın olduğu durumların tanımlanmasıdır (Striker, 2008). Mantıkta kipler mantığı adıyla “temel mantığa (zorunluluk, olanaklılık gibi) kipsel yöneticiler katmakla oluşturulan genleşmiş mantık dizgesi” şeklinde tanımlanan bir alan da söz konusudur (Grünberg ve diğerleri, 2003: 77). Kiplik akıl yürütmesinde yer alan gereklilik ve olasılık vurguları mevcut durum üzerinden yapılabildiği gibi mevcut

yapının tam tersini düşünerek de yapılabilmektedir. Yani olmamış bir şeyi sanki olmuş gibi değerlendirerek bir sonuca ulaşma istemi de söz konusu olabilir. Ki bu kısmı araştırmada “gerçekdışı” olarak çevrilmiş olan “counterfactual reasoning” olarak ifade edilen unsura karşılık gelmektedir.

Örneğin “bir olay kendinden önceki bir olayın sonucu ve kendisinden sonraki bir olayın sebebini oluşturabilir” ifadesi olasılığı ifade ederken; “olayların sebep ve sonuçlarının bütün yönleriyle anlaşılıp açıklanabilmesi için olayın geçtiği mekanın bilinmesi gerekir” ifadesi gerekliliği, zorunluluğu ifade etmektedir (MEB, 2009:6). “Siz Alparslan olsaydınız, Romen Diojen’e nasıl davranırdınız” sorusu ise olmamış ve olmayacak olan bir durum üzerinden kiplik akıl yürütmesi yapılmasını ifade etmektedir. Diriöz (2006) çalışmasında öğretmenlere tarih öğretimi sırasında olmamış bir olayın olabilirliğini düşündürerek sonuçları tahmin ettirme çalışmalarını hangi sıklıkla yaptırdıklarını sormuş ve öğretmenlerin % 47’si hiçbir zaman, % 20’si ise nadiren yaptığını belirtmişlerdir. Uygulayan öğretmenler bunun öğrenci muhakemesini geliştirdiğini, bu nedenle uyguladıklarını; uygulamayanlar ise gerçeklikten uzaklaşıldığı, doğru bir tarih öğretimi olmayacağı sebebiyle uygulamadıklarını belirtmişlerdir.

b)Karşılaştırmaya Dayalı Akıl Yürütmeler: Akıl yürütmelere ilişkin verilen listede Karşılaştırmalı akıl yürütmenin yabancı literatürde karşılığı olarak “comperative” kelimesi yazılmıştır. Aslında bu ifade bir şeyi diğeri ile karşıtlık bakımından karşılaştırarak o şeyin önemini belirleyen, iki şey arasındaki farklılıklara dayanan ve bir oran ifade eden karşılaştırma türünü ifade etmektedir (Striker, 2008). Halbuki Türkçe’de karşılaştırma “kişi veya nesnelerin benzer veya ayrı yanlarını incelemek için kıyaslama” şeklinde tanımlanmaktadır (TDK, 2012). Diğer bir ifade ile karşılaştırma dendiğinde farklılıklar kadar benzerlikler de devreye girmektedir; iki şey arasındaki karşılaştırma kadar bir şeyin unsurları arasındaki karşılaştırmalar da söz konusu olmaktadır; orantısal olduğu kadar bir ölçüte göre de karşılaştırmalar yapılmaktadır. Dolayısıyla karşılaştırma ifadesi daha geniş bir işlem kümesini temsil etmektedir. Bu nedenle akıl yürütme işlemleri ele alınırken Karşılaştırmaya Dayalı Akıl Yürütmeler şeklinde bir üst başlık oluşturulmuş ve karşılaştırma yapılan diğer akıl yürütme işlemlerine bu başlık altında yer verilmiştir. Karşılaştırmaya dayalı akıl

yürütmeler, benzerliğe dayalı (anolojik), farklılığa dayalı, artı-eksi, ölçütlü, orantıya dayalı akıl yürütme işlemleri şeklinde ortaya konulmuştur.

Bernheim (1936), tarihte yazarın ve tarihin belirsiz olduğu durumlarda mukayese (kıyaslama, karşılaştırma) yoluna başvurularak yargıda bulunulduğunu vurgulamaktadır. Carr (2012)’a göre “tarih harekettir ve hareket karşılaştırma demektir”. Karşılaştırmaya dayalı ifadeler ile tarihin açıklanmasını ise “farklı toplumları ya da olguları bazı soyut ölçütlerle değil birbirleriyle ilişkileri içinde tanımlama girişimleri” şeklinde ifade etmektedir.

Bloch (2007:35), düşünsel alanda farklılaşan iki akıl yürütmenin çoğu zaman karşılaştırmalı yöntem içinde birleştiğini dile getirdikten sonra karşılaştırmayı “Farklı toplumsal ortamlarda da olsa, göze çarpan iki ya da daha fazla fenomenin seçimini yapabilmek, belirli bazı analojiler içinde sunabilmek; yapılabilecek tüm ölçümler ile ortaya koydukları farklılıklar ve benzerliklerle beraber evrimlerini gösteren eğriyi takip edebilmek; mümkün olduğu ölçüde tarihsel olguları açıklamak” şeklinde tanımlamıştır. Diriöz (2006)’ün çalışmasında öğretmenlere tarih öğretimi sırasında tarihsel olaylar arasında karşılaştırmalar yaparak benzerlik ve farklılıkları bulma çalışmalarını hangi sıklıkla yaptırdıkları sorulmuş ve 68 öğretmenden 9’u her zaman, 19’u çoğu zaman yanıtını vermişlerdir. Uygulama sebepleri olarak da öğrencilerin daha iyi anlamalarını sağladığını ve dersi monotonluktan kurtardığını söylemişlerdir. Uygulamayan öğretmenler ise ders saatlerinin yetersizliği, sınıfların kalabalık olmasını ve bunun yanı sıra sınıfta temeli zayıf olan öğrencilerin farklı görüşleri karşılaştırmada algılama sorunu yaşadıklarını sebep olarak öne sürmüşlerdir. Benzer şekilde tarih öğretimi sırasında, öğrencilere farklı görüşleri karşılaştırma çalışmalarını hangi sıklıkla yaptırdıkları sorulduğunda da yine öğretmenlerin büyük çoğunluğu yapmadıklarını belirtmişler ve ders saatlerinin yetersizliği ve müfredatı sebep olarak göstermişlerdir. Uygulayan öğretmenler ise öğrencinin konuya yaklaştığını, taraf olduğunu ve savunma yapabildiği için tercih ettiklerini belirtmişlerdir.

Tarihte yapılabilecek karşılaştırmaları Tablo 4’teki gibi sınıflandırmak mümkün görünmektedir.

Tablo 4

Tarihte Yapılabilecek Karşılaştırmalara İlişkin Sınıflandırma Önerisi Karşılaştırma İşlemine Göre Karşılaştırılan Unsurlara

Göre Karşılaştırma Göre Zamanına

Benzerliğe dayalı Kişiler arası Aynı dönemdekiler arasında Farklılığa dayalı Olaylar arası Geçmişle bugün arasında Artı-Eksi akıl yürütmesi Dönemler arası

Orantıya dayalı Kaynaklar arası Ölçütlü

Aşağıda karşılaştırmaya dayalı akıl yürütme işlemlerine yer verilmiştir.

Benzerliğe Dayalı (Analojik) Akıl Yürütme: Benzerliğe dayalı akıl yürütme, iki şey veya olay arasında, benzerliğe dayanarak bunlardan birisi hakkında verilen bir hükmü diğeri hakkında da vermek, görülen ve bilinen benzerliklerden, görünmeyen ve bilinmeyen benzerlikleri ortaya çıkarmak (Emiroğlu, 2004:199), ele alınan durumu benzerliklerden faydalanarak yeni durumlarla ilişkilendirmek (Striker, 2008) nesneler arasında görünen ve daha önceden bilinen ortak noktalardan, görünmeyen ve önceden çıkarılmış ilave benzerlikleri ortaya çıkarmak (Şen, 2003:32) diğer bir ifade ile iki benzer terim arasında doğrudan karşılaştırma yapmak (Ata, 2007) şeklinde tanımlanmaktadır. Striker (2008) beynin örüntüler ve çağrışımlar ile çalıştığını, eğer bir algı var olan bir örüntüye uyum gösteriyorsa, beynin uyum gösteren yönlerden var olan örüntüyü tanımlayıcı olarak değerlendirdiğini ve insanların -yakın ya da uzak- düşünmede sıklıkla benzerliklerden yararlandıklarını söylemektedir.

Analojiye dayalı olarak bir kanıtı değerlendirmede önemli olan husus, öncüllerin sonuç için iyi bir delil sağlayıp sağlamadığıdır. Böyle bir akıl yürütmede kanıtı değerlendirmek için önce kanıtın benzeyen ve kendisine benzetilen unsurları ile ikisi arasındaki benzerlik noktasına ilişkin hususlar belirlenmekte, sonra da ikisi arasındaki benzerliğin sonucu destekleyecek derecede güçlü olup olmadığı üzerinde değerlendirme yapılmaktadır (Yaran, 2011:16).

Daha önce bahsedildiği üzere benzetmeye dayalı/analojik akıl yürütme tümevarım ve tümdengelimin dışında üçüncü bir akıl yürütme ve hem tümevarım hem de tümdengelim akıl yürütme süreçlerini içeren bir akıl yürütme olarak da değerlendirilmektedir (Şen, 2003). Emiroğlu (2004) analojinin, tümevarıma dayanan bir

tümdengelim, varsayımsal bir tümdengelim olduğunu ifade etmektedir. Benzer şekilde Özlem (2004) de tümdengelim ve tümevarımın bir karışımı olarak görülebileceğini, bir varım olması nedeniyle tümevarım denilebileceğini ifade etmektedir. Ortak özelliklerin sayısı arttıkça sonucun doğru olma olasılığı da artmakta, farklılık riski azalmaktadır ki tümevarıma benzeyen yönü bu olmaktadır. Ancak bu akıl yürütmede genellemeye gidilmemekte, tekil olgu, olay ve nesnelerden yine tekile gidiş söz konusu olmaktadır ki bu yönüyle tümevarımdan ayrılmakta; bütüne ait özelliğin belirtilmiş olması nedeniyle tümdengelimsel bir özellik göstermektedir (Özlem, 2004; Şen, 2003).

Analoji deneyden çok gözleme dayalı olarak çalışan sosyal bilimlerde çok sık kullanılan bir yöntemdir (Özlem, 2004:45). Nitekim tarihte de farklı dönemler, kültürler, sosyal yapılar ve hatta kişiler arasında karşılaştırmalar yapılmakta ve anlaşılırlık sağlamak için benzetme kullanılmaktadır. Ancak Demircioğlu (2010) metafor ve analojilerin derslerde kullanımında karşılaştırma yapılacak olgu, olay ya da nesnelerin birinin özelliklerinin öğrenci tarafından bilinmesine özellikle dikkat edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Farklılığa Dayalı Akıl Yürütme: Farklılığa dayalı akıl yürütme benzerliğe dayalı akıl yürütmenin tam karşıtı olarak iki olay, nesne, durum vs.’nin farklılıklar açısında karşılaştırılmasıdır. Benzerliğe dayalı akıl yürütmede olduğu gibi farklılığa dayalı akıl yürütmede anlamayı, anlamlandırmayı sağlamaktadır.

Drie ve Boxtel (2008) geçmişle ilgili bilgileri düzenlemek ve analiz etmek için karşılaştırmanın benzerlik ve farklılık yönlerine dayanılması gerektiğini söylemektedirler. Ata (2007) ise tarihçiler her tarihsel durumun farklı olması ve her olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerektiği, aksi takdirde yanlış yönlendirmeler ve anlayışlar ortaya çıkacağını söylemekte ve tarihte karşılaştırmalı çalışmaların yapılması gerektiğini, ancak benzerliklerden çok farklılıkların altının çizilmesi gerektiğini öne sürmektedir.

Artı-Eksi Akıl Yürütmesi: Bir durumun olumlu ve olumsuz, avantajlı ve dezavantajlı yönlerini değerlendirmektir (Striker, 2008). Bu akıl yürütmede ikili, diyalektik bir akıl yürütme süreci söz konusudur. Akıl yürütmeler listesinde de

belirtildiği üzere bu akıl yürütme kondüktif (conductive) akıl yürütme olarak da nitelendirilmektedir. Bu kullanımı daha çok informal mantık alanında söz konusudur. Winch (1958) bir şeyi anlamanın ona aykırı olanı da anlamak gerektiğini vurgulamaktadır. Denilebilir ki artı eksi akıl yürütmesi zıtlıkların karşılaştırılmasıdır. Dolayısıyla bu akıl yürütme işlemi ile anlamanın mümkün olduğu belirtilmektedir. Artı- eksi akıl yürütmesi ayırt etmeyi sağlamaktadır.

Orantıya Dayalı Akıl Yürütme: Orantıya dayalı akıl yürütme daha çok sayısal alanda, matematikte ele alınan bir akıl yürütme durumundadır ve İngilizce’de proportional reasoning ifadesi ile ele alınmaktadır. Gerek proportion gerekse oran ifadeleri iki şey arasındaki ilişkiyi esas almakta ve derece bakımından bir karşılaştırmayı ifade etmektedir. Oran ifadesi Türkçe’de “büyüklük, nicelik, derece bakımından iki şey arasında bulunan bağıntı, nispet” olarak tanımlanmıştır (TDK, 2012). Benzer şekilde comperative ifadesi de “üstünlük derecesini gösteren, karşılaştırmalı, orantılı” (Redhouse, 2002) olarak tanımlanmaktadır. Bu nedenle üstünlük derecesini gösterme bakımından karşılaştırmaya dayalı akıl yürütme işleminin karşılığı olarak orantısal akıl yürütme ifadesi tercih edilmiş ve bu akıl yürütme karşılaştırmanın farklılığa ve orana dayalı olarak, daha ifadesi ile yapıldığı, çıkarımın bu içerik ve anlama sahip olduğu akıl yürütme anlamı ile araştırmada yer almıştır. Orantıya dayalı akıl yürütme ortaya koyduğu dereceleme ile sıralama yapmayı sağlamaktadır.

Ölçütlü Akıl Yürütme: Var olan kriterlerle karşılaştırma yapmaktır (Striker, 2008). Diğer bir ifade ile bir şeyi sınıflandırmak için kabul edilmiş bir ölçütü temel alıp buna dayalı bir karşılaştırma yapmaktır.

Yapılan her akıl yürütmede, akıl yürütmeyi yapan bireyin bir ön kabulü, ölçütü (çoğu zaman bunlar gizli öncül konumundadırlar) söz konusudur. Birey bu kabule göre, kendince belirlediği ölçütlere göre çıkarımda bulunmaktadır. Örneğin; kendi yaşamında gördüğü her güzel kızın İzmir’li olduğunu deneyimlemiş bir kişi için, İzmir güzellik için bir ölçüt konumuna gelmiş, kişinin bu kabule, ölçüte göre çıkarımda bulunması söz konusu olmaktadır. Dolayısıyla kişi, kendi deneyimlerinden edindiği bu kabule göre gördüğü her güzel kızın -nereli olduğunu sormasa dahi- İzmir’li olduğu çıkarımında bulunabilmektedir. Ancak bu tam bir ölçüt olmamaktadır. Ölçütlü akıl yürütmede kişiye

göre değişebilen ölçütlerden ziyade genel kabul gören, öyle olduğu çoğunluk tarafından kabul edilen bilgiler ele alınmakta, bu bilgiler ölçüt olarak değerlendirilmekte ve bu ölçüte dayalı olarak karşılaştırmada bulunulmaktadır. Diğer bir ifade ile bireyin kendi deneyimleri yoluyla edinmiş olduğu bilgilere dayalı yaptığı çıkarımlardan ziyade, bilimsel bilgilere dayalı olarak yapılan çıkarımlar ölçütlü akıl yürütme tabiri ile karşılanmıştır. Bu akıl yürütmede bireyin ele aldığı (açık bir şekilde ya da gizli bir öncül olarak ortaya konmuş olan) ölçütün genel geçer olması, bireyin bu ölçütün genel geçer olduğunun farkında olması ve bu ölçüte göre ele alınan diğer unsurun uygunluğu ve uygunsuzluğu hakkında değerlendirilmede bulunması söz konusudur.

Cohen ve Nagel (Akt. Carr, 2012:114), olgu olduğu ileri sürülen deneysel malzemelerin kullanılarak ilkeler için kanıtlar elde edildiğini, deneysel malzemelerin de ilkelere dayanarak seçildiğini, analiz edildiğini ve yorumlandığını bildirmektedirler. Buradaki ilke faktörü ölçütü ifade etmektedir.

Akıl yürütmeler listesinde yer alan küme-üye ilişkisine dayalı akıl yürütme de bu türden bir akıl yürütmedir. Striker (2008) küme-üye ilişkisine dayalı akıl yürütmeyi “bir şeyin bir gruba, kategoriye ait olup olmadığı yönünde argüman ortaya konulması” olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda kümenin özellikleri aynı zamanda ölçütleri de ortaya koymaktadır ve bu özelliklere, ölçütlere uyup uymamaya göre üyenin kümeye ait olup olmadığı hakkında bir çıkarımda bulunulmaktadır. Örneğin; 180cm ve üzerinde olanlar şeklinde bir küme söz konusu olduğunda 180 cm ölçüt olmaktadır. Aynı zamanda kümenin özelliğini oluşturmaktadır. Benzer şekilde farklı bir ölçüt belirleme ve kümeleştirme yoluna da gidilebilir. Diyelim ki erkekler için 160-170 cm arasında olanlar kısa boylu, 170-180 cm arasında olanlar orta boylu, 180-190 arasında olanlar uzun boylu, 190 cm’den uzun olanlar çok uzun boylu, 160 cm’den az olanlar çık kısa boylu diye bir nitelendirmede bulunuldu. Bu örnekte erkekler ve verilen boy ölçüleri ölçütlerdir. “çok kısa, kısa, orta, uzun, çok uzun” gibi nitelendirmeler de kümeleri ifade etmektedir. Küme-üye ilişkisini ortaya koyarken belirtilen ya da var olduğu kabul edilen ölçüte göre bir karşılaştırma yapılmaktadır. Bu açıdan buradaki temel işlem ölçüte dayalı karşılaştırmadır. Bu nedenle de bu tip bir karşılaştırma için ölçüt kavramının öne