• Sonuç bulunamadı

2.2. Akıl Yürütme ve Tarih

2.2.2. Akıl Yürütmenin Temeli: Mantık

2.2.2.1. Mantığın Tanımı

“Aklın ölçüsü, mizan-ül akl, mantık (Akıl yürütmenin olmazsa olmazı, mantık)” (Alatlı, 2009:11). Alatlı’nın ifade ettiği gibi mantık akıl yürütmenin kendisi olmasa da, akıl yürütmenin ölçütünü ortaya koyan, akıl yürütmenin önemli, vazgeçilmez, temel bir unsuru durumundadır.

Batuhan ve Grünberg’e (1984) göre mantık biri akıl yürütme ve diğeri belgeleme şeklinde iki bağlamda kullanılmaktadır. Akıl yürütme anlamının, doğruluğuna inanılan bir veya birkaç önermenin kişiyi başka ne gibi bir önermenin doğruluğuna inanmaya zorladığını araştırmaktır. Belgeleme anlamı ise düşünme, doğruluğuna inanılan bir önermeye ne gibi başka önermelerin doğruluğunu belge olarak gösterilebilineceğini araştırmaktır. Karaçay (2003), mantığın insanoğlunun bilgi üretiminde güvenilir yöntemlere gereksinim duymasıyla ortaya çıktığını ve mantığın doğru ve yanlışı ayırt etmede bir araç olduğunu, doğru düşünme yöntem(ler)ini konu edindiğini söylemektedir. Ona göre mantık, düşünmenin yalnız bir türü olan akıl yürütme türü ile ilgilidir, sadece akıl yürütme biçimlerini tanıtlama, bunlardan hangilerinin geçerli, hangilerinin geçersiz olduğunu ayırt etmeye yarayan ölçüt ve kuralları saptamaya çalışır. Dolayısıyla denilebilir ki akıl yürütmeye ilişkin her şeyin temelinde mantık vardır ve de mantık ve akıl yürütme eş değer niteliktedir.

Mantık kelimesi TDK (2010)’nın sözlüğünde “doğru düşünme sanatı ve bilimi; doğru düşünmenin yolu ve yöntemi; düşüncenin ve düşüncenin varlık biçimlerinin, öğelerinin, türlerinin, olanaklarının, yasalarının ve düşünce bağlamlarının bilimi” şeklinde karşılanmaktadır. Mantık Terimleri Sözlüğü’nde ise mantık “önermelerin tutarlılığı ile çıkarımların geçerliliğini belirleyen kuralları konu edinen bilim” şeklinde

tanımlanmaktadır (Grünberg, Grünberg, Onart ve Turan, 2003:85). Mantık, nutuktan (ntk) türemekte; “kelam, söz, konuşma, nutuk” anlamına gelmektedir (Alatlı, 2009:62). Şen (2003:21), yukarıdaki mantığa ilişkin tanımlamaların adeta ortak noktasında durarak mantığı “tutarlı söz söyleme sanatı” olarak betimlemekte; mantığın akıl, kanun koyma, doğru söz, tutarlı ve düzgün düşünme gibi anlamlar içerdiğini belirtmektedir. Emiroğlu (2004:9) ise mantığı “doğruyu yanlıştan ayırt etmenin ölçüsü; zihni, yanlıştan korumanın tekniği; doğru, sağlam ve kesin delilleri göstermenin kıstası; ilimlerin yol ve metot gösteren rehberi” olarak tanımlamaktadır.

Farabi mantığı, ilimlerin öğrenilmesinde bir araç olarak, İbn Sina ilimlerin daha güzel anlaşılmasına hizmet edici bir unsur olarak, Gazzali ölçü, ölçüt, terazi olarak değerlendirmiştir (Akt. Emiroğlu, 2004:48-49). Aynı şekilde Yıldırım (1973:20) düşünmenin sadece akıl yürütme kısmının mantıkla ilişkili olduğunu söylemektedir. Mantık, düşünme yasaları denen ilkeleri ve zihinsel olguları açıklayan birer hipotez olarak değil, akıl yürütmeyi değerlendirmede birer ölçüt olarak kullanmaktadır (Yıldırım, 1999:188). Yıldırım (1999:15) diğerlerinden farklı olarak mantığı, akıl yürütme, usavurma ya da yargılama olarak söylenebilecek bir tür düşünme olduğunu belirtmektedir.

Mantık, bir bilim olarak “çıkarım bilimi” (Bochenski, 2008:18), “doğru düşünme sanatı ve bilimi” (Kale, 2009:61), “doğru düşünme ve akıl yürütme bilimi” (Çüçen ve Ertürk, 2008:259), “doğru düşünmenin, doğru akıl yürütmenin, doğru konuşmanın, doğru kanıtlamanın, doğru ve ikna edici bir biçimde tartışmanın ve bunun yanında yanlış düşünme, yanlış akıl yürütme, yanlış konuşma, yanlış kanıtlama ve yanıltıcı tartışmaların farkına varma”, “yanlıştan, yanılgıdan ve yanıltılmaktan korunmak ve doğruya yaklaşmak için aklı ve dili iyi kullanmanın kurallarını konu edinen bir bilim” (Yaran, 2011:13) olarak tanımlanmıştır. Öner (1970:13), benzer şekilde, mantığı güzeli ve çirkini ayırt etme, bunun yanı sıra içten konuşma ve dıştan konuşma olarak tanımlamaktadır. İçten konuşmanın düşünme, dıştan konuşmanın ise söz olduğunu ifade etmektedir. Kale (2009) bilim adamının bilginin doğruluğunu temellendirirken mantıksal akıl yürütmelere dayandığını, mantığın onun bir aleti olduğunu belirtmektedir. Emiroğlu (2004:13) mantığı, mantıklı düşünmenin kural ve yasalarını ortaya koyan bir disiplin olarak, mantıklı düşünmeyi doğru veya tutarlı

düşünme olarak, doğru veya tutarlı düşünmeyi ise akıl yürütmenin akıl ilkeleri denen ilkelere uygun olması ile mümkün olan şeklinde değerlendirmektedir. Ona göre “ne düşünüyorsun” sorusuna verilen cevaplardan “yarınki sınavı düşünüyorum” cevabı tasa çekmeyi; “şimdi seni düşünüyorum” cevabı aklından geçirmeyi; “buraya bir cami yaptırmayı düşünüyorum” cevabı tasarlamayı; “Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki engelleri düşünüyorum” cevabı muhakeme etmeyi; “büyük şehirlere neden göçün çok olduğunu düşünüyorum” cevabı neden arama, delil getirme, akıl yürütme ve belgelemeyi ifade etmektedir.

Mantık istek, buyruk, soru, koşul, haber tümcesi türleri içerisinden yalnızca bir kanıtlama, bir ispat konusu olabilen düşünceleri ifade eden tümce türüyle ilgilenmektedir. Mantık bir akıl yürütmede kanıtlayan durumundaki öncül veya öncüllerde, kanıtlanan durumundaki sonuç önermesi arasındaki kanıtlama bağıntısını incelemektedir ve bu temel yönüyle mantık “akıl yürütmelerin yapısını çözümleme, kanıtlama, kanıtları tartma, değerlendirme ve denetleme bilgisi” olarak tanımlanmaktadır (Özlem, 2004:31). Mantık, düşünmenin oluşumundan ve düşüncenin içeriğinden bağımsız olarak, düşünceler arasındaki formel akıl yürütme ilişkilerini ele almakta ve akıl yürütmeleri de kendi içlerinde geçerlilik ve geçersizlik yönünden inceleyerek geçerli akıl yürütme formlarının bilgisine ulaşmaya çalışmaktadır (Emiroğlu, 2004:15). Bunun için de doğru düşünmenin ve doğru (tutarlı) akıl yürütmelerde bulunmanın şartlarını ve kurallarını bildirmektedir. Doğru düşünmenin ise, tabiat ve olaylara uygun düşecek, aklı düzgün çalışan insanlar tarafından kabul edilecek geçerli ve tutarlı sonuçlara varmaktır (Emiroğlu, 2004:21).

Mantık ilkelerini, düşünce yasaları olarak kullanmanın geleneksel bir yanlış olduğunu, mantık ilkelerinde düşünceden bahsedilmediği söylenmektedir (Yıldırım, 1999). Yıldırım (1999), Barker’ın fikirlerine dayalı olarak mantık yasalarının düşünme yetisinin doğasının bir gereği saymanın doğru olabileceğini, ancak mantığın psikolojiye indirgenmemesi gerektiğini, mantığın betimleyici değil normatif bir çalışma olduğunu savunmaktadır. Ona göre, mantığın konusu düşünce ya da varlık değildir. Mantık düpedüz önerme veya önerme kalıpları arasındaki biçimsel (formel) ilişkilerle uğraşır; bunlardan hangilerinin geçerli hangilerinin geçersiz çıkarımlara yol açtığını belirlemeye

çalışır. Yine de mantık ilkelerini varsaymaksızın ne matematik, ne bilim ne de günlük düşüncenin var olması mümkün görünmemektedir.

Görüldüğü üzere mantık dendiğinde sürekli vurgulanan ifadeler doğruluk- yanlışlık ve geçerlilik-geçersizliktir. Özlem’e (2004:34,38) göre mantığı ilgilendiren akıl yürütme içinde yer alan önermelerin içerik bakımından doğru veya yanlışlıklar değil, öncül durumundaki önermelerin doğru kabul edilmeleri halinde sonucun bu öncüllerden çıkıp çıkmayacağının belirlenmesidir. Mantığın her türlü akıl yürütme ile ilgilenmesine karşın, amacının sadece geçerli akıl yürütmeler ile sınırlı olduğunu öne sürmektedir. Flew (2008:19) bu konuya açıklık getirerek; doğru ya da yanlış olanın önermeler ve geçerli ya da geçersiz olanın ise deliller olduğunu belirtmekte ve bir önermenin cazip olup olmadığı, karlı olup olmadığı gibi pek çok şeyin söylenebileceğini, önermenin tanıtlanabileceğini, olası olabileceğini ya da çürütülebilir olabileceğini; ancak geçersizliğinin söylenemeyeceğini ve bu noktada ayırt edici unsurun doğruluk veya yanlışlık olduğunu eklemektedir.

Mantığın, genellikle birinci düzey ve ikinci düzey mantık olarak ikiye ayrıldığı; birinci düzey mantığın formal sistem ya da cümle mantığı, önermeler mantığı ve Gödel paradoksu ve tamamlanmış kanıtları içeren temel meta teori olan temel set teorisini kapsadığı; ikinci düzey mantığın ise, tipik olarak önermeler mantığı [kiplik mantığı, zaman (tense) mantığı, serbest/düz mantık (niceleyiciler olmaksızın önermeler mantığı), mutlak mantık (sadece sınırlı niceleyicilerle olan önermeler mantığı) ve matematiksel mantık]nın geliştirilmesini ve kullanılmasını kapsadığı ve ikinci düzey mantığın birinci düzey mantığın temeli üzerine kurulduğu iddia edilmektedir (Jenks, 2008).

2.2.2.2. Mantığın Temel Kavram ve İlkeleri

Akıl yürütmede genel olarak düşüncenin, düşünce sınıflandırmasında da mantık söz konusudur (Şen, 2003). Mantık belli ilkeler doğrultusunda akıl yürütmeyi inceleyen, kendine özel kavramları kullanan bir alandır. Bu yönüyle akıl yürütmenin niteliklerini, özelliklerini, akıl yürütme sürecini anlamada bu kavram ve ilkeler büyük önem taşımaktadır. Mantıkta, önermeler, önermelerden çıkarımlar (yeni bilgi üretimi) söz konusudur ve önermeler iki kısımdan oluşan akıl yürütme biçimleridir (Şen,

2003:22). Akıl yürütmede kanıt, gerekçe durumundaki önerme veya önermelere öncül, kanıtlanan, gerekçelendirilmiş önermeye ise sonuç denmektedir (Özlem, 2004:30-31). Aşağıda söz konusu kavram ve ilkelere yer verilmiştir.

Önerme: Grünberg ve Diğerleri (2003:99) “Bir savı öne süren ya da bir durumu dile getiren genellikle bildiri kipinde olan bir tümce; belli bir yorumda belli bir doğruluk değeri kazanan düzgün deyim” olarak; Flew (2008:20) “iddia edilebilen veya inkar edilebilen her şey” olarak; Özlem (2004:30) bir kanıtlama, bir ispat konusu olabilen düşünceleri içeren, yargı bildiren, doğru ve yanlış olabilen haber tümceleri olarak; Şen (2003:56) zihinde meydana gelen yargıları dile getirmeye yarayan dilbilgisi kurallarına göre kurulmuş cümleler olarak; Öner (1998:57) doğru ve yanlış olması gereken, dua, emir, soru gibi sözlerden ayrılan iki veya ikiden fazla terimle yapılmış bir söz olarak; İlhan (2010:1054) ise “terimler arasında bağıntı kurma”, “kelimeler ile cisim giyen fikirler yani terimler arasında bağlantı kurma, hüküm verme” olarak önermeyi tanımlamaktadırlar.

Özne, yüklem ve bunları bağlayan bağlaçlardan oluşan önermelere basit ya da yalın önerme denilmektedir. Basit önermeler yüklemin özneye verdiği yükün doğruluğuna göre, olumlu (evet’lenen) veya olumsuz (hayır’lanan veya değil’lenen) olmak üzere ikiye ayrılmaktadırlar (Şen, 2003:59). Yıldırım (1999:37-38) basit önermelerin doğruluk değeri olgusal ve biçimsel/mantıksal olan önermeler olarak ikiye ayrılabildiğini; doğruluk değeri olgusal olan bir önermenin doğruluğu veya yanlışlığının zorunlu olmadığını söylemektedir. Örneğin, karın beyaz değil de siyah olduğunu söylemek olgusal yanlış iken; kara kedilerin kara değil de beyaz olduğunu söylemek mantıksal/biçimsel yanlıştır.

Gerçek, zorunlu ve ihtimalli olmak üzere üç önerme çeşidinden daha bahsedilmektedir (Şen, 2003:61). Gerçek önermeler “bütün taşların ağırlığı vardır” örneğinde olduğu gibi varlıkları olduğu gibi hiçbir kabul, zorunluluk veya ihtimal durumu olmaksızın temsil eden basit önermelerdir. Zorunlu önermeler, hem form hem de içerik bakımından doğru olan genelde soyut kavramlar üzerine kurulan önermelerdir. İhtimalli önermeler ise, içeriğinde yer alan kavramlarda belirsizliğin, ihtimalin, istatistiğin, rastgeleliğin olduğu, zamanla kesinliğe doğru kayabilen önermelerdir.

Yıldırım (1999:204) önermeleri mantıksal nesneler, önerme kalıpları açısından mantıksal doğru, mantıksal yanlış, belirsiz şeklinde; çıkarım kalıpları açısından geçerli, geçersiz şeklinde; önerme kümeleri açısından tutarlı, tutarsız şeklinde; mantıksal ilişkiler açısından da eş-değerlilik ve gerektirme (içerme) şeklinde ele almaktadır.

Öncül: Öncül kavramı “akıl yürütmeyi belli bir sonuca ulaştırma veya çıkarım sürecinde esas kalınan önerme; bir hükmün, verinin, bir yargının ya da inancın Türk dilinin kurallarına uygun olarak ifadesi” (Alatlı, 2009:66); “bir çıkarımın öncüller kümesini oluşturan önermelerden herhangi biri” (Grünberg ve diğerleri, 2003:98) olarak tanımlanmaktadır. Öncüller düşüncenin bir bakıma tetiklenmesine sebep olarak çıkarımların yapılmasını sağlamaktadırlar (Yıldırım, 1999:249).

Sonuç/Vargı: Sonuç/vargı, “bir çıkarımda öncüllerden çıktığı öne sürülen önerme” (Grünberg ve diğerleri, 2003:25); “gerçeğe uygun oldukları kabul edilen öncüllerden akıl yürütmek suretiyle çıkarsanan sonuç; bir veya daha çok ifade, hüküm ya da önermeden çıkarsama işlemi sonucu varılan hüküm” (Alatlı, 2009:66) dür. Öncüllere dayanılarak doğruluğu ispatlanmak istenen önerme olarak da adlandırılmaktadır. Sonuç, iki öncülün bir parçası değil, iki öncül arasındaki ilişkinin bir ürünü sayılmaktadır (Yıldırım, 1999:183).

Çıkarım/Çıkarsama: “çıkarım” ve “çıkarsama” kavramları genellikle aynı manada kullanılmaktadır. Çıkarım tümdengelimsel (deduction) akıl yürütme olarak da kullanıldığından çıkarsama kavramı “inference” sözcüğünün tam karşılığı olarak kullanılmaktadır. Ancak çıkarımın da çoğunlukla bu anlamda kullanıldığı görülmektedir. Çıkarım/çıkarsama, “bilinen ya da öngörülen, sunulan iki şey ya da terim arasında zihinsel bir hareket” (Yıldırım, 1973: 21); “sonuç denen bir önermenin doğruluğunu, öncül denen bir ya da daha fazla önermenin doğruluğuna dayanarak ileri sürme, sonuç ve önermelerden oluşan bir önermeler kümesi, argüman” (Yıldırım, 1999:247); “verilerden sonuç çıkarma işlemi” (Grünberg ve diğerleri, 2003:24); “bir düşünceden diğer bir düşünceye, bir inançtan veya bir önermeden, diğer bir inanca veya önermeye geçiş süreci” (Alatlı, 2009:68) olarak nitelendirilmektedir. TDK (2010) çıkarsama kavramını kullanmakta ve kavramı “bir önermeden, düşünce yoluyla bir başka önermeye geçme işi, istihraç” olarak tanımlamaktadır.

Argüman (argument): Bu kavram da birden fazla anlamda kullanılmaktadır. Walton (1990:400) öncüller ve sonuç olarak oluşturulan önerme setleri; öncüllerde verilen nedenlere dayanan iddia, sonuç şeklinde; Hitchcock (2000), öncüllerden çıkarılan ya da çıkarımda bulunulan sonuç, geleneksel anlamda iddia-sebep birleşimi olarak; Chittleborough ve Newman (1993:189), “bir iddiaya sahip olmak; bir sonuca neden olan öncül seti” olarak; O’Keefe (1977:121; Akt. Chittleborough ve Newman, 1993), “bir anlaşmazlık durumunda bir şey hakkında iddiada bulunmak; belirli bir önerme doğrultusunda akıl yürütme ve ikna” şeklinde kavramı tanımlamaktadırlar. Benzer şekilde Grünberg ve Diğerleri (2003: 110), kavramın “bir önerme ile öne sürülen; bir önermenin doğrulayıcı yorumlarının kümesi; önermenin dile getirdiği durum” olduğunu; Alatlı (2009:65), “bir iddiayı, bir tezi, bir görüşü ya da hipotezi desteklemek, doğrulamak veya güçlendirmek amacıyla bir veya daha fazla sayıda öncülden belli bir sonucun çıkarsandığı kanıtlama formatı” olduğunu; Ağargün (2011) ise var olan sonuç ve bu sonucu destekleyen kanıtlar olduğunu belirtmektedir. Görüldüğü üzere kavrama temelde üç anlam yüklenmektedir ve bunlar iddia, çıkarım ve kanıtlamadır.

Bir iddianın gerek bir önermenin oluşturulması gerekse bunun mantığa büründürülmesi, kanıtlanması için ya da bir inanç değişikliği, inancın kuvvetlendirilmesi veya davranış değişikliği içerecek bir kabul için ve bu kabulü içeren bir önermenin daha fazla insan tarafından kabul edilmesi için ileri sürülmektedir (Chittleborough ve Newman, 1993:193). Buradan da anlaşılacağı üzere kavram üzerine yüklenen anlamlar birbiriyle oldukça ilişkilidir. Öne sürülen iddia bir çıkarımın sonucudur ve kanıtlanması gerekmektedir. Bu doğrultuda yapılan çıkarım ve kanıtlamalar neticesinde de yeni iddialar ortaya atılmaktadır.

Kıyas/Tasım: Syllogism, tasım olarak karşılık bulmaktadır. Grünberg ve diğerleri (2003: 123) tasım olarak ele almakta ve “iki öncüllü tasımsal çıkarım” şeklinde tanımlamaktadırlar. Yıldırım (1999:249) ise, “ikisi öncül biri sonuç üç önermeden oluşan çıkarım ya da argüman türü” olarak tanımlamaktadır. Şen (2003:62) “iki veya daha fazla sayıdaki öncül kavramlar ile soncul kavram arasında mantık bakımından geçerli olabilecek bir ilişkinin kurulması işlemine” kıyas dendiğini ve kıyasın ilk iki önermesinin bilinmesi halinde, üçüncü önermenin bunlardan zorunlu olarak çıkarılan ve

üç önermeden meydana gelen bir tümdengeliş akılyürütme işlemi olduğunu belirtmektedir. Her ne kadar kıyas iki öncüllü çıkarım olarak tanımlansa da; iki öncül ve bir sonuçtan meydana gelen basit kıyas; ikiden daha fazla önermeden ortaya çıkan bileşik kıyas; öncüllerin değişik birleşimlerine göre şekillenen zincirleme kıyas olarak ayrılabilmektedir. Kıyas yapılabilmesi için önermelerde de aşağıdaki şartların bulunması gerekmektedir (Şen, 2003, s. 64);

 İki olumlu önerme varsa, bunlardan olumsuz bir sonuç önermesi çıkmaz.

 İki tane olumsuz önerme varsa, bunlardan hiçbir sonuç çıkmaz.

 İki kısmi önermeden bir netice çıkarmak mümkün değildir.

 Öncüllerden birisi olumsuz ise hüküm de olumsuzdur. Öncüllerden birisi tikel ise hüküm de tikel türdendir.

Varsayım: Diğer ifade şekilleri hipotez ve faraziyedir. Kanıtlanmadan geçici ya da kalıcı olarak benimsenen önerme (Grünberg ve diğerleri, 2003: 143); irdelenmeksizin doğru kabul edilen önerme (Yıldırım, 1999:250) şeklinde tanımlanmaktadır.

Doğruluk-Yanlışlık: Doğruluk önerme kalıplarında aranacak bir özelliktir. Doğru ya da yanlış olan, önermelerdir. Bir önerme hakkında, onun cazip olup olmadığı, karlı olup olmadığı ve bunların yanı sıra daha başka pek çok şey söylenebilir. Bir önerme tanıtlanabilir, olası olabilir ya da çürütülebilir. Bununla birlikte, başlıca ayırt edici nitelik doğruluk veya yanlışlıktır (Flew, 1975, 2008, s. 20).

Akıl yürütmenin geçerli olabilmesi için öncüllerin ‘doğru’ olması gereklidir. Ancak bu durumda öncüllere dayanan çıkarımlar da doğru olabilir. Aksi takdirde, öncüllerden bir tanesinin bile doğru olmaması, doğal olarak çıkarımın da doğru olmayacağı mantığına varır (Şen, 2003, s. 22-23).

John 120 kg ağırlığındadır” gibi bir önerme yalnızca deneysel veriler aracılığıyla ya da gözlemlerle test edilerek anlamlı hale getirilebilmektedir (Kale, 2009:387). ‘Dünya akıldır’, ‘Tanrı sevgidir’ gibi önermeler de yukarıdaki önermeye benzemektedir ancak bu önermelere ilişkin güçlük bunların doğruluğunu ve yanlışlığını belirleyecek bir kanıtın olmamasıdır, bu önermeler tanımlanarak doğrulanamamaktadırlar. Bu

önermeler ne doğrudurlar ne de yanlıştırlar; sözel olarak anlamsızdırlar ya da saçmadırlar; çünkü onların geçerliliğini ortaya koyacak deneysel veriler yoktur. Eğer bir kanıtlama yöntemi yoksa o önermenin bir anlamı da yoktur (Kale, 2009, s. 387).

Mantığa olan ilginin hem anlam hem de doğruluk ile ilgilenilmesini gerektirdiğini ve bunun nedeninin de anlamın da doğruluğun da merkezi kavramlar olmasından kaynaklandığı belirtilmektedir (Flew, 1975/2008). Dolayısıyla bilimin insanın anlamlandırma ve doğruya ulaşma çabasının bir ürünü olarak değerlendirmek mümkün görünmektedir. Bu noktada bilimde doğrunun nasıl değerlendirildiği sorusu ortaya çıkmaktadır ki Carr (1961) bilimsel doğrunun uzmanlarca açık olarak kabul edilmiş önerme olarak tanımlandığını bildirmektedir. Bir nevi, çalışmalar neticesinde ortaya konmuş ve çürütülene ve reddedilene kadar geçerliliğini koruyan bilgi olarak da nitelendirilebilir.

Geçerlilik-Geçersizlik: Bir akıl yürütmede sonucun öncül veya öncüllerden zorunlu olarak çıkmasına geçerlilik denir (Özlem, 2004:35). Mantıksal geçerlilik argüman veya çıkarımda öncüllerle sonucun belli bir ilişkisine dayanan bir özelliktir (Yıldırım, 1999:192). Bir çıkarımın zorunluluğu sonucun üstü örtük de olsa öncüllerde varolduğu düşüncesiyle açıklanmıştır. Sonucu öncüllerinde varolmayan çıkarım mantıksal geçerlilikten yoksun, sonucu öncüllerinde olan çıkarım ise bizi hiçbir yeni şeye götürmüyor demektir (Yıldırım, 1999:183).

Geçerlilikte önemli olan mantığı ilgilendiren akıl yürütme içinde yer alan önermelerin içerik bakımından doğru veya yanlış olmaları değil, öncül durumundaki önermelerin doğru kabul edilmeleri halinde sonucun bu öncüllerden çıkıp çıkmayacağıdır. Mantık her tür akıl yürütme ile ilgilenmekte ancak amacı açısından yalnızca geçerli akıl yürütmelerle sınırlanmaktadır (Özlem, 2004:34,38).

Geleneksel tümdengelimsel mantıkta bir kanıtı değerlendirmede asıl soru onun geçerli olup olmadığıdır. Belli bir kanıtın geçerli olup olmadığını belirlemek için önce onu oluşturan ifadelerin yapısına bakılarak biçimi analiz edilmektedir (Yaran, 2011:16). Çıkarımın geçerliliğinin yanı sıra geçerli ya da geçersiz olan deliller söz konusudur (Flew, 2008:19). Bu noktada ölçüt, kriter devreye girmektedir. Çoğu konuda

yargılamada, hüküm vermede, delillerin ve ölçütün objektifliği sorun olmamaktadır ancak Yıldırım (1965), özellikle değer hükümlerinin yargılanması, değer hakkında hüküm verilmesi konusunda kesin ve objektifliğin sorun olduğunu söylemekte bu yüzden bir değer hükmünün geçerliği ve haklılığı için o hükümden etkilenenlerin çoğunluğunca makul görülmesinin dikkate alınması gerektiğini belirtmektedir.

Tutarlılık-Tutarsızlık: Mantıkta tutarlılık doğrulamayla ilişkili olarak görülmektedir. Tutarlı önerme “en az bir doğrulamı olan önerme” olarak tanımlanmaktadır (Grünberg ve diğerleri, 2003:133). Yıldırım (1999)’ın ifade ettiği üzere daha çok önerme kümeleri açısından ele alınan bir kavramdır. Önerme kümesinin birlikte doğru olması, bağdaşabilmesi anlamına gelmektedir (Grünberg ve diğerleri, 2003). Flew (2008) çelişkiye göz yummanın doğruluğa kayıtsız kalmak olduğunu, bir önermenin bilerek hem doğruluğunu hem de yanlışlığını iddia etmenin gerçekte yanlış olanı inkâr etmeyi de önemsemedikleri anlamına geldiğini söylemektedir.

İspat/Kanıtlama: “bir önermenin doğruluğunu başka bir veya daha fazla önermenin doğruluğuna dayanarak ortaya koymaktır” (Yıldırım, 1999:29). Modern mantıkta bir biçimsel dizgede belli bir önermeyi ilksavlar kümesinden türetme işlemidir. Geleneksel mantıkta doğru ve temel öncüllerden, yani yetkin, güvenilir bir öğretmenin öğrencilerine sunacağı öncüllerden yapılan tümdengelimli usavurma anlamındadır (Grünberg ve diğerleri, 2003: 70).

Özdeşlik: Mantık ilkelerinden özdeşlik a, a’dır. Bir şey doğruysa doğrudur demektir (Yıldırım, 1999:188). Şen (2003:34) özdeşlik ilkesini bir nesnenin kendisinin aynısı olması veya kendisi her ne ise o olma zorunluluğu olarak ifade etmektedir. Her