• Sonuç bulunamadı

2.2. Akıl Yürütme ve Tarih

2.2.6. Tarih’te Kullanılan Akıl Yürütme Yolları

Daha önce de ifade edildiği üzere akıl yürütme yolu olarak iki akıl yürütme yolundan bahsedilmektedir ki bunlar tümevarım ve tümdengelimdir. Aşağıda bu akıl yürütme yollarının içeriğine yer verilmiştir.

a) Tümevarım: Tümevarım zihnin tikellerden tümele, olaylardan kanunlara, sonuçlardan sebeplere ve prensiplere geçiş suretiyle yaptığı akıl yürütmeye denilmektedir (Emiroğlu, 2004:195). “Küçük ölçeklerdeki doğruları göz önünde tutarak, daha büyük ölçekte çıkarımlar yapmak” yani küçük çaplı olan öncüllerden yararlanarak daha genele doğru bir gidiş sağlanmasıdır (Şen, 2003: 27). Kişilerin özellikle bilim adamlarının gözlem ve deney yoluyla bir doğa olayının genel kuralını oluşturma, yeni varsayımları benimsemeleri süreci olarak nitelendirilmektedir (Grünberg ve diğerleri, 2003:138; Karaçay, 2003; Özlem, 2004:43). Mantıktaki tanımı ile bir çıkarımda öncüllerin doğruluğu sonucun doğruluğunu sadece pekiştirdiği; zorunlu kılmadığı çıkarımlara tümevarımsal / induktif çıkarım denilmektedir. (Batuhan ve Grünberg, 1977:2). Jenks (2008) tümevarımsal çıkarımların insan ilişkilerinde faydalı olduklarını, sonucu öncüllerinden çıkarılamadığı için tümevarımsal akıl yürütmenin eleştirisinin olmadığını belirtmektedir. Hatta sonuç mantıksal bir zorunluluğu değil de içeriksel bir olasılığı ifade ettiği için geçersiz bir çıkarım ortaya koyduğu için bir çıkarım metodu olarak değil de bir varım yöntemi olarak da nitelendirilmektedir (Emiroğlu, 2004:198; Özlem, 2004:41). Uygulama çalışmalarında incelenen konunun bütününü örneklemek mümkün olmadığı zaman, kısmi örneklemeler üzerine kurulan öncüllerden, ancak kısmi gerçekliği olan, fakat tam doğruluğu kanıtlanamayan çıkarımlar yani kısmi örneklemeden genellemeler yapılabilmektedir. Örneklemden edinilen bilgiler olması dolayısıyla çıkarımlar, ihtimalli olarak doğru olmakta ve bu nedenle tümevarım sürecinin genel bir temayül belirleme usulü olduğu, doğada bulunan sırların bilgi haline dönüştürülmesini sağladığı iddia edilmektedir (Şen, 2003:27).

Bochenski (1993) tümevarımın kesin olmadığını, Aristotales’in kanıtladığını ancak tümevarımın hem günlük hayatta devamlı olarak kullanıldığını hem de doğa bilimlerinin temel yöntemlerinden biri olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre, gerçek tümevarım öncelikle bir çıkarım işlemi için oluşturulan, kendisi aracılığıyla önermelerin

oluşturulduğu bir düşünme yöntemidir. İkinci olarak da genişletici bir işlem, gerek tikellerin bütününden tümele gerekse de söz konusu sınıfın bütün elemanlarını kapsamayan kimi tikellerden tümele ilerleyen bir işlemdir.

Belirtildiği gibi tümevarımın öncü kişisi Aristo’dur. Ancak Rönesans’tan sonra doğa bilimlerindeki gelişmeler, bilimsel tümevarım üzerinde çokça durulmasını ve bunun işlenmesini sağlamıştır. Bu ikinci tümevarım üzerine dikkati ilk defa Francis Bacon çekmiş ve John Stuart Mill bu akıl yürütmeyi geliştirmiştir. Deneysel bilimlerin, kanunlarına varmak için başvurduğu tümevarım budur (Emiroğlu, 2004:197; Şen, 2003). Bilimsel tümevarım da denilen bu tümevarımda küçük ölçekteki gerçeklerin bir envanterinin çıkarılması ve bunların sınanması gereklidir, bir bakıma sayım işlemi yapılmaktadır; ancak tam öğelerin sayılması yerine bunların bazılarının sınanması ile hükümlere varılması sonucunda genelleştirmeler yapılmaktadır (Şen, 2003:28). Aslında burada Leibniz’in ortaya attığı yeter-sebep ilkesi etkili olmaktadır. Olaylardaki süreklilik onların sebeplerinin sonsuza kadar uzayıp gitmesine yol açtığından bu ilke doğrultusunda süreklilik ile birlikte düşünülen sebeplilik, zorunlu bir sebepte durdurulmakta ve genellemede bulunulmaktadır (Türker, 2003:277).

Herhangi bir olgunun ortaya çıkış koşullar fiziksel olgunun ortaya çıkış koşulları gibi belirlenemediğinden tarihin genel bir ilkeye ulaşamayacağı, tarihin yasalar bulmak peşinde olmadığı, bu yönüyle de yönteminin farklı olduğu dile getirilmiştir (Aysenever ve Barutça, 2003). Ki Collingwood (2000), tarihçilerin olayları tümevarım malzemesi gibi kullanarak bunların meydana gelişlerini yönlendiren evrensel kanunları tespit etmeye çalıştığını; ancak tümevarımlar üzerine inşa edilen bu olayların güvenilir olmadığını, bütün tarih için doğru gibi görünen genellemelerin sadece belirli evreler için doğru olduğunu, genelleştirmelere gitmenin tarihin en radikal yanlış anlaşılması olduğunu; ancak bunun tarih için gerekli olduğunu, gerçek tarihsel düşünüşün amaç olarak özelin, araç olarak ise genelin sürekli birbirini izlemesinden meydana geldiğini, genellemelerin yardımı olmaksızın hiçbir tarihsel olayın tespit edilemeyeceğini dile getirmektedir. Carr (2012), tarihte kullanılan tümevarımcı tarih yöntemini olguları toplayıp sonrasında bunların anlatılması olarak ifade etmektedir.

Şen (2003:29) insanın yaradılışı gereği tümdegelimsel akıl yürütmeye meyilli olduğunu ancak yaş ilerledikçe, bilgi yumağının nitelik ve nicelikleri arttıkça daha ayrıntılı bilgilere tümevarım ile ulaşabileceğini anladığını iddia etmektedir. Buna göre yetişkinlerin akıl yürütmesi bir yerde postformal akıl yürütme tümevarımsal akıl yürütmedir. Carr’a (2012) göre “bilim bugün tümevarımın akli olarak ancak ihtimaller ya da akla uygun inanışlara götürebileceğini hatırlamaya daha çok eğilimlidir; onun ifadelerini de geçerlilikleri ancak özgül eylemlerle sınanabilecek genel kurallar ya da yol gösterici sözler saymaya daha istekli görünmektedir”. Söz konusu yorumlar gerek bilimde gerekse tarihte insanoğlunun genel kurallara ulaşma eğilimini vurgulamakta ve özellikle tümevarımın yeni bilgi üretmede etkili olduğunu belirtmektedirler. Denilebilir ki tümevarım daha çok yargı, çıkarım, yeni bilgi üretme açısından akıl yürütmede işe koşulmaktadır.

Bochenski (1993), tümevarımın nesnesine göre birincil ve ikincil; açıklayıcı önerme türüne göre niteliksel, niceliksel, koşulsuz ve istatistiksel; yöntemin kendisine göre saymaya dayalı ve eleyici olarak ayrıldığını belirtirken tümevarım hangi konularda ve ne amaçlarla kullanılabileceğini de gözler önüne sermektedir.

b)Tümdengelim: Tümevarım yönteminin aksine tümdengelim tümel bir önermeden tikel önerme çıkarma eylemi (Karaçay, 2003); prensiplerden, ilkelerden sonucu geçmeye yarayan akıl yürütme (İlhan, 2010:1054); geçerli bir çıkarımın sonucunu, öncüllerinden çıkarma işlemi (Grünberg ve diğerleri, 2003: 133) olarak tanımlanmaktadır. Bununla beraber Özlem (2004:38) dedüksiyonun Türkçe’ye çevirisinin tümdengelim olarak yapılmasına karşın her dedüksiyonun tümdengelim, yani tümelden tikele doğru bir yol izlemediğini, dedüksiyonda tümelden tümele doğru da bir yol izlenebildiğini belirtmektedir. Ancak ister dedüksiyon isterse tümdengelim denilsin, ister tümelden tikele, ister tümelden tümele çıkarım yapılsın, öncüllerin doğru kabul edilmesi halinde sonucun bu öncüllerden çıktığı yani geçerli olabilen akıl yürütme kastedilmektedir.

Batuhan ve Grünberg (1977:2), bir çıkarımda öncüllerin doğruluğunun sonucun doğruluğunu gerektirdiği çıkarımlara tümdengelimsel/dedüktif çıkarım dendiğini belirtmektedir. Tümdengelimde öncüllerin hepsinin veya en az birisinin yanlış olması

durumunda çıkarım da yanlış olmaktadır. Dolayısıyla mantıkta geçerli olan tüm akıl yürütmelerin tümdengelimsel akıl yürütmelerle yapılabileceği ileri sürülmektedir. Öncüllerin doğru olması veya doğru sayılmaları halinde çıkarımlar da doğru olmaktadır. Tümdengelimsel akıl yürütme sürecine ilişkin bu aşırı güven dolayısıyla bilimsel bilginin doğru olduğu veya bir bilginin bilimsel bilgi olabilmesi için mutlaka doğrulanmasının gerektiği belirtilmektedir (Şen, 2003:26). Bunun yanı sıra Şimşek (2008) insan zihninin bağlamsal anlamda bir bütün halinde bulunan bilgiyi, tümdengelimle edindiğini söylemektedir.

Tümdengelimin geçerli akıl yürütme olması dolayısıyla daha iyi bir akıl yürütme olduğu yönündeki vurgulara rağmen bu akıl yürütmeye eleştiriler de söz konusudur. Tümdengelimsel akıl yürütmede öncüller doğal biçimde çıkarımları da içermektedir. Diğer bir ifade ile tümdengelimdeki sonuç önermesi, zaten öncüllerde içerik olarak barınmaktadır. Bu yüzden sonuç önermesi içerik bakımından öncüllere ne yeni bir şey katmakta, ne de bu öncüllerin içeriğini aşar yeni bir şey bildirmektedir (Özlem, 2004:40). Bu nedenle tümdengelimsel akıl yürütme ile aslında yeni bilgi üretilmemektedir denmektedir. Çözümleyici, açığa çıkarıcı, denetleyici bir akıl yürütme olarak görülmekte; esas işlevi ve öneminin bilgilerin bir kuram ve hatta sistem içerisinde düzenlenmesine elveren kanıtlayıcı özelliğinde olduğu vurgulanmaktadır (Özlem, 2004:40). Bu bakımdan tümdengelim akıl yürütme biçimi doğru varsayımlardan hareket etmek şartı ile doğru çıkarımlara ulaşabilmeyi temin ettiği için ispatlama yöntemi olarak da nitelendirilmektedir (Şen, 2003: 26). Görüldüğü üzere tümdengelimin akıl yürütme de daha çok kanıtlama ya da çürütme söz konusu olduğunda kullanıldığı vurgulanmaktadır.

19. yüzyıl Alman idealistleri insan eylemlerinin doğa bilimlerinin tümevarımcı yöntemleriyle incelenmesinin olanaklı olamayacağından yola çıkarak yleni bir bilim tasarımı üzerinde durmuşlar ve buna tarih bilimleri demişlerdir kitarih bilimlerinin amacının tekil kavramlara ulaşmak, olayları biricikliği içinde bitimlemek olduğunu belirtmişlerdir (Aysenever ve Barutça, 2003). Obay’ın (2009:73), Polya’dan aktardığı üzere matematik dışındaki bütün bilgiler tahminden ibarettirler. Matematik bilgiler tümdengelimsel (ispatlayıcı) akıl yürütme ile sağlamlaştırılmaktadır, tahminler ise ancak akla yakın akıl yürütme ile desteklenebilmektedir ki akla yakın akıl yürütme de

tümevarımsal akıl yürütmedir. Denkel (2003) bilim ve felsefenin doğruyu sınayan araç bakımından birbirinden ayrıldığını, bilimin deneyle doğruyu sınadığını, felsefenin ise mantıksal uslamlama ile doğruluğu saptadığını belirtmektedir. Langlois ve Seignobos (1937), kesin bir akıl yürütme için gerekli olan şartların nadiren mümkün olabileceğini, sosyal hayatın kanunları az bilindiği için tarihi bir olayın her şeyiyle tam olarak bilinmesinin zor olduğunu söylemektedirler. Bu yüzden tarihte muhakemelerin kesinlik değil, tahmin verebileceklerini ancak birkaç tahminin aynı doğrultuda olup, birbirlerini desteklemiş olmalarının sonunda kesinlik oluşturduğunu ifade etmektedirler. Bu bakımdan Jenks (2008), bir çıkarımın tümevarım mı tümdengelim mi olduğunu anlamak için çıkarımı yapan kişinin ikna etmek için olasılığı mı kesinliği mi kullandığına bakılması gerektiğini söylemektedir.

Tarihin nedensel değil, amaçsal olduğu; ilişkilerin gereklilik ilişkisi olduğu; mantıksal yapının zamansal olduğu ve açıklama değil anlamanın amaç olduğu belirtilmektedir (Aysenever ve Barutça, 2003). Dolayısıyla kanıtlama, haklılık, mantıklılık gibi durumlar tarihte önemli olmaktadır. Nitekim tümdengelimsel çıkarımlar geleneksel olarak kesin ya da gerekli sonuçları üretmek için düşünülen mantıksal ve matematiksel akıl yürütmeyle ilişkilidir. Ancak informal bağlamda iyi bir tümdengelimsel çıkarım, çıkarımın genellikle makul ve inandırıcı, mantıklı sonuçlar vermesi olarak değerlendirilmektedir; çünkü çıkarım, kesinden ziyade makul ve inandırıcı öncüllere dayanmaktadır ve öncülleri ölçüsünde kesinlik sağlamakta, öncülleri kadar makul ve inandırıcı olmaktadır (Stanford Encyclopedia of Philosophy, [SEP], 2011).

Muhakemenin umumi (genel) ve külli (özel) olmak üzere iki önermeye dayandığını; umumi önermenin doğru olması gerektiği, külli önermenin özel olması gerektiği belirtilmektedir. (Langlois ve Seignobos, 1937). Buna göre tarihsel akıl yürütme tümdengelim olarak ele alınmaktadır. Benzer şekillde Cooper ve Dilek (2004) geçmişin doğrudan yaşanamayan sadece dil vasıtasıyla araştırılabilen ve yapılandırılabilen bir şey olduğunu ve kaynakların bir şeyler söylemesi için sonuç çıkarma ve tümdengelimsel akıl yürütmenin kullanılmasını uygun görmektedirler.

Görüldüğü gibi tarihin tümevarımsal bir akıl yürütme olduğunu belirtenler de tarihte tümdengelimin önemli olduğunu vurgulayanlar da bulunmaktadır. İkisinin de önemini göz önüne alan İlhan (2010:1055), tümdengelimin analiz, tümevarımın sentez olduğunu, dolayısıyla analiz ve sentez becerilerinin her türlü düşünce sistemi ve basamağında devamlı yapılması gereken, ayrı bir unsur olarak değerlendirilmeden, diğer düşünce sistemleri ile bütünleşmiş olarak algılanması gerektiğini belirtmektedir. Okullarda analiz ve sentez basamağını geliştirici etkinliklerin düzenlenmesinin MEB’in ilköğretim öğrencilerinde geliştirilmesini beklediği temel becerilerin kazanılmasına olumlu katkı sağlayacağını da eklemektedir.