• Sonuç bulunamadı

TÜRKMENELİ AYDINLAR DERNEğİ BAŞKANI fuAT TİGİN

B. SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

6. TÜRKMENELİ AYDINLAR DERNEğİ BAŞKANI fuAT TİGİN

05 NİSAN 2010

Hayır, geldikten sonra okulu bitirdik. Okulumu-zu bitirdikten sonra herkes kendi çapında çalış-maya başladı.

Aslen Kerküklü müsünüz?

Evet.

Ne zaman vatandaşlığınızı aldınız?

1987’de aldım.

Oldukça geç almışsınız?

1980’de vatandaşlığa müracaat ettim. Biraz geç aldım doğru.

Peki siz şartları sağladınız mı yoksa o dönem bir kolaylık mı sağlandı?

Yok, hiçbir kolaylık sağlanmadı, zaten o zaman askeri hükümet dönemiydi.

Geçmişten bu güne kadar Türkmen kuruluş-ları içerisinde hangi görevlerde bulundunuz?

Var olan kuruluşlarda elimizden geldiği kadar maddi, manevi, fiziki her türlü yardımda bulun-maya çalıştık. 1997 yılından beri de Irak Türk-leri Yardımlaşma ve Kültür Derneği kapatılın-ca Türkmeneli Aydınları Derneği kuruldu. Bu derneğin kurucuları, zaten Riyaz Sarıkahya da vardır, tamamı cephenin kurucularıydı.

Irak Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derne-ği mi kapatıldı?

Evet.

Ne zaman kapatıldı?

1991’de.

Sonra ne oldu?

Sonra mazeretsiz tekrar açıldı.

Siz bu derneği Türkmeneli Aydınları Derne-ğini ne zaman kurdunuz?

1997’de.

O zaman çok eski bu dernek.

Eski tabi. Bugüne kadar da rahmetli Mustafa Kemal Yayçılı ile birlikte, iki sefer o başkanlık yaptı, ben üstlendim. Ama bizim dernek faali-yete geçtikten kısa bir süre sonra Irak Türkleri Yardımlaşma ve Kültür Derneği tekrar göre-ve başladığı için bizim dernek hep geri planda kaldı. Fakat her zaman için birlik beraberliğin önderliğini yaptık ve yapıyoruz. Bunun dışında her zaman alternatif bir dernek olarak kaldık.

Herhangi bir düşünce farklılığı veya amaç fark-lılığı yoktur. Fakat bizim avantajımız vardır.Bu da tüzük olarak avantajdır, biz uluslararası faali-yetler yapabiliriz. Irak Türkleri haricinde Suriye Türklerini de bu camiaya kattık. Bu şekilde yü-rütmeye çalışıyoruz.

Kuruluşunuzla ilgili biraz bilgi alabilir mi-yiz? Yönetimde kimler var?

Şu anda başkan olarak ben varım, başkan yar-dımcısı olarak Zeki Türkmen var Suriye Türk-lerindendir, genel sekreter olarak Hasan Asker var Kerküklü.

Hangi dönemde Türkiye’ye gelmişler ve ne iş yapıyorlar onları da söyleyebilir misiniz?

Hasan Bey mimar, Zeki Bey hukuk fakültesi-ni bitirdi. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğin-de çalışıyor. Bunlar buraya benim dönemimBirliğin-de geldiler. Sadun Köprülü var, biliyorsunuz şimdi Irak Türkmen Cephesi Türkiye Temsilcisi, son-ra Kerkük Haber Ajansı Müdürü Ersan Sarıkah-ya var. Türkiye’de ne Sarıkah-yaparsan Sarıkah-yap hepsi paraSarıkah-ya bağlıdır. Bazı kuruluşları ayakta tutabilmek için paraya ihtiyaç vardır.

Dernek üyeniz kaç kişidir?

66 üyemiz var.

Peki bu üyelerinizin profili hakkında bilgi verebilir misiniz?

Hemen hemen %30’u devlet memurudur. Bun-ların içerisinde Suriyeli de var, Kayserili de var.

Kerkük, Musul, Erbil elimizden geldiği kadar her yerden topladık. Tabi herkes farklı yerden geldiği için daha zengin bir kültür yapısı var.

Günümüzün şartlarına göre ne kadar büyütsek ne kadar kârlı olur bilemiyorum, hangi sonuçla-rı elde edebiliriz.

Eğitim durumları genelde nedir?

%70’in üzerinde yüksek okul.

Bu güne kadar ne gibi çalışmalar yaptınız?

Bir de üyelerinizden neler bekliyorsunuz?

Ayrıca üye sayınız oldukça az. Seçilmiş kişi-ler gibi hepsi.

Aslında az değil. Yani bir takımın içerisinde yer almak her şeyi göze almak demektir. Özellikle de bu günkü şartlarda. Çünkü her zaman göz önündesin. Kerkük bugün bir terör merkezi gi-bidir, adı bile birçok kişiyi ürkütüyordur.

Dernek olarak amacınız nedir?

Temel amacımız şu anda Türkmen haklarını u-luslararası platforma taşımak. Bu konuda Dani-marka ve Almanya’daki derneklerle temasımız var. Hollanda ile de sık sık görüşüyoruz. Ne ya-pılacaksa Türkiye dışından yapılacak ben buna inanıyorum. Çünkü Türkiye’nin bizim hakkımı-za sahip çıkması için önce kendi hakkını alması lazım.

Bu doğrultuda neler yaptınız o zaman biraz detay verebilir misiniz?

Başta Kürtlerin yaptığı haksızlıkları elimizden geldiği kadar medyaya taşıdık. Almanya’da ya-yımlattığım üç tane rapor var. 2004 ve 2006’da yayımlandı. Ama yardım işleriyle ben hiç uğ-raşmadım. Özellikle parasal yardım işlerine bulaşmadım. Şaibe getirecek işlere elimizden geldiğince uzak durduk. Ancak yapanları da her zaman için destekledik. Kurban bayramı ol-sun, diğer bayramlar olsun bazı müesseselerin Kerkük’e katkıda bulunulması için aracı olmu-şumdur.

Dernek nasıl finanse oluyor?

Finanse olmuyor.

Üyelerden aidat falan alıyor musunuz?

Yok almıyoruz.

Türkmen kuruluşları ile ilişkiniz ne durum-da? Yani ortak çalışmalar yapıyor musunuz?

Irak’ta seçimler olduğu zaman görev paylaşım-ları yapıyoruz. Onun dışında Türkiye’de siyasi olarak yapabileceğimiz pek bir şey yok. O Türk-men Cephesinin mücadelesi ile olur. Onlara da elimizden geldiği kadar önlerini açmak için her türlü yardım olsun, fikir alışverişi olsun temas-larımız oluyor. Yapabileceklerimizi paylaşıyo-ruz. Bu bende varım diyen insanların önünü açmaktır. Birkaç sene önce Türkmen Cephesin-de her hafta toplanmayı planlamıştık ve iki ay her cumartesi günü toplandık. Fakat daha sonra ne hikmetse rafa kaldırıldı. Bu günün şartlarıy-la Türkmenlerin bir araya gelmesini istemeyen zihniyetler vardır. Çünkü herkes bir araya geldi-ği zaman yarasını döküyor, derdini anlatıyor, iki tanesini yazıya döküp de makamlara verdiğin zaman onlar zaten aciz kalıyor. Böyle bir şey is-temeyen insanlar görevlendirdikleri kişileri belli bir makama oturtmuşlardır; ama faaliyette yap-tırtmamışlardır. Maalesef bu sıkıntıyı yaşıyoruz.

Ama şu anda bizim Irak Türkleri ve Yardımlaş-ma Derneğinin içinde her hafta cuYardımlaş-martesi günü toplantımız vardır. Herkesi oraya kaydederiz.

Bu benim dernek, senin dernek diye bir şey yok-tur. Dediğim gibi ben onlara, derneğe sahip çı-kıyorum onlar benimkine sahip çıkıyordur. Çok da çatıştırmaya uğraştılar ama beceremediler.

Özellikle Ankara için Adalet Kardeşlik Deneği vardır. Şu anda üç tane resmi dernek vardır. Biz her zaman dirsek temasında olduğumuz için fikir alışverişi için akşam buluşalım dediğimiz zaman buluşuyoruz.

Gördüğümüz kadarıyla Ankara’daki dernek-lerle iyi ilişkileriniz var yani.

Sadece Ankara değil, Türkiye’deki bütün der-neklerle iyi ilişkilerimiz var. İzmir, İstanbul, An-talya.

Bunlarla ortak çalışmalarınız var mı? Varsa nelerdir?

Var tabi. En son Kerkük ortak bir seyahat yaptık.

Kerkük, Telafer, Tuzhurmatu, Bostanlıya gittik.

Yani elimizden geldiğince dokuz gün içinde yir-minin üzerindeki kuruluşlarımızı gezdik. Orada da şunu vermek istedik, her ne kadar ayrı mü-esseseler olsak da yek vücuduz, hepimiz aynı davaya hizmet ediyoruz. Birimiz parmaksak, birimiz kulaksak, birimiz göz isek aynı davaya hizmet ediyoruz. Bunun için gezdik ve dolaştık.

Herkesi sık sık bir araya getirmeye çalışıyoruz.

Tabi herkesi bir araya getirmek de bir külfettir, İstanbul’dan buraya gidip gelmek hem zaman, hem maddi açıdan ayrı bir konudur. Bizim git-memiz ayrı bir sıkıntıdır. Diyarbakır’daki, An-talya’daki gelmek istiyor. Mesela Diyarbakır’a gidip gelmek on sekiz saat, buraya geldikleri za-man toplantıda arkadaşlar uyuyorlar. Elimizden geldiği kadar bir şeyler yapıyoruz, telefon diplo-masisini sıcak tutuyoruz, mail atıyoruz, herkes birbirini gece gündüz arayabiliyor. Bir cenaze nasıl kaldırılır diye şu anda o cenazenin etrafın-da toplanmış durumetrafın-dayız.

Sizi destekleyen sivil toplum örgütü var mı?

Sivil toplum örgütlerini elimizden geldiği kadar Cepheye yönlendiriyoruz. Çünkü orada bu iş için görevli arkadaşlarımız var, maaş alan insan-lar var, ağırlayacak yeri var. Orayı bir havuz ola-rak kabul ediyoruz. Kim hangi istekle ve ne için geliyorsa bir arşiv oluşsun herkes istifade etsin.

Benim derneğe geldiği zaman benimle konuş-tuğu zaman artısıyla eksisiyle her şey kapalı ka-lıyor. Biz bunları yapmamaya çalışıyoruz. Biz ve diğer dernekler elimizden geldiği kadar orada toplanmaya çalışıyoruz. Fakat oranında zayıf noktaları var. Oranın tamamen bilgi işlem mer-kezi gibi çalışması lazım, orada beyin fırtınaları yapmamız lazım, orada geçmişteki yaşadığımız eksiklikleri görmemiz lazım, ona göre geleceğe bakmamız lazım. Bizim başarısızlıklarımızı da paylaşmamız lazım ki başarıyı yakalayalım. Hiç çekinmeden, utanmadan, sıkılmadan, yüzümüz kızarmadan paylaşmamız lazım. Bu bizim top-lumun ayıbıdır. Böyle sıkıntılarımız var yok de-ğil.

Türkiye’deki Türkmenler sizi tanıyorlar mı?

İletişiminiz ne düzeyde? Türkmenlerin sı-kıntılarında yardımcı olabiliyor musunuz?

Sıkıntısı olup bizimle paylaşanlara elimiz-den geldiği kadar yardımcı oluyoruz. Kendi adıma şuna inanıyorum. Kerkük’ten gelip bir insan buraya yerleşiyorsa hangi şehirde yaşı-yorsa oradaki derneğe gidecek üye olacak. Gel kardeşim ne sıkıntın var diye ben aramam.

Neden bu derneklerin görevi değil mi?

Hayır, kendi üyelerime karşı bir görevim vardır.

Fakat herkesin kapısına gidip hal hatır soracak olursak bunun üstesinden gelemeyiz. Çünkü on kişiye gidersin beş kişiyi unutursun ve o beş kişi

“bizi adam yerine koymuyorlar” diye sana kücek. Yerim, yurdum, telefonum bellidir, ben se-ni tanımıyorum diyecek hiçbir Türkmen yoktur.

Herkes birbirini tanıyordur. Biz zaten sıkıntıları paylaşan 25 kişiyiz. Bu insanları da herkes tanır.

Herkes birbirine bir alo diyecek kadar yakındır.

Onun için ben özellikle diğer kardeşlerimi de uyarıyorum, insanlar gelip üye olacak, kendini tanıtacak, kendi imkânlarını paylaşacak bizde kendi imkânlarımızı onlarla paylaşacağız. Yoksa burası su içilmek için bir maşrapa derneği değil.

Sen de insansın nihayetinde sen zamanını, nü-fusunu, paranı harcıyorsan onun esenliği için, onun istikbali için, o da sana bir saatini harca-mıyorsa demek ki bunu Türkmenler istemiyor.

Böyle bir Türkmen’i yanında istemiyorlar. Böy-le bir Türkmen’e de itibar edilmez. Köşesinde istediğini yapsın. Bu konuda ben böyle düşü-nüyorum. Nihayetinde sen bir tabiri caizse bu mazlum halkın sözcüsü olarak veya ferdi olarak veya bir atılımcısı olarak ölümü göze almışsan, her şeye varım diyorsan, diğer taraftaki insan tenezzül edip sana iki saatini vermiyorsa, yalan da olsa benim yanımda yer almıyorsa, onun ka-pısını çalmak bizce yanlıştır. Hatta daha ötesine gidiyim öyle Türkmenleri ben cezalandırırım.

Yani bu benim görüşüm, ben böyle düşünüyo-rum.

Türkmen halkının sorumluluğu eline alması lazım diyorsunuz.

Tabi herkesin faydası önce kendine olacaktır, sonra ailesine olacaktır, sonra hısımına akraba-sına olacaktır ki toplumuna faydası olabilsin.

Irak’la ilişkileriniz ne düzeyde?

Ortalama yılda üç kere giderim.

Her bölgeye gidiyor musunuz?

Her bölgeye giderim ama ağırlık Kerkük.

Akrabalarınız var mı orada?

Tabi, Kerkük olmasının avantajı şudur. Orada evim, orada akrabalarım var. Güvenlik açısın-dan istediğim gibi hareket edebilirim. Diğer bölgeler için bu söz konusu değil. Diğer böl-gelere gittiğim zaman yani Musul’a, Bağdat’a, Telafer’e, Erbil’e bir iki gün kalabiliyorum, yani on günlüğüne gittiğim zaman bunun yedi günü Kerkük’tür.

Bölgeye yönelik çalışmalarınız var mı? faali-yetleriniz oldu mu?

Yoktur.

Sanki var da yok gibi söylediniz.

Yok diyelim. Herkesin elinden gelen bir şeyler vardır, yapmaya çalışıyordur ama başarana ka-dar yok diyelim.

Söylenemeyecek şeyler mi?

Orada yapılacaklar ve yapılmayacaklar da bel-lidir. Biz yapılanları ve yapılmayanları toplayıp yapılabileceklerde bir arpa boyu yol alabilirsek kârımızdır. Yapılamayanlar da zaten yapılamı-yordur.

Biraz da kurumun dışına çıkıp Türkiye’de yaşayan Türkmenler hakkında konuşalım.

Türkmenlerin Türkiye’ye göçleri hangi dö-nemlerde olmuştur? Sebepleri nelerdir?

Ağırlık dönemi zaten İran savaşıyla başladı.

Akabinde Kuveyt Savaşı dönemlerine rast ge-liyordur. 35 senedir Saddam bugün gider yarın gider diye sabredenler vardı. Savaşlarda zulüm-lerde iki oğlumu verdim, bari diğerlerini kurta-rayım diyenler vardı. Kuveyt Savaşından sonra uygulanan ambargolarda eşitlik uygulanmama-sı da bir sorundu. Bunlar zaten Kürt politikauygulanmama-sı, yıldırma politikasıydı. Bunlar hep programlıydı.

Şimdi ben gidiyim de sonra geri dönerim diye Türkiye’ye gelenler oldu. Ağırlıkla bu dönemler ben çektim çocuklarım çekmesin, ben yaralan-dım bu yaralanmasın diyerek her şeyini bırakıp hayata yeniden başlamak isteyen insanlarımız vardı.

Sizin bildiğiniz ailenizden ne kadar göç var?

Yalnızca ben varım, geri kalanı orada.

Gelirken göç yolunda, Türkiye’ye yerleşme konusunda ne sıkıntılar çektiniz? Bunu ge-nel anlamda bilgi olarak verebilir misiniz?

Ben pek sıkıntı yaşamadım. Buraya okumak için geldim ve kaldım. Burada gerçi bir müddet pa-saport, oturma iznim sorun oldu. böyle biraz çalkantılı bir dönem geçirdim. Hep kampa falan gidip geldiğim için farklı gözle bakıldı, hatta te-rörist gözüyle bakıldı bize. Sen milli mücadele içinde adım atmışsın, canını ortaya koymuşsun, ama insanların bakış açısı farklıdır.

Siz Türkiye’ye gelip Suriye’ye geçtiniz değil mi?

Evet okurken daha önce değil. Bunun akabinde yerleşince de iki binli yıllara gelene kadar kimse Kerkük’ün ne olduğunu bilmiyordu. Siz Türkçe-yi nereden öğrendiniz diyorlardı. “Ben doğdu-ğumda Türkçe biliyordum, sonradan Arapçayı öğrendik” derdim, şaşırırlardı. “Kerkük nerede”

diye sorarlardı. Biz anlatamadık bunları. Tabi bu geçmiş yönetimlerin, milli eğitimin, diğer Türk toplumlarını tam olarak anlatamamasından, habersiz yetiştirmesinden kaynaklanıyor. Bizim çektiğimiz cezanın en büyüğü de hiçbir zaman için Kerkük’ü biz Irak olarak kabul etmedik,

hatta Iraklılığı hiç kabul etmedik. “Misakı Mil-li sınırları içerisinde Atatürk’ün çizdiği sınırlar içerisindedir eninde sonunda Türkiye burayı denetimine alacaktır”, diye düşündük. Bir savaş çıktığında ve çıkmıştır da o zaman kuzey tarafı kendine idrak edecek, denetimine alacaktır ve bizde esenlik içerisinde yaşamlarımıza devam edeceğiz zannediyorduk.

Türkiye’ye adapte olurken mi sıkıntı yaşadı-nız? Yani size karşı ön yargı var mıydı? ça-buk uyum sağlayabildiniz mi? Sizler gönüllü olarak bu davaya hizmet ediyorsunuz fakat yeni gelenlerde bu pek görülmüyor.

Size şöyle bir şey söyleyeyim orada biz ikinci plana itildik neden itildik? Türk olduğumuz için itildik. Fakat Türkiye’de Türkmen olup da ikinci plana itilmek, inanın çok acı verici bir şey. Biz bunları yaşadık, yaşıyoruz da.

Bunun olduğuna inanıyor musunuz?

Ben inanıyorum. 35 senedir buradayım yaşan-tımın uzantılarında bunu görüyorum. Hatta şunu söyleyeyim Türkiye’de şu anda Kürt ol-mak Türkmen olol-maktan daha iyidir. Her türlü imkânlar seferber oluyor. Bizler ayakbağı olarak görülüyoruz. Ben niçin buradayım? Anavatan diye, çocuğum Türk yetişsin diye buradayım.

Avrupa’ya, Amerika’ya gitmedim. Başka ülke-lere gidip de daha iyi şartları düşünmeden, ço-cuklarımın Türkiye’de daha iyi olacağını düşü-nerek buraya deldim. Fakat her türlü zorlukla karşılaştık. Şimdi orayı yaşamak lazım. Size ne kadar Kerkük’ü anlatırsam anlatayım olmaz o-rayı yaşamak lazım. Havasını teneffüs etmeden, orada yaşamadan insan anlayamaz. Bu sizin be-nim için geçerli değil bütün dünya için geçerli.

Orada yaşamanın zorluğunu, o zorluğa rağmen o toprağa bağımlılıklarını düşündüğünüz za-man onun cevabını orada bulabiliyorsun.

Siz yılda üç kere gidiyorsunuz ama aklınızın bir ucunda hala belki oraya geri dönmek var.

Aynen öyle.

İşte aynı şeyi genç kesimde göremiyoruz.

Genç kesim genellikle aklı bir karış havada olu-yor. Daha iyisi, daha rahatı, daha paralı, daha forslu işi ister. Şimdi ben genç kafasıyla düşün-düğüm zaman Amerika’ya, İngiltere’ye gitme-liydim, neden Türkiye’ye geldim derdim. Bugün gençler bunu düşünüyor. Burada yetişmiş 2. je-nerasyon dediğimiz insanlarımızın ve 90’lardan sonra gelenler, maalesef bu davaya adım atan insanların hepsinin tabiri caizse zulme uğradı-ğını, meşakkat çektiğini, iflas ettiğini, mesleğin-de yükselmediğini, önüne engeller takıldığını, düşman sahibi olduğunu, ailesinden birkaç kişi-nin asıldığını veya içeri atıldığını bunun karşılı-ğında hiç kimsenin desteklenmediğini veya ku-caklamadığını görünce ister istemez korkuyor.

Kardeşini şehit vermiş, babasını vermiş hapse hala diyor Türkiye’ye gitmiş en sefil durumda kimse elinden tutmuyor ve istenmeyen bir ki-şi olarak kabul ediliyor. Sonra kendi kendine soruyor “onun peşinden neden gideyim?”. Biz-ler onlar için kötü örnekBiz-leriz. Bakıyorlar bize, ne olmalıydılar, fakat nasıllar. Biz yerine göre tenkit görüyoruz. Biz de bu konuda kendimiz sorgulamaya başladık. Madem sen gurbeti seç-tin, memleketinden göçtün, hem milli hem de siyasi mücadeleni adam gibi yaşayabileceğin doğru dürüst bir ülkeye gidip yapsaydın ya. Biz onların karşısında cevap veremiyoruz. Yani bir faaliyet yapmaya çalışıyorsunuz, ama konuşma-yı cımbızla seçmeye çalışıyorsun, aman kimse-ye değmekimse-yeyim, ölçülü konuşuyum, kimsenin husumetini üstüme çekmeyeyim. Halbuki de-mokratik ülkede yaşıyorsun, bunları düşünme-melisin. Bu demokrasimiz bizim o kadar esnek ki istediğin yerde çelikleşiyor, istediğin zaman lastikleşiyor. 1991’den bu yana Türkiye’de Türk-men politikası diye bir politika yok. Yani taban hiç durmuyor. Sağa yatmış, sola yatmış, duvara çarpmış, yere düşmüş, suya düşmüş ıslanmış böyle bir şey mi olur. Orada topluluk vardır, o topluluk buradan medet umuyordur, o topluluk buradaki toplumun uzantısıdır. Yani eğer Türk olmak bir suç ise orada onları keselim atalım.

Kürt beni istemiyor, Kürt hiçbir şey yapamazsa kapımı çalıp benim çocuğumdan haraç istiyor.

Ben gidip ondan bundan komşudan para

top-layıp gidip çocuğumu kurtarıyorum. Bu ara sıra değil her gün oluyor. Buna rağmen benim mi-marım, buna yol açan ve buranın yönetimidir, biz onların kurbanı olduk. Bizim maalesef doğ-rularımızdır, biz doğruları konuşamazsak maa-lesef mesafe alamayız.

Türkiye üzerinden yurt dışına gidenlerde sı-kıntılar var mı?

Türkmenleri kabul etmiyorlar zaten. Bizim o-raya gidenler hep kaçak gitmiştir. Resmi yolla gidenler de vardır. Onlara da bir dönem böyle tolerans tanıdılar. Bir buçuk senelik bir dönem vardı.

Hangi dönem bu?

Zannedersem 2000- 2002 yıllarıydı.

Son bir soru olarak Türkmen davasına ilişkin beklentiniz nedir?

Türkmen davasıyla bu dava bir hukuk davası ol-malı, bu dava bir dünya çapında bir ibret davası olmalı, bu davanın etrafında herkes bir katkıda bulunmalı. Bir insanı etnik kökenine göre nasıl dışlanır, nasıl tescil edilir, nasıl böyle perişan halde bırakılır, yerlerin yerine göre bir mal kar-şısında veya bir nüfus karkar-şısında nasıl satılır bir ibret tablosu olarak bir dava oluşması lazım. Ve bu konuda dünyanın diğer bölgelerinde hiçbir insanın başına gelmemesi için özellikle büyük ülkelerin müdahil olması lazımdır. Biz bu Türk-men davasını son kırk yıl içinde yaşadıklarını her halde bir ciddi bir şekilde sayfa sayfa dö-kersek ölenlerin, çekilen eziyetlerin, düştükleri yollarda yıprandıklarının, ailelerin nasıl dağıldı-ğını, nasıl perişan olduğunu, nasıl böyle bir po-zitif düşünceden negatif düşünceye dönüştüğü-nü her halde bir 100 tane film çıkar gibi geliyor.

Bu kadar büyük acılar vardır. Çok kişi böyle sı-kıntıyı dile getirmemek için böyle bir ayıp kabul ettiği şeyler vardır. Yani hicret ettiğiniz zaman bir yerden oynadıktan sonra çocuğunu eğit-memişsen, okutmamışsan, bir şey sahibi etme-mişsen o aile dağılmaya gidiyordur, dağılmıştır da. Biz bu bayrağın göndere çekilmesinde kan

dökmüş insanlarız, dökmeye de devam ederiz, bu bayrağa tapan insanlarız. Ama şunu diyoruz, bu bayrağa tapanlarla bu bayrağa tükürenleri aynı seviyeye koysunlar ve öyle muamele etsin-ler. Biz bu bayrağa taptığımız için rezil duruma düşmemeliyiz, bu bayrağın hayranı olduğumuz

dökmüş insanlarız, dökmeye de devam ederiz, bu bayrağa tapan insanlarız. Ama şunu diyoruz, bu bayrağa tapanlarla bu bayrağa tükürenleri aynı seviyeye koysunlar ve öyle muamele etsin-ler. Biz bu bayrağa taptığımız için rezil duruma düşmemeliyiz, bu bayrağın hayranı olduğumuz